Peygamberimizin, ilmin şehri benim kapısı ise Ali’dir (ra) sözünden mülhem Allâh’a (cc) yaklaşmanın kapısı kulluktur.
Evvelen: Bütün varlığı yaratan, ilmi her şeyi kuşatan O’dur. Celal ve Cemal sıfatları arasında konumlandırmalı insan kendini. Kâinât sevgi üzerine bina edilmiştir. Bütün kâdim gelenekler -Hristiyan, Budist, Yahudi- Tanrı (Allâh’ı kastediyorum. Bir sakıncası yoktur kullanımın. 16. yy.’da yazılan bir Türkçe Kur’ân tercimesinde ‘Tengri Teâlâ’nın adıyla …’ diye başlanır.) Celal’dir ve Cemal’dir. Korkulan kişiden kaçılır ama buradaki kendisine yaklaştıran, ibadete yönelten bir korku olmalıdır. Abd ibadet eden kulluk eden mânâsındadır. Aynı zamanda Cemal’dir dedik. Cemal sıfatıyla da O’nun rahmetinden ümit kesilmemesini ifade buyururlar. Rahmeti olmasaydı hep korku içinde yaşanmazdı. Tasavvuf ehli iki kutbun ortasında yaşanmasına salık verirler.
Saniyen: Mehafet, muhabbet, marifet olgularını iyice açıklayalım. Bu üç makam üzerinde yürümekle Rahman’a yakîn sıfatını elde ederiz. İlki korku, yukarıda açıkladık. İkinci sevgi. Üçüncüsü bilgi.
Kimi severiz? Önce Allâh’ı severiz. Neden seviyoruz? Çok güzel bir anekdot aktarmak isterim. Sevgili hanım kardeşlerimizden alıntılıyorum. Demiş ki Ayşe Anne: “Sevgi büyükten gelir. Allâh’ımızı seviyorsan O’da seni sevdiği içindir. İnsan kalbinde kimi sevip özlüyorsa, o özlem bilsin ki büyükten geliyordur.”
Bilgiye gelelim. Mârifetullahtır. Özet geçiyorum: Her şeyin sonunda aklın “İlâhî Nûrla” yıkanmasıdır.
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak