Ara

Müslümanca Yaşama Hassâsiyeti

Müslümanca Yaşama Hassâsiyeti

İslâm yaşanan bir dindir. İslâm’ı yaşamak bir nasip işidir. Peygamberlerin yolu, tevhid mücâdelesinin adı, Hakk’a boyun eğmenin yoludur İslâm. İnandık demekle başıboş bırakılmayacağımızın bilinci, inandığımız için kendimizi güçlü hissettiğimiz yegâne îman hamlesidir İslâm. İnananlar için yegâne unvân “Müslüman” adıdır. Müslüman olma şerefine erenlerin ne malda ne mülkte, ne canda ne tende, ne makamda ne mevkide olur gözü. Müslüman olduktan sonra paşalık boş, vezirlik de boş, hacılık da boş, hocalık da boş. Bu hassâsiyetin örneğini Yahyalılı Hacı Hasan Efendi’de görüyoruz. Medîne’den gelen bir hediye paketinin üzerinde “Yahyalılı Nakşî Halîfesi Hasan Efendi’ye verilecek”yazısını görünce; “Ne Halîfesi? Biz, Allâh’ın âciz bir kuluyuz.”1 demiştir. Hakk dostları için tek meşgale kulluktur, onlar için yegâne pâye kul kimliğidir. Yine benzer şekilde Şeyhi Sâmi Efendi Medîne’de; “Nakşî Halîfelerinden Hasan Efendi duâ buyuracaklar” deyince Hacı Hasan Efendi o anki hâlet-i rûhiyesini şu şekilde dile getirmiştir: “Nakşî Halîfesi dediklerinde hayâ ve utancımdan sanki bel kemiğim sızladı.”2 Hakk dostları medhi de zemmi de bir görürler. Tasavvufî terbiyede sâlikin başlıca durağı terk makâmıdır. Mahviyet bilincine sâhip olan sâlikler benlik duygusundan, kendini öne çıkarmaktan, kendinden bahsedilmesinden ve kendisini meşhur kılmaktan amansız boyutta korkarlar. Çünkü şöhret âfettir onların dünyâsında. İhlâstan yoksun ameller beyhûdedir. İhlâstan uzak birikimler kıymetsizdir. İhlâsın eşlik etmediği iddialar boşunadır. İhlâsın olmadığı yerde riyâ, benlik, nefis ve enâniyet vardır. Bu durumun ehemmiyetini Hacı Hasan Efendi şöyle beyân etmektedir:

El gördülük yaptın amel,

Buzdan kurmuş idin temel,

Şöhret ile olmaz kemâl,

Bellerimi büktün nefis.3

İşlenen amellerde en mühim nokta ihlâstır. Din samîmiyettir. Ameller hulûs-i kalble yapılınca kişinin âkıbetini hayır kılmaktadır. İhlâs makâmı en zorlu tavırdır. Şeytânı ve nefsi mağlup etmeden ihlâsa bürünmek kolay olmamaktadır. Hacı Hasan Efendi ihlâslı amelin husûle gelmesi için bizlere şöylesi bir reçete sunmaktadır: “İhlâs, başkalarının derdiyle dertlenmekle hâsıl olur. Misâl; mahallemizde, köyümüzde evlenmemiş kız çocuklarının sıkıntıları uykularımızı kaçırmalıdır. Her kimin derdi varsa onun derdiyle dertlenmek pek mühim. Gönüller yapmak pek mühim. İnsanlara hilm ile muamele pek mühim. Çünkü ihlâs elbisesi, gönül kırmayanlara, insanlarla muamelelerinde af yolunu seçenlere giydirilir. İhlâs Hz. Ebubekir’in (ra) yolundan gidenlere verilir. Ebu Cehil’in yolundan gidenlerin amellerinde ihlâs, samîmiyet bulunmaz.”4

İhlâslı davranmak çok önemli ancak ihlâsı besleyen ilim ve amel takviyesi mutlakâ sağlanmalıdır. Hacı Hasan Efendi dizelerinde ilim, amel ve ihlâs birlikteliğine şu şekilde dâvette bulunmaktadır:

Evvelâ ilim olmalı

Amel nehrinden dolmalı

İhlâs bahrine dalmalı

Bu işe ihtimam lâzım.5

İlim, amel ve ihlâs bütünlüğü Müslümanın takvâ hasletine bürünmesini sağlar. Allah katında üstünlük takvâ iledir. Takvâ Müslümanlığı îmânın dirilişi, insanın uyanışı, hayâtın anlamlı kılınışıdır. Takvâya dayalı bir dindarlık dînin içselleştirilmesidir. Takvâ mü’minin yegâne azığıdır. Takvâ kıvâmında yaşanan dînî hayat sâhibini menzil-i maksûda ulaştıracaktır. Hacı Hasan Efendi hepimizin hedefi olan takvâ ehli olmanın yollarını bizlere şu şekilde sunmaktadır:  “Önce lisânımızı gıybetten muhafaza edeceğiz. Az yiyip, az konuşup, az uyuyacağız. Allâh’ın (cc.) velîlerinin izini tâkip eden tasavvuf erbâbına, altı saatten fazla uyumak doğru olmaz. Doyana kadar yemek doğru olmaz. Abdestsiz yatmak doğru olmaz. Her bulduğunu yemesi de doğru olmaz. Takvâ sâhibi, lisânını gıybetten, kalbini sû-i zandan muhafaza eder. Takvâ sâhibi, kibirden, gururdan ve başkalarını hakir görmekten kaçınır. Yalan söylemekten, hıyânetten, hâsılı bütün yasaklardan sakınır ve İlâhî emirlere riâyet eder. Her işinde Allah’tan korktuğu belli olur.”6

Takvâ dindarlığı Allâh’ın sevgisini kaybetmekten korkmayı, Allâh’ın rızâsını ümîd etmeyi gerektirir. Muttakîler her dâim korku ile ümit arasında bulunurlar. Takvâ sâhipleri ne amellerine güvenirler, ne de yarınlarından emîn olurlar. Takvâ sâhipleri aslâ nefislerine pâye vermezler, nefislerinden emîn olmazlar, her an son nefes kaygısını taşırlar. Olanca nâkıslıklarına, kusur ve kabahatlerine rağmen Allâh’ın dergâhından aslâ umut kesmezler. Bir gün kabûl edilecekleri umûduyla Hakk dostları Hakk’ın dergâhında bir ömür boyu edeple beklerler. İşte bu duruma işâret sâdedinde Hacı Hasan Efendi sevenlerine şu hatırlatmayı yapmaktadır: “Bir tek kişi cehenneme girecek dense, acaba o ben miyim diye düşüneceğiz. Çünkü günahlarımız çok. Bir tek kişi cennete girecek dense, inşâallah o ben olurum diye düşüneceğiz. Çünkü Allâhımız'ın (cc.) rahmeti bol, O’ndan ümit kesilmez”7

İlim, amel, ihlâs, takvâ, havf ve recâ hassâsiyetine sâhip olan mü’minler Allâh’ın haram ve helâl çizgisine harfiyyen riâyet ederler. Allâh’ın bize helâl kıldıklarıyla yetinmek ve aslâ haram yollara meyletmemek şiârımızdır. Hayâtın her karesinde haramlara karşı dikkatli olmak, haram yollara sapmamak yol almanın adıdır. 

Haram olmasın hem yemek,

Boşa gider sonra emek.8

dizeleriyle haram ve helâl hassâsiyetine dâvette bulunan Hacı Hasan Efendi, haramlardan kaçındığımız kadar şüphelilerden de uzak durmamız gerektiğini söyler. Şüphelilerden sakınmak verâ hasletidir. Şüphelilerden kaçınmak hayâtın her adımını bilinçli atmanın adıdır. Hacı Hasan Efendi şüphelilere meyletmenin düçar kılacağı felâketleri şu şekilde beyân etmektedir:

Şüpheli taamdan hazer,

Etme haramlara nazar,

Ayağı dışarı gezer,

Düzenleri bozandır bu.9

Takvâ ve verâ sâhibi mü’minler ballar balını bulmuşlar, huzûra kavuşmuşlar, Allâh’ın takdîrine her halleriyle boyun eğmişlerdir. Takvâ sâhipleri Allah’tan gelen herşeyden hoşnûd olmuşlardır. Allâh’ın kahrını da lütfunu da hoş görürler. Celâl tecellîsine de cemâl tecellîsine de mazhar olurlar. Allâh’ın hükmüne râm olan takvâ sâhiplerinin Allah’tan ne denli râzı olduklarına Hacı Hasan Efendi şu ifâdeleriyle dikkat çekmektedir: “Kardeşlerim, birbirimize çokça duâ edelim. Hak’tan gelene ‘Kahrın da hoş, lütfun da hoş, Yâ Allah!’ diyelim, tevekkül edip boyun bükelim.”10 

Hakk’a kul olma şerefine eren bahtiyarlar Allâh’a olan bağlılıklarını sözde bırakmazlar. Allah’tan hoşnutluklarını sâdece bir beyân olarak değil bir gerçek olarak isbât ederler. İşte bu durumun bir örneği de Hacı Hasan Efendi’dir. Bir gün Hacı Hasan Efendi’yi taşıyan bir otomobil Yahyalı’da havuza düşer. Yüksek tansiyon rahatsızlığı olan Hacı Hasan Efendi’nin başına gelen bu durumu haber alan doktoru; “Hasan Efendi herhalde irtihâl etmiştir” diye düşünür. Doktoru, Hacı Hasan Efendi’yi âfiyette görünce, “Hiç üzülmedin mi Hasan Efendi?” diye sorar. Hacı Hasan Efendi bu soruya, “Biz dosttan gelene üzülmeyiz” şeklinde cevap vermiştir.11 Çünkü kendini Hakk’ın yoluna adamanın zevkine ermiştir. Hakk’a adanan ömürde hesap işi olmaz. Hakk’a adanmış ruhlar Allah yoluna baş koymuş isimlerdir. Hakk dostları Allâh’ın dînine ıvazsız ve garazsız bir şekilde, hasbi olarak hizmet ederler. Hacı Hasan Efendi kulluk saltanatının verdiği zevk ü safâyı dizelerinde şu şekilde dile getirmektedir:

Kalemdar, vasfı sığmaz diline,

Bu âciz kurbandır senin yoluna,

Nasîb etsin Mevlâm cümle kuluna,

Sürdürdü yüzümüz hamdolsun Hüdâ!12

İlim, amel, ihlâs, takvâ, verâ, havf ve recâ boyutunda yaşanan dindarlık ilâhî vahyin ölçülerine sımsıkı sarılmayı gerektirir. Allah sevgisini ve Allâh’a kulluk şuurunu temellendirmeye çalışan tasavvufî hayat şerîatın ötesinde bir sistem değildir. Tasavvuf şerîatın özünü yakalama çabasıdır. Şerîatın sınırlarını zorlayan hiçbir yaklaşımın tasavvufî dünyâda yeri yoktur. Tarîkat, ma’rifet ve hakîkat makamlarını kapsayan yegâne değerler manzûmesi şerîattır. Tarîkat ehli şerîatten müstağnî kalmayı değil, şerîatın verdiği ruhsatların ötesinde hedeflediği azîmetlerle iştigâl etmeyi şiâr edinirler. Tasavvufî makamlara ulaşmanın yolu; ilim, irfan ve hikmet sâhibi olmak, fıkhın inceliklerini yaşamak, dînin buyruklarına sâdık kalmak, sağlam ve sarsılmaz bir îmâna sâhip olmakla mümkündür. Şer’-i şerîfin sınırlarını zorlayan tarîkat anlayışlarına reddiyede bulunan Hacı Hasan Efendi dizelerinde şerîat hassâsiyetine şu şekilde dikkat çekmektedir:

Şerîatsız işi yapmak,

Fenâlık ardına kopmak,

İğne kadar Haktan sapmak,

Zararını bilmek lâzım.

Şerîatsız tarîk olmaz,

Câhil sofu dînin bilmez,

Belki câmiye de gelmez,

Bu kavimden kaçmak lâzım.13

Dînî hayat hassâsiyet ister. Dindarlık zarâfet sanatıdır. Dîni bütün olmak hayâtı bir bütün olarak yaşamaya bağlıdır. Allah dînini tamamlamıştır, Allâh’ın dîninden kimsenin bir hükmü eksiltmeye veya artırmaya hakkı yoktur. İslâm bizleri ilâhî hükümlere canla ve başla sarılmaya dâvet etmektedir. Makalemi bu gerçekleri açık bir şekilde seslendiren Hacı Hasan Efendi’nin şu yerinde tesbitleriyle noktalamak istiyorum:

“Şerîata uymayan tarîkat bâtıldır. Tarîkat ve hakîkat, şerîatın hizmetçileridir. Allâh’ımızın (cc) emirlerini daha güzel yaşamamıza ve îmanda kemâle ermemize vesîledir… Şerîattan bir santim ayrılan, tarîkattan kilometrelerce uzaklaşır. Tarîkat, şerîat temeli üzerine binâ edilir. Binânın temeli çimento ve demirlerle sağlam yapılmayınca üstüne yedi-sekiz kat atılır mı?”14-15

Dipnotlar:

1 Ali Ramazan Dinç, Kemale Dair Sohbetler, Mavi Yay. İstanbul 2011, s. 37; Vehbi Vakkasoğlu, Manevîyat Dünyâmızda İz Bırakanlar, Nesil Yayınları, İstanbul 2010, s. 193.

2 Dinç, Kemale Dair Sohbetler,  s. 37; Vakkasoğlu, Manevîyat Dünyâmızda İz Bırakanlar, s. 193.

3 Hacı Hasan Efendi, Gönül Âleminden, Mavi Yayıncılık, İstanbul 2005, s. 57.

4 Hacı Hasan Efendi, Sohbetler IV, Mavi Yayıncılık, İstanbul 2013, s. 51.

5 Hacı Hasan Efendi, Gönül Âleminden, s. 34.

6 Hacı Hasan Efendi, Sohbetler I, Mavi Yayıncılık, İstanbul 2010, s. 60, 61.

7 Hacı Hasan Efendi, Sohbetler I, s. 43.

8 Hacı Hasan Efendi, Gönül Âleminden, s. 53.

9 Hacı Hasan Efendi, Gönül Âleminden, s. 47.

10 Hacı Hasan Efendi, Sohbetler IV, s. 68.

11 Dinç, Manevî Yolculuğun Esasları, s. 60.

12 Hacı Hasan Efendi, Gönül Âleminden, s. 106.

13 Hacı Hasan Efendi, Gönül Âleminden, s. 36.

14 Hacı Hasan Efendi, Sohbetler I, s. 99; Komisyon, Hakikat Önderi Yahyalılı Hacı Hasan Efendi, Mavi Yayıncılık, İstanbul 2015, s. 99. 

15 Hacı Hasan Efendi, Sohbetler I, s. 78.

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak