Ara

Abdülhamid’in İslâm Birliği Siyâseti ve Senûsiyye Tarîkatı

Abdülhamid’in İslâm Birliği Siyâseti ve Senûsiyye Tarîkatı

Abdülhamid’in İslâm Birliği Siyâseti ve Senûsiyye Tarîkatı

Her ne kadar gerileme dönemine girmiş, Karlofça Antlaşması’ndan beri gittikçe zayıflamış olsa da bilhassa II. Abdülhamid’in saltanatı döneminde Osmanlı Devleti, tüm Müslüman halkların umûdu konumundaydı. Emperyal emellerle İslâm dünyâsına hançer gibi saplanan Avrupa sömürge güçleri karşısında çâresiz kalan Müslüman halklar, Osmanlı hilâfetini kendilerini bu batılı güçlerin saldırılarından koruyacak yegâne hâmî görüyorlardı. Sultan II. Abdülhamid bu beklenti ve çığlıkları fark etmiş, Osmanlı hilâfetini temsil müessesinden çok icrâ kurumu hâline dönüştürmeye çalışmıştır. Kendisinden çok şey beklenen “Hilâfet” kurumunu aktif hâle getirmiştir. Müslüman halkların birliğini, Müslümanların duygu, düşünce ve eylem birlikteliğini, İslâm dünyâsının tek yumruk hâline gelmesini, Osmanlı merkezî otoritesinin tesis edilmesini, ayrılıkçı hareketlerin, etnik ve mezhep ayrışmalarının önüne geçilmesini, yerel dinamiklerin pâyitahtla birlikteliğini sağlamaya dönük gerçekleşen II. Abdülhamid’in bu hamiyetli siyâsetine batılıların deyimiyle “Pan-İslâmizm” adı verilmektedir. Osmanlı ise bu kendi siyâsetini “İttihâd-ı İslâm” diye nitelemeyi tercih etmiştir. II. Abdülhamid İslâm birliği siyâsetini sâdece kurumsal bir yapı olarak tesis etmemiş, onu teşkîlat yapılanmasından çok siyâsî bir eğilim olarak teşekkül ettirmiştir. İslâm dünyâsındaki vahdet temâyüllerini ortak paydada birleştirmiş, İslâm dünyâsında duygu birlikteliğinin gerçekleşmesini sağlamıştır. İslâm birliği, farklılıkları zenginlik sayan Müslümanların asgar-i müşterek noktalarda birleşmelerini temin etmiştir. İslâm birliği siyâsetini doğuran temel faktör, Batı’nın artan üstünlüğü karşısında Müslüman halkların siyâsî bağımsızlığının tehlikeye girmesidir. Bu tehlike karşısında teyakkuza geçen II. Abdülhamid modern iletişim imkânlarını ve özel istihbârat ekibini oluşturarak önlem aldığı görülmektedir. Sultan II. Abdulhamid Osmanlı devletini parçalamak isteyen ve etnik dağılmanın fitilini ateşleyen Avrupa devletlerinin emellerine kavuşmamaları için Müslümanların tek yürek olmasını sağlamak, dînî ve siyâsî tüm faktörleri devreye sokmak, dünyâ Müslümanlarını kalben ve fiilen İstanbul’a bağlamak, onların emperyalist güç odaklarına karşı birleşmelerini sağlamak, azınlık konumdaki Müslüman halklarını savunmak için halîfelik sıfatını yerinde kullanmış ve canhıraş bir şekilde çalışmıştır.1 II. Abdülhamid’in bu yerinde atılımlarıyla; yıllardır etkisini kaybeden, temsîlî bir mâhiyete bürünen ve İslâm dünyâsındaki gelişmeleri yakından tâkip edemeyen hilâfet müessesesi tekrar aslî hüviyetine bürünmüş ve beynelmilel bir işlevselliği gerçekleştirmiştir. Askerî ve hukûkî ıslahat hareketleriyle devletin çöküşüne engel olmaya çalışan önceki Osmanlı padişahlarının aksine II. Abdülhamid, çok yönlü yapılanma faaliyetine girişmiş, askerî ve kânûnî düzenlemeler yanında ticârî, ekonomik, siyâsî, kültürel, dînî ve diplomatik atılım faaliyetleriyle kalkınma hamlesini başlatmış, iktidârı boyunca Osmanlı devletinin dağılmasına engel olmuştur. Bu hedeflerini özellikle ulemâ ve meşâyıhın desteğini alarak gerçekleştirmeye çalışmıştır.2 Pan-İslâmizm siyâseti, devletin muhtâriyet isteyen muhtelif unsurlarını birarada tutmayı amaç edinmekteydi. Dağınık müslüman unsurların, hilâfet merkezi etrâfında toplanması düşünülmekteydi. Böylece Osmanlı Devleti’nin varlığına hayâtiyet kazandırmaya çalışılmaktaydı.

  1. Abdülhamid’in İslâm Birliği siyâsetinde desteklerini gördüğü tarîkatlardan biri de Senûsiyye tarîkatıdır. Senûsiyye ondokuzuncu yüzyılda başta Libya olmak üzere özellikle Kuzey Afrika coğrafyasında etkili olmuş, Afrika’nın diğer coğrafyalarında ve İslâm dünyâsının geniş yelpazesinde tesir halkasını yansıtmış bir tasavvufî ıslahat hareketidir. İslâmiyetin tebliği konusunda gösterdikleri hassâsiyet ve Müslümanların İslâmî esaslara bağlılıklarını perçinlemek gibi aslî fonksiyonlarının yanında irşad hizmetini verdikleri bölgelerde Osmanlı devletinin meşrûiyyetini benimsemiş, Osmanlı eyâlet vâlileri ile koordineli çalışmış, Osmanlı merkezî otoritesine sâdık kalmaya çalışmışlardır. Tarîkatın kurucusu olan Muhammed b. Ali es-Senûsî’nin ilmî şahsiyeti, teşkîlatçı kişiliği, tasavvufî düşüncesi, gezginci tabiatı, tebliğ ve irşad faaliyetleri tarîkatın hızlı ve güçlü bir şekilde yapılanmasını sağlamıştır. Gerek tarîkatın kurucusu Şeyh Senûsî’nin gerekse tarîkatın ikinci şeyhi Muhammed Mehdi’nin karizmatik kişiliği kitlelerin seferber edilmesi ve hedeflerine kanalize edilmesinde büyük rol oynamıştır.

Afrika’nın genel coğrafyasında kurulan geniş zâviye teşkîlatı ağıyla Afrika’da ilim, kültür, ahlâk ve îmar seferberliği etmişlerdir. Barışçıl, mûtedil ve ehlisünnet geleneği çizgisinde ilmî ve tasavvufî faaliyetlerini sürdürürken yapılanmasını tamamlayan tarîkat, aynı zamanda başta Cezayir ve Tunus olmak üzere daha sonra Libya, Mısır ve Sudan’ın Avrupalı devletler tarafından sömürgeleştirilmek istenen emperyalist saldırıları karşısında vatan topraklarını savunmak için askerî yapılanmanın da öncülüğünü gerçekleştirmiştir. Seyyid Mehdi döneminde gerçekleşen İslâm topraklarının bağımsızlık mücâdelesinde Osmanlı Halîfesi II. Abdülhamid’in İslâm Birliği çağrısına icâbet etmişler, Osmanlı devletinin himâyesinde varoluş mücâdelesi vermişlerdir.3 İttihâd-ı İslâm düşüncesini tarîkatın temel ilkesi hâline getiren Senûsiyye şeyhleri başta Mekke ve Medine olmak üzere İslâm dünyâsının önemli şehirlerindeki tekkelerinin başına mümtaz şahsiyetleri getirmişler, ehliyet ve liyâkat ilkesiyle irşad faaliyetlerinin yürütülmesini sağlamışlardır. Bilhassa Hicaz’da Vehhâbîlerin ve Şerif Hüseyin’in Osmanlı’dan ayrılma emellerine karşı Osmanlı Halîfesinin yanında yer alan sivil bir hareket konumuna gelmiştir. Avrupa sömürge güçleri İslâm dünyâsının dağılmasını sağlamak için oldukça planlı ve uzun vâdeli bir proje geliştirmişlerdir. Bu çerçevede tarîkatları Osmanlı siyâsetinden koparmak, tarîkat zümrelerini kendi menfaatlerine kullanmak adına örneğin Fransa sömürge güçleri “Service des Affaires Musulmanes et Dahariennes” adıyla tarîkatları yakın tâkîbe alan, tarîkat faaliyetlerini yakından izleyen, tarîkat şeyhlerinin hareketliliklerini raporlayan bir kurum teşekkül etmişlerdir.4 20 Nisan 1902 târihinde Fransa’nın Cidde Konsolosu’nun Paris’e gizli olarak yazdığı raporda, başta Şaziliyye tarîkatı olmak üzere sûfî tarîkatların nüfuzlarını kırmak için şu teklifler yapılmaktadır:

  1. Mümkün mertebe, sağlık ve ekonomik sebepleri bahane ederek, Müslüman teb’amızın Hicaz’a yapacakları haccı zorlaştırıp azaltmak.
  2. Birbirine rakip olan tarîkatlara birtakım imtiyazlar tevcih ederek, bu rekabetin artmasına yardım etmek. Bu rekabetleri kendi menfaatlerimiz yönünde işletmek.
  3. Mekke Şerîfi’nin destek ve teveccühünü kazanmak.
  4. Pan-İslâmist gâyeler güden Müslüman kitleleri tâkip altında tutmak.5

Senûsiyye mensupları tarîkatlar arasında haccı işlevsel hâle getirmişler, özellikle hac mevsiminde İslâm dünyâsının farklı köşelerinden gelen Müslüman hacı kâfilelerinin Osmanlı hilâfetine sadâkatlerini sağlamaya dönük faaliyetler göstermişler, İslâm dünyâsının en ücrâ köşelerine gönderdikleri temsilcileriyle Osmanlı devleti adına gönüllü diplomatik girişimlerde bulunmuşlardır.6 Muhammed b. Ali es-Senûsî hilâfet müessesesinin mâhiyetini gündeme getirmiş, Müslümanların ortak otoriteye bağlı kalmaları gerektiğini savunmuş, işgâle uğrayan mazlum halkların imdâdına koşulmasında öncülük etmiş, Osmanlı halîfesi Sultan Abdülaziz’in mesajlarına dikkat kesilmiş, Osmanlı pâdişâhının fermanlarına uygun strateji belirlemeye çalışmıştır. Kendisinden sonraki, tarîkatın ikinci şeyhi Muhammed Mehdî de Sultan II. Abdulhamid’e karşı her zaman hüsn-i niyet beslemiş, Sultân’ın hilâfetine destek olmuş, halîfeyle yakın temas içerisinde bulunmuş ve tüm müridleriyle İstanbul’un yörüngesine girerek Avrupalı güçlerin tepkisini üzerine çekmiştir.7 Şeyh Senûsî daha başlangıçta Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın ayrılıkçı tutumuna reddiyede bulunmuş, Mısır’ı Osmanlı’dan koparma ve İngilizlerle birlikte hareket etme siyâsetini güden Kavalalı ile sert tartışmalara girişmiştir.8 Senûsîler Mağrib’de Aleviyye Hânedanlığının Osmanlı devletine mesâfeli tavrına reddiyede bulundular,9 Tunus’ta Fransız nüfûzunu kırmak için kendilerine yardıma hazır olduklarını söyleyen İtalya’yı samîmî bulmadılar, Arabî Paşa’nın Mısır’da başlattığı isyâna katılmadılar.10 Müslümanların tek bayrak altında bütünleşmesi, İslâm birliğinin tesisi Senûsîliğin en büyük ideali idi. Mezhep taassubunu ortadan kaldırmaya yoğun gayret sarf eden Senûsî hareketi, mezheplerin herbirine müsâmahalı davranılmasını öngörmekteydi. İslâm birliği esâsını düstûr edinen Senûsîlik bu uğurdaki ilk adımı İslâmî tarîkat zümrelerinin ortak hareket edişini sağlamaktaki başarıyla sağlamışlardır. Tarîkat müntesipleri diğer tarîkat zümreleriyle fikir ve eylem birliğine bürünerek Osmanlı devletinin bekasını sağlamaya çalışmışlardır. Şeyh Senûsî’nin câmiu’t-turuk oluşu, kırk ayrı tarîkatın silsilesine sâhip çıkması ve diğer tarîkatların da usûllerini benimsemesi sebebiyle o, müridlerini diğer tarîkatların varlığına saygı duymaya, diğer tarîkat zâviyelerini ziyâret etmeye ve diğer tarîkat meşâyıhına hürmet etmeye dâvet etmiştir. Tarîkat zümreleri arasında tefrîka, husûmet, dargınlık ve kısırdöngü çatışmaların yaşanmasına şiddetle tavır koymuştur.11 Louis bu duruma dikkat çekerken, Senûsiyye dervişlerinin tüm İslâmî akımları tek bir çatı altında bütünleştirmeyi, İslâm birliğini sağlamayı, yabancı istilâsına karşı direnmeyi, batı dünyâsının felsefî akımlarına karşı tavır konmayı amaç edindiklerini söylemektedir.12 Şeyh Senûsî’nin herkes tarafından kabûl gören bu fikirleri, her kesimi kucaklayan ılımlı tavrı müntesipleri arasında ümmet şuurunun artmasına yol açmıştır. Şâziliyye, Ticâniyye, Medyeniyye ve Kâdiriyye tarîkatlarının pek çok taraftârı fikrî ve siyâsî yönden Senûsîliğin etkisi altına girmiştir.13 Sonuç Olarak On dokuzuncu yüzyılda doğan Senûsiyye tarîkatı zor bir dönemde, sömürge bayraklarının İslâm coğrafyasında dalgalandırılmak istendiği bir ortamda ölüm-kalım savaşı vermiş, batılı kültür emperyalizminin İslâm dünyâsında yer edinmesine engel olmak istemiş, batılı sömürge güçlerinin istilâ hareketlerine engel olmak istemiş, müridlerini inanmanın gücüne sevk etmiş, inananların ortak idealler uğruna birbiriyle kenetlenmesini hedeflemiştir. Kendi idealleriyle ortak hedefe ulaşmayı amaçlayan Sultan II. Abdülhamid’in İslâm Birliği siyâsetine tam destek vermişlerdir.   Dipnotlar: 1 T.W. Arnold, The Caliphate, II. Baskı, Londra 1965, s. 173-174; İ. Süreyya Sırma, II. Abdulhamid’in İslâm Birliği Siyâseti, Beyan Yayımları, İstanbul 1985, s.59-60. 2 Irfan Gündüz, Osmanlılar'da Devlet - Tekke Münasebetleri, Seha Neşriyat, İstanbul 1993, s.218. 3 Lothrop Stoddard, Hadıru'l-Alemi'l-İslâmî, trc. ve thk., Emir Şekib Arslan, Cîf 1352/1934, c. I., s.299. 4 İhsan Süreyya Sırma, Quelques Documants İnedits sur le Röle des Confreries (tariqat) dan la Politique Pan-İslâmiste du Sultan Abdulhamid II.”, İslâmî İlimler Fakültesi Dergisi, sayı 3, Ankara 1979, doc.no:3. 5 İhsan Süreyya Sırma, “Ondokuzuncu Yüzyıl Osmanlı Siyâsetinde Büyük Rol Oynayan Tarîkatlara Dair Bir Vesika”, İstanbul Edebiyat Fakültesi, Târih Enstitüsü Dergisi, sayı. 7-8, İstanbul 1977, s.185. 6 Louis Rinn, Marabout et Khouan, Cezayir 1884, s. 44-45. 7 Rinn, Marabout et Khouan, s.497-498. 8 Muhammed Tayyib b. Ahmed İdris el-Eşheb, es-Senûsî'l-Kebir, Kahire 1956, s.137; Nicola A. Ziadeh, Sanusiyah, London 1958, s.37. 9 E.E. Evans-Pritchard, The Sanusi of Cyrenaica, Oxford 1949, s. 6. 10 John Ninet, Origin of the National Party in Egypt, London 1883, s.67. 11 H. Duveyrier, Le Confrerie Musûlmane de Sidi Mohammed ben `Ali es Senousi, Societe de Geographie, Paris 1886, s.8. 12 Rinn, Morabout, s.510. 13 Becker, “Panİslâmizm”, Siyâsî İslâm, s.38.

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak