Ara

Zülkifl (as) ve Şuayb (as) / Prof. Dr. İsmail Yiğit

ZÜLKİFL (AS) Kur’ân-ı Kerîm’de Zülkifl ismi, birincisinde İsmâîl ve İdrîs (Enbiyâ sûresi, 21/85-86), ikincisinde ise İsmâîl ve Elyesa (Sâd sûresi, 38/45) peygamberlerin isimleriyle birlikte zikredilmiş ve onların diğer peygamberler gibi sabredenlerden, dürüst ve erdem sâhibi sâlih kimselerden, Allah tarafından seçilmiş ve ödüllendirilmişlerden olduğu zikredilmiştir.   Kur’ân’da Zülkifl (as) hakkındaki bilgi bunlardan ibârettir. İsminin peygamberlerin isimleriyle birlikte zikredilmesi ve aynı özelliklere sâhip olması, onun da peygamber olduğunu gösteren bir delil olarak değerlendirilmiştir. Nitekim İbn Kesîr, onun hakkındaki meşhur görüşün peygamber olması olduğunu söyler.[1]

 
ŞUAYB (AS)

KİMLİĞİ ve YAŞADIĞI DÖNEM Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadislerde, Mûsâ’nın (as) Mısır’dan kaçarak gittiği Medyen’de kızıyla evlendiği sâlihlerden olan kayınpederinin Şuayb peygamber olduğuna dâir bir bilgi yoktur. Bu yüzden İslâm âlimlerinin çoğu bu şahsın Şuayb peygamber olduğunu bildiren rivâyetlere itibâr etmemişlerdir.[2]   Hz. Şuayb’ın kavmine söylediği, ‘Lût kavmi sizden uzak değildir’ sözü (Hûd sûresi, 11/89), onun Lût’tan (as) kısa bir süre sonra, yâni Mûsâ’dan (as) çok önce yaşadığı ihtimâlini kuvvetlendirmektedir. Çünkü Lût (as) ile Mûsâ (as) arasındaki süre, pek çok târihçinin kabûlüne göre 4 asırdan fazladır. Şuayb (as), kavmi Medyenliler ve komşuları Eykeliler’e peygamber gönderilmiştir.   Kavmi: Medyenliler ve Eykeliler. Fesâhatı, belâğatı ve kavmini îmâna dâvet ederken gösterdiği nezâketi sebebiyle “Peygamberlerin hatibi” ünvânıyla tanınan Şuayb’ın (as), Kur’ân-ı Kerîm’de üç yerde Medyen, bir yerde Eyke halkına peygamber gönderildiği bildirilmektedir.   Yeni araştırmalarda elde edilen bilgilere göre, Medyenliler’le Eykeliler iki ayrı toplum olmakla birlikte, yakın bölgelerde yaşayan aynı soya mensup, aynı dili konuşan iki kardeş kabîledir. İnanç sistemleri ve yaşayış tarzları birbirine çok yakındır. Medyenliler’in merkezi Akabe körfezinin doğu sahillerindeki Medyen, Eykeliler’in merkezi ise Kuzey Arabistan’da bugün Tebük adını taşıyan Eyke şehridir. Şuayb (as), eş zamanlı olarak veya önce Meydenliler’in, onların helâkinden sonra da Eykeliler’in peygamberi olarak görev yapmıştır.   Medyen şehri, Kızıldeniz sâhilini tâkip eden Yemen-Medîne-Suriye ticâret yolu ile Irak’tan Mısır’a giden yolun kesişme noktasında yer alması sâyesinde ticârî sahada önem kazanmış, dönemin büyük ticârî merkezleri arasına girmişti. Tebük şehrinde de ticârî hayat çok canlıydı. Ancak Şuayb’ın (as) gönderildiği dönemde, her iki şehirde ticâri hayatta dürüstlük büyük ölçüde kaybolmuş, ölçü ve tartı işlerinde hilekârlık alıp yürümüştü. Fitne ve bozgunculuk son derece yaygınlaşmıştı. Ancak onlar, bunlara rağmen Müslüman olduklarına inanıyorlar; birtakım bâtıl inançlarını savunarak bunlarla övünüyorlardı.   PEYGAMBER OLARAK GÖREVLENDİRİLMESİ Allah Teâlâ, küfre saplanmış Medyen halkına aralarından Şuayb’ı (as) peygamber olarak gönderdi ve onu delil ve mucizelerle destekledi. Şuayb (as) diğer peygamberler gibi, onları uydurmuş oldukları sahte ilâhları terk edip, tek olan Yüce Allâh’a kulluk etmeye çağırdı. Onları, ölçü ve tartıda dürüst davranmaya dâvet etti. Maddî bakımdan iyi durumda olduklarını hatırlatarak, ölçü ve tartıda hile yapmayı bırakmalarını, aksi takdirde bu kötü âdet yüzünden büyük bir azâba çarptırılacaklarını söyledi. Helâl kazancın bereket ve hayrına işâret etti. Söyledikleri gibi gerçek Müslümanlar iseler, yeryüzünde fitne ve fesat çıkarmayı bırakarak kendisine îmân etmeleri gerektiğini vurguladı (A’râf sûresi, 7/85).   Onlara, Allâh’a kulluk etmedikleri ve içinde yüzdükleri maddî refâha rağmen ticârî hayattaki sahtekârlıklarını bırakmadıkları takdirde şiddetli bir azâba çarptırılmalarından korktuğunu söylüyordu. Eğer gerçekten îmân eder kimseler iseler, dürüst davranarak elde edilecek kazancın mü’minler için daha hayırlı olduğunu belirtiyor, bununla birlikte, onların üzerinde bir güce sâhip olmadığını, onları inanmaya zorlayamayacağını ifâde ediyordu (Hud sûresi, 11/84-86).   MÜŞRİKLERİN ONU YALANLAMALARI Medyenliler de, kendilerini gerçek kurtuluşa çağıran peygamberlerinin dâvetini engellemek için harekete geçtiler. Bilhassa küfrün elebaşıları, insanların onunla görüşmesini engellemek istediler. Bu maksatla, yollar üzerine nöbetçiler yerleştirdiler. Bu gözcüler, Şuayb’a (as) gitmek isteyenlerin yolunu keserek, onun bir yalancı olduğunu söylerler ve “sizi inancınız husûsunda fitneye düşürür ve atalarınızın dininden döndürür” diye uyarırlardı. Îmân edenleri de ölümle tehdit ederlerdi. Şuayb (as) inkârcıların bu davranışını kınıyor, Cenâb-ı Hakk’ın kendilerine yaptığı iyilikleri hatırlatarak, bozguncuların nasıl cezâlandırıldığını düşünmelerini istiyordu. Sonra da, kendisine îmân edenler ile müşrikler arasındaki hükmü Allâh’a bırakmayı teklif ediyordu (A’râf sûresi, 7/86-87).   MÜŞRİKLERİN NAMAZLA ALAY ETMESİ Şuayb’ı (as) alaya alan müşrikler onun söylediklerini kıldığı namaza bağlayarak geçersiz ve değersiz göstermeye çalışıyorlar, onun peygamberliğiyle alay etmek üzere namazıyla alay ediyorlardı.   “Onlar şöyle dediler: Ey Şuayb, atalarımızın taptıklarını terk etmemizi veya mallarımız hususunda dilediğimizi yapmamamızı sana namazın mı emrediyor? Hâlbuki sen çok uslu ve akıllı birisin!”(Hûd sûresi, 11/ 87).   Namaz, dînin en açık alâmeti olduğu için dîne ‘namaz’ gözüyle bakıyorlar ve namazı hakkıyla kılanların yakınlarını da etkileyeceklerini biliyorlardı. Şuayb (as) ve ashâbını en kısa şekilde namazla târif ettikleri için, dînin direği yerinde olan namazın atalarından kalma inançlarını ve mallarını istedikleri gibi harcama hürriyetini kaldırmasından korkuyorlardı.   Şuayb (as) dâvetini ısrarla devâm ettirerek, kendisinin gerçekten peygamber olduğunu, bu hususta Rabbinden apaçık ve kesin bir delilinin bulunduğunu, insanları putları bırakıp tek Allâh’a ibâdete ve her türlü kötülükleri terk edip iyiliklere çağırmakla görevlendirildiğini açıklıyordu. Onlara emrettiklerini başta bizzat kendisinin yaptığını, vazîfesinin gücünün yettiği ölçüde işleri düzeltmek ve ıslahtan ibâret olduğunu, başarıyı da sâdece Allah’tan bekleyip O’na tevekkül ettiğini bildiriyordu. Kendisine olan düşmanlıklarının, Nûh (as), Hûd (as) ve Sâlih (as)’ın kavimlerinin başlarına gelen felâketlerin bir benzerini başlarına getirmesinden korktuğunu dile getirerek dikkatlerini çekmeye çalışıyordu. Onları îmâna, tevbe ve istiğfara çağırıyor, öğüt almaları için, Cenâb-ı Hakk’ın çok esirgeyici ve bağışlayıcı olduğunu, kullarına karşı engin merhamet ve sevgi beslediğini hatırlatıyordu (Hûd sûresi, 11/88-90).   MÜŞRİKLERİN ŞUAYB ve ASHÂBINI TEHDİTLERİ Müşrik liderler, alay ve hakâretlerinden bir netîce alamayınca tehdit yoluna başvurdular. Mü’minlere karşı büyüklük taslayarak, atalarının dînine dönmedikleri takdirde onları yurtlarından çıkarmakla tehdit ettiler. Şuayb (as) ise onlara Allâh’ın lütfuyla hidâyete ulaşmışken bâtıla dönmenin Allâh’a karşı büyük bir iftirâ olacağını ve bunun kendileri için aslâ söz konusu olmadığını söylüyordu. Yapacakları kötülüklere aslâ aldırmayacaklarını, kendilerini Allâh’ın irâdesine teslim ettiklerini ve her şeyin O’nun irâdesi dâhilinde olduğunu açıkladıktan sonra, Allâh’a sığınıp O’nun iki taraf arasında hükmünü vermesini istedi. Buna rağmen kâfirler tehdîde devâm ettiler (A’râf sûresi, 7/88-90).   Tehditlerini gittikçe şiddetlendiren müşrik liderler, aralarında onu zayıf bir şahıs olarak bildiklerini, merâmını anlatmaktan dahi âciz olduğunu, kendilerinden üstün hiçbir yönünün bulunmadığını söyleyerek hakâret ve tehdidin ardından onu taşla öldürmeyi gündeme getirdiler. Bu niyetlerini açığa vurup, kavminin kan dâvâsına kalkışmasından çekindikleri için onu öldürmediklerini söylediler. Şuayb (as) onlara aşîretinden değil Allah’tan çekinip korkmaları gerektiğini çünkü asıl güç sâhibinin Allah olduğunu, O’nun ilminin yaptıkları şeylerin tamâmını kuşattığını hatırlattı. Onların tehditlerine aldırmadığını ve Allah tarafından kendisine verilen tebliğ vazîfesini her ne pahasına olursa olsun devâm ettireceğini açıklayıp onlara meydan okudu. İleride rezil ve rüsvâ edici azâba kimlerin uğrayacağını ve yalancıların kimler olduğunu birlikte göreceklerini söyledi (Hûd sûresi, 11/91-93).   MEDYENLİLER’İN HELÂKI Medyen halkına gönderilen azap, A’râf ve Ankebût sûrelerinde şiddetli bir deprem (=recfe) olarak zikredilir ((A’râf, 91-93; Ankebût, 36-37). Bu deprem sırasında inkârcı zâlimlerin tamâmı bulundukları yerlerde diz üstü çöke kalmış, ölüp cansız eşyâlar hâline gelmişlerdir.   “Şuayb onlardan öteye döndü ve, ‘Ey kavmim, Allah biliyor ki, size Rabbimin mesajını ilettim, size öğüt de verdim; şimdi kâfir bir kavme nasıl acırım?’ dedi.”( A’râf sûresi, 7/91-93).   Hud sûresinde ise, Medyenliler’in helâkinin korkunç bir gürültü (=sayha) sonucu olduğu ve Allah Teâlâ’dan bir lütuf olarak Şuayb (as) ve ashâbının bu azaptan kurtulduğu bildirilmiştir (Hûd sûresi, 11/92-93). Medyen kavminin helâki hakkında biri şiddetli bir deprem, diğeri korkunç bir gürültü olarak iki felâketten bahsedilmesi, bu iki hâdisenin birlikte vuku bulduğunu göstermektedir.   EYKELİLER’İN HELÂKI Şuayb (as), Medyenliler’in helâkinden sonra Eyke halkına peygamber olarak gönderilmişti.Eykeliler de Medyenliler gibi şirke düşmüşler, ölçü ve tartı işlerinde dürüstlükten tamâmen ayrılmışlardı. Şuayb (as) onları da Allâh’a ibâdete çağırdı. Kendisine uyarak Allâh’ın emirlerini dinlemelerini istedi. Yürüttüğü görev karşılığında onlardan herhangi bir ücret istemediğini, hizmetinin karşılığını yalnızca Allah’tan beklediğini söyledi. Medyen halkının başına gelen felâketten ibret alarak fesat ve bozgunculuktan kaçınmalarını, ölçü ve tartıyı doğru bir şekilde yapmalarını ve Allah’tan korkmalarını emretti.   Ancak Eykeliler de ona inanmadılar, onun da kendileri gibi bir beşer, üstelik büyüye mâruz kalmış bir insan olduğunu söylediler. İnkârlarını, eğer doğru söylüyorsa hemen gökten üzerlerine bir azap indirmesini isteyerek meydan okuma noktasına vardırdılar. Şuayb (as), “Rabbim yaptıklarınızı daha iyi bilir” diyerek onları Allâh’a havâle etti. Sonunda, bu kavim de ilâhî cezâya çarptırıldı (Şuarâ sûresi, 26/176-187). Onların üzerine gönderilen azap, “azâbu yevmi’z-zulle/gölge gününün azâbı” adını taşıyan bir azap olarak zikredilir. Ayrıca bu azâbın, ibret alınması gereken gerçekten büyük bir azap olduğu, ancak Eykeliler’in çoğunun yine de îmân etmediğine işâret edilir (Şuarâ sûresi, 26/187-189). Bâzı kaynaklarda Allâh’ın onlara şiddetli ve bunaltıcı bir sıcaklık gönderdiği, rüzgârda serinlemek arzusuyla kırlara çıktıkları bir sırada gördükleri bir bulutun gölgesinin altında toplandıkları, tam bu sırada bulutun şimşek ve ateş yağdırmaya başladığı ve hepsini helâk ettiği bildirilmektedir.   Kur’ân-ı Kerîm’de Eyke halkının helâkinden üç yerde daha söz edilmiştir. Lût kavmi ve Eyke halkının bugün dahi görülebilen harabelerinden, onların bir ana yol üzerinde yaşadıklarına işâret edilmektedir (Hicr sûresi, 15/78-79). Diğer iki yerde ise, Semud kavmi, Lût kavmi ve Tubba’ halkı gibi Eykeliler’in de peygamberlerini ve hakîkati yalanladıkları, bu yüzden Allah Teâlâ tarafından cezalandırıldıkları ifâde edilmektedir (Sâd sûresi, 38/13-14; Kâf sûresi, 50/14).   Eykeliler’in helâki sırasında, bu azaptan da kurtulan Şuayb (as) ve ona inananların nereye gittikleri ve nasıl bir hayat sürdükleri bilinmemektedir. Ancak bâzı rivâyetlerde, onların Mekke’de vefât ettikleri ve Mescid-i Haram’da Darünnedve ile Benî Sehm kapısı arasındaki bir yere defnedildikleri bildirilmiştir.[3]   Ashâbü’r-res Kur’ân-ı Kerîm’de Nuh kavmi, Âd, Semûd, Lût kavmi, Firavun kavmi ve Tubba’ halkı ile birlikteiki yerde adı zikredilen ve bu toplumlar gibi, peygamberlerini yalanlamaları yüzünden helâk edildikleri bildirilen Ashabü’r-res’in (bk. Furkan sûresi, 25/38-39; Kâf sûresi, 50/12-14) hangi toplum olduğu hakkında ihtilâf vardır. Kaynaklarda onların Şuayb kavmi olduğunu bildiren rivâyetler de nakledilmiştir.[4]     [1]İbn Kesir, Kasasu’l-enbiyâ, I, 320; Tefsir, IV, 583. [2] Şuayb (as) hakkında geniş bilgi için bkz, İsmail Yiğit, Peygamberler Tarihi (Kayıhan Yayınevi, İstanbul 2005), s. 371-385. [3]. Bu rivâyetler için bkz. İbn Asâkir, XXIII, 80. [4]. Âlûsî, Tefsir, XIII, 32; Harman, "Ashâbü’r-res", DİA, III, 469.

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak