Ara

Çoban ve Hz. Mûsâ (as)

Hz. Mûsâ bir gün giderken bir çobana rastlaldı. Çoban hafif yüksek sesle şu şekilde kendi kendine konuşuyordu: “Ey kerem sâhibi olan Allâhım, neredesin ki Sana kul kurban olayım. Çarığını dikeyim, saçını tarayayım. Elbiseni yıkayayım, bitlerini kırayım. Yüce Rabbim sana tâze süt ikrâm edeyim. Bütün keçilerim sana kurbân olsun..” deyip duruyordu. Hz. Mûsâ: “Kiminle konuşuyorsun?” dedi. Çoban: “Yeri göğü yaratan Allâh’ımla konuşuyorum” dedi. Mûsâ çobanı azarladı, yaptıklarının yanlış olduğunu, Allâh’a bu şekilde hitâb etmenin doğru olmadığını söyledi. Çobanın dünyâsı yıkılmıştı. Ne yapacağını bilemeden başını alıp gitti, çöllere doğru koşmaya başladı. Biraz sonra Mûsâ’ya Allah’tan şöyle bir hitap geldi: “Ey Mûsâ, senin görevin insanları Benden uzaklaştırmak mı yoksa Bana yaklaştırmak mı? Neden o saf kulumuzu bizden ayırdın? Biz söze, dile bakmayız; gönüle ve hâle bakarız!” diyordu. Hz. Mûsâ çölün yolunu tutarak çobanı buldu ve müjdeyi verdi. Dilediği gibi Rabbine seslenebileceğini bildirdi. (Bk. Mesnevi, C. II, beyit: 1720 vd.) Açıklama Müslümanlıkta Allah (cc) telakkîsinin nasıl olduğu sorusu farklı ifâdelerle cevap bulur. İnsan – Allah ilişkileri bir bakıma buna göre şekillenir. Allah (cc) nasıl bir varlıktır? O, her şeyden yüce, ötelerde, erişilmez bir varlık mıdır? Yoksa yanımızda, yakınımızda, hattâ içimizde midir? Kur’ân-ı Kerîm’de bu her iki anlayışa uygun âyetler vardır. Bunlardan birincisine “tenzihî”, ikincisine “teşbihî” görüş denir. Tenzihçi anlayışa göre Allah müteâl (aşkın) bir varlıktır. Mekândan münezzehtir. O, hatırımıza gelebilecek her şeyden başkadır. “O’nun benzeri yoktur” (Şûrâ, 11.) “Hiçbir şey O’na denk değildir.” (İhlâs, 4.) Teşbihî bakış açısı ise bize daha yakın, bizimle daha içli dışlı bir Allah (cc) tasviri sergiler. O, her yerdedir, bizimle berâberdir. Hadîd sûresi 4. âyette “Nerede olursanız olun O sizinle berâberdir” buyurulur. Ayrıca “Ey Muhammed, kullarım beni sorarlarsa bilsinler ki, Ben şüphesiz onlara çok yakınım” (Bakara, 186.) buyurulur. Allâh’ın insana “şah damarından daha yakın” olduğu ifâde edilir. “Nereye dönerseniz Allah oradadır.” (Bakara, 115.) denir. Gönül adamları daha çok ikinci anlayışa yakın olmuşlardır. Onlar teneffüs ettikleri havada, kokladıkları çiçekte, içinde dolaştıkları tabiatta hep Allâh’ın (cc) bir biçimde tecellîlerini görmüşlerdir. Bu durum Allah’la içli dışlı ve barışık olmayı doğurur. O’nu dâimâ yanında, içinde hissetmeyi sağlar. Meselâ Yûnus Emre ve onun gibi düşünenler bu duygularla dolup taşmaktadır. “Dağlar ile taşlar ile / Çağırayım Mevlâm Seni / Seherlerde kuşlar ile / Çağırayım Mevlâm Seni” derken, bu duygu ve düşünceleri terennüm ederler. Böyle bir anlayış aynı zamanda Allâh’a karşı saygılı olmayı gerektirir. Çünkü O uludur, yücedir. Bu berâberlik ahlâklı davranmayı doğuracaktır. Her yerde ve her şeyde Allâh’ın bir eserini, bir tecellîsini gören insan, Allâh’a olan sevgi ve saygısından dolayı, eşyâya ve varlıklara da sevgi ve şefkatle yaklaşacaktır. Aynı zamanda edepli ve ahlâklı davranacaktır. Bazı büyük zâtların, ayaklarını uzatıp sere serpe oturmaktan kaçındıkları hikâye edilir. Bunu, Allâh’ın huzûrunda bulunmanın bilinciyle yaptıkları söylenir. Mesnevi’deki bu Çoban-Mûsâ (as) hikâyesi bazı sanatkâr sûfîlerce teferruatlı olarak işlenmiştir. Dede Ömer Ruşeni ve İbrahim Gülşeni’nin “Çobanname”si bunlardandır. Hikâyedeki çoban gibi Allâh’ın muhabbetiyle dolup taşanlar, cezbeleri dolayısıyla âdetâ mecnun gibidirler. Harap bir köyden vergi alınmadığı gibi, Hakk meczubundan da öyle inceden inceye dînî gerekler aranmaz. Onlar hatâlı konuşsalar bile hoş görülmelidir. Şehidin cesedi kanlı da olsa yıkanmaz. Çobanın bu yanlışı yüzlerce doğrudan yeğdir. Kâbe’nin içinde kıbleye dönüş söz konusu olmaz. (Bk. Mesnevi II, beyit: 1765 vd.) Prof. Dr. Mehmet Demirci 

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak