Ara

Dünyâ Durdukça Güzelce Kasım Paşa Câmii Ayakta Kalsın...

Dünyâ Durdukça Güzelce Kasım Paşa Câmii Ayakta Kalsın...

Kasımpaşa, İstanbul'un fethi ile iskâna açılan, o günlerin kimi hâtıralarını bağrında barındıran ve mahalle kültürünün zamânımızda da yaşatıldığı, yaşatılmaya çalışıldığı nâdir semtlerimizden birisidir. Haliç Tersanesi, günümüzde Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Binâsı olarak bilinen “Divanhâne” ve Evliyâ Çelebi'nin haber verdiği câmi, iskâna açılan semtin ana çekirdeğini oluşturdu. İstanbul'un pek çok târihî semtinde olduğu gibi Kasımpaşa semtinin de gerçek silueti Kânûnî Sultan Süleyman devrinde ortaya çıkmıştır. Kasımpaşa'nın kısa sayılabilecek zaman diliminde gelişip câzibe merkezi hâline gelmesinde, o zamâna kadar Gelibolu'da konuşlanmış olan Osmanlı Donanması’nın Haliç’e nakledilmesinin büyük payı vardır. Dönemin ileri gelen devlet adamları, semte hatırı sayılır miktarda hayır eseri kazandırarak îmar faâliyetinde bulunuyorlardı. Bu hayır eserlerinin birisi, -semtin merkezinde yer alması sebebiyle- belki de en çok bilineni de Câmi-i Kebîr (Büyük Câmi) olarak bilinen Güzelce Kasımpaşa Câmii'dir. Zîrâ semtin uç sınırında boy gösteren ve bir Mîmar Sinan şâheseri olan Piyale Paşa Külliyesi’ni pek çok İstanbullu bilmez. Bu yönüyle semti daha fazla genişletmek maksadıyla 16. yüzyılda yapılan kimi girişimlerin günümüzde dahi tam mânâsıyla emeline kavuşamadığını söyleyebiliriz. Külliye daha düne kadar içler acısı durumdaydı.

Kasımpaşa Câmii Mîmar Sinan'ın Kalfalık Eseriydi

Güzelce Kasım Paşa Câmii, Sinan Genim'in bildirdiğine göre, devrin Anadolu, Mısır ve Rumeli Beylerbeyliği görevlerinde bulunan ve aslen II. Bâyezid'in kölelerinden birisinin oğlu olan Kaptan-ı Derya Güzelce Kasım Paşa tarafından yaptırılmıştır. Enderun'da yetişen ve iyi bir eğitim alan Kasım Paşa, Faruk Sümer'in verdiği bilgilere göre Şehzâde Süleyman ile (Kânûnî) birlikte büyümüştür. İlk hâliyle 1534 yılında tamamlanan Güzelce Kasımpaşa Câmii, Mîmar Sinan eseri ve hâtırasıdır. Bu sebeple mekân mîmârî açıdan olduğu kadar mânevî yönüyle de kıymetlidir. O sıralar Mîmar Sinan henüz Mîmarbaşı görevinde değildir. Bu göreve gelmesi için daha altı yılı vardır büyük ustanın. Rivâyetlerden anlaşıldığına göre hayırsever bir kişiliğe sâhip olan Güzelce Kasım Paşa, Haliç’in iç kesimlerini Kânûnî’nin direktifleriyle dînî ve ictimâî tesislerle donatıp şenlendirerek mâmur hâle getirmiştir. Bu îmar sebebiyle semtin ismi Kasımpaşa’dır, Haliç Tersanesi de bir süre Kasımpaşa Tersanesi adıyla anılmıştır.

İçinde Hünkâr Mahfili de bulunan Güzelce Kasımpaşa Câmii; vaktiyle imâret, medrese, mahkeme, hamam, muvakkithâne, sebil, çeşme ve şadırvandan oluşan külliyenin çekirdeğini oluşturuyordu. Evliya Çelebi'nin verdiği bilgilere göre Mîmar Sinan eseri olan eski câmi, kare planlı, tahta kubbeli, tek katlı ve mütevâzı bir yapıdır. Tek şerefeli bir minâresi vardır. Çınar ve dut ağaçlarıyla süslü avlusunda, bir bölümü hastane olarak kullanılan imâret ile bir de mahkeme binâsı vardır.

Sultan Abdülaziz Han Tarafından Yeniden İnşâ Edildi

İmârethâne, mahkeme binâsı ve medrese günümüze ulaşmamıştır. Günümüze ulaşmayan medrese ve mahkemenin isimleri câminin yakınında bulunan sokaklara verilmiştir. 1708 yılında III. Ahmed tarafından yenilenen câmi, 1721/2 yılında yangın geçirerek tamâmen yanmış, Sema Doğan'ın verdiği bilgilere göre bir yıl sonra mütevellîsi olan Hekimoğlu Ali Paşa’nın kardeşi Feyzullah Efendi tarafından yeniden ihyâ edilerek ibâdete açılmıştır. 1800'lü yıllarda tekrar yangına mâruz kalan yapı Sultan Abdülaziz Han tarafından, devrin mîmârî tarzına uygun, kubbeli ve pâdişah câmilerine özgü iki minâreli olarak yeniden inşâ edilmiştir. Kesme taştan inşâ edilen minâreler, örneklerine Güneydoğu bölgemizde rastladığımız, Arap mîmârî izlerini taşıyan, üstü kapalı, köşk tipindedir. Bâzı araştırmacılar bu uygulamayı Güzelce Kasım Paşa’nın Mısır Valiliği’ne bir gönderme olarak gösterir. Yapı bugünkü hâline Sultan Abdülhamid Han döneminde (1891) yapılan büyük onarımla kavuşmuştur.

Câmi, târihteki gibi yine kare planlı olup, merkezi kubbeli bir yapıdır. Dönemin mîmârîsini yansıtan dört ana kemere oturan bir kütledir. Dışarıdan bakıldığı zaman yapı bir küp gibidir. Bu küp formun ön kısmına da son cemâat yeri inşâ edilmiştir. Yapının sağ ve sol kanatlarında ana yapıdan daha alçak seviyeli birer ibâdet birimi daha vardır. Bu plan şekliyle devrinin yapı örneklerinden ayrılır. Bahse konu her iki birimden de câmiye giriş sağlanır. Batı kısmındaki kapı üzerinde şu kitâbe vardır: "Nebbi' ibâdi enni enel ğafûrur rahîm / Kullarıma haber ver: Ben, çok bağışlayıcıyım, kesintisiz rahmet sâhibiyim." (Hicr, 49.) Câminin ana giriş kapısı ise son cemâat bölümünün önünde yer alan ve altı sütun üzerine oturan, düz tavanlı, kurşun kaplı bir sakaftandır. Sütun başlıkları arasında boydan boya uzanan sıvalı yüzeyde Nebe sûresi yazılıdır. Giriş kapısı üzerinde ise celi sülüs hat ile: "Namaz şüphesiz, inananlara belirli vakitlerde farz kılınmıştır." anlamına gelen Nisâ sûresi 103. âyet-i kerîmesi yer alır.

Câmi Kıymetli Hat Levhaları ile Dikkat Çeker

Yapının dört köşesinde ve kubbe hizasında II. Mahmud döneminde ortaya çıkan ve dünyâyı simgeleyen, mermerden oluşan küreler bulunur. Gerek mîmârî gerekse süsleme bakımından devrine göre çok farklı bir anlayışı temsîl eden mekânın içi oldukça geniş ve ferahtır. Bunda içeriyi aydınlatan çoklu pencere sisteminin büyük payı vardır. Mâbed, kalemişi süslemeleri ve dönemin hattatları tarafından yazılan birbirinden kıymetli hat levhaları ile dikkat çeker. Bunlar gâyet mânidâr içeriklere sâhip, Âyet-i Kerîme ve Hadîs-i Şeriflerden mürekkep levhalardır.

"Allah, merhametli olanlara rahmetle muâmele eder. Öyleyse sizler yeryüzündekilere karşı merhametli olun ki, semâda bulunanlar da size rahmet etsinler." (Hadis-i Şerif) "Biz seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik…" (Enbiyâ, 107.) "Allah katında hak din, İslâm'dır." (Âl-i İmrân, 19.) "Allâh'a tevekkül ettim, dayandım." (Hûd, 56.) ifâdelerinin yer aldığı levhalar bunlardan bâzılarıdır. Mihrap, minber ve vaaz kürsüsü mermerdendir. Taçlı mihrâbın içi kalem işi bitkisel motiflerle süslüdür. Minber ve vaaz kürsüsü altın yaldızla tezyîn edilmiştir.

Avluda hâlen faâl olan, sekiz sütun üzerine oturan, kurşun kubbeli bir şadırvan vardır. Sema Doğan'ın verdiği bilgilere göre 1870 târihinde, Başyoklamacı Osman Efendi tarafından annesi Esma Hanım için yaptırılmıştır. Şadırvanın hemen sağ çaprazında 1737 yılında Hekimoğlu Ali Paşa'nın kardeşi Feyzullah Efendi tarafından yaptırılan bir çeşme bulunur. Yakın zamanda restorasyona tâbî tutulmuştur lâkin faâl değildir. Câmi avlusu dışında, kuzeydoğu yönünde kalan ve Büyük Hamam olarak da bilinen çifte hamamınsa özgün hâlinden eser kalmamakla berâber o günümüzde faâl vaziyettedir.

Câmi'nin doğu köşesinde, Bahriye Caddesi ile cepheli, sekizgen planlı, rokoko üslûbunda, kubbesi kurşun kaplı bir sebil bulunur. Sema Doğan'ın bildirdiğine göre 1892 yılında Gedik Abdi Kaptan tarafından yaptırılmıştır. Günümüzde Diyanet İşleri’ne bağlı Rehberlik ve Danışma Birimi olarak kullanılmaktadır. Batı köşesinde ise caddeye dört penceresi bulunan tek odalı bir muvakkithâne bulunmaktadır. Sebilin giriş kapısı üzerinde bânî ismi ile Enbiyâ sûresi 30. âyet-i kerîmesi yer alır: "Vece’alnâ mine-lmâ-i kulle şey-in hayy efelâ yu'minûn / ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı?!"

Sebilin Üzerinde Ebubekir Sıddîk (ra) Hazretleri’nin Münâcâtı Bulunur

Sekiz cepheli sebilin parmaklıklı, pencereli dört cephesi üzerinde ikişer mısrâdan oluşan sekiz kitâbe daha bulunmaktadır. Üst sıradaki mısrâlarda: "Üzerlerinde yeşil ince ipekten ve parlak atlastan elbiseler vardır. Gümüş bileziklerle süslenecekler. Rabbleri onlara tertemiz içecekler sunacak. Bu sizin ödülünüzdür. Çabalarınız bu karşılığı hak etti." anlamına gelen, İnsan sûresi 21. ve 22. âyet-i kerîmeleri bulunur.

Alt sıradaki mısrâlarda ise Ebûbekir Sıddîk (ra) Hazretleri’ne nisbet edilen ve: "İbrâhîm Halîlullâh hakkında 'Ey ateş! İbrâhîm için serin ve selâmet ol' buyurduğun gibi beni de cehennemden âzâd eyle Allâhım. Sensin şifâ veren, Sensin bütün işlerde kuluna yeten. Sensin Rabbim, Sensin her derdime çâre, Sensin en güzel vekîl..." anlamına gelen münâcâttan bir bölüm yer almaktadır. Gâyet mânidâr bulduğum ve bu yazıyı kaleme almama sebep olan münâcâtın kitâbede olmayan bir bölümünü de burada paylaşmak isterim:

“Hayrı pek az olan kuluna kerem eyle Allâhım! Gerçekten bir müflis ki kapına geldi yâ Celîl! Günâhı çok büyük Sen onun suçunu mağfiret eyle. O ki, garîb, günâhkâr ve zelîl bir kulun. Ondan isyân, unutma ve hatâ üstüne hatâ. Senden lutuf, ihsân ve 'atâ üstüne 'atâ. Yâ Rabbi! Günâhlarım kum tâneleri gibi sayılamayacak kadar çok. Bütün günâhlarımı affeyle ve onlardan safh-ı cemîl ile vazgeç. Allâhım! Hiçbir iyi amelim yok iken, günâhlarım ise o denli çok ve ibâdetim de bu denli az iken hâlim nice olur?! Beni her türlü dertten kurtar ve isteklerimi kabûl eyle. Benim kalbim hastadır, hastalara şifâ veren ise Sensin. Yâ Rabbi! Senin 'Kâdı', Cebrâil'in (as) de 'Münâdi' olduğu o mahşer gününde bizlere 'mülk-i kebîr' ihsân eyleyip korktuklarımızdan da bizi emîn eyle. Sen ki, 'Vehhâb' ve 'Kerîm'sin, kalbimdeki istekleri bana hazînenden ihsân eyle ve beni dâimâ hayra ilet. Nerde Mûsâ, nerde Îsâ, nerde Yahyâ, nerde Nûh?! Ey günâhkâr Ebûbekr tövbe edip Yüce Mevlâ'ya dön!..”

Restorasyon Sonrası Câmi Çevresi Ferahlatıldı

Câmi ve çevresi, 1994-2006 yılları arasında kapsamlı restorasyona alındı. Ana mekândaki bezemeler 1994 târihli restorasyonda, ahşap kısımların yaldızları ise 2006 târihindeki onarımda yenilendi. Bu restorasyon çalışmaları kapsamında; câmi avlusunu işgâl eden, külliyenin aslî unsuru olmayan lüzumsuz yapılar ortadan kaldırılarak mekânın rahatlaması ve görünürlüğü sağlandı. Bahriye Caddesi üzerinde, mutfak eşyâları satışı yapan mağazaların arasından geçerek Kasımpaşa Külliyesi’ne vardığınızda, birdenbire başka bir dünyâda olduğunuzu hissediyorsunuz. Câmiyi çevreleyen tek katlı küçük ölçekli dükkânlar, iskemleler üzerinde çay içen insanların görüntüsü şehrin ortasında bir kasaba havası estiriyor. Bu hâliyle mâbed, toplum hayâtıyla bütünleşmiştir. Olması gereken de bu değil mi? Yeni ibâdet mekânları planlanırken cemiyet hayâtı ile bağlantılı olması ve her türlü sosyal ihtiyaçlara cevap verecek donanımda olması gerekmez mi? Ecdâdımızın yaptığı işte tam da buydu. Câmi merkezli, dünyâ ve âhiret hayâtını dengede tutan, kuşatıcı bir hayat tarzı!

Meslekî hayâtının başlarında marangozluğu ile bilinen ve ün yapan büyük usta Mîmar Sinan'ın kalfalık eseri ahşaptan mâmul eserinin günümüze ulaşmasını kim arzulamaz ki? Bununla birlikte, Sinan Genim'in de veciz bir şekilde ifâde ettiği gibi: "Güzelce Kasım Paşa’nın XVI. yüzyıldan günümüze ulaşan adını Sultan Abdülaziz’in katkısıyla yaşatmaya devâm etmek bir ulus için övünülmesi gereken bir devamlılıktır…" Mîmar Sinan’ın duâsı da bu yöndedir: "Dünyâ durdukça Güzelce Kasım Paşa Câmii ayakta kalsın ve Câmi-i Kebîr Mahallesi’ni renklendirsin..."

Bilecik, Bozüyük'teki külliyesi başta olmak üzere görev yaptığı bölgelere pek çok hayır eserleri kazandıran ve 16. yüzyılın ortalarına doğru vefât eden bânî Güzelce Kasım Paşa'nın kabri Gelibolu'dadır. Mekânı cennet olsun...

Kaynaklar:
Faruk Sümer, “Güzelce Kasım Paşa”, TDVİA, İstanbul, 2001, c.24., s.546.
“Ebûbekr es-Sıddîk (ra) Hazretlerinin Bir Münâcâtı”, www.defter-i-ussak.blogspot.com. Erişim Târihi: 10.06.2019.
“Güzelce Kasım Paşa Câmii”, www.tas-istanbul.com. Erişim Târihi:10.06.2019.
Sinan Genim, “Güzelce Kasım Paşa Câmi”, www.sinangenim.com. Erişim Târihi:10.06.2019.
Sema Doğan, “Kasım Paşa Câmii ve Külliyesi”, TDVİA, İstanbul, 2001, c.24., s.549-550.

Temmuz 2019, sayfa no: 38-39-40-41

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak