Ara

Bize Şefkatle Ârifler Diyor ki

Yapmış oldukları gıybetle, kardeşinin yüzüne söyleyemeyeceği sözü, arkasından konuşan ve dinleyen kişiler; gözlerin hain bakışlarından kendini korumayan, tesettüre riayet etmeyen erkek ve kadınlar; bütün mahlukatın, insan ve cinnin bir araya geldiği mahşer gününde, rezil ve rüsva olacaklardır. Gıybet, ölü kardeşinin etini yemek gibi fenâ bir huydur. Gıybet edenlerin cezasını mânâ âleminde seyreden hâl ehli bir zât, gördüğü müthiş akıbetten dolayı günlerce konuşamamıştır. Said b. Zeyd (r.a.)'in rivayet ettiği Hadis- i Şerifte Peygamberimiz (s.a.v.):"Haksız yere Müslüman'ın namus ve şahsiyetine sataşmak günahların en büyüğüdür." buyurur. Amir b. Abdikays:"Dünya dört şeyle ayakta durur: Giyim, yemek, uyku ve kadın. Şehevi, hayvani duyguya esir olmadığım için, gördüğüm kadın, hanım mı yoksa duvar mı fark etmediğinden beni etkilemiyor. Elbise vücûdumu örttükten sonra; kalite, renklerin birbirine uyumu, bunları önemsemiyorum. Yemek ve uykuyu da, taatlerin zevkiyle meyletmiyorum." der. "Dünya müminin zindanı, kafirin Cennet'idir." Hadisi'nde belirtilen mü'min; araba, ev, yeme-içme, gezip-tozma vs. lükslerden kaçan mü'mindir. Şehvet ve şöhretin köleleri için, nasıl Ahiret zevki her şeyden tatlı gelip de, bu dünya hapishane olur, düşünmelidir. Hz. Ömer (r.a.)'e, kırk yaması bulunan hırkasının yerine yeni bir cübbe giydirdikleri zaman o, çok geçmeden:"Bu hırkanın bana gurur vermesinden korkuyorum." deyip yeni cübbeyi çıkarır, eski abasını giyer. "Onlar ki, dünya hayatını, (severek süsüne-püsüne düşerek) Âhiret'e tercih ederler; (insanları) Allah yolundan çevirirler ve ona (o yola) bir eğrilik (bulmak) isterler. İşte onlar, (Hakk'tan) uzak bir sapıklık içindedirler." (İbrahim: 14/3) Meyveler kabuğunda taptaze ve kıymetlidir. Soyulup ortaya atılanlar ise; kurur, pörsür, kirleni ve bozulup kokmaya başlar. Tesettür de aynıdır. Görülmesi câiz olmayan yerlerin açılması, o kişin değerinin ve kıymetinin ayaklar altına alınarak bozulup, kirlenmesine, nihayet kokmasına sebep olur. Kıymetli olan eşya her zaman en mûtena yerde saklanır. Açılmak; ifşâ edilmesi, ucuzlaması demektir o kıymet-i haiz varlığın. Örtünmeye kadınlar nasıl dikkat ediyorsa; erkeklerin de korunması, dar pantolon ve giysilerden sakınması gerekir. "Onlar, örtülüdürler ama açıktırlar." Hadis-i Şerifi, vücut hatlarını ve vücudun rengini belli eden giysileri ifade etmek söylenmiştir. Esmâ validemiz ince bir giyimle göründüğünde Efendimiz (s.a.v.):"Ey Esmâ üzerini ört, vücudun rengini belirten elbise de açık elbise hükmündedir." buyururlar. Çocuklarımızın giyiminde de hassas davranmalıyız. Şortlu bir erkek çocuğu Sami Ramazanoğlu (k.s.)'na getirilince Üstadımız:"Örtünmede yaş sının yoktur." buyururlar. Allah (c.c.) bize bizden daha yakın, ama biz O'na ne kadar yakınız? Oturup-kalkıp bunun hesabını yapalım; güzel ev, güzel vasıta, kadın, çeşit çeşit yemekler, giyim ve kuşamların hesabından vazgeçelim artık. "Ve nerede olsanız, O sizinle beraberdir. (İlm duyması, görmesi ve kudreti.) Çünkü Allah, yapmakta olduklarınızı hakkıyla görendir." (Hadid: 57/4) "Celalim hakkı için, insanı (Biz) yarattık ve nefsinin ona ne vesvese verdiğini biliriz! Çünkü Biz, ona damarından (can damarından) daha yakınız!"(K 50/16) '(Ey Habibim!) Görmedin mi ki şüphesiz Allah, göklerde ne var, yerde ne varsa bilir. Üç kişinin gizli bir konuşması olsa, mutlaka dördüncüleri O'dur. Beş (kişi) olsalar, mutlaka altıncıları O'dur. Bundan daha az ve daha çok da olsalar, (ve her) nerede bulunsalar, mutlaka O, onlarla beraberdir. Sonra Kıyamet Günü onlara yaptıklarını haber verecektir. Şüphesiz ki Allah, her şeyi hakkıyla bilendir." (Mücadele: 58/7) "Böylece secde (ve namazına devam) et ve (Rabbine) yaklaş" (Alak: 96/19) Âyet-i celileleri her an Allah (c.c.)'ın gözetimi altında olduğumuzu beyan eder. Ne zaman gözetilmiyoruz ki? "Şüphesiz ki Allah, sizin üzerinizde tam bir gözeticidir." (Nisa: 4/1) "Kuşkusuz Rabbin (her hal ve durumda) gözetlemededir." (Fecr: 89/14) Kâmil müminin halini de Efendimiz (s.a.v.) şöyle bildirir:"İmanın efdali, kulun, her nerede olursa olsun, Cenâb-ı Allah'ın kendisiyle hazır ve her tavrına nazır, gözetleyici bulunduğunu bilmesiyle meydana gelir." İbadet ânında ve diğer vakitlerde Hakk'ın yakınlığını gönlümüzde hissetmek, bizi isyandan koruduğu gibi, taatlerin ecir ve mükafatını da hesaba sığmaz bir şekilde artırır. Bu evsafta olan sâdık bir kula Üstazımız, "Sen bana bir secdeni ver, ben de sana bütün taatimi vereyim." diyerek o şahsın kemalini belirtir. Bu gibi ehlullahın göz-açıp yumuncaya kadar geçen zamanda yaptığı ibadete, ins ve cinnin taati denk gelemez. Hakikat ehline bu sır malumdur. Sır perdelerinin aralandığı  geceyi, ganimet bilir yakın ehli,  muttaki, mukarreb kullar.Küfürden, nifaktan, büyük ve küçük günahlardan arınıp  Allah'dan gayri düşünceleri kalbinden çıkaran takva sahibi, müttaki kullar, Hakk'tan başka her şeyden geçerek, marifet ve hakikat semasında uçarak, Mevlâ'nın zevkiyle neşeyâb olarak mukarreb, Allah (c.c.)'a yakın mesut ve bahtiyar zümreden olurlar. Evradımızı okurken bizler adede riâyet ettiğimiz gibi, onlar da gönüllerine inen nûru, tecelliyi takip ederler. Bizler hatamızdan dolayı istiğfar okurken, onlar da Hak Celle ve Âlâ'dan gâfıl oldukları an için istiğfar ve tevbe ederler. Bir an Allah (c.c.)'dan gaflet, Cehennem ateşinde yanmaktan zordur onlara. Ebü'l Abbas el-Mürsi (k.s.):"Her yıl Arafat'ta bulunmazsam, her gün Rasûlullah (s.a.v.)'ı görmezsem kendimi müminlerden saymam." der. Gece ve gündüz, huzur-ı daimdedir bu ârifler. Nasıl ki dünya ehlindeki gaflet, dünyanın imarına çalışmakla oluşuyorsa, bunun zıddına mukarreb kulların uyanıklığı da Âhiret hayatını imar için yaptıkları çalışmalarla hasıl olmaktadır. İbn Atâ (k.s.):"En büyük gaflet, kulun, Allah'tan ve O'nun emirlerine riayetten gafil olmasıdır." buyurur. İbadette bile gafil olur kişi. Mukarrebûn için gaflet, beden taatte bulunurken, kalbin Allah (c.c.) ile huzur bulmaması, O'nun azametinden titreyerek huşu içinde olmaması ve O'nu görür gibi ibadet etmeyip, ihsan mertebesinden uzak kalması ile oluşmaktadır. Mescitte sakal ve saçıyla meşgul olan birine Efendimiz (s.a.v.), "Kalbinde huzur olsaydı azalarında da olurdu." buyururlar. Cehennem'in veyl denilen, kan ve irin akan deresine düşecek olanlar, ibadetin başı mevkiinde bulunan namazda, ihlas ve samimiyetten uzak, aşk ve şevkten mahrum olanlardır. "Fakat yazıklar olsun o namaz kılanlara ki onlar namazlarında sehiv etmişlerdir, yanılmışlardır." (Mâûn: 107/4-5). Gafletin tozu bile gönlünde yer tutmayan bu hayırlı zümre Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle tavsif edilir: "İşte onlar (o öne geçenler), mukarrabîn (Allah'a yakın kılınan kimseler)dir. Naîm (sonsuz nimetler) Cennetleri'ndedirler." (Vâkıa: 56/11-12) Sizler gibi bizler de; yediğimiz-içtiğimiz isyana mı, itaate mi malzeme oluyor; konuşup-görüşmemiz  doğru mu, eğri mi; işimiz gücümüz dürüst mü, yanlış mı diye tefekkür edip, gönlümüzde, müttakî ve mukarreb kullardan olamamanın ızdırabını duyuyoruz. Ayağımızın birini adüvvü ekber, en büyük düşmanımız şeytan, diğerini de nefs-i emmare, kötülükle emreden nefis tutmuş; kolumuzun birini isyanın başı olan dünya muhabbeti, diğerini de, menhiyatı, günahı işlememize sebep olan kötü arkadaş bağlamışsa; belimizi de fena huylara kaptırmışsak, nasıl hareket edebiliriz bu kadar engellerin karşısında? Biz bu prangalardan ancak, 'eûzü besmele' ile, istiğfar ve 'tevhid' zikriyle şeytanın yolunu keserek, nefsin isteklerine muhalefetle, ölüm düşüncesiyle dünya sevgisinin içimizdeki tesirini soğutarak, Hakk dostlarıyla münasebet kurup, mezmum, çirkin sıfatların tuzağını kırarak kurtulabiliriz.
Alemdar-Ali Ramazan Dinç (ks)

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak