Ara

Zulümden Nûra

Zulümden Nûra

Kudüs;
Hz. Dâvûd’un temeli,
Hz. Süleymân’ın Beytü’l-Makdis'i,
Hz. Zekeriyyâ’nın imamlığı,
Hz. Yahyâ’nın müjdesi,
Hz. Meryem’in hücresi,
Hz. Îsâ’nın beşiği,
Hz. Muhammed Mustafâ’nın mi'râcı,
Hz. Ömer’in fethi,
Salâhaddîn Eyyûbî’nin rüyâsı,
Mü'minlerin vuslatı ve kalbî yakînin sevdâsıdır. 

Rasûlullah (sav) şöyle rivâyet etmiştir: “Ümmetimden bir topluluk dâimâ hak üzere olacak ve düşmanlarına kesin bir şekilde üstün gelecektir. Allâh'ın emri gelinceye dek şiddetli geçim sıkıntısına düşmeleri durumu hâriç, muhâlefet edenlerin muhâlefeti onlara zarar vermeyecektir.” “Yâ Rasûlallah! Onlar nerededir?” dediler, O: “Onlar Beyt-i Makdis’te ve Beyt-i Makdis’in etrâfındadır.” buyurdu.”

1947 yılında Filistin limanına varan ve 4500 Yahudi sığınmacıyı taşıyan geminin üzerinde bulunan devâsâ boyuttaki pankartta şöyle yazıyordu: “Almanlar âilelerimizi ve evlerimizi yok etti, siz de umutlarımızı yok etmeyin.” O gün Filistinliler kendilerine sığınan Yahudi âileleri evlerinde misâfir ettiler, yiyeceklerini, sularını, yuvalarını paylaştılar, tâ ki koruyup kolladıkları o Yahudiler evlerini gasp edip onları dışarı atana kadar. 

Dünyâca ünlü Filistinli model Bella Hadid'in babası Muhammed Hadid, 1948 yılında daha 9 günlük bebekken, evlerini açtıkları Yahudiler tarafından nasıl sokağa atıldıklarını ve mültecî kampında yaşamak zorunda bırakıldıklarını anlatıyor. O günden bu yana Filistinli âileler hep aynı kaderi paylaşıyor, hattâ bu işkenceler daha da artarak devâm ediyor ve şu anda İsrail tarafından 7 Ekim’den beri uygulanan yeni dehşet ve vahşî katliam, olabilecek mutlak en yüce zirvesine ulaştı.

Filistin dünyânın en büyük yarası, aslında insanlığın ortak yarasıdır. Müslüman, müslümanperest değildir. Müslümanı diğer insanlardan ayıran vasfı; hangi dinden, inançtan olursa olsun mazlumlara merhamet etmesidir. 

Kudüs 1948’den bu yana Yahudilerin işgâli altında. O günden bu yana en ağır savaş sahnesine 7 Ekim Cumartesi günü şâhit olduk. Muzaffer Ozak Hazretleri şöyle buyurmaktadır: “Mü'minin kıyâmeti ölümüyledir, bir kimsenin ölümü küçük kıyâmettir. Orta kıyâmetse bir milletin istiklâlinin elinden alınıp, idâresinin kendinden olmayanlara verilmesidir. Üçüncü bir kıyâmetse Allâh'ın Kur'ân-ı Kerîm’inde beyân ettiği ve cümle yaratılmışların ölümü tadacağı kıyâmettir.” Özellikle Ümmet-i Muhammed'in hâmîsi olan Osmanlı Devleti’nin yıkılmasıyla, Türkiye hâricinde Müslümanların yaşadığı hemen hemen tüm memleketlerin idâresi, kendisinden olmayanlara verilmiştir. 

Bugün ise inançları ve bağımsızlıkları uğruna canını bile hiç düşünmeden vererek mücâdele eden Gazze'deki müslümanlar, 7 Ekim'de başlayan bu katliâma rağmen tüm İslâm âleminin izzetini koruyorlar. Peygamberimizin Bedir harbindeki duâsı gibi. “Yâ Rabbi! Şu bir avuç insana zafer vermezsen, ismin yeryüzünden silinecek.” “Allâh'ım! Bu bir avuç mücâhidi helâk edersen, veya bir bu avuç mücâhid helâk olurlarsa, artık sana yeryüzünde ibâdet edecek kimse kalmaz!” buyurmuştu Allâh'ın Resûlü aleyhis-salât ü ves-selâm. Bugün de Gazze'deki kardeşlerimizin durumu böyledir. Gerçi müslümanlar olarak dünyânın geri kalanında sayımız çoktur, ama gerçekten inanmış ve inancının hakkını vererek, kendini bu uğurda her an fedâ edebilecek şekilde yaşayanımız çok azdır. Peygamber Efendimiz “İslâm şüphesiz garip olarak başladı ve günün birinde garip hâle dönecektir. Ne mutlu o garip mü'minlere!” buyuruyor. “Garipler kimdir?” diye sorulduğunda: “Garipler, benim sünnetimden halkın bozduğunu doğrultan, halkın yıktığını yeniden yaşatandır.” Filistinli kardeşlerimiz bugün İslâm âleminin garipleridir. Çünkü çok azdırlar. 

Kudüs'de yetmiş küsür senedir orta kıyâmete şâhit olmaktayız. Peki İslâm âlemi neden İsrail’in yetmiş küsür senedir bitmek bilmeyen zulmünü durduramadı? 

Bunun sebebi müslüman ülkeler arasında tevhîd nûrunun yokluğudur. Müslümanlar kendi aralarında birlik ve berâberlikten, rahmet ve merhametten yoksunlar. Bir sıfat, bir hakîkat, bir güç, bir insânî bağ olan tevhîd sönmüştür. İnsanlar ümmet duygusundan, sevgiden, birleşmek duygusundan mahrûm kaldığı için bütün siyâsî olaylar korkunç bir vahşet ve dehşet hâli aldı, dejenere oldu; İslâm dîninin olduğu yerde zulüm olduğunu görmekteyiz. Modern çağda birbirimizi Allah rızâsı için sevmekten mahrûm olduğumuzu müşâhede etmekteyiz. Bu durum Müslümanların en büyük kaybıdır. Aramızdaki mânevî cereyan hatları da kopmuş oldu. Peygamber Efendimiz aleyhi's-salâtü ve's-selâm'ın “Müslüman diğer insanların elinden ve dilinden emin olduğu kişidir” hadîsindeki Müslüman târifine uymayarak nefsimize zulüm ediyoruz. Asıl hastalığımızın; Allâh'ın bizlere verdiği en değerli şeyi, îmânımızı taşıdığımız gönüllerimizde olduğunu idrâk etmekten mahrum kaldık. Çektiğimiz tüm sancıların ve üzüntülerin sebebi budur.

Allâh'ın yeryüzündeki halîfesi kıldığı müslümanlar olarak dîn-i İslâm'a sahip çıkmadık. Yüklendiğimiz emâneti taşımadık. Bu dünyâya gönderiliş gâyemiz olan en önemli dâvâmızı kaybettik. Halbuki Kur'ân-ı Kerîm'de buyuruluyor ki: “İnsanlar tek bir ümmetti. Allah müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi.” (Bakara, 213.) Hz. Mevlânâ buyurmaktadır: “Siz tüm insanlık için oluşturulmuş bir ümmetsiniz.”

Kur'ân'da Allah Teâlâ bizi uyarıyor: “Size bir musîbet isâbet ederse kendi nefsinizden bilin. Hasenât isâbet ederse Rabbinizden bilin.” (Nisâ, 79.) “Bir toplum kendilerinde bulunanı (iyi davranmışları) değiştirmedikçe, Allah onlara verdiği bir nîmeti değiştirmez.” (Enfâl, 53.) Ömer Tuğrul İnançer bu hususta: “Nefsimizi adam etseydik, Kudüs Yahudi işgâlinde olmazdı. 'Müslümanlar tükürseler İsrail'i sel basar'...diye bir laf var. Bu lafı çokça tekrarlıyoruz ama tükürmüyoruz.” 

Muzaffer Ozak Hazretleri de 'Yezid'e kin besleyip lânet etmekle uğraşacağına önce kendi Yezidine bak' diyor: “Biz imam Hüseyin’i sevenleri severiz, sevmeyenleri de sevmeyiz. Ona zulüm edenlere elbette buğz ederiz amma dilimizi de o zâlimlerin adlarıyla kirletmeyiz. Allah, o zulmü İmam Hüseyin’e revâ görenlerin cezâsını vermiş. Hz. İmam da makam-ı âlîsini bulmuştur. Sen de târihe mâl olan bu meseleyi ele alıp Yezid'e kin besleyip lânet etmekle uğraşacağına önce kendi yezidine bak. Bugün sen bir Hüseyin’sin. Senin de bir Yezidin var. Senin vazîfen kendi Yezidinle uğraşmaktır. Unutma ki en büyük Yezid kendi nefsindir. Önce kendi nefsini ıslâh etmeye bak.”

Mescid-i Aksâ zâlimlerin elinde. Mescidi-i Aksâ Hazreti Muhammed Efendimiz aleyh-is-salât-ü-vesselâm’ın mîrâca, Sevgilisi’yle vuslata yükseldiği yer. Kendimize dönüp bakarsak, kendisiyle mîrâca çıkabileceğimiz yer olan kalbimizin de işgâl altında olduğunu görmekteyiz. Kalplerimizi istilâ edip oraya yerleşen şeytandır. Uydurma tanrılar, idoller, kirler, tozlar, mânevî hastalıklar, kısacası “şirk” tarafından işgâl edilmiş durumdayız. Burada en büyük insanlık trajedilerinden biriyle karşı karşıyayız: Ümmet-i Muhammed, kurbiyet cennetinin en yüksek derecesi olan mi'râca mazhar olmuştur ve biz o mi'râc imkânını kaybettik. Celâleddîn-i Rûmî Hazretleri şöyle buyuruyor: “Ey kardeş! Sen Allâh'ın emrine ve aziz Peygamberimiz'in sünnetine uy da, ten Ebu Cehil'inden ve nefsânî isteklerden kurtul!”

Bir büyüğümüz; “Zaferin ne zaman geleceği ile meşgûl olmayın. Hak ile bâtıl arasında nerede duruyorsunuz ona bakın” demiştir. Artık içimize dönmek ve kendimizle yüzleşmemiz gerekir. Kendimize sormalıyız, acaba içimizde kaç hâin var? Kendimize zulüm ediyor muyuz? Gerçek budur, biz en değerli varlığımız olan kalbimizi mâsivâ ile işgâl ettik. Kalplerimizi istilâ eden, oraya yerleşen şeytandan ve idollerden kurtulmalıyız. Misâllerin en güzeli Peygamber Efendimiz aleyhis-salât ü ves-selâm’ın, Mekke'nin fethinden sonra ilk olarak Kâbe’ye varıp onu içindeki putlardan arındırdı. Dr. Halûk Nurbaki; “Bütün duygularımızı, nefsimizin bütün hâinliklerini sevday-ı Muhammedî uğruna fedâ edeceğiz!” buyuruyor. 

Kendiyle yüzleşmeyen bir mü'min mükâfatlandırılmayacaktır. Cenneti kazanma fırsatını kaçıracaktır, âhiretini kazanma fırsatı bulamayacaktır. Ölümsüzlüğü kazanma şansını kaybedecektir. Diriliş gücüne erişmeyecektir. Îmânın nûru ve aşkın gücüne erişmeyecektir. 

Orta kıyâmeti yaşayan milletlerin içinde bulunduğu zulmeti müşâhade ederken, içimizde de zulmet altında bıraktığımız kalbimizi fark etmeli, kendi zulmümüzü kaldırmanın da zamânının geldiğini görmeliyiz. “Biz onlara zulmetmedik, onlar kendi kendilerine zulmettiler.” (Hûd, 101.) âyetlerinde buyurulduğu gibi, daha yakın bir şekilde müşâhade etmeliyiz. Kur'ân'da Âdem (as)'ın duâsı; “Ey Rabbimiz! Biz nefsimize zulüm ettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlak ziyân edenlerden oluruz.” (A'raf, 23.) 

Cemil Meriç Müslümanın durumunu izah ediyor: “İnsanlar sevilmek için yaratılmışlardır, eşyâlar ise kullanılmak için. Dünyâdaki kaosun nedeni; eşyâların sevilmesi, insanların kullanılmasıdır.”

İslâm âleminde şâhit oluyoruz ki aslında Gazzeliler'in îmanları sağlam, canları tehlikede. Bizim canlarımız sağlam, îmanlarımız tehlikede. 

Gazzeli bir müslüman telefonda kendisine bütün bu olanların bir imtihan olduğu yorumunu yapan arkadaşına dedi ki: “Bu bizim için imtihan değil, biz bu imtihanı zâten geçtik. Bu, dünyânın geri kalanı için bir imtihan.”

Şimdi iş bizde. Artık sorumluk taşımak bizde. Artık emânet taşımak bizde. Artık sâhip çıkma bizde. Bedel ödeme zamânı. Dersimizi çıkarma zamânı. Artık kelime-i şehâdetin hakîkatini yaşama zamânı. Kendi zulmümüzü kaldırma zamânı. Kalpdeki putları kırma zamânı. Ruhdaki perdeleri kaldırma zamânı. Büyük cihâda girme zamânı. Allah Teâlâ’nın verdiği işâretleri görmedik. Şifâ kaynağımızdan içmeye çalışamadık. Karanlıkta kalmayı, kör, sağır ve dilsiz olmayı tercîh ettik. Âhiret için sevgi tohumu ekmeye çalışamadık. Diriliş gücüne erişmeye çalışamadık. İlâhî çağrı ve dâvet var - duymadık, icâbet etmedik. Âl-i İmran Sûresi'nde “Hep birlikte Allâh'ın ipine sarılın. Parçalanıp ayrılmayın. Allâh'ın üzerinizdeki nîmetini düşünün.” buyurulduğu gibi hep birlikte Allâh'ın ipine sımsıkı sarılmak için gayrette bulunamadık. En yüce felâket, kendi düştüğün felâketi farketmemektir. 

Bir kişi kalsa da dünyâda; Mûsâ da odur, Firavun da” demiş Mevlânâ. Biz önce benliğimizi temizleyip oradaki tevhîd nûruyla hayatlarımızı aydınlatmadan, dünyâda müslümanların yaşadığı zulümler bitmeyecektir.

Aralık 2023, sayfa no: 36-37-38-39

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak