Ara

Amel Defterı̇mı̇n Bı̇r Kopyası, Sosyal Medya!

Amel Defterı̇mı̇n Bı̇r Kopyası, Sosyal Medya!

“Âyetlerimizi yalanlayanları, hiç bilmeyecekleri yerden yavaş yavaş helâke götüreceğiz. Onlara mühlet veririm, (ama) benim cezâm çetindir!” (Â'raf, 182-183)

Hazreti Ömer bu âyet-i kerîmeleri sık sık okur, “Acabâ bize verilen bunca nîmet, lütuf değil de istidraç mı?” diye gözyaşlarına hâkim olamazdı. Günümüz dünyâsı müslümanlarının da bolca tefekkür etmesi gereken bir kavram, istidraç. Büyük müfessir Fahreddîn-i Râzî, fitne korkusu olmaksızın nîmetlerin ardı ardına gelmesi, tuzak korkusu olmaksızın şöhretin ve lüksün yayılması olarak tanımlar bu kavramı. Kişinin günah işlemeye devâm etmesine rağmen nîmetlerin artmasını, “ben kötü olsaydım, nîmetler böyle de gelmezdi, demek ki ben iyiyim!” sözü ile kulun yavaş yavaş helâke sürüklenmesi olarak anlayabiliriz.

Unutulmamalıdır ki iyilik ve lütuf, nîmetlerin bol olması değildir. Bizlere cennetin yolunu târif eden Fahr-i Kâinât Efendimizin hayâtı zenginlik ve lüks içinde geçmemiştir. Kâinat Güneşi Efendimiz (sav), doğmadan babasını, altı yaşında annesini, sekiz yaşında dedesini kaybetti. Pek çok ashâbını (yol arkadaşlarını) kendi elleriyle defnetti. Düşünülmelidir ki kaç baba altı evlâdını kendi elleri ile toprağa vermiştir? Kaç kişinin kucağında biricik evlâdı nefes almakta zorlanıp rûhunu Mevlâ'sına teslîm etmiştir? Amcasının naif bedeni parçalanıp, mübârek ciğerleri dişlenmiş bir kimse var mıdır?

Cenâb-ı Peygamber namaz kıldırırken, ashâb-ı kiramdan bāzıları açlığın verdiği tâkatsizlik sebebi ile ayakta duramaz ve bayılırlardı. Çöl hayâtından gelen bedevîler, “Galiba bu kimseler deli!” diye şaşkınlıklarını ifâde ederlerdi. Efendimiz (sav), namazı bitirince onları şöyle tesellî ederdi: “Allah Teâlâ'nın, Kendi katında sizin için neler hazırladığını bilseydiniz, daha fazla yoksul ve muhtaç olmayı isterdiniz!”1

Velhâsıl, nîmetlerin bolluğu lütuf anlamına gelmediği gibi, nîmetlerden mahrum bırakılmak da Mevlâ'mızın bizlere lütufsuz davrandığı anlamına gelmez. Dünyâ nîmetleri, iki uçlu bıçak gibidir. Doğru zaman ve mekânda, doğru amaç için kullanıldığında cennet hayâtı için bir yatırım, gaflet sarhoşluğu içinde tüketildiği vakit ise kulun kendi elleri ile kendini helâke sürüklemesidir.

Atâullah İskenderî Hazretleri de bu hususta, “Devamlı kötülük işlediğin halde, Allah Teâlâ'nın sürekli sana iyilikte bulunmasının istidraç olmasından kork!” buyurmuştur.

Rabbimiz âyet-i kerîmede, “Nihâyet o gün (dünyâda faydalandığınız) nîmetlerden elbette ve elbette hesâba çekileceksiniz.” (et-Tekâsür, 8.) buyurarak büyük hesâbı hatırlatıyor ve tamâmen serbest olmadığımızı vurguluyor.

Sosyal medya, faydalı kullanıldığında hayâtı kolaylaştıran en büyük nîmetlerden birisidir. Çok kısa sürede istediğimiz yeri görebilmek, bilgiye kolayca ulaşmak, insanlara iletmek istediğimiz bilgiyi hızlı şekilde iletmek veya dünyânın diğer ucundaki bilgiye hızlı bir şekilde ulaşabilmek bu faydalardan birkaç tânesidir. Bāzılarımız mecbûriyetten, bāzılarımız keyfiyetten, bāzılarımız meraktan olsa da neredeyse toplumun her kesimi internet ve sosyal medya kullanıyor. Elbette bir müslümanın çağın gerisinde kalması düşünülemez.

Müslüman “Sanal âlemde” gezerken, asıl âlemi yıkmama endîşesi içinde olur. Bu hakîkati idrâk eden kimseler; telefon, internet ve sosyal medya gibi iletişim araçlarını kullanırken de kendisini bir gözetleyenin olduğunu aklından çıkarmaz. Nitekim el-Kıyâme sûresinde yapılan şu ilâhî îkaz: “İnsan, kemiklerini toplayıp birleştiremeyeceğimizi mi sanır? Evet, parmak uçlarına varıncaya kadar yeniden yapmaya gücümüz yeter.”, parmak uçlarımız ile kullandığımız sosyal medya hesaplarımızın da ilâhî kayıt altında olduğunu hatırlatır. Ancak bu şuura sâhip kimseler sosyal medya araçlarını kullanırken şunlara dikkat etmelidir:

Elimizden ve Dilimizden Kimse Zarar Görmemeli

Müslüman, elinden ve dilinden bir başka kimsenin zarar görmediği kişi olduğuna göre, yaptığımız paylaşım kimseyi rahatsız etmemelidir. Gündelik hayatta yaşadığımız olumsuzluklara sosyal medyadan cevaplar vermek, bir kişiyi hedef alsak da pek çok kişiyi zan altında bırakabilir. Diğer yandan, bu paylaşımlar dolayısıyla insanları tecessüs (kendisini ilgilendirmeyen konuları araştırması) günâhına sevk etmek mümkün olduğundan, kişi bin defa düşünüp bir defa paylaşım yapmalıdır. Nitekim Mevlâ'mız, yüce Kitâbımızda: “…Tecessüste bulunmayın!...” (el-Hucurât, 12.) buyurarak mü'minleri, gizli ve mahrem olan kusur ve ayıpları araştırmaktan men etmektedir. 

Bir diğer husus, bir müslümanın hurâfelere, gelişigüzel haberlere, dedikodulara ve İslâm itikādına ters düşen iddialara inanması ve bunları paylaşması büyük bir tehlikedir. Dînî hassâsiyetleri ve bilgisi olamayan nice kimseler, bu paylaşımlar netîcesinde yanlışa düşebilirler. Böylelikle kaynağını bilmediğimiz konularda paylaşım yapmak, kardeşlerimize büyük zararlar verebilir. Kişinin bir yanlışı yapmasının bir suçu ve vebâli varken, bir de bu yanlış çevrenin de zehirlenmesine sebep oluyorsa, kişinin yüklendiği vebâli bir kez daha düşünmesi gerekir. Nitekim Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Hakkında kesin bilgin olmayan şeyin peşine düşme. Zîrâ kulak, göz ve kalb, bunların hepsi yaptıklarından sorumludur.” (el-İsrâ, 36.)

Fotoğraf Paylaşımı Husûsunda İhtiyatlı Davranmalı

Rabbimizin yemeğimizi paylaşmamız emrini yanlış anlayıp, yemekten ziyâde resmini paylaşır bir toplum olduğumuz acı ama gerçek! Ailemizle geçirdiğimiz güzel anıları, tatilimizi, seyahatlerimizi sergilediğimiz her bir paylaşım, aile mahremiyetini ihlâl etmektedir. Her ne kadar “sâdece” kendi yakınlarımız ile paylaştığımızı iddia etsek de kullanılan vâsıtaların teknik altyapısının tamâmen gayri müslimlerin elinde olduğu unutulmamalıdır. Böylelikle her bir paylaşılan fotoğraf mahremiyet sınırlarını zedelemekte ve birilerinin arşivinde biriktirilmektedir. 

İnternet üzerinde kötü niyetli resimlerle montajlar ve şantajlar yapıldığı bilinmektedir. Nice genç kardeşlerimiz bu sebeplerle intiharın eşiğinde kurtarılırken, pek çoğu da kurtarılamamış ve geride acıdan başka bir şey bırakmadan hayâta vedâ etmişlerdir.

Aynı zamanda da bizdeki nîmetlerden mahrum olan kimselerin gönüllerini incitip, nazarlarını tahrik etmekteyiz. Nitekim hadîs-i şerifte; “İhtiyaçlarınızı elde etmede gizlilikten istifâde edin. Çünkü her nîmet sâhibine hased edilir.”2 buyuruluyor. Emânetçisi olduğumuz bütün nîmetlere, onlardan mahrum olanların gözlerinin takılı kalmasına mahal vermekten sakınmamız elzemdir. 

Yiyip içtiklerimizin fotoğraflarını paylaşmanın kime ne faydası olabilir?

İbâdetlerimizi, türbe ziyâretlerimizi paylaşmak riyâ olmaz mı?

Normal hayatta olması gereken özel şeyleri, özel anları sosyal medyada paylaşınca özelliği ve güzelliği kalır mı?

Velhâsıl, hangi gerekçe ile olursa olsun, bu yapılan davranış, İslâm ahlâkına ve terbiyesine uymamaktadır.

Sosyal Medyada da Kul Hakkı Hassâsiyetini Unutmamalı

Sosyal medyanın hayâtımıza girmesiyle söz, görüntü ve sesli materyallerin çoğaltılması kaçınılmaz hâle geldi. Toplu Cuma mesajları, whatsapp gruplarından iletilen (hangi amaca hizmet ettiği, kimler tarafından hazırlandığı bilinmeyen dua zincirleri, gündem konuları) mesajları ne kadar insânî ve İslâmîdir, düşünmemiz gerekmektedir. Örneğin; âyet-i kerîmeleri, hadîs-i şerifleri sürekli yayınlamak, çevremize göndermek toplumda nasıl bir sonuç meydana getirmiştir? Daha çok okunup uygulanmasını mı sağlıyor yoksa insanların nezdinde okunmaya değmez ve telefonun hafızasını dolduran basit bir mesaj olarak mı görülüyor? Aynı şekilde izinsiz aldığımız ekran görüntüleri, kaynakça belirtmeden (kendimize âitmişçesine) kopyala yapıştır yaptığımız içerikler, hırsızlık değil de nedir?

Her bir sosyal medya kullanıcısı bilmelidir ki, kişi sosyal medya ile amel defterinin bir kopyasını kendi elleri ile hazırlamaktadır. Sahte hesap da kullansak, farklı isimlerle de yazışsak bu kayıtlar muhakkak karşımıza çıkacak! Gerçek hayatta yapılmasına cesâret edilemeyen işlerin yapıldığı, söylenmesine cesâret edilemeyen sözlerin sahte hesaplarla çok rahat bir şekilde söylendiği bir çağdayız. Gerçek kimliğini gizli tutup, türlü yalanlarla insanları aldatmak ve rencîde etmek bir münâfıklık özelliğidir. Yalan ve sahtekârlığın sosyal medyada olması bu gerçeği değiştirmez. Sahte hesaplardan yapılan her türlü yalan ve sahtekârlık, mahşer günü okuyacağımız, gerçek hesâbımız olan amel defterimize yazılmaktadır. Cenâb-ı Peygamber'in, “Bizi aldatan bizden değildir!” îkâzını bir kez daha düşünmek gerekir.

Kul hakkını yalnızca gerçek hayâta âit bir kavram olarak düşünmek büyük bir hatâdır. Sosyal yaşantımızda haram olan her şey, sosyal medyada da haramdır ve böyle davranışlar sergilendiği takdirde helâllik alınması gerekmektedir. 

Kimleri Takip Ettiğimize Dikkat Etmeli

Özellikle sosyal medyada dîne ilişkin verilen bilgiler husûsunda hassas davranılmalıdır. Nasıl ki reel hayatta inanç yapımıza uymayan ortamlara girmekten imtinâ ediliyorsa aynı şekilde sosyal medya için de hassas olunmalıdır. Allah Rasûlü'nün; “Kişi arkadaşının dîni üzeredir!”3 hadîs-i şerîfi minvâlinde sosyal medyada 'takıldığımız' ortamlar da, Allâh'ın rızâsına uygun olmayan yerler olmamalı! 

En Değerli Sermâyemiz Olan Vaktimizi İsrâf Etmemeli

Bizlere ikrâm edilen en önemli sermâye olan vaktimizi boş ve gereksiz işlerle isrâf etmek, âhireti elimizin tersiyle itmektir. “Asr'a (zamâna) yemîn olsun ki insan hüsrandadır!” (el-Asr, 1-2) âyet-i kerîmesinde 'zamana' yapılan yemin, onun hiçbir şeyle kıyaslanamayacak derecede kıymetli bir nîmet olduğunu vurgulamaktadır.4

Sevgili Peygamberimiz (sav) bir gün; “Ölüp de pişmanlık duymayacak hiçbir kimse yoktur.” buyurmuşlardı. Ashâb-ı Kiram; “Onun pişmanlığı nedir yâ Rasûlallah?” diye sorunca cevâben; “Güzel bir Müslüman ise, bu hâlini daha fazla artırmamış olduğuna; kötü bir kişi ise, o kötülükten vazgeçmediğine pişmân olacaktır.” buyurdular.5

İçinde bulunduğu an, insana verilen en değerli ilâhî hediyedir. Fırsat eldeyken onu Allâh'ın rızâsı doğrultusunda kullanmak, en akıllıca davranıştır. Sosyal medya kullanımında da bu hassâsiyet unutulmamalıdır. Zaman zaman bağımlılık seviyesine çıkan fazlaca sosyal medya kullanımı sebebiyle kişilerin dünyevî işleri aksamakta, aile ilişkileri, sosyal hayatları, hattâ ibâdetleri de zarar görmektedir. Bu sebeple zaman hassâsiyeti en çok sosyal medya için gözetilmelidir. 

Hasan-ı Basrî Hazretleri ne güzel buyurur: “Öyle insanlar gördüm ki, sizin dirhem ve dinarlara karşı olan hırsınızdan daha ziyâde vakitlerini değerlendirmeye hırslı idiler!” 

Kıymetli okuyucu! Günâhın büyüğü, küçüğü olmadığı gibi sanalı, fiberi, kotalısı, kotasızı ve sahtesi de olma

Vesselâm…

Dipnotlar

1 Tirmizî, Zühd, 39

2 Süyûtî, el-Câmiu's-Sağîr, I, 34

3 Müslim, İman 164

4 Tefsîr-i Kebîr, 23, 387

5 Tirmizî, Zühd, 59

Ekim 2023, sayfa no: 16-17-18-19

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak