Ara

Bir Milletin Sermayesi Gençlik

Bir Milletin Sermayesi Gençlik

İslâm, öğrenilmesi gereken bir ders değil, kişinin rûhunda hissetmesi gereken bir derttir. İslâm, sâdece ihtiyarların dîni değil, aksine temelleri atılırken gençlerin gayretinin daha çok olduğu bir müessesedir. Vahyin ilk günlerine baktığımızda, Hz. Abdurrahman b. Avf'ı 17, Hz. Ali Efendimizi 8, Hz. Enes'i 10, Hz. Mus'ab b. Umeyr'i 30 yaşında İslâm'ın derdi ile dertlenmiş koca yürekli neferler olarak görürüz. Bunun sebebi ise, Rasûlullah (sav) Efendimizin onların rûhuna hitap etmiş olmasıdır.

Günümüz dünyasında, maddî anlamda zirvelerde yaşayan gençlerimizin sorunlarının ve huzursuzluklarının bitmemesi, îman ve inanç konusunda tereddütlerinin giderek daha da fazlalaşması bizim onların rûhuna hitâb edemeyişimizden olsa gerek… 

Gençlerle muhabbet için gittiğimiz mesire alanına bir araç yaklaştı. Yüksek düzeyde çalan müzik, araçtakilerin ruh hâlini anlamamız için çok da düşünmemiz gerekmediğini haber veriyordu. Araçtan 4 genç indi. Ayakta duramamaları, belli ki onların yakasına yapışmış, huzur vereceği iddiasıyla kandırmış olan alkolün fazlalığının alâmetiydi. Yan masamıza oturdukları an yüreğimde bir telaş başladı. İletişim kurmanın yollarını ararken, masadan kalkan bir genç bize doğru yöneldi. İşte Mevlâ bir kapı aralamıştı. Bir gencin kalp rafındaki tozları temizleyip, Mevlâ'nın tecellîsine hazırlamak için bir kapı aralanmıştı. Masamıza geldi, yeğenini aradığını söyledi kabadayı bir üslup ile. "Çivi çiviyi söker" muktezâsınca, aynı kabadayılıkla ben de ona cevap verdim: "Yeğenin nerede bilemem, bekçisi de değilim! Ancak gördüğüm kadarıyla sen seni de kaybetmişsin, istersen seni birlikte arayabiliriz!"

Aldığı cevap onu tatmin etmedi! Ondan korkmam, kısa cevaplarla onu gitmeye iknâ etmem gerekiyordu. Daha da sert üslupla "Kimsin lan sen?" sorusu geldi. "Ben de beni kaybettim, ben kimim, neredeyim bilmiyorum. İnsanlar genelde "hocam" derler lâkin ben de bir meçhûlüm. Gel el ele verelim de bizi bulalım!" cevâbı yüreğine dokundu… Cevap bile vermeden masasına gitti. 

Dostlar, sosyal medyanın etkisiyle bizim evlatlarımız da zaman zaman üslup problemi yaşayabilirler. Onları hemen reddetmek yâhut tehdit etmek değil, onlara anlayacakları dilden konuşmayı öğrenmek gerekiyor. Sürekli tozpembe hayatları anlatmak, her istediğini yapmak, romantik bir bağ kurmak her zaman faydalı olmuyor. İmam Gazâlî Hazretleri bu hususta "çocuklarınızı açlıkla terbiye edin!" derken, tam da anlatmak istediğimizi ifâde ediyor.

Kabadayı edâsıyla gelen genç bu kez büyük bir mahcûbiyetle geldi ve "Hocam! Baş başa konuşma şansımız var mı? Gâliba beni bulmamız lâzım…" diyerek oturdu boş bir masaya. "Allâh'ım! İhlâsımı artır, ihtiyaç olanı söylet!" duâları ile gittim yanına! Öyle ya, kaç dil bildiğiniz değil, gönül dilini konuşabilmenizdir asıl mesele!

Hayat hikâyesi kanımı dondurdu! Anlattı, anlattıkça duygulandı! Kabadayı delikanlı yerini sevgiye muhtaç bir bebeğe bıraktı. Sâdece dinledim. Kızgın ateşe su dökmek gibi olacaktı, herhangi bir müdahalem ve tavsiyem! Gözümdeki "Sarhoş Kabadayı" yerini "Allah'ımızın Garip Kulu'na" bıraktı. Diğer arkadaşları masaya dâvet ettiler. İcâbet edince de şaşırdılar. "Hocanın bizim masamızda işi ne?" diye konuştuklarında, "Hoca da kim? O da dünya sevgisi ile sarhoş olmuş birisi! Hem o kendi gelmedi, Mevlâ sizin için onu ayağınıza gönderdi" cevâbıma pek memnun oldular. Çok güzel bir samimiyet yakaladık. Şimdilerde ikisi ile Kur'ân derslerine başladık. İçki masasından Kur'ân sofrasına bir yolculuğa çıktık berâber. Daha nice gönüllere girebilmek için duâlarınıza tâlibiz…

Kıymetli okuyucu…

Gençlik, insan ömrünün en kıymetli hazînesi, hayat mevsimlerinin bahar faslıdır. “Ağaç yaşken eğilir.” darb-ı meselinin de ifâde ettiği gibi, şahsiyet ve karakterin şekillendiği, pek ehemmiyetli bir dönemdir. Bu dönemde ebeveynlere çok iş düşmekte. Zîrâ küfür ehilleri, evlatlarımızı ağına düşürmek için son sürat çalışmaktalar. Ebeveynler genellikle, gençlerle konuşmanın ne kadar zor olduğunu, çocuklarının bir şey söylemediklerini veya onları dinlemediklerini söylüyor. Gençlerle iletişim kurmak, hassas bir çizgide yer alan ama hepimizin başarması gereken bir beceri. Kur'ân ve sünnet gölgesinde, ünlü psikolog Sheila Sen'in gençlerle daha güçlü bağ kurma yöntemlerini dikkatle inceleyelim. 

"Konuşalım!" Bu Kelimeden Kaçınmalı!

Bir konuşmaya başlamak için en doğal yol gibi görünüyor. Ama gençlerimize “konuşalım” dediğimizde, beyinlerindeki alarm zilleri çalıyor ve kepenkler aşağı inerek, anlamlı bir konuşmanın gerçekleşmesi neredeyse imkânsız hâle geliyor. Bunun yerine, herhangi bir şey söylemeden önce, bir şey talep etmeden yalnızca onlarla takılın. Zaman zaman bir kitap alın odasındaki sandalyede okumak istediğinizi söyleyin. Önünde sonunda, sohbete başlayan kişi o olacaktır. Sohbet için dâimâ istekli olduğunuzun sinyallerini verin.

Nitekim Efendimiz (sav)'in azadlı kölesi Zeyd b. Hârise hidayete erdiğinde 15 yaşındaydı. Tâif’te Peygamberimiz’e atılan taşlara karşı vücûdunu hiç çekinmeden, korkusuzca siper eden genç ve yiğit bir delikanlıydı. Efendimiz (sav)'in uzun uzun sohbetlerinden ziyâde onunla olan birlikteliği, yakından samîmiyet kurması, Hz. Zeyd'i bu olgunluğa taşıdı.

Sor, Söyleme!

Yardım etme endîşesi ile gençlere sürekli olarak nasıl konuşmaları, yapmaları ve davranmaları gerektiğini anlatıyoruz. Bunun yerine onlara sormamız çok daha önemlidir. "Öğrenmeye ihtiyacın var, hiç çalışmıyorsun" demek yerine, "Sınavlara nasıl hazırlanıyorsun?" diye sormak daha etkili olabilir. Ne yapması gerektiğini direkt söylediğinizde genellikle geri çekilir. Bununla birlikte, soru sorduğunuzda, onlara saygı duyduğunuzda, doğru seçimleri yapma yeteneklerine ve kişisel tercihlerine saygı gösterdiğinizde, akl-ı selîmli bir karşılık alacağınızdan şüpheniz olmasın.

Asr-ı Sâadet günlerinden birinde Resûl-i Ekrem (sav) Efendimiz ashâbıyla mescidde otururken bir genç çıkageldi ve Peygamberimizin önünde bir yere ilişiverdi. Biraz ürkek, biraz mahcup bir şekilde: "Ey Allâh'ın Resûlü! Zinâ etmem için bana izin verir misin?" diye söze başladı. Etrafındakiler bunu duyar duymaz, bu yakışıksız teklifin sahibini, "sus, sus!" diyerek ve tepkilerini el kol işaretleriyle dile getirerek oradan uzaklaştırmak istediler.

Rahmet ve Şefkat Peygamberi, hemen bu duruma müdahale ederek gençle konuşmak istediğini bildirdi ve onu yanına oturttu. Aralarında şöyle bir konuşma geçti:

"Böyle bir şeyin annen ile yapılmasına gönlün râzı olur mu?"

"Hayır, vallâhi bunu kabûl edemem Yâ Resûlallah."

"Peki bu davranışın senin kızına yapılmasına gönlün râzı olur mu?"

"Hayır, bunu da kabûl edemem Yâ Resûlallah…" 

Sevgili Peygamberimiz, gence diğer yakınlarıyla ilgili birkaç soru daha sorup her defasında olumsuz cevaplar alınca maksat hâsıl olmuş ve genç, Efendimiz tarafından bu işin çirkinliği husûsunda iknâ edilmişti. Şefkat dolu sesi duâsına yansıyan Resûl-i Ekrem (sav) Efendimiz, son olarak elini gencin göğsüne koyarak şöyle niyâz etti:

"Allâh'ım bu gencin nâmusunu kötülüklerden koru ve onu muhafaza eyle."

Hadîsi aktaran sahâbî, söz konusu gencin o günden sonra farklılaştığını ve hâlinin son derece güzelleştiğini anlatıyor bizlere… 

Kalbinizle Yanıt Verin!

Örneğin, çocuğunuzun yarınki sınavına hazır olmadığını ve başarısız olma konusunda endişeli olduğunu paylaştığını varsayalım. İlk tepkiniz, ona kızgın olmanız ve ona "daha fazla çalışman gerektiğini söylemiştim" demek olabilir. Ancak ihtiyaç duyduğu şey, empati kurmanızdır. Tepki göstermek yerine, "Bu senin için kolay değil, değil mi?" gibi bir şey söyleyin. Kalpten empati yaptığımızda, gençler kendilerini suçlu hissetmeyecek, utanmayacak ya da yargılanmadıklarını bileceklerdir, bu da onların bize açılmalarını daha olası kılar.

Aynı Fikirde Olmadığınızda, Sen-Ben-Biz Yaklaşımını takip edin!

Tüm aile ilişkilerinde çatışmalar olur. Her zaman ortak noktaya varılmayabilir. Bu adımlardan geçerek çocuğunuza işbirliği sanatını öğretin:

- Seni dinliyorum ve bakış açını anlıyorum (bununla aynı fikirde olmasam bile)

- Düşüncemi bir ebeveyn olarak paylaşıyorum (buna katılmamana rağmen)

- Sonra bunu birlikte düzenleriz.

Dua edin!

Nice sarılmaz yaraları, dua sarar. Nice açılmaz kapıları dua açar. Bu sebeple evlatlarınıza bol bol dua edin. "Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allâh'a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle." (Furkan, 74.) duasını dilimizden hiç düşürmeyelim. 

"Ey basîretli insan! Bir milletin sermâyesi; para, gümüş, kumaş ve altın değildir. Onun asıl sermâyesi; îmanlı, sıhhatli, dinç ve kudretli dimağlara sâhip, çok çalışkan, cevvâl ve çevik evlâtlarıdır."

(Muhammed İkbal)

Ağustos 2023, sayfa no: 14-15-16-17

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak