Ara

Bu Âlemde Her Şey İnsan İçindir, Hiçbir Şey Mühmel Bırakılmaz / Ramazan Sodan

Mümin için zevâl yoktur. Yokolmak, bir daha dönmemek üzere kaybolmak ise lezzeti eleme, sevinci yeise çevirir. Bu dünyâda nihâyetsiz ziyâfetler, ikramlar, lütuflar oluyor, nihâyetsiz bir kerem eli, içinde işlediğini bedâheten gösteriyor. En âciz, en zayıftan tut, en kavîye kadar her canlıya lâyık bir rızk veriliyor. Âciz ve zayıf yavruların terbiyesinde ne kadar geniş bir rahmetin cilvesi işlediği bedâheten anlaşılır. Hem, insan ve bâzı canavarlardan başka, güneş ve ay ve arzdan tut, tâ en küçük mahlûka kadar her şey kemâl-i dikkatle vazifesine çalışması, zerrece haddinden tecâvüz etmemesi, bir azim heybet altında umûmî bir itaatin bulunması büyük bir Celâl ve İzzet sâhibinin emriyle hareket ettiklerini gösteriyor. Bu âlemin mutasarrıfının mâdem nihâyetsiz böyle bir keremi (cömertliği, ikrâmı), nihâyetsiz bir rahmeti, nihâyetsiz bir celâl izzeti vardır. Nihâyetsiz celâl ve izzet edebsizlerin te’dîbini (cezâlandırılmasını), nihâyetsiz kerem, nihâyetsiz ikram, nihâyetsiz rahmet, nihâyetsiz ihsânı ister. Hâlbuki bu dünyâda ve kısa ömürde milyonlar cüzden bir cüzde yerleşir ve tecellî eder. Demek ki esas mükâfat ve ceza ahirette olacaktır. Evet, hiç mümkün müdür ki, Allah insana sayısız nimetleri ile, keremi ve rahmeti ile kendini tanıttırsa, mukâbilinde insan îmân ile Rabbini tanımazsa, elbette cezâsız kalmaz, başıboş bırakılmaz. Hem şu âlemde tasarruf eden Allah, nihâyetsiz bir hikmetle iş görüyor. Her şeyde maslahat ve faydalar olması bunu gösteriyor. İnsanın bütün cihâzâtında, hüceyrâtında, aza kemiklerinde, her cüz’ünde fâideler ve hikmetler gösteriyor ki, nihâyetsiz bir hikmet eliyle iş görülüyor. Hem her şeyin sanatında nihâyet derecede intizam bulunması gösterir ki, nihâyetsiz bir hikmetle iş görülüyor. Evet, güzel bir çiçeğin dakik programını bir tohumda, bir ağacın fihristesini bir çekirdekte yazmak nihâyetsiz bir hikmet eliyle işlediğini gösteriyor. Her şeye hassas mîzanlarla, mahsus ölçülerle vücut vermek, sûret giydirip onu yerli yerine koymak, nihâyetsiz bir adâlet ve mîzan ile iş görüldüğünü gösterir. Yâni vücûdun bütün organlarını en münâsip tarzda vermek nihâyetsiz bir adâlet elini gösterir. Bu dünyâda bütün canlıların, bütün masnuâtın, varlıkların her şeyin levâzımâtı verilmiştir. Bir sineğin uçması için, balık ve solucanın hayâtının bekâsı için her şey verilmiştir. Tesâdüfe bu âlemde rastlanmamaktadır. Allah her şeyi lâyık olduğu yere yerleştirmiştir. Tırnaklar, kaşlar, göz, güneş ve ay lâyık olduğu yerlere yerleştirilmiştir. İşte böyle hikmet ve adâletle iş gören hâkim bir hikmet, elbette her şeyi hassas mîzanlarla (ölçülerle) yaratmış olması, nihâyetsiz adâletini gösterir. Bunun için elbette Allah, mahlûkatın en şereflisi olan insanın bekâ (ebedî olmak) gibi ihtiyâcını cevapsız bırakmaz, kullarının hukûkunu muhafaza eder. Kendine îman ile itaat edenlerin taltifini, isyân edenlerin de te’dîbini ister. Çünkü insanın hasenâtı da büyüktür, cinâyeti de, bu nedenle hiçbir şeyi mühmel bırakılmaz. İşte îmanla Allâh’a kul olan kişi artık, kâinâtın sultânına kulluğun kendisi için ne büyük pâye olduğunu anlar. Hiçlikten kurtulur. Ebedî âlemin sevgili bir kulu olur. Kur’ân-ı Kerîm Bakara Sûresi 22. âyetinde Cenâb-ı Hakk buyuruyor: “Rabbiniz ki, yeryüzünü size bir döşek, gökyüzünü bir kubbe yaptı. Gökten de bir su indirip onunla türlü meyvelerden mahsûllerden size rızık çıkardı. Öyleyse bile bile Allâh’a eşler, ortaklar koşmayın.” Yâni, ey insanlar! Arz ve semâyı sizlere mutî ve hizmetkâr yapan zât, yaptığı şu iyiliğe karşı ibâdete müstehaktır. İbâdetinizi ediniz! Ey insan! Şu gördüğünüz yerler gökler, sıfatlarıyla berâber bir Hâlik’ın halkıyla, kastıyla, tahsisiyle ve bir Nâzımın nazmıyla husûle gelip bu intizâmı bulmuşlardır. Kör tabiatın bu kadar büyük şeylerde yeri olmadığı gibi en küçük şeylerde de yeri yoktur. Ey insan! Arzı Allah sizin için tefriş edip döşedi. Yâni dünyânın düzenlenmesine sebeb insandır. Bunun için Arzın bir kısmını karalar yaparak insanlar için bir mesken ve nimetleri bir sofra olmak üzere; tabanı insan ve hayvanlara döşenip serilmiş, taş gibi sert yapılmamış, oturmaya yaşamaya elverişli kılınmıştır. Ağzımıza aldığımız gıdâların vücûdumuzda binbir kimyâsal işlemden geçerek milyonlarca hücre olması ve kan olması, tüm vücûdun her tarafında her sâniye akla durgunluk veren faaliyetlerin devâm etmesi yüce Yaratıcının kurduğu programla olmaktadır. Yine kâinattaki milyarlarca cereyân eden birbirinden ince, hassas hâdiselerin hiçbir karışıklığa, kargaşaya meydan verilmeden sonsuz bir nizâm ve mîzân ile sürüp gitmesi bir Sâni-i Kadîr’in eliyle iş görüldüğünü bizlere göstermektedir.

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak