Ara

Balkanlar’da Yûnus'un Sevgi Dili

Balkanlar’da Yûnus'un Sevgi Dili

İslâmiyet’in Sahâbe-i Kirâm devrinden sonra en hızlı yayıldığı devir ve şekil sûfîlerin devri ve eli olmuştur. Herkes biliyor ki, onlar mazlûma karşı İslâm’ın yumuşak yüzü, zâlime karşı ise keskin kılıcı olmuşlardır. Tasavvuf terbiyesi ile rûhî ve mânevî eğitimi önemseyen–benimseyen insanları kurumsallaştırıp, Hakk’a ulaştıran yollar anlamında tarîkatlar haline gelmesi ile bu tarîkatların eğitiminin verildiği dergâhlar tüm İslâm coğrafyasında birer eğitim merkezi olarak açılmıştır. Tarîkatlar müntesiplerine sağladığı rûhî terbiye ve nefis tezkiyesinin yanı sıra onlara çeşitli sanat dallarında yetişme inkânı vermiştir. Yüksek duygu ve düşünce zemîni olan tekkelerde birçok ilim, fikir ve sanat erbâbı yetişmiştir. Türk sûfîlerden ilk şiir söylemeye başlayan kimdir bilemiyoruz. Ancak Pîr-i Türkistan olarak tanınıp sevilen Hoca Ahmet Yesevî ile Türkler arasında yayılan tasavvufun yayılışı, onun ilim ve aşk içeren “Hikmet” denilen şiirlerinin sâyesinde olmuştur. Şiirin özelinde sanatın insanı etkileme aracı olarak tesbitini, sûfîlerin, bir eğitim metodu olarak bu yöntemi kullanması ile görmüş oluyoruz. Türkistan’dan Anadolu’ya doğru gelince de Türkmen Kocası (büyüğü anlamında kullanılır) Yûnus’umuz aşk ve irfan mayasını şiirleri ile gönüllere çalmıştır. Balkanlar’a geçtiğimizde şeyh ve dervişlerin sanat dallarından en çok ilgi gösterdikleri alanın şiir olduğunu görürüz. Osmanlı’nın kuruluştan sonra en fazla yayıldığı coğrafya olan Balkanlar’da yaşayan dervişler zamanla bir yandan toplumsal hayâtın sıkıntılarını ifâde eden, diğer yandan da sanatsal değerleri olan bir tekke edebiyatı geliştirmişlerdir. Osmanlı’nın kurulduğu dönemlerden itibâren Bosna-Hersek, Sırbistan, Makedonya, Kosova, Arnavutluk’ta birçok Yûnus tâkipçisini görebiliriz. Yûnus’un izinden gidip şiir söyleyen bu Hakk erenlerinin şiirleri Anadolu’da Yûnus’un söyledikleri ile birbirine geçmiştir. Aynı aşktan bahseden bu şiirler dergâhlarda yüzyıllardır zikir meclislerinde okunagelmiştir. Bugün günümüzde dahi bu tekkelerde, tek kelime Türkçe bilmeyen insanlar bir kutsal metin gibi Yûnus şiirlerini orijinal hâli ile söylemekteler. Yüzyıllardır dilden dile söylene söylene unutulmamış ve bugüne gelmiş bu ilâhiler ile hâlâ günümüzde açık olan Rumeli tekkelerinde bu zikir meclislerine katıldığımızda bir zaman tünelinden geçerek kendimizi fetih devirlerinde hissedebiliriz. Bosna’da, Kosova’da ve Balkanların birçok yerinde yüzyıllardır ayakta kalabilen birçok tekke vardır. Osmanlı’dan sonra da bu bölge insanları inançlarını bu mekânlara sığınarak devâm ettirebilmişlerdir. Bugün dahi ayakta kalabilmiş bu mübârek mekânlar bize özlediğimiz ve hayâli ile yaşadığımız devirleri bir nebze de olsun yaşatmakta ve lezzetini tattırmaktadır. Bozgunda da olsak bir fetih rüyâsı görebildiğimiz bu mekânlarda dervişler arasında bulduğumuz huzûru sanmıyorum ki modern devrin en büyük AVM’lerinde, eğlence merkezlerinde bulabilelim. Kosova’da Prizren’de Seyyid Ali Dergâhı’nda dervişlerin Türkçe olarak söylediği “Canım kurban olsun senin yoluna” ilâhisi ile coşarken Bosna’da “Ey âşıkı sâdıklar gelin Allah diyelim” ilâhisinin Boşnakçası ile de aynı duyguları hissederek coşarız. Osmanlı devirlerinde Balkanların her karışına yayılmış tekkeler eliyle İslâm’ın yayılıp yaşandığı topraklarda bugün yüz yıl da geçse aradaki mânevî bağımız hâlâ sapasağlam. Girdiğimiz her tekkede Türkçe bilmeseler de dervişler arasındaki en geçerli dilin gönül dili olduğunu capcanlı bir şekilde yaşamaktayız. Bu gönül dilinin en tesirli sözcüğü ise “Yûnus”dur. Yûnus’un yüzyıllardır seslenen dili en sevgi dolu dildir.

Mikail Türker Bal

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak