Kıymetli kardeşlerim!
Allâh’ı zikretmek kalbin şifasıdır. Rabbimiz muttaki kullarının vasıflarını sayarken ‘Onlar seher vakitlerinde istiğfâr ederler’ (Zariyat, 18.) buyuruyor.
Seherde kalkmalı. Seccade temiz, elbise temiz, yediği içtiği temiz olmalı. Hatta büyüklerden birisi zikirden önce ağzını gül suyuyla temizlermiş. Güzelce abdest alıp oturmalı. Gaflet gelirse gusül abdesti almalı. Yine gaflet gelirse çamaşırını değiştirmeli. Belki taharetinde bir eksiklik vardır. Sonra silsile-i şerîfeyi okuyup istiğfara başlamalı.
‘Huzuruna bu günahlarla nasıl varırım ya Rabbi’ diye kusurlarına tevbe etmeli. Küçük bir yavru, kucağınızda tutarken üzerinize bevletse, siz de onu görmeden bir cemaat huzuruna varsanız, nasıl utanır, nasıl mahcup olursunuz değil mi? Bu onun gibi. ‘Günâh pislikleriyle huzuruna varırsam hâlim nice olur Allâh’ım?’ diye istiğfar okuyup, gözyaşı dökeceğiz. Bu esnada gözlerimiz kapalı olacak ki havâtır azalsın.
Sonra tevhidimizi, salavâtı, Allâh’ı (cc) görür gibi huzurla okuyacağız.
Daha sonra ölüm tefekkürü yapacağız, mahşer yerinde bulunuyoruz. Amel defterleri gökten kar gibi yağıyor. Kimininki sağından, kimininki solundan veriliyor. Acaba benimki hangi taraftan verilecek ya Rabbi diye kaygılanıyoruz.
‘Mizan-ı adalette günahım mı sevabım mı ağır gelecek acaba? Bütün âlem orada. Anne, baba, kardeşler, âlimler, melekler, peygamberler hazır, Allah hazır, nâzır. Hâlimiz ne olacak acaba?’ diye düşünürken içimize bir mahzuniyet çökecek, gözlerimizden yaş gelecek.
Sonra râbıtaya geçeriz. Dersimizin içinde en fazla lezzet alacağımız kısım râbıtadır. Kalp geniş tutulacak, dünyanın yarısı kadar. Ne kadar yapılırsa o kadar faydalı. Mesela cezveyi ateşin üzerine koyuyoruz. Dururken, dururken kaynamaya başlıyor. Onu indirip diğerini koyuyorsun. Biraz sonra o da kaynamaya başlıyor. Çünkü Kutb-ı Cihan’ın gönlü tazyikli mânevî bir ateştir.
Râbıtadan sonra dili kalbe rapteder, Rabbimizin azametini, büyüklüğünü düşünerek ‘Allah! Allah!’ demeye başlarız. Bu tarifi hakkıyla yaptık mı kalp çalışmaya başlar, ruh çalışmaya başlar, bütün letâifler çalışmaya başlar. ‘Efendim, yapıyorum ama feyiz alamıyorum.’ O zaman yiyeceklerine dikkat et.
Gafletle pişirilen yemekten gaflet gelir. İşin edebine dikkat etmek lazım. Haram yemeyin. Yalan söylemeyin. Gıybet etmeyin. Münkir, münafıkla dostluk etmeyin. Allâh’ın izniyle semeresini görürsünüz.
Mürşid-i kâmil dersi verirken o insana mânevî bir aşı yapmış oluyor. Gönlüne bir tohum atmış oluyor. Kalbine bir fidan dikmiş oluyor. İhvan eğer seherde muhabbetle kalkar, dersini huzurla yaparsa tohum yeşermeye başlar. Aşılanan ağacın kenarlarından eski filizler çıkarsa, o insanın tabiatındaki hırs, riya, kibir, hasetlik vs. kötü ahlâklar göğermiş olursa, onlar da mürşidin eliyle yolunur. Fidanımızı istiğfar çapasıyla çapalayıp, râbıta ve zikir suyu ile sularsak çok verim alırız Allâh’ın izniyle.
Zikrullah kalplerin şifasıdır kardeşlerim. Fahr i Kâinat Efendimiz buyurdu ki: ‘Hiçbir cemaat zikrullah için toplanıp da affolunmadan dağılmadı.’
Her toplanışta oradaki Allâh’ın bir sevgilisinin yüzünden ötekiler de bağışlanır. Zikrullah okunan yer, semadan güneş gibi görünürmüş. Onun için Allâh’ımızı çok çok zikredelim.
Şeytan, insanoğlunun kalbini istila eder. Eğer kalp Allâh’ı zikretmeye başlarsa şeytan geri çekilir. Nöbetçi, nöbet mahallini terk ederse düşman içeri girer. Daima râbıtalı olursa, şeytan ihvanın semtinden geçemez. Unutursa girer kalbin içine. O zaman göz bozulur, elin namusuna bakar; kulak bozulur, gıybet, dedikodu dinlemeye başlar. El, ayak gaflette olur. Allah şeytanın eline geçirmesin.
Cenâb-ı Hak buyurmuştur ki: ‘Ey insanoğlu, beni zikrettikçe şükrümü ifâ etmiş, beni unuttukça hakkımı unutmuş olursun.’
Rabbimiz çok zikreden kimseyi çok sever. Az zikredince gafletimiz gitmiyor. Su az gelince değirmenin çarkını döndürmüyor. Allâh’ımız bizleri gafillerden etmesin! Gönlü, muhabbetiyle dolu kullarından eylesin!
Hamdolsun âlemlerin Rabbi olan Allâh’a (cc).
Kasım 2022, sayfa no: 36-37
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak