Ara

Hakk’ı Zikir ve Ölüm Tefekkürü

Hakk’ı Zikir ve Ölüm Tefekkürü

Hakk’ı Zikir ve Ölüm Tefekkürü

Kalemdar (ks)

Kıymetli kardeşlerim!

Bize şahdamarımızdan daha yakın olan Allâhu zü’l-Celâl Hazretleri şöyle buyuruyor:

‘Her nefis ölümü tadıcıdır; sonra ancak Bize döndürüleceksiniz.’ (Ankebût 29/57.)

‘Nerede olursanız olun, (hattâ) yüksek kalelerde bile olsanız, ölüm size yetişir.’ (Nisâ 4/78.)

‘Ey îmân edenler! Allâh’ı çokça zikredin!’ (Ahzâb 33/41.)

‘Bilesiniz ki, kalpler ancak Allâh’ın zikri ile mutmain olur.’ (Ra’d 13/28.)

Bedenimizin hastalıkları olduğu gibi kalbimizin de hastalıkları vardır. Kalbî hastalıklar, Allâh’ı (cc) çokça zikir ve ölümü dâimâ tefekkür etmek sûretiyle şifâ bulur. Tarîkat-ı Âliyye’de ölüm tefekkürü, sâlikin âlî makâmlara yükselmesine vesîle olur. Ölüm tefekkürü; bizleri, daha bu dünyâda iken ‘ölmeden önce ölmenin’ sırrına vâkıf kılar.

Dünyâ muhabbeti ile hastalanan kalbin şifâsı için âriflerin reçetesi, ölüm tefekkürüdür. Peygamber Efendimiz (sav) bir hadîs-i şerîflerinde ‘Kalpten dünyâ muhabbetini sökücü ölümü çokça zikredin.’ (Tirmizi, Zühd 4; İbn Mace, Zühd 31.)  buyuruyor. Kalb evi, dünyâ ve onun içindeki kaygılardan temizlenince Pâdişâh-ı Âlem orayı teşrîf eder.

Sür çıkar ağyârı dilden tâ tecellî ede Hakk

Pâdişâh konmaz sarâya hâne ma’mûr olmadan

***

Yûnus ko yalan da’vâyı gel ortaya ko sivâyı

Temiz et gönül evini dost gelicek kondurmaya

Mürîdân râbıtadan lezzet alamıyorsa bu, onların ölüm tefekkürünü iyi yapamamalarından kaynaklanmaktadır. Tefekkür-i mevtimizi:

  1. Canımızın bedenimizden yavaş yavaş çekildiğini,
  2. Teneşir tahtasında gassâlın soğuk ellerinin bedenimize dokunduğunu,
  3. Kabirde bize sorulacak zorlu suâllerin neler olacağını,
  4. Haşir için kalkınca sûretimizin ne şekilde görüneceğini,
  5. Amel defteri sağdan verilen bahtiyar kullardan mı yoksa soldan verilen bedbaht kullardan mı olacağımızı,
  6. Amellerimiz mîzan terâzisine konulduğunda hangi tarafın ağır geleceğini düşüne düşüne yaparsak gerçek mânâda bir ölüm tefekkürü yapmış oluruz.

Yevm-i kıyâmette mîzânın sağ tarafında Âlemlerin Efendisi Muhammed Mustafâ (sav) oturacak. Şâyet günahlarımız ağır basarsa, ümmeti olduğumuz O güzel Nebî’ye karşı yüzlerimizin etleri utançtan dökülmez mi?

Kardeşlerim, hacâlet nârı cehennem nârından daha şiddetlidir.

Utanmak ateşi, nâr-ı cehennemde yanmaktan daha zordur.

Seherde açılan güller hürmetine

Zikrinle dönen diller hürmetine

Rükûa bükülen beller hürmetine

Hacâlet nârına yakma Yâ Rabbi

Kâmil bir ölüm tefekkürü sâyesinde, zikrin ve râbıtanın tesiri kalpte daha iyi hissedilir.

Hatırımızda ‘Allah’ ve ‘ölüm’ durmuyorsa, bu hâl nefsimizin mertebesinin aşağı oluşundandır. Nefs-i emmâre, levvâme ve mülheme kalbe Allâh’ın (cc) muhabbetini ve O’nu (cc) düşünmeyi koydurmaz.

Nefs-i mutmainneye erişince letâif-i hamse-i âlem-i emr (kalp, rûh, sır, hafî, ahfâ) biter, letâif-i hamse-i âlem-i halk (hava, su, toprak, ateş, nefis) biter, nefy ü isbat biter. Bu mânevî sırları elde ettikten sonra da ‘Allâh’ı hatırımdan çıkarayım’ desen bile çıkmaz. Zîrâ gönlün içine işlemiştir O’nun sevgisi.

Mevlâ bizlere zâtının sevgisini lütfetsin de huzûr-i ilâhîde utançtan yerlere geçmeyelim. (Âmîn)

Hamd olsun âlemlerin Rabb’i olan Allâh’a.

Nisan 2020, sayfa no: 30-31

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak