Ara

Zamâna Sāhib Olma

Zamâna Sāhib Olma

İşinin ehli bir usta, mesleğini icrâ etmek için gençlik günlerini arar. Sağlıklı bir iş yapmak için kişi, beden gücünü ister. Madden zaafa düşen, hizmet yapamamanın ızdırâbını duyar. Her türlü imkânını kaybeden, hayâtın değerini anlar. En verimli ânını nefse hoş gelenlerle geçiren dizlerine vurur. 

Hayrı ve şerri yaratan Rabbimiz (cc) hayra rızā gösterir ama şerre aslâ. İmtihan yurdunda hayır ve şer, müsbet ve menfî ne varsa hepsiyle karşı karşıyayız ve aynı zamanda mesûlüz. Bu hayâtın imtihan olduğunu bilmese insan, yaşamanın ne anlamı olur? İşlersem hayır, karşılığı cennettir ve Cemâl’dir der. Aksini yapmanın cezâsını da bilir. Çünkü Cenâb-ı Hakk akıl vermiştir, düşünür. Akıl beynin bilinçli sürecidir. İrâde vermiştir, doğru ile yanlışı, Hak ile bâtılı ayırt edebilir. Tefekkürle, yaratılan her şeyden ibret alır. Bu melekelerle fayda ve zararı hesâb eder, her şeyin mâliki olan Yüce Rabbimizin emri doğrultusunda geçirir vaktini. Tevbe sûresinin 112. âyetinde geçen dokuz İlâhî esastan biri olan: “Ve Allâh’ın çizdiği sınırları ve koyduğu kānunları hayâta egemen kılan” mü’minlerden olmaya azmeder.

Cihanşümûl olan dînimiz, Yaratanımızın programladığı esaslara göre hayâtımızı tanzīm eder. Zaman husūsunda esaslar kor. Çok uzun olan bu konunun bir yönünü ele alarak sınırlandırmaya gideriz.

Zamânı lehimize nasıl çevirebiliriz? Su misâli hayat akıp gidiyor. Zamandan bir parça olan gün her gün bize sesleniyor. “Hiçbir sabah yoktur ki tan yeri, iki melek şunları söylemeden ağarsın: Ey Âdemoğlu! Ben yeni bir günüm ve senin davranışlarına şâhidim. O halde beni en iyi şekilde kullan. Çünkü Kıyâmet Günü’ne kadar bir daha gelmeyeceğim.”

Emâneti yüklenen insanoğlu, kıymetini takdirde acze düşmemeli. Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: “İki nīmet vardır ki, insanların çoğu bu nīmetleri kullanmakta aldanmıştır: Sıhhat ve boş vakit.”1

“Zaman kılıç gibidir. Sen onu kesmezsen o seni keser. Nefsin en büyük düşmanındır. Sen onu hayırla meşgūl etmezsen o seni şer ile meşgūl eder.”2 İmam Şâfiî (rh.a.) 

Gece ile gündüz, tâneyi öğüten iki taş gibidir. Taşın biri gece biri gündüz. Ömür ise, çuvaldan dökülen buğdaydır.

Unutamadığım bir hātıra. Askerde, “günler geçmiyor” dediğimde, askerlerden biri şöyle dedi: “Her geçen gün ömürden geçiyor. Her bir nefes hayâtın sonuna adım atıyor.”

Yudumlanan çayın son vakte yaklaştırdığını Necib Fâzıl, “Zindandan Mehmet’e Mektup” şiirinde haber verir:

Çaycı, getir, ilâç kokulu çaydan!

Dakīka düşelim, senelik paydan!

Zindanda dakīka farksızdır aydan.

Karıştır çayını zaman erisin;

Köpük köpük, duman duman erisin!

 

Ömür sermâyesi İlâhî bir emânettir.

bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik...

"zaman bendedir ve mekân bana emânettir!" şuurunda bir gençlik... (Necip Fazıl Kısakürek) 

Ansızın gelir ecel. Tövbeyi geciktirmeyin, çünkü ölüm ansızın gelir. Hz. Lokman

Günler geceler durmaz geçiyor

Sermâyen olan ömrün bitiyor

Bülbüllere bak efgān ediyor

Ey gonca açıl mevsim geçiyor

Dost, dost, dost, dost

“Dünyâdan nasībini unutma.”3 meâlindeki âyet-i kerîmede, nasībi kefen diye tefsîr etmişler.

Hülvani BAŞTUĞ der ki:

“Ömür dediğin ne ki iki nefes arası

Ecel ansızın gelir ölümün yok sırası

Geldim gördüm giderim yalan dünyâ burası

Farkı fark etmeliyiz gerçeğe uyanarak

Sevip sevil’meliyiz Hakk aşkıyla yanarak” 

Hayat, kemâle erme yolculuğudur. Geliş gāyemiz bu âleme, “Kesb-i kemâl ve seyr-i Cemâl”dir.

Memâtı hayat gibi güzel olan Aleyhissalâtü Vesselâm’a Hz. Sıddîk (ra) bir anda şu cümleyi kurdu: “Ölümün de hayâtın gibi temiz ve latīf Yâ Resûlallah.”

Ölümü öldüren ölümsüzler, zamânı arkalarından getirirler. Ebû Hureyre'den rivâyetle Rasûlullah (sav) (şöyle) buyurmuştur: “İnsan öldüğü zaman (bütün) amel(ler)i kendisinden kesilir. Ancak üç şey müstesnâ: Sadaka-i câriye, faydalanılan ilim ve kendisine duā eden mu'min evlâd.”4

Amellerinin mükâfâtı Hakk Teālâ tarafından verilenler, vakte sığmayan tāatte bulunurlar. Nitekim Sevgili Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur: “Azîz ve yüce olan Allah âdemoğlunun bir iyiliğine on mislinden yediyüz misline kadar karşılık verir, ancak oruç hāriç.” Allah Teālâ buyurur ki: “Oruç benim içindir, onun mükâfâtını ben veririm.”5

Muhabbetle yapılan ibâdetin sınırı yoktur. Çünkü bu tāatler, kalb ve ruh ile yapılır. Bedenden çıkılır, Rabb-i Müteāl kalır. “Sen çıkınca aradan kalır seni Yaradan.”

Zamâna sāhip olmak, nemalandırmaktır. “Mallarını Allah yolunda harcayanların örneği, her başağında yüz tânenin bulunduğu yedi adet başak çıkaran bir tohum tânesi gibidir. Allah dilediğine katlayarak verir, Allah (zât ve sıfatlarında) sınırsızdır, her şeyi bilmektedir.”6 

Zamâna sāhib olanların hayâtı, “hayâten tayyibe” dir. Dünyâ ve âhirette güzel bir hayat, tertemiz, aşklı muhabbetli, kalbî ve rûhî bir hayat sürmektir. Melekût (melekler âleminde, daha da ötesinde) seyrile, muhabbet ve rızā nīmetiyle azıklanmaktır.

“Erkek olsun, kadın olsun, her kim Allâh’a ve âhiret gününe inanarak iyi ve yararlı işler yaparsa, onlara hem bu dünyâda, hem de âhirette güzel ve hoş bir hayat yaşatacağız ve onları, yaptıkları işlerin en güzeli neyse, ona göre ödüllendireceğiz.”7

Dipnotlar:

1 Buhârî, Rikak 1; Tirmizî, Zühd 1; İbni Mâce, Zühd 15.

2 Abdulfettah Ebu Gudde, Kıymetü’z-Zaman.

3 Kasas, 28/77.

4 Müslim, Vasiyyet 14.

5 Buhârî, Savm 9; Müslim, Sıyâm 163.

6 Bakara, 2/261.

7 Nahl, 16/97.

Ocak 2022, sayfa no: 4-5-6

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak