Ara

Zenginlik ve Doygunluğun Adı: Kanâat

Zenginlik ve Doygunluğun Adı: Kanâat

Maddî Yönden Verilene Râzı Olmalı

Dünyâ insan için, insan da Rabbi için yaratılmıştır. İnsan, dünyâya tutkuludur, onu arzular ve onu elde etmek için çaba sarf eder. Kadınlara, oğullara, kantar kantar altın ve gümüşe, nişanlı atlar ve develere, ekinlere karşı aşırı sevgi beslemek insanlara güzel gösterilmiştir. Bunlar dünyâ hayâtının nîmetleridir, oysa gidilecek yerin güzeli Allah katındadır.1

Peygamberimiz de insanın dünyâlıklara karşı olan bu doyumsuzluğunu şöyle ifâde etmiştir: Âdemoğlunun iki vâdî dolusu malı olsa üçüncü bir vâdî daha olmasını arzu eder. Âdemoğlunun karnını ancak toprak doyurur. Allah, tevbe edenin tevbesini kabûl eder.2 Yine O, gerçek zenginliği tanımlarken şöyle buyurur: Zenginlik mal çokluğu değil, gönül tokluğudur.3 Buna göre gerçek fakirlik de kişinin îmandan, İslâm’dan, kanâatten yoksun, açgözlü, doyumsuz olmasıdır.

İnsanın âhiret yurdunu kazanabilmesi için bu dünyâdaki sınavını başarıyla sonuçlandırması gerekir. Bu sınava girebilmek ise dünyâya gelmek ve dünyâda yaşamakla mümkündür. Bu meyanda insan, dünyâyı isteyecek ve dünyâdan nasiplenecektir. Zâten din, insanın dünyâdan bütünüyle el-etek çekmesini istemez. Tam tersine meşrû yollardan ondan nasiplenmesini ister: Böbürlenme; Allah şüphesiz ki böbürlenenleri sevmez. Allâh’ın sana verdiği şeylerde âhiret yurdunu gözet, dünyâdaki payını da unutma; Allâh’ın sana yaptığı iyilik gibi, sen de iyilik yap; yeryüzünde bozgunculuk isteme; doğrusu Allah bozguncuları sevmez.4 Gerçek mü’minler: Rabbimiz! Bize dünyâda iyilik güzellikleri, âhirette de iyilik güzellikleri ver, bizi ateşin azâbından koru5 diye duâ ederler.

Din; insanın dünyâ arzu ve tutkusunu yönetir. Dünyâlıkları helâl yollardan elde etmesi ve harcaması için ölçüler, sınırlar belirler, helâl-haram ölçüleri koyar. Dünyâya saplanıp kalmaması, dünyevîleşmenin ağına düşmemesi için onu uyarır. Bunun için dünyânın sonlu olduğunu, asıl yurdun kalıcı âhiret yurdu olduğunu söyler: Bilin ki, dünyâ hayâtı oyun, oyalanma, süslenme, aranızda övünme ve daha çok mal ve çocuk sâhibi olmaktan ibârettir.6 İnsana düşen dînin bu uyarılarına kulak vermesi, târihte dünyâya saplanıp kalarak yok olup gidenlerden ibret alması ve onların düştüğü benzer hatâlara düşmemesidir.

Kanâatkâr bir peygamberin ümmetiyiz. O, şöyle buyurur: Rabbim bana, Mekke dağlarını benim için altın yapmayı teklîf etti. Ben, hayır Rabbim dedim, bir gün karnım doysun, bir gün aç kalayım. Aç kalınca seni hatırlayıp Sana yalvarayım, doyunca da Sana hamdedip şükredeyim!7 Dünyâya tutkumuzu onun bu güzel örnekliği ile yenerek, dünyevîleşme belâsından kurtulabiliriz.

Kanâat ile ilgili olarak da Söz Sultânı Efendimiz şöyle buyurur: Kimin hedefi âhiret olursa, Yüce Allah onun kalbine kanâati yazar, onun işleri düzene girer, dünyâ da o kişinin ardından koşarak gelir ona boyun eğer. Kimin de hedefi dünyâ olursa, Yüce Allah onun iki gözünün arasına fakirliği/kanâatsizliği/doyumsuzluğu koyar, işlerini darmadağın eder, o kimsenin dünyâdan alacağı da kendisi için takdîr edilmiş olandan başkası değildir.8

 

Demek ki kanâat dünyâyı bütünüyle terk etmek ve dünyâdan kopmak değildir. Burada önemli olan dünyâyı hedef hâline getirmemektir. Helâlinden kazanmak için çalışmak ibâdettir, ancak bu uğurdaki koşturmalar bizi insanlığımızdan, kulluğumuzdan uzaklaştırmamalı ve meşrû olmayan yollara sürüklememeli ve nihâyet elde ettiklerimize kanâat etmeliyiz.

Kanâat, Yüce Allâh’ın bizim için takdîr ettiğine, bizim için biçtiği role rızâ göstermektir. Sâhip olduklarımızla yetinmek, başkalarının sâhip olduklarına göz dikmemektir. Tamahkârlık, doyumsuzluk, kıskançlık, hased, kin, hırs ve ihtiras içerisinde olmamaktır.

Mânevî Yönden Daha İlerisine Tâlip Olmalı

Ufuk Peygamberinin (sav) ümmetiyiz. En zor zamanlarda büyük hedefler gösteren ve bizleri büyük hedeflere hazırlayan Peygamberin yolundayız. O, dâvet yolunda yaşadığı en zorlu günlerde bile aslâ ümîdini kaybetmemiş, ümmetine hep müjdeler vermiş, onları hep parlak geleceğe hazırlamıştır. O’nun geleceğe yönelik verdiği müjdeler, daha çok ümmetin izzeti içindir. Dâvetin ilk yıllarında inen bir âyetinde Yüce Rabbimiz: Senin için âhiret, dünyâdan daha hayırlıdır. Senin dâvetinin sonu, başlangıcından daha hayırlı olacaktır.9 buyuruyordu. Âyet öncelikle âhiret yurdunun dünyâdan çok daha hayırlı, kalıcı olduğunu bildiriyordu. Bununla birlikte, gelecek günlerin de başlangıç günlerinden daha parlak olacağı müjdesini veriyordu.

 

O, Mekke’nin en zor zamanlarında, “İzzetli günlerimiz olmayacak mı?” diyenlere: Sizden öncekiler testerelerle doğranır, demir taraklarla etleri kemiklerinden ayrılır, yine de dinlerinden dönmezlerdi. And olsun ki ileride öyle izzetli günler gelecek ki sizden biri güven içerisinde Sana’dan Hadramevt’e kadar yolculuk yapacaktır. Ne var ki siz acele ediyorsunuz.10 buyurmuştur.

Bir gece yarısı can dostu Hz. Ebûbekir ile birlikte Mekke’yi terk etmek zorunda kaldığında, hicret yolunda kendilerine yetişmek üzere olan Süraka’ya şunları söylemişti: Sürâka, Kisrâ’nın bileziklerini koluna takınacağın, kemerini kuşanacağın, tâcını giyeceğin zaman sen nasıl sevineceksin!11

 

Mü’minlerin açlıklarını bastırmak için karınlarına taş bağladıkları Hendek savaşının o zor zamanlarında O; İran, Bizans topraklarının, Hîre köşklerinin fethedileceği müjdelerini veriyordu.12

Yine, Medîne merkezli kurduğu İslâm Devleti’nin hedeflerini gösterirken, kendisinden sekiz asır sonra gerçekleşecek fetihlere işâret ediyor ve şöyle diyordu: İki Roma’dan önce Kostantin’in Roması İstanbul fethedilecektir.13 Kostantiniyye mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden asker ne güzel askerdir!14

 

Bu nebevî müjdelerle yetişen sahâbe, yerlerinde duramıyor, Mekke ve Medîne’den dünyânın dört bir yanına, geri dönüşü olmayan seferlere çıkıyorlardı. Onun için yüzbini aşkın sahâbeden yalnızca on bin kadarının mezarı Medîne’de bulunmaktadır.

Kanâatsizliğin Sebepleri

Hadiste belirtildiği üzere insanın açgözlülüğü doğuştan gelen bir şeydir: İnsanoğlunun bir vâdî dolusu altını olsa, ikinci bir vâdî daha olmasını ister, ikincisi olsa üçüncüsünü ister, onun karnını ancak toprak doyurur, ihtirastan tevbe edenin tevbesini ise Allah kabûl eder/açgözlülükten insanı Allah korur.15

 

Hayâtı dünyâ hayâtından ibâret görenler doyumsuzdur. Doyumsuzluk âhiret inancı olmayan yâhud âhiret inancı zayıf olanlarda kendisini gösterir. Halbuki hayat, dünyâ ve âhiret bir bütündür. Dünyâ hayâtı süreli ve sonludur. Asıl olan ve kalıcı olan âhiret yurdudur. Bu gerçeği bilen bir insan bu dünyâda elde ettiklerine kanâat eder, elde edemedikleri için de hayıflanmaz. Emeğinin karşılığını tam anlamıyla ve fazlasıyla âhiret hayâtında alacağını düşünür. Ama sizler dünyâ hayâtını tercîh ediyorsunuz. Oysa âhiret daha iyi ve daha bâkîdir.16

İnsanlar arasında dünyâlıkları paylaştıran, yarattığı her şeyi rızıklandıran ve bir adı da Razzâk olan, Yüce Allah’tır. O, dilediğine dilediği kadar verir. Dilediğine dilediği zaman bol bol, dilediğine de ölçülü verir. Ancak O’nun her yaptığında sayısız hikmet olduğu gibi bu dünyâlık paylaşımında da hikmetler vardır. İnsana düşen, bu hayır ve hikmetleri görmeye çalışmasıdır. İnsan bilemez ki kendisi için takdîr edilen az, arzu ettiği çoktan daha hayırlıdır. Her biri bir sınav sorusu/fitne olan dünyâlıklar kimi zaman sınavı kaybetmeye sebep olabilir. İnsanın şükrünü edâ edebileceği, hayırda kullanacağı az; şükrünü edâ edemeyeceği ve şerde tüketeceği çoktan çok daha hayırlıdır. Kanâatsizlik; O’nun kulları arasında uygun gördüğü paylaşıma/takdîre rızâ göstermemektir.

Kıskançlık da kanâatsizliğin bir başka sebebidir. Ateşin odunu yiyip tükettiği gibi iyilikleri yok eden hased,17 açgözlülüğün, ihtirâsın bir sonucudur. Oysa kanâat sâhibi mü’mine düşen, kardeşindeki mala göz dikmek yerine, kardeşine o rızkı veren Yüce Rabb’den kendisine de verilmesini istemesi, bunun için çaba ve gayret sarf etmesidir.

Îmân adamı, dünyâlık konusunda kendisinden aşağıda olanlara, dînî konularda ise kendisinden yüksekte olanlara bakandır. O halde insan tercîhini yapmalıdır: Mal çokluğu mu, gönül tokluğu mu? Kanâat hazînesinin içerisinde huzurla yaşamak mı, ihtiras ve doyumsuzluğun ağlarında kıvranmak mı? Yüce Yaratıcı’nın kendisi için uygun gördüğüne rızâ gösterip rızâ makâmına ermek mi, sızlanma ile nifak bataklığında bocalamak mı?

 

Gerçek Doygunluk Zikrullâh İledir

İnsanoğlu, dünyâlıklara karşı doyumsuzdur. İnsanı doyuma eriştiren, zikrullahtır. Dikkat edin, kalpler ancak zikrullâh ile doyuma/huzûra erer.18 Zikrullâh; Kur’ân’dır, ibâdettir, Allâh’ı tanımak ve anmaktır. Tabiî ki bunlarla doyuma ulaşabilmek için, bunları iyi tanımak, bunları içselleştirmek ve bilinçli bir şekilde yapmaktır.

Erişilmez kudretin sâhibi Yüce Allâh’ı tanıyarak, O’nun aşkıyla dolarak, O’nun haşyeti ile yerlere kıvrılarak Zikrullâh… O’nunla konuştuğunun bilincinde O’nun kelâmını okumak ve dinlemek. Kelâmullâh ile hayâtı inşâ etmek… O’nun olabilmek, her zaman ve her yerde O’nun huzûrunda olduğumuzun farkında hareket edebilmek…

İnsanın, dünyâlıklar konusunda doyuma ermesi zordur. Onun için dünyâyı/dünyâlıkları, âhireti kazanmanın aracı görmeli ve asıl âhiret adamı olmaya gayret etmelidir. Zîrâ bizi doyuma eriştirecek olan muhabbetullâh, Kelâmullâh, zikrullâh, ru’yetullâh’tır.

 

İlle de hırslı olacaksak ilme, irfâna, ibâdete, ihsâna harîs olmalıyız. Çünkü gerçek mü’min, cennete girene kadar hayır dinlemeye/hayır işlemeye doymaz.19 Dolayısıyla her türlü hayra karşı doyumsuz olacağız, yaptığımız iyilikler bize yeter demeden, daha iyisini daha fazlasını yapmak için gayret göstereceğiz. Yarışacaksak hayırlarda yarışmalıyız, başkalarını hayırlarda geçmeye gayret etmeliyiz. İnsanlardan kimi de Allâh’ın izniyle hayırlarda öne geçmek için yarışır. İşte büyük fazîlet budur.20 İşte müttakîler, iyiliklere koşuşurlar ve iyilik için yarışırlar.21 Öyleyse iyi işlerde birbirinizle yarışın.22 İşte yarışanlar ancak onda/cennete ermede yarışsınlar. 23

 

Dipnotlar

1 3 Âl-i Imrân14.

2 Müslim, Zekât 116.

3 Buhârî, Rikak 15; Müslim, Zekât 120; Tirmizî, Zühd 40.

4 28 Kasas 76-77.

5 2 Bakara 201.

6 57 Hadîd 20.

7 Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, IV, 311. (Ahmed, Tirmizî)

8 Tirmizî, Kıyâme 31.

9 93 Duhâ 4.

10 İbn Kesîr Tefsîr, Bakara 214.

11 İbn Esîr, Üsdu'l-Ğâbe, II, 332.

12 İbn Sa'd, Tabakât, IV, 83, 84.

13 Ahmed, Müsned, Hadis No: 6645.

14 Ahmed, Müsned, Hadis No:18957.

15 Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, V, 327.

16 87 A’lâ 16.

17 Ebû Dâvûd, Hadis No: 4903.

18 13 Ra’d 28.

19 Tirmizî, Hadis No: 2686.

20 35 Fâtır 42.

21 23 Mü’minûn 61.

22 5 Mâide 48.

23 83 Mutaffifîn 26.

Ağustos 2020, sayfa no: 14-18

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak