Ara

Ana-Baba Hakkı ve Ölüm Tefekkürü

Ana-Baba Hakkı ve Ölüm Tefekkürü

Kulak ver, sözümü dinle

Rumuzlu sırları anla

Sâlihler öğüdün dinle

Ebeveynin üzme kuzum

 

Kıymetli kardeşlerim!

Sohbetimizde sizlere ana-baba hakkından ve ölümü çokça anmanın lüzûmundan bahsedeceğim. Bu konuda saymakla bitmez âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîf vardır.

Esteîzübillâh, Bismillâh: ‘Rabbin kulluğu yalnız kendisine yapmanızı, ana-babalarınıza iyi davranmanızı emretti. Onlardan birisi veya her ikisi de senin yanında yaşlanırsa, onlara ‘öf’ bile deme! Onları azarlama, ikisine de güzel söz söyle! Ve ikisi için merhametten tevazu kanadını ger ve de ki: Ey Rabbim! Onlar küçüklüğümde beni nasıl yetiştirmişlerse, Sen de onlara öylece rahmet et!’

Yâni ‘Allâh’a ibâdet edin ve O’na şirk koşmayın; ana- babalarınıza da ihsanda bulunun.’ Rabbimiz kendisine ibâdet ü tâatten sonra ebeveynlerimize ihsanda bulunmayı emrediyor. ‘(Ey insân!) Hem Allâh’a ve hem de ana-babana şükret.’ (Lokman, 31/14.) Bir değil, iki değil. Naklettiklerimizin hepsi Kur’ân-ı Kerîm’den. Kur’ân-ı Kerîm ana-babaya itâat etmeyi ve onlara güzel davranmayı emreden âyetlerle dolu. Rabbim bu emirlere sıkı sıkıya yapışan kullarından eylesin bizleri! (Âmîn)

Öncelikle sizlere şunu arz edeyim, Kur’ân-ı Kerîm’de çokça geçen; Kullarım, İmânlı kullarım! Ey şeref-i îmanla şerefyâb olan kullarım! Allah (cc), mü'minlere hitâp edeceği zaman böyle diyor: ‘Sizlerin omzunuza ‘imân’ gibi bir rütbe taktım ben. Omzunda ‘îmân’ rütbesi taşıyan Ben’i incitmekten sakınır, emirlerime sıkı sıkıya yapışır, harfiyyen emirlerimi yerine getirir ve âhirette âkıbetini düşünerek ölümü çokça anar.

Şimdi birazcık tefekkür edelim. Bir ömür ne kadar? Altmış, yetmiş, seksen, hadi doksan sene olsun! Aslında elliden sonra ölümü beklemek lâzım. Çok uzun değil kardeşlerim. Dünyâya bu kadar rağbet etmeye değmez. Fânî âlem karşılığında bâkî âlemi değişmek akılsızlıktır. Ölümü tefekkür etmek, dünyâ sevgisini gönüllerden söker atar, âhirete rağbete vesîle olur.

Hz. Ömer (ra) her gün birine para verirmiş. O kişi her gün Hz. Ömer’in yanına gelir, ‘Yâ Ömer! Ölüm var! Yâ Ömer! Ölüm var!’ Ağlatana kadar ona ‘Yâ Ömer! Ölüm var!’ dermiş. Epeyce söyleyip de Hz. Ömer ağlamaya başladı mı ücretini verir, ‘Git oğlum!’ der, gönderirmiş. Bir gün o adam yine gelmiş. ‘Yâ Ömer! Ölüm var! Yâ Ömer! Ölüm var!’ demiş. Hz. Ömer, yine ağlamış, ücretini vermiş, göndermeden önce ona ‘Bundan sonra bir daha gelme oğlum. Sakalıma bir beyaz tel düştü. Bu bana ölümü hatırlatmaya yeter. Artık sana gerek kalmadı…’ demiş. Ondan sonra her gün sakalındaki beyaz tele bakar, ‘Sakalın ağarıyor yine aklın başına gelmiyor’ der, gözlerinden yaşlar boşalırmış.

‘Dünyânın benim yanımda hiç kıymeti yok’ dedi Allâh’ımız. ‘O yüzden sevmediğime de veririm, sevdiğime de veririm. Belki, mü’minlerden iyi kullarıma daha az veririm ki ıslâh olsunlar, bu dünyâya bel bağlamasınlar.’

Esteîzübillâh, Bismillâh: ‘Her kim benim zikrimden yüz çevirir, ayrılırsa, onun maîşetini dar halk ederim ve onu kıyâmet günü âmâ olarak haşr ederim.’ (Tâ-Hâ, 20/124.) Islah olsunlar diye o kullarımın maîşetini dar halkederim. Yâhut da kalplerini dar ederim. Bir dere dolusu altın versen, yine gözü doymaz. Tamahkârdır. Dünyânın tüm malı kendinin olsa gene gözü doymaz.

Allâh’a (cc) ve âhirete inanmamak, dünyâ malına tamah etmekten hâsıl olur. Ölümü hatırlamak ise tamahkârlık hastalığının ilacıdır. Önü sonu toprak olacak mal için hayâtını zâyi etmek, akıllı insanın kârı değildir. Hz. Ömer (ra) halîfe iken, yamalı cübbesi içinde yaşadığı hâlde kendisine ölümü hatırlatması için bir adam tutuyorsa, bunca varlık içindeki bizlerin hâli nice olur? Bir düşünün!

Allah Teâlâ, önce kendisine sonra ana-babamıza itâat sûretiyle îmânın tadını tatmayı nasîb etsin ve ağızların tadını kaçıran ölümü çokça anmayı bizlere kolaylaştırsın. (Âmîn)

Hamdolsun âlemlerin Rabbi olan Allâh’

Ağustos 2024, sayfa no: 40-41

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak