Babasının adı Cahder olan Şiblî’nin tam adı Ebûbekir Cülef b. Cahder’dir. Kabrinin üzerinde ise Câfer b. Yûnus yazılıdır. Doğum târihi tam olarak bilinmemektedir. Aslen Horasanlı olup Bağdat’ta doğmuş Bağdat’ta yetişmiştir. Üşrüsne/Uşrûsene isimli bölgenin yerleşim yeri olarak bilinen Şibliyye’dendir. Bu sebeple kendisine Şiblî denilir. Uşrûsene’ye nisbetle Ebû Bekr Uşrûsenî olarak da bilindiği bâzı kaynaklarda geçmektedir. Bölge ahâlisinin Türk asıllı olması sebebiyle Şiblî’nin de Türk asıllı olduğu söylenir.1
Babası Abbasi döneminde Hâcibulhüccablık görevindedir. Bu sebeple Şiblî iyi bir eğitim almıştır. Kendisi de bizzat Muvaffak’ın (Ebû Ahmed Talha b. Ca’fer Mütevekkil –ö. 278/891) döneminde haciblik yapmıştır. Mâlikî mezhebinden olan Şiblî, bu mezhepte kendisini tam anlamıyla yetiştirmiş ve fetvâ verecek konuma gelmiştir.2 İmam Mâlik’inMuvatta’sını ezberlemiş, kendisi için Ebû Abdullah Muhammed er-Râzî: “Sûfîler içinde Şiblî’den daha âlim bir kimseyi görmedim” demiştir.”3 Aynı zamanda da hadîs yazdığı bilinmektedir. Tezkire’de kırk küfe dolusu hadis kitâbı okuduğu belirtilmektedir.4 Daha sonraları fıkıh ve hadis ilmine karşı, hakîkate ulaşmada yetersiz olduğu kanâatiyle tavır almış, kendisinden sonraki zevâtı etkilemiştir.5
Hucvirî olarak bilinen Keşfu’l Mahcûb’un yazarı olan Ali b. Osman Cüllâbî (ö.470/1077), er-Risâle’nin yazarı olan Ebu’l-Kâsım Abdulkerîm el-Kuşeyrî (ö.465/1072) ve onun şeyhi olan Şeyh Ali b. Dekkak (ö.405/1014), et-Ta’arruf’un yazarı olan Ebû Bekr Kelâbâzî Buhârî (ö.364/974), Hakâyık’ın yazarı olan Ebû Abdirrahmân Muhammed Sülemî en-Nîsâbûrî (ö.412/1021) gibi pek çok tasavvuf klasik eserlerine imzâ atmış kişiler Şiblî’nin halîfeleri sâyesinde ondan istifâde eden isimlerdir.6 Uzun bir ömür süren Şiblî Bağdat’ta h.334/m. 945’te yaklaşık 87 yaşında vefât etmiştir.
Şiblî’nin tasavvufa intisâbı, Hayru’n-Nessâc’ın meclisinde tevbe etmesiyle başlar. Nessac, Şiblî’yi, hürmeten Cüneyd-i Bağdâdî’ye göndermiştir.7 Seyr ü sülûk eğitimini Bağdatlı meşhur sûfî Cüneyd-i Bağdâdî (ö.298/911)’den almıştır. Çağının sûfîleri ile görüşmüş her zâttan nasiplenmiştir. İlim, zarâfet ve hâl bakımından zamânının şeyhi olmuştur.8Kelâbâzî Şiblî’ye ‘kitap ve risâle yazarak tasavvufu yayanlar’ başlığında yer vermiştir.9
Şiblî’nin tasavvuf yoluna intisâbı: Tezkiretü’l Evliyâ’nın almış olduğu rivâyete göre, bir gün Şiblî, Rey Emîri ile birlikte halîfenin huzuruna giderler. Halîfe kendilerine hil’at10 ihsân eder. Yolda dönerlerken Emîr hapşırır ve yüzünü bu hil’ate siler. Bu durum pâdişâha iletildiğinde o, derhal emîrin elbisesinin çıkarılmasını ve görevinden azledilmesini emreder. Şiblî, “dünyâda bir padişahın elbisesinin mendil yerine kullanılması azl ve tahkir sebebi olursa Âlemlerin Padişahının hil’atini mendil olarak kullanan kimse kim bilir neye müstehak olur” diyerek uyanır, görevinden istifâ ederek, Hayru’n-Nessac’ın huzûruna varıp tevbe eder.11 Hayru’n-Nessac onu Cüneyd’e gönderir. Şiblî Cüneyd’e gelir ve ona‚ “bana senin yanında meşhur bir cevherinin olduğunu söylüyorlar. Onu bana hediye et veya bana sat” der. Cüneyd de ona, “sana satacak olsam bedelini ödemeye gücün yetmeyecek, hediye edecek olsam kolay eline geçtiği için kıymetini bilmeyeceksin. Tıpkı benim gibi fark makâmını elde et, sonra bu denize gir, sabır ve intizarla bu cevheri elde et” der. Şiblî de “şimdi ne yapacağım?” diye sorar. Cüneyd ondan bir yıl kibrit satmasını ister. Daha sonra da ondan kapı kapı dilenmesini ister. Şiblî dediklerini yapar, kimse ona bir şey vermeyinceye kadar kapı kapı dilenir. Sonra Cüneyd’e tekrar geldiğinde Cüneyd ona “artık halkın yanındaki değerin hiçtir, onlara gönül bağlama” der. Sonra onu hâciblik yapmış olduğu vilâyete, ahâlîsinden helâllik istemeye gönderir. Şiblî dört yıl süresince evlerin hepsine gidip tek tek helâllik ister. Tekrar Cüneyd’in yanına geldiğinde Cüneyd “hâlâ sende makam ve şöhret kalıntısı var, git bir sene daha dilencilik yap” der. Şiblî dilencilik yaparken kazandığı parayı Cüneyd’e getirir, Cüneyd onları dervişlere dağıtır, kendisi ise geceleri aç kalmaktadır. Bunun sonunda ancak sohbetlere hizmetkâr olarak katılma izni alır. Bir senelik bu hademelik sonunda ise hâli kemâle erer.12 Bu rivâyetin bir benzeri Keşfu’l Mahcup’ta da geçmektedir.13
Cüneyd-i Bağdâdî’nin sahvı benimsemiş olmasına rağmen Şiblî daha çok sekri benimsemiş bir sûfîdir. Bu sebeple bulunduğu çağda Cüneyd-i Bağdâdî de dâhil birçok kimse tarafından tenkîd edilmiştir. Hattâ bu onun hapse atılmasına sebebiyet vermiştir.14
Şiblî’nin bir diğer tasavvufî yaklaşımı ise Rabiatü’l Adeviyye’de görüldüğü gibi, Allâhu Teâlâ’dan, ‘insanlar vâsıtasız ibâdet etsinler ve onlar için tapmasınlar diye cenneti ve cehennemi ortadan kaldırmasını hattâ kullarına onları unutturmasını’ istemesidir.15
Şiblî’nin Tasavvuf Tanımları
Sûfîler hem birbirlerinden farklı olarak hem de bizzat kendileri söylemiş olduklarından farklı olarak tasavvuf tanımları yapmışlardır. Sûfîlerin birbirinden farklı tanımlar yapmaları yaşadıkları hâl sebebiyledir. Tasavvuf kāl değil bir hâl ilmidir. Bir sûfînin birden fazla tasavvuf tanımı yapması, onun hayâtının çeşitli dönemlerinde tanık olduğu güzelliklerin bir ifâdesidir.
Şiblî’nin tasavvuf hakkında çok sayıda târifi vardır:
- Şiblî en çok tevhîd ve ma’rifet bahsinde durması hasebiyle tasavvufu “başı mârifetullah, sonu tevhîd olan bir yolculuktur.”16 diyerek târif eder.
- “Tasavvuf kaygısızca Allah ile bulunmaktır.”17
- “Tasavvuf nedir?” sorusuna cevâben “olmadığın zamandaki gibi olmandır.” dedi. Daha sonra da: “Tasavvuf şirktir, şunun için ki tasavvuf kalbi gayriyetten (ve O’ndan başka olan şeylerden) sıyânet etmektir. Halbuki gayr yoktur.” dedi.
- “Tasavvuf duyu organlarını zabt ve nefesleri kontrol etmekten ibârettir.”18
- “Tasavvuf, âlemi (insanın hoş ve güzel) görmesinden muhâfaza edilmesidir.”19
- “Tasavvuf, kevni görmekten mâsum olmaktır.”20
- “Tasavvuf yakan bir kıvılcımdır.”21
- “Tasavvuf dehşet veren yakıcı bir ateştir.”22
- “Tasavvuf gamsız olarak Allâhu Teâlâ’nın huzûrunda olmaktır.”23
- “Şu (tasavvuf) hâdisesi hangi tarafa başını vursa dışarı çıkmayan kafesteki kuş meseli gibidir.”24
- Ta’arruf’ta şöyle geçer. “Ebu Hasan b. Ebu Zerr, Minhâcû’d-dîn isimli eserinde Şiblî’nin şu şiirini nakleder: “Tasavvuf yüce semâvî ve ilâhî bir ilimdir, bitmez tükenmez. Bu ilimde erbâbı için faydalar vardır. Bunu Allâh’ın özel ihsânına ve büyük lütfuna nâil olanlar bilir.”25
Ebubekir Şiblî’ye göre Sûfî Kimdir?
Şiblî’ye göre bir sûfî “cümle halkı kendi âilesi olarak görmedikçe (ve yetmiş iki millete bir gözle bakmadıkça) hakîkî sûfî olamaz.”26 Yine ona göre sûfî, “halktan munkatı olup Hakk’a muttasıl olan zâttır.”27 Yine sûfîleri “Hakk’ın kucağında bulunan bebekler” olarak târif ederek sûfîleri Hakk’ın yetiştirdiğini ve terbiye ettiğini ifâde eder.28
Şiblî başka bir yerde ise sûfî adını almalarına dâir şöyle söyler: "Onların bu adla anılışı, kendilerinde nefslerinden kalan bakıyye sebebiyledir. Eğer öyle olmamış olsaydı, onlara lâyık isim bulunamazdı."29
Sonuç olarak; Şiblî, tasavvuf döneminin önemli sîmâlarındandır. Onun yetiştirdiği öğrenciler tarîkat silsilelerinin önemli isimleridir. Örneğin Şeyh Ebu’l-Fadl Abdülvâhid et-Temîmî’den Kâdiriyye; Ebu Ömer Muhammed-i Zeccâc’dan Mevleviyye; Şeyh Ali el-Acemî’den Rifâiyye; Abdurrahman el-Medenî’den ise Şâzeliyye silsilesi ortaya çıkmıştır.30
Dipnotlar:
1 İmamı Şârânî, Tabakatü’l-Kübrâ (evliyâlar Ansiklopedisi), çev. Abdülkadir Akçiçek (İstanbul: Bedir Yayınevi, 2007), 1-2/351; Abdülkerim el-Kuşeyrî, Kuşeyrî Risâlesi, çev. Süleyman Uludağ (İstanbul: Dergah Yayınları, 2019), 132; Rifat Okudan, “Ebû Bekr Şiblî: Hayâtı ve Tasavvuf Târihindeki Yeri”, Tasavvuf İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi 19 (2007), 212.
2 Şârânî, Tabakatü’l-Kübra, 1-2/352; Okudan, “Ebû Bekr Şiblî: Hayâtı ve Tasavvuf Târihindeki Yeri”, 216.
3 Dilaver Gürer, “Şi̇blî, Ebû Bekir - Tdv İslâm Ansiklopedisi”, TDV İslam Ansiklopedisi (Erişim 16 Ocak 2021).
4 Feridüddin Attâr, Tezkiretü’l-Evliyâ, çev. Süleyman Uludağ (İstanbul: Mavi Yayıncılık, 2002), 2/197.
5 Gürer, “Şi̇blî, Ebû Bekir - Tdv İslâm Ansiklopedisi”.
6 Okudan, “Ebû Bekr Şiblî: Hayâtı ve Tasavvuf Târihindeki Yeri”, 227.
7 Hucvurî, Hakîkat Bilgisi Keşfu’l-mahcub, çev. Süleyman Uludağ (İstanbul: Dergah Yayınları, 2018), 208.
8 Kuşeyrî, Kuşeyrî Risâlesi, 132.
9 Kelâbâzî, Doğuş Devrinde Tasavvuf Ta’arruf, çev. Süleyman Uludağ (İstanbul: Dergah Yayınları, 2019), 67.
10 Padişahlar ve vüzera tarafından giydirilen şeref elbisesine de hil'at denir. (Ethem Cebecioğlu Sözlüğü)
11 Attâr, Tezkiretü’l-Evliyâ, 2/198.
12 Attâr, Tezkiretü’l-Evliyâ, 2/198-199.
13 Hucvurî, Hakîkat Bilgisi Keşfu’l-mahcub, 420.
14 Cavit Sunar, Ana Hatlarıyla İslam Tasavvuf Târihi (Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi, 1978), 107.
15 Hucvurî, Hakîkat Bilgisi Keşfu’l-mahcub, 394.
16 Gürer, “Şi̇blî, Ebû Bekir - Tdv İslâm Ansiklopedisi”.
17 Kuşeyrî, Kuşeyrî Risâlesi, 369.
18 Attâr, Tezkiretü’l-Evliyâ, 2/213.
19 Kuşeyrî, Kuşeyrî Risâlesi, 370.
20 Attâr, Tezkiretü’l-Evliyâ, 2/213.
21 Attâr, Tezkiretü’l-Evliyâ, 2/213.
22 Kuşeyrî, Kuşeyrî Risâlesi, 370.
23 Attâr, Tezkiretü’l-Evliyâ, 2/213.
24 Attâr, Tezkiretü’l-Evliyâ, 2/215.
25 Kelâbâzî, Ta’arruf, 146.
26 Attâr, Tezkiretü’l-Evliyâ, 2/213.
27 Attâr, Tezkiretü’l-Evliyâ, 2/213.
28 Kuşeyrî, Kuşeyrî Risâlesi, 370.
29 Ebu Nasr Serrac Tusi, El-Lüma’ İslam Tasavvufu, çev. Hasan Kamil Yılmaz (İstanbul: Altınoluk Yayınları, 1996), 228.
30 Okudan, “Ebû Bekr Şiblî: Hayâtı ve Tasavvuf Târihindeki Yeri”, 220-233.
Mayıs 2021, sayfa no: 62-63-64
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak