Ara

Fıtrat-ı Selîme Üzere Yaşamak

Fıtrat-ı Selîme Üzere Yaşamak

Fıtrat-ı Selîme Üzere Yaşamak
Prof. Dr. Ali Çelik

Yüce Rabbimiz Kur’ân-ı Kerîm’de sevgili Peygamberimiz’e (sav), O’nun şahsında tüm insanlığa hitâben şöyle buyuruyor: O halde sen Hanîf olarak bütün varlığınla dîne, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmışsa ona yönel. Allâh’ın yaratışında değişme olmaz. İşte doğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.”1

Sevgili Peygamberimiz de hadislerinde şöyle buyurmuştur: “Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar. Sonra anne-babası onu Yahudi, Hristiyan veya Mecusi yapar…”2

Âyetin “Din” diye ifâde ettiği iki önemli kavram: “Fıtrat” üzere “Hanîf” olarak yaşamak. Bu kavramların kısaca anlamı şöyledir:

“Hanîf” kelimesi Kur’ân dilinde, “her türlü şirk izinden arınmış bir tanrı inancına sâhip olan, sapkınlıklardan uzak duran, kısaca tevhid inancına samîmiyetle teslîm olup yalnız Allâh'a kulluk eden” mânâsına gelir.

“Fıtrat” kelimesi de “ilk yaratılış hâli, temiz ve aslî tabiat anlamına gelir, beşerî varlığın Allâh’ın yaratma fiili sonucunda ortaya çıkan başlangıçtaki saf ve aslî hâli”ni ifâde eder.3

Fıtrat üzere yaratılmış olarak varlık sahnesine çıkan insanın “öz yaratılışı/fıtratı” diğer varlıklara göre bir takım üstünlüklerle donatılmıştır. Bu üstünlükler Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle anlatılır:

  • Allah, insanı en güzel sûrette (ahsen-i takvîm) üzere yaratmıştır.4
  • Onu yeryüzünde halîfe kılmıştır.5
  • Akıl ve irâde sâhibi kılarak iyi ile kötüyü ayırdetme yeteneği vermiştir.6
  • Allah insana, “rûhundan üflemiştir.”7 Yâni onun yaratılış özüne, kendi esmâ ve sıfatlarının tecellîsinden bahşetmiştir.
  • Varlık âlemindeki her şeyi onun hizmetine vermiştir.8
  • Eşyâyı anlama ve anlamlandırma kâbiliyeti vermiştir.9
  • Beyânı10 ve bilmediği şeyleri öğretmiştir.11
  • Emâneti vermiştir.12

Yâni insan, yaratılışındaki tüm bu özellikleri îtibâriyle Allâh’ın isim ve sıfatlarından, “el-esmâu’l-hüsnâ”danyansımalar taşımaktadır. Varlık âlemi içinde insan, Allâh’ın isimlerinin tecellî ettiği biricik varlıktır. Böylece, varlık yapısıyla insan yeryüzünde Allâh’ın halîfesi olmaya hak kazanmış, ilâhî irâdeyi gerçekleştirmesi için bir vâsıta olma görevini üstlenmiştir.13

“Geleneksel felsefî anlayışa göre iyi, doğru ve güzel, yâni tüm değerler, varlıkta mevcut olan ve ona bitişik bulunan özelliklerdir.”14 Bu ifâdede, varlık âlemi içinde en üstün mertebede yer alan insanın, yaratılışındaki orijinal yapısına/fıtratına konulmuş olan özellikler dile getirilmiştir. Bu da bize, değerlerin kaynağının ilâhî olduğunu, ilâhî kudret tarafından insanın fıtratına yerleştirildiğini; “insanın, tüm değerlerin merkezinde yer alan bir varlık”15 olduğunu göstermektedir. Allah insana “kendi rûhundan üflemiş”, bir anlamda ona değer yüklemiş, onu özel sûrette donatmış ve halîfe tâyin etmiştir.

İnsana düşen şey ise, öz yaratılışında var olan bu değerlerin farkına varmak,onları keşfetmektir. Bu ilişki fıtrat çizgisidir. İnsan bu çizgiyi korumakla yükümlüdür. “Nefsini bilen Rabbini bilir” sözü aslında tamâmen bu gerçeği yansıtmaktadır. Dînin bütün emirleri fıtrat hudûduüzere yaşamayı temine yöneliktir. Böyle bir yaşam biçimi, değer odaklı bir yaşam biçimidir. Bu da, değerlerin yaşanması ve sürekli canlı tutulmasıyla gerçekleşir. İnsan kendini değerler dünyâsı içinde inşâ eder. Çünkü değerler, davranışlarımıza yol gösteren ilkeler ve standartlardır.16

Fıtratın sâhip olduğu huduttan ayrılmak, Allâh’ın insanın öz yaratılışına/fıtratına koyduğu dengenin bozulması demektir. Değerler ve ilkeler bütününden sapmak ve uzaklaşmak, insanın kendisine karşı yabancılaşmasıdır. Bunun Kur’ân’daki karşılığı ise şirktir. İnsanın kendisine karşı yabancılaşması, bir anlamda fıtrata yapılan müdâhale demektir.

Günümüzde insanın kendisinin unutulması ve unutturulmasına yol açan en temel olgu, insânî ve ahlâkî değerlerin gündemden düşmesidir.

Unutulmaması gereken nokta, fıtratın yâni yüce Rabbimizin fıtratımıza yerleştirdiği yüksek değerlerin/ahlâkî erdemlerimizin yaşanması ve sürekli olarak canlı tutulması gereğidir. Ahlâkî değerler teorik değil, yaparak, yaşayarak, anlaşılarak ve paylaşılarak öğretilmelidir. Toplumun ruh sağlığı ve bütünlüğü, insânî değerlerin yeni nesillere sistemli ve kalıcı yöntemlerle aktarılması ve onların bu değerleri davranışa dönüştürebilmeleri ile yakından ilgilidir.17

Eğer insan bu fıtrî yaratılış özelliklerini benimser ve o fıtratına uygun yaşarsa dünyâya sevgi gelir, adâlet gelir, hoşgörü gelir.18 Bunun için fıtrat özelliğimizi bozmadan tevhîd üzere yaşamanın, bu çaba içinde olmanın mü’min olarak yaşayabilmenin birinci şartı olduğu gerçeği unutulmamalıdır.

(Vallâhu a’lemu bi’s-sevâb)

Dipnotlar
1 Rûm, 30 /30
2 Buhârî, Tefsir (Rûm), 2
3 Kur’ân Yolu (Tefsir), (Rûm 30 /30’un tefsiri)
4 Tin, 95/4
5 Bakara, 2/30
6 İsrâ, 17/70
7 Hicr, 15/29; Sa’d, 38/72
8 İbrâhîm, 14/32-33; Hac, 22/65
9 Bakara, 2/ 31
10 Rahmân, 55/2
11 Alak, 96/5
12 Ahzab, 33/72 Yeryüzünde ahlâka dayalı bir sosyal düzen kurma görevini Kur’ân “emânet” olarak ifâde etmiştir. (Fazlurrahman, Ana Konularıyla Kuran, Ankara Okulu Yay. Ankara 2007, s.51)
13 Hökelekli,H., Değerler Psikolojisi ve Eğitimi. İst. 2011, s.196
14 Hökelekli,H., a.g.e., s.194
15 Hökelekli,H., a.g.e.,göst.yer
16 Hökelekli,H., a.g.e., s.270
17 Hökelekli,H., a.g.e., s.277
18 Yediyıldız, B., İslamî Değerlerin Geleceği, Sempozyum Bildirleri, s.261, s.261

Haziran 2019, sayfa no: 20-21

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak