Ara

Efendimiz’in (sav) İbâdet Dünyâsından Sünnet ve Tavsiyeler “Oruç”

Efendimiz’in (sav) İbâdet Dünyâsından Sünnet ve Tavsiyeler “Oruç”

Oruç

Oruç, kişinin Allah rızâsı için yemeden, içmeden ve cinsel ilişkiden uzak kalışının yanı sıra, bütün bir ahlâkını güzelleştirme eylemidir. Bu yönüyle çok özel bir ibâdettir. Kendisi özel olan bu ibâdetin ecir ve sevâbı da çok özeldir. Allah Resûlü’nün (sav) beyânına göre, âhirette çok büyük ve sınırsız bir ecir vardır. Oruçlunun dünyâda iftar ederken yaşadığı sevincin yanı sıra, âhirette elde edeceği mükâfât da çok muazzam olacaktır.

Oruçlunun ağız kokusu Allah (cc) katında misk kokusundan daha hoştur. (Buhârî, Müslim, Ebu Dâvud, Tirmizî, Neseî, İbn-i Mâce-2868)

Oruç; bir mü’min için, oruçluya yakışmayan hareketleri terk ettiği müddetçe, bir kalkan, perde olur. (Neseî-2869, Buhârî, Müslim, Ebu Dâvud, Neseî, Tirmizî, İbn-i Mâce-K.S. 9/420)

Oruç ibâdeti, riyânın karışmayacağı bir ibâdettir. (K.S. 9/419)

Bir günlük oruç, kişiyi cehennemden yüz yıllık mesâfe uzaklaştırır. (Neseî-2872)

Oruçlular için cennette, “Reyyan” adı verilen özel bir giriş/cennet vardır. (Buhârî, Müslim-2874 Neseî, Tirmizî-K.S. 9/425)

Oruç insana sıhhat kazandırır. (Taberânî-2876) Geçmiş günahların bağışlanmasını sağlar. (Buhârî, Müslim, Ebu Dâvud, Neseî, Tirmizî, İbn-i Mâce-2877)

Oruç tutan kişinin yanında birisi birşeyler yer içer ve o da buna sabrederse, melekler onun sabrına karşılık duâ ederler. (Tirmizî-2888) Oruçlunun kemikleri bile Allâh’ı tesbîh eder. (İbn-i Mâce-2889)

Oruçlunun unutarak birşey yiyip içmesi, Allâh’ın ona bir ikrâmıdır. (Buhârî, Müslim, Ebu Dâvud, Tirmizî-2931, K.S. 9/456) Oruç borcu olan, o yıl içerisinde kazâ veya kefâretini tamamlamalıdır. (Müsned, Taberânî-2934) Oruçlu olan kişi söz ve davranışlarına daha da dikkat etmelidir. Kendisine yakışıksız söz söyleyen veya kavga çıkarmak isteyene “Ben oruçluyum.” demelidir. (Buhârî, Ebu Dâvud, Tirmizî-2936, Müslim, Muvatta, Neseî, İbn-i Mâce-K.S. 9/420)

Sahur ve İftar

Allah Resûlü (sav), sahura kalkar ve bunu teşvîk ederdi. Sahurun bir bereket yemeği olduğunu belirtirdi. (Buhârî, Müslim, Tirmizî, Neseî-2943)

Sahurda hurma yerdi. (Ebu Dâvud-2945)
Sahuru geciktirirdi. (Muvatta-K.S. 9/499)

Güneş batınca iftar ederdi. (Buhârî, Müslim, Ebu Dâvud, Tirmizî-2950) İftar yapmada acele eder ve bunun hayır olduğunu belirtirdi. (Buhârî, Müslim, Tirmizî, Muvatta-2953, K.S 9/499) Bu konuda, iftarlarını geç yapan ehl-i kitâba benzememeyi de böylece sağlamış olurdu. (Ebu Dâvud-2954) İftarda erken davranmak Allâh’ın da sevdiği bir davranıştır. (Tirmizî-2955)

İftarı hurma ile eğer onu bulamazsa su ile açardı. (Tirmizî-2958)

İftarda şunları söylerdi:

“Allâhumme leke sümtü ve alâ rızkike eftartu: Allâh’ım Sen’in rızân için oruç tuttum ve Sen’in verdiğin rızıkla orucumu açtım.” (Ebu Dâvud-2960)

“Zehebez zameü vebtelletil u’ruku ve sebetel ecrü inşâallâhu Teâlâ: Susuzluk gitti, damarlar serinledi ve inşâallah sevâbı da kesinleşti.” (Ebu Dâvud-2961, K.S. 9/500)

Oruçlu bir kimseye iftar ettiren onun kadar sevap alır. (Tirmizî-2875) O kişiye/âileye melekler tüm Ramazan müddetince duâ eder, bağışlanmasını isterler. (Taberânî-2941)

Oruç Halleri...

Allah Resûlü, hilâli görünce oruca başlar ve yine hilâli görünce bayram ederdi. (Buhârî, Müslim, Ebu Dâvud, Neseî, İbn-i Mâce-2891 K.S. 9/429) Şâyet hava muhâlefeti veya başka bir sebeple hilâl görülemezse, o ayı otuz güne tamamlar, ertesi gün başlardı.

Ramazan ayından önce, Şaban ayında hilâli gözetleme işine çok önem verirdi. (Ebu Dâvud-K.S.9/431) Hilâli gördüğünü söyleyen kişinin Müslüman olmasını gerekli görürdü. (Ebu Dâvud, Tirmizî, Neseî, İbn-i Mâce-2895. K S. 9/432) Ramazan orucuna başlamada İslâm toplumu/cemâati ile birlikte hareket etmeyi emrederdi. (Ebu Dâvud, Tirmizî- 2904, K.S. 9/437)

Oruçlu iken kan aldırırdı. (Buhârî, Müslim, Ebu Dâvud, Tirmizî-2915) Ancak daha sonra bunun oruçlunun direncini kıracağını düşünerek yasakladı. (Ebu Dâvud-2916)

İftar etmeden, bir sonraki gün oruca devâm etmeyi (visâl orucunu) hoş görmez, yasaklardı. (Ebu Dâvud-2916, Buhârî, Müslim, Ebu Dâvud-2966) Kendisi bâzen böyle tutmuş ancak Allah tarafından doygunluk verildiğini ifâde etmiştir. (Buhârî, Müslim, Ebu Dâvud, Muvatta-2966)

Oruçlunun sürme kullanmasını da hoş görmezdi. (Ebu Dâvud-2920) Ancak mazereti olana da izin verirdi. (Tirmizî-2921) Oruçluyken asık suratlı olmamayı, eskisinden daha temiz olmayı isterdi. (Taberânî-2922)

Oruçlu iken hanımlarını öper, sevgi ifâdelerini sunardı. (Buhârî, Müslim, Tirmizî, Neseî, İbn-i Mâce-2923, K.S. 9/453) Ama o şehvetine hâkimdi. Bu yüzden gençlere bu konuda izin vermez, yaşlılara verirdi. (Ebu Dâvud-2927, K.S. 9/454)

Cünüp olarak sabahladığında sahurunu yer, orucunu tutardı. (Buhârî, Müslim, Ebu Dâvud, Tirmizî, Neseî, İbn-i Mâce-2929)

Oruçluyken sıkça misvak kullanırdı. (Ebu Dâvud, Tirmizî-2962, Buhârî-13 9/502) Ağzına ve burnuna dolu dolu su verir, çalkalardı. (Müsned-2965)

Bâzı özel durumlarda çocuklara da oruç tuttururdu. Aşure orucu için bunu yapmıştı. (Buhârî, Müslim-2990)

Ramazan bayramının birinci, Kurban bayramının dört günü de oruç tutmayı yasaklardı. (Buhârî, Müslim, Ebu Dâvud, Tirmizî-3018, Muvatta-3019, 3020, K.S. 9/482)

Şek günü (Ramazan ayının başlayıp başlamadığına dâir şüphe ve tereddütün olduğu gün) oruç tutmaktan men ederdi. (Ebu Dâvud, Tirmizî, Neseî, İbn-i Mâce-3021)

Sâdece Cuma günü oruç tutmayı da hoş karşılamazdı. (Buhârî, Müslim, Ebu Dâvud. Tirmizî-3029, K.S. 9/488) Ancak bir gün öncesi veya sonrasıyla tutulabilir. Genel anlamda Cuma’nın dışında Peygamber Efendimiz, haftanın her gününde oruç tutmuştur.

Seferde kendisine ve arkadaşlarına sıkıntı verecek şekilde oruç tutmayı hoş görmezdi. Bir Müslümanın yaptığı nâfile ibâdet, başkalarına aslâ yük olmamalıdır. (Buhârî, Müslim, Neseî-3039) “Yâ Resûlallah (sav), seferde oruç tutayım mı?” “Dilersen tut, dilersen tutma!” (Buhârî, Müslim, Ebu Dâvud, Tirmizî, Neseî, İbn-i Mâce-3045)

Ramazan’da orucunu tutamayan en yakın ve uygun zamanda, mümkünse o yıl içinde tutmalıdır. (Buhârî, Müslim, Ebu Dâvud, Neseî, Tirmizî, İbn-i Mâce-3055) Ramazan’da hasta olup oruç tutamayan bir kişi sonra ölürse, yerine fidye verilir. (Ebu Dâvud-3057) Oruçlu bir kimseye iftar ettiren, onun kadar sevap alır ve diğerinin sevâbı eksilmez. (Tirmizî, İbn-i Mâce-K.S. 9/426)

Eski ümmetlerde var olan “Sükût Orucu” ümmet-i Muhammed için kaldırılmıştır. (Ebu Dâvud-5076) Dolayısıyla bir gün boyunca veya daha fazla, hiç konuşmamak sûretiyle tefekküre dalmak, uzlete çekilmek şeklinde susma orucu tutulamaz.

Nâfile Oruç

Allah Resûlü (sav), bütün bir yılı oruçlu olarak geçirmeyi yasaklamıştı. (Tirmizî, Ebu Dâvud-3009)

Bâzen bir ay, sanki hiç oruç tutmayacak gibi az tutar, bâzen de sanki hep oruçlu olacak gibi çok tutardı. Böylece Müslümanlara değişik zaman dilimlerinde oruç tutulacağını belirtmiş olurdu. (Buhârî, Müslim, Tirmizî-K.S. 9/458)

Ancak Ramazan ayı hâriç, bir ayı tamâmen oruçlu geçirmemiştir. (Buhârî, Müslim, Neseî-K.S. 9/459) Sâdece Şaban ayını oruçlu geçirdiğine dâir bir rivâyet vardır. (Ebu Dâvud, Tirmizî, Neseî-K.S. 9/469) Bu yüzden üç ayları oruçla geçirmenin sünnette yeri yoktur.

Allah Resûlü çok sıcak bir mevsimde ashâbıyla seferdeyken, bir yerde mola verildi. Çadır kurmak gerekiyordu. Oruçlu olanlar çok perîşan durumdaydı. Hâliyle çadırları oruçlu olmayanlar kurdu, hayvanları suladı. Bunu gören Peygamber Efendimiz’in sözü çok mânidârdır: “Oruç tutmayanlar bugün sevapları alıp götürdü.” (Buhârî, Müslim, Neseî-3039,K.S. 9/510) Seferde oruç tuttuğu için, arkadaşlarının ona gölge olmak için toplandığını görünce, “Seferde oruç birr (iyilik) değildir.” buyurmuştur. (Buhârî, Müslim, Ebu Dâvud, Neseî-K.S. 9/511) Ancak genelde, seferîlik hâlindeyken oruç tutana da tutmayana da birşey demezdi. (Buhârî, Müslim, Muvatta, Ebu Dâvud-K.S. 9/512)

Bir kadın nâfile oruç tutacağı zaman kocasından izin almalıdır. (Buhârî, Müslim, Ebu Dâvud, Tirmizî-2938, K.S. 9/507)

Bir eve misâfir olan kişi nâfile oruç tutacaksa, ev sâhibini haberdâr etmelidir. (Tirmizî-2940, K.S. 9/506)

Nâfile oruç tutan dâvete icâbet etsin. Orucunu bozmayacaksa, duâ etsin. (Müslim, Ebu Dâvud, Tirmizî-2939)

Ramazan ayı dışında, sabah yiyecek birşey olmadığını öğrenince, bâzen nâfile oruca niyet ederdi. (Müslim, Ebu Dâvud, Tirmizî, Neseî, İbn-i Mâce-2908)    

Allah Resûlü’nün nâfile olarak oruç tuttuğu gün ve aylar değişiklik arz etmiştir. Müslümanlar için bir vücûbiyet kazanmaması için bu önemlidir. Bu anlamda Peygamber Efendimiz’in (sav) nâfile oruç tuttuğu bâzı zamanlar şunlardır:

Ramazan’dan sonra gelen Şevval ayında altı gün oruç tutardı ve bunun Ramazan’la birlikte bir yıla denk geleceğini müjdelerdi. (Müslim, Ebu Dâvud, Tirmizî-2969, K.S. 9/471)

Zilhicce ayından dokuz gün oruç tutardı. (Ebu Dâvud, Neseî-K.S. 9/472) “İçinde salih amellerin bulunduğu günlerin, Allah katında en sevimli ve makbûl olanı, Zilhicce’nin on günüdür.” (Buhârî, Tirmizî, Ebu Dâvud, Müsned, Taberânî-2975)

“Aşure günü oruç tutun. Yahudilere muhalefet edin. Aşura’dan bir gün önce veya bir gün sonra da oruç tutun.” (K.S. 9/461, 472)

Çocuklara da aşure orucu tuttururdu. (Buhârî, Müslim-2990) “Nûh (as)’ın kavmi Aşure günü Cûdi Dağı’nda karaya oturmuştur. Nûh, onunla birlikte olan insanlar ve vahşî hayvanlar, Allâh’a şükür olarak o gün oruç tutmuşlardır. İsrâiloğulları’na deniz, o gün ikiye yarılmıştır (Firavun’un zulmünden kurtulmuşlardır). Allah, Âdem’in ve Yûnus’un kavminin tevbesini de Aşure Günü kabûl etmiştir. İbrâhîm de o gün doğmuştur.” (Taberânî-2992)

Her aydan üç gün. (Ebu Dâvud, Neseî-3006, Tirmizî, Ebu Dâvud-3011)
Her ayın ilk günleri. (Ebu Dâvud, Tirmizî, Neseî, İbn-i Mâce-3014)
Ayın ilk Pazartesi ve ilk Perşembe günleri. (Ebu Dâvud-2972)

Haftanın Pazartesi ve Perşembe günleri. (Tirmizî, Neseî-3004, Ayrıca İbn-i Mâce-K.S. 9/476) “Ameller Allâh’a Pazartesi ve Perşembe günleri sunulur. Amelimin oruçluyken sunulmasını isterim.” (Tirmizî-3005 K.S. 9/476)

Muharrem ayı (Müslim, Ebu Dâvud, Tirmizî, Neseî, İbn-i Mâce-2977, K.S.-4573, Tirmizî-2978) “Muharrem şehrullâh (Allâh’ın ayı)dır, o ayda bir gün vardır ki, Allah o günde bir kavmin günahlarını affetti, başka bir kavmin de günâhını affedecektir.” (Tirmizî, K.S.-4274)

Recep ve Şaban ayı. Bu aylarda bâzen çok sık, bâzen de seyrek olarak ama muhakkak oruç tutardı. (Taberânî-2993) Öyle ki ashab, “Vallâhi gâlibâ artık hiç orucunu bozmayacak.” veya “Vallâhi artık hiç oruç tutmayacak.” diye düşünmeye başlardı. (Buhârî, Müslim, Neseî, Ebu Dâvud-2995 K.S.  9/466)

Ramazan ayından sonra en çok, Şaban ayında oruç tutardı. (Müslim,  Tirmizî, Neseî-2999) Şaban ayında bâzen bir ay oruç tutardı. (Ebu Dâvud, Neseî, Müsned-3000)

Bir ayda Cumartesi, Pazar, Pazartesi; diğer ayda da Salı, Çarşamba, Perşembe günleri oruç tutardı. (Tirmizî-3007)

Ayın (Hicrî takvime göre) 13, 14 ve 15. günleri (eyyâm-ı bîd) tutardı. (Ebu Dâvud, Neseî-3010, K.S. 9/478)

Efendimiz (sav)'den...

“Her kim inanarak ve karşılığını sâdece Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, onun geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhârî, Ebu Dâvud, Tirmizî, Neseî, İbn-i Mâce-2877)

“Herşeyin bir zekâtı vardır. Bedenin zekâtı da oruçtur. Oruç; sabrın yarısıdır.” (İbn-i Mâce-2887)

Nice oruçlu kimseler vardır ki, oruçtan nasîbi sâdece açlık ve susuzluktur. Nice gece namaz kılanlar vardır ki, hazzı sâdece uykusuzluktur. (Taberânî- 2937)

“Sahura kalkın, çünkü sahurda bereket vardır.” (Buhârî, Müslim, Tirmizî, Neseî-2943, K.S. 9/490) “Bizimle ehl-i kitâb’ın orucunu ayıran (en önemli) fark, sahur yemeğidir.” (Müslim, Ebu Dâvud, Neseî, Tirmizî-K.S. 9/491)

“Kışın oruç tutmak, zahmetsiz bir ganîmettir.” (Tirmizî-3015, K.S. 9/480)

“Her kim ruhsatlı ve hasta olmadığı halde Ramazan orucunu tutmazsa, bir sene oruç tutsa bile onun sevâbını elde edemez.” (Buhârî, Ebu Dâvud, Tirmizî-3051)

“Kim yalanı ve onunla ameli terk etmezse, onun yiyip içmesini bırakmasına Allâh’ın ihtiyâcı yoktur.” (Buhârî, Ebu Dâvud, Tirmizî-K.S. 9/503)

Ramazan ve Îtikâf

Ramazan, ayların efendisidir. (Bezzar-2882)

Allah Resûlü, Ramazan ayında yaptığı ibâdeti hiçbir ayda yapmazdı. Son on günde yaptığı ibâdeti de diğer günlerde yapmazdı. (Müslim, Tirmizî, İbn-i Mâce, Müsned-2276, K.S.-3028)        

“Kim inanarak ve karşılığını sâdece Allah'tan bekleyerek Ramazan gecelerini ihyâ ederse, geçmiş günahları bağışlanır. (Buhârî, Müslim, Ebu Dâvud, Tirmizî, Neseî, İbn-i Mâce, Muvatta, Müsned-2274, K.S.-3026, K.S. c. 9 s.333)

Ramazan ayının dışında bir ay boyunca oruç tutmazdı. (Buhârî, Müslim, Neseî-2995, 2996) Yine Ramazan ayının dışında, bir gecede Kur’ân’ı hatmettiği olmazdı. (Müslim, Ebu Dâvud, Neseî-2263)

Bir kimse, ne kadar ihyâ ederse etsin, “Ramazanın tüm gecelerini ihyâ ettim.” dememeli. (Ebu Dâvud, Neseî-2275) Çünkü tam anlamıyla ihyâ edilemez, bu düşünce insanda kibir oluşturabilir, ayrıca Ramazan ayında vücûdun da hakkını vermek gerekir.

Allah Resûlü, Ramazan ayının özel bir ay olduğunu şu izahla belirtirdi: “Ramazan ayı girdiği zaman cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır, şeytanlar zincire vurulur.” (Buhârî, Müslim, Muvatta, Neseî-2879, K.S 9/426) “Ve melekler her gece şöyle seslenir: Ey hayır isteyen, gel! Ey şer isteyen kendini şerden uzak tut!” (Neseî-K.S. 9/427)

En hayırlı sadaka, Ramazan’da verilen sadakadır. (Tirmizî-K.S. 9/428) Âcil durumlar, ihtiyaçlar hâriç, normal olarak verilen sadakalar açısından Ramazan ayının özel bir durumu vardır.

Efendimiz (as), Ramazan ayında değişik seferler düzenlemiştir. Bâzı savaşların yanı sıra, Mekke’nin fethine de bir Ramazan günü çıkmıştır. (Buhârî, Müslim, Ebu Dâvud, Tirmizî-3035, K.S. 9/334)

Son on günde âilesini de gece ibâdetine kaldırır, onlara cinsel amaçla yaklaşmaz, tam bir zühd hayâtı yaşardı. (Buhârî, Müslim, Ebu Dâvud, Tirmizî, Neseî, İbn-i Mâce-2277, K.S. 9/334)

Resûlullah (sav), bir Ramazan gecesi terâvih namazı kıldı. İnsanlar da gelip O’na cemâat oldular. Ertesi gün daha çok sayıda insan geldi. Yine namaz kılındı. Üçüncü gece cemâat mescidi doldurdu. Ancak Peygamber Efendimiz (sav) mescide gelmedi, onlara namaz kıldırmadı. Cemâatin sabırsızlanması üzerine onlara gelerek herkesin kendi evinde kılmasını, böyle devâm ederse, terâvihin farz olmasından korktuğunu söyledi. (Buhârî, Müslim, Ebu Dâvud, Neseî-2279, K.S.-3030)

Düzenli ve cemâatle câmide terâvih kılma işini sistematize eden ve bu konuda Ubey b. Ka’b’ı görevlendiren, Hz. Ömer’dir. (Buhârî, Malik-2281)

Îtikâf

“Allah Resûlü (sav) vefât edinceye kadar, Ramazan’ın son on gününde îtikâfa girerdi. O’ndan sonra hanımları da îtikâfa girdiler.” (Buhârî, Müslim, Ebu Dâvud, Tirmizî, Neseî, İbn-i Mâce-3071)

Peygamber Efendimiz vefât ettiği yıl, yirmi gün îtikâfa girmiştir. (Buhârî, Ebu Dâvud, İbn-i Mâce-3075, K.S. 2/406) Eve ancak zarûrî işler için girerdi. (Buhârî, Müslim, Ebu Dâvud, İbn-i Mâce-3079) Mescidde îtikâfta iken, hücrenin aralıklarından başını uzatır, Hz. Âişe de başını yıkardı. (Buhârî, Müslim, Ebu Dâvud, Tirmizî, Neseî, İbn-i Mâce-3078)

Hz. Âişe’den gelen bir rivâyet: “Îtikâfta olan için sünnet olanlar şunlardır: Hasta ziyâret etmemesi, cenâze merâsiminde bulunmaması, kadına dokunmaması, sevişmemesi ve önemli bir ihtiyaç hâricinde hiç dışarı çıkmamasıdır. Oruçsuz îtikâf olmaz ve sâdece cemâatle namaz kılınan mescidde îtikâfa girilir.” (Ebu Dâvud-3081)

Nisan 2019, sayfa no: 42-43-44-45-46 

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak