Ara

Âriflerin Yolu, Muhabbet Bağının Tomurcuk Gülüdür Selâm / Nuriye Eycan

Âriflerin Yolu, Muhabbet Bağının Tomurcuk Gülüdür Selâm / Nuriye Eycan

Selâm almak, selâm vermek İslâm dîninde önemle üzerinde durulan bir konudur. Selâm vermek sünnet, selâmı almak ise farzdır. Selâm, emniyet, huzur, barış, rahatlık ve daha buna benzer birçok güzel mânâya da gelir. Bir duâdır selâm, dost bir gönle dokunabilmek ve kendini güvende hissettirendir. Selâm, “ben Müslüman’ım, benden sana zarar gelmez, selâmettesin” mânâsını da taşır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Size bir selâm verildiği zaman, ondan daha güzeliyle veya aynısı ile karşılık verin. Şüphesiz Allah her şeyi hesap eder.”1 Rabbimiz bütün mü’minleri kardeş kılmış, bu kardeşliğin sağlıklı ölçülerde, saygı çerçevesinde devâm etmesi için belli kurallar ve ahlâkî davranış şekillerini öğütlemiştir. Selâm hayâtımızın her evresinde bizimledir, namazda tahiyyat okur meleklere verdiğimiz selâmla namazımızı bitiririz. Resûlullâh’a gönderdiğimiz salevatlarla devâm eder, sokakta gördüğümüz arkadaşlarımıza, belki tanıdığımız tanımadığımız birçok insana selâm verir, hattâ çocuklarla onların anlayacağı dilden selâmlaşır gönüllerini alır, gün içinde yaptığımız İslâm ahlâkı ile bağdaşan bu davranış biçiminin, selâm’ın ve selâmlaşabilmenin hayâtımıza getirdiği bereketi ve huzûru yaşarız. Abdullah İbni Amr İbni As (ra) şöyle dedi: Bir adam Resûlullah’a (sav) “İslâm’ın hangi özelliği daha hayırlıdır?” diye sordu. Resûl-i Ekrem: “Yemek yedirmen, tanıdığın ve tanımadığın herkese selâm vermendir” buyurdu.2 Resûlullâh’ın (sav) yanında büyüttüğü Enes (ra) şöyle demiştir: Allah Resûlü (sav) bana: “Yavrucuğum! Kendi âilenin yanına girdiğinde onlara selâm ver ki, sana ve ev halkına bereket olsun.” buyurdu.3 Selâmlaşmanın önemini, hayâtımıza getirdiği anlamı ve bereketi çocuklarımıza öğretmeye gayret etmeli, onu bir yaşam biçimi hâline getirmeye özen göstermeliyiz. Hani Rabbimiz bize öğütlüyor ya ‘selâma daha güzeli veya aynısı ile karşılık verin’ diye. Daha güzeli ile karşılık verebilmek mütevâziliğin, hoşgörünün yâni tam mânâsı ile alçakgönüllü olabilmenin ve güzel ahlâkın göstergesidir. Selâmın önemini her fırsatta dile getiren Resûlullâh (sav): “Sizden biriniz din kardeşine rastladığında ona selâm versin. Eğer ikisinin arasına ağaç, duvar ve taş girer de tekrar karşılaşırlarsa, tekrar selâm versin.” buyurmaktadır.4 Rivâyetlere ve kaynaklara göre selâmlaşmanın, Hazreti Âdem (as)’dan başlayarak tüm peygamberlere öğretildiğini ve onların bunu hayatlarında uyguladıklarını görmekteyiz. Yüce Rabbimiz âyet-i kerîmede şöyle buyurmaktadır: “İbrâhîm’in şerefli misafirlerinin haberi sana geldi mi? Hani onlar İbrâhîm’in huzûruna girmişlerdi de, selâm sana, demişlerdi. İbrâhîm, size de selâm, demişti.”5 Ebû Hüreyre’den (ra) rivâyet edildiğine göre, Nebî (sav) şöyle buyurdu: “Allah Teâlâ Âdem (as)’ı yaratınca ona: Git şu oturmakta olan meleklere selâm ver ve senin selâmına nasıl karşılık vereceklerini de güzelce dinle. Çünkü senin ve senin çocuklarının selâmı o olacaktır, buyurdu. Âdem (as) meleklere; es-Selâmü aleyküm, dedi. Melekler; es-Selâmü aleyke ve rahmetullâh, karşılığını verdiler. Onun selâmına “ve rahmetu’llâh”ı ilâve ettiler.”6 Rabbimiz âyetinde şöyle buyurmaktadır: “Evlere girdiğiniz zaman, Allah tarafından mübârek ve pek güzel bir yaşama dileği olarak kendinize (birbirinize) selâm verin.”7 Yüce Allâh’ın mü’min kullarına tavsiye ettiği selâm, tahiyyât kelimesi ile ifâde edilmiştir. Tahiyyât kelimesi, Kur'ân'ın diğer âyetlerinde de aynı şekilde selâm mânâsında kullanılmıştır. Namazda okunan teşehhüd'e de, tahiyyât denir. Teşehhüdde okunan tahiyyât bizlere Allah Resûlü (sav)’in mi’râca çıkışını, Rabbimizle karşılaşmasını ve selâmlaşmasını hatırlatmaktadır. İbni Mes’ud (ra), ‘Resûlullah (sav) elimi elleri arasına alarak, Kur’ân’dan bir sûre öğretir gibi bana tahiyyâtı öğretti’ diye rivâyet etmiştir.8 Tahiyyat; Peygamber Efendimiz’in (sav) mi’râca çıktığı zaman belli bir yerden sonra Cebrâil’den (as) ayrılıp her türlü benzetmeden uzak, akılların kavrayamayacağı bir şekilde Rabbi ile karşılaşması ve O’nunla yaptığı selâmlaşmasıdır. “Allah ile onun arasındaki mesâfe, iki yay kadar yâhud daha az kalınca9 Allâh’a selâmlarını şöyle arz etti: "Bütün duâlar, senâlar, mâlî ve bedenî ibâdetler, mülk, azamet Allâh’a mahsustur." Yüce Allah şöyle mukâbele etti: "Ey Peygamber! Selâm sana. Allâh’ın rahmet ve bereketi senin üzerine olsun." Hz. Muhammed (sav) şöylece yeniden söz aldı: “Selâm ve esenlik bize ve Allâh’ın sâlih kullarının üzerine olsun.” Bu karşılıklı selâmlaşmayı kendi bulunduğu mertebeden duyabilen Cebrâil (as) şöyle nidâ etti: Şehâdet ederim ki Allah’tan başka İlâh yoktur, yine şehâdet ederim ki Muhammed, Allâh’ın kulu ve Resûlü’dür.10 Ettehiyyâtü’nün mânâsını şöyle bir hatırlayalım: “Bütün duâlar, senâlar, mâlî ve bedenî ibâdetler, mülk, azamet Allâh’a mahsustur. Ey Peygamber! Selâm sana. Allâh’ın rahmet ve bereketi senin üzerine olsun. Selâm ve esenlik bize ve Allâh’ın sâlih kullarının üzerine olsun. Ben şehâdet ederim ki, Allah'tan başka bir ilâh yoktur. Ve yine şehâdet ederim ki Muhammed (as) O'nun kulu ve Resûlü’dür." Ashâb-ı kirâm namazda oturdukları vakit, "Esselâmu Alallâh" yâni selâm Allâh’a, "Esselâmu ala fulân" yâni filana selâm diyorlardı. Hz. Muhammed (sav) bu durumu öğrenince ashâbın bu hareketini tashih ederek, namazdaki oturuşlarında "ettehiyyât"ı okumalarını öğretti. Çünkü selâm; her tür âfet, kusur ve ayıptan uzak olma mânâsınadır. Bu nimetlerin sâhibi Yüce Allah'tır. Şu halde ashâb-ı kirâm "Selâm Allâh’a" demekle, Allâh’ın verdiği bu ihsânı O'na iâde etmiş sayılıyorlardı.11 Müslümanlardan birisi borçlu düşmüş, bütün gayret ve çabasına karşın çâresizlik içinde borcunu ödeyemiyordu. Bir gün yatsı namazından sonra iki rekât hâcet namazı kılarak Peygamber Efendimiz’i (sav) vesîle ittihâz edip münâcatta bulunarak, derdine çâre istedi. Rüyâsında Peygamber Efendimiz (sav) teşrif buyurarak sıkıntı içinde olana dedi ki: “Yarın git, Hekim Ali Paşa’ya benden selâm söyle, bin altın versin. Bu rüyânın şâhidi olarak da bu Cuma gecesi her zaman okuduğu salevatları unuttuğunu söylersin.” Borçlu, sevinç ve ferah içinde uyandı. Fakat çevresinde biraz da tutumlu ve eli sıkı olarak bilinen Hekim Ali Paşa’ya tedirgin olarak gitti. Rüyâsını anlattı, şâhidini söyledi. Bunun üzerine Paşa: “Tekrâr et, yeniden anlat” dedi. Borçlu: “Efendim, Peygamberimizin size selâmı var, bana…” Paşa: “Tekrâr et, bir daha anlat bakalım” dedi. Üç, dört, beş, altı. Yedinci derken borçlunun “Paşam, beni niye oyalayıp duruyorsun? İnanırsan verirsin, inanmazsan vermezsin” demesi üzerine Paşa, “Kardeşim, ne demektir bu? Sen kimden selâm getirdiğini biliyor musun? Sana tekrar ettirişim Resûlullâh’ın selâmını çoğaltmak içindi, onun her selâmına bin altın vereceğim” dedi. Peygamber Efendimiz Vedâ Haccı’ndan sonra hastalanıp mescide çıkamayınca kendisini ziyârete gelenlere “Müslümanlara selâmımı götürünüz” buyurdular ve sonra açıkladılar: “Sâdece bugünkülere değil, kıyâmete kadar gelecek Müslümanlara benden selâm söyleyiniz.” Böylece, kıyâmete kadar gelecek Müslümanlara da Allah Resûlü’nün (sav) selâmı ulaşmaktadır. Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Sizden biriniz bir meclise vardığında selâm versin. Oturduğu meclisten kalkmak istediği zaman da selâm versin. Önce verdiği selâm, sonraki selâmından daha üstün değildir.”12 Selâmların en güzeli ‘âlemler yüzü suyu hürmetine yaratılan iki cihan Güneşi’nedir. O selâm ki dertlerin devâsı, gönüllerin şifâsıdır. O selâm ki hasretlik, muhabbet ve vuslat hayâli taşır, taşıdıkça yüreği yanar, yandıkça gül kokar. Allâh’ım yedi kat semâda ve yedi kat yeryüzünde tüm canlıların aşkla adını andığı, hasretle selâm gönderdiği, bütün âlemleri yüzü suyu hürmetine yarattığın, iki cihânın güneşi olan en sevgiline (sav) sonsuz salât ve selâmlar olsun… Ey Allâh’ım! Kalplerin doktoru ve devâsı, vücutların şifâsı, gözlerin nûru ve ziyâsı olan sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed’e (sav), ehl-i beytine ve ashâbına salâtu selâm eyle. Ey Allâh’ım! Ruhlar içinde sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’in rûhuna, cesetler içinde Hz. Muhammed (sav)’in cesedine, kabirler içinde Hz. Muhammed’in (sav) kabrine salâtu selâm eyle. Allâh’ım, bizim selâmımızı sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed’in (sav) aziz rûhuna ulaştır.

Dipnotlar: 1 Nisa, 86 2 Buhârî, Îmân 20; İsti‘zân 9, 19; Müslim, Îmân 63. 3 Tirmizî, İsti’zân 10 4 Ebû Davud, Edeb 135 5 Zâriyât, 51/24-25 6 Buhârî, Enbiyâ 1; İsti’zân 1; Müslim, Cennet 28 7 Nûr, 24/61 8 Müslim, kitabussalah 9 Necm, 9 10 Kurtubî, Tefsir, III, 425; İbn Nüceym 11 Müslim, Salât, 16 12 Ebû Dâvûd, Edeb 139; Tirmizî, İsti’zân 15

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak