Ara

Yûsuf (as) I

Prof. Dr. İsmail Yiğit Yûsuf (as) kıssası, Kur’ân-ı Kerîm’de Yûsuf sûresinin ilk 101 âyetinde baştan-sona ayrıntılı bir biçimde anlatılmış ve başka bir sûrede tekrâr edilmemiştir. İslâm dâvetinin Mekke döneminde, Mekke müşriklerinin Peygamberimiz (sav) ve ashâbına karşı yürüttükleri eziyet ve işkence faaliyetinin had safhaya ulaştığı bir sırada nâzil olan bu sûrede Yûsuf’un (as) güzel ahlâkı, yaşadığı sıkıntılar, bu sıkıntılara karşı gösterdiği sabır ve sonunda ulaştığı zafer anlatılarak Peygamberimiz (sav) ve ashâbı teselli edilmiştir. Sûrenin son yedi âyeti de, peygamberlerin karşılaştığı sıkıntılar ve sonunda ulaşılan mutlu son hakkında önemli bir mesaj özelliği taşımaktadır.   Yûsuf sûresinin ilk üç âyeti kıssaya giriş mâhiyetindedir. Üçüncü âyette kıssa, “en güzel kıssa/ahsenü’l-kasas” olarak nitelendirilmiştir.Bu kıssada Yûsuf (as), karşımıza iffet ve îmânın en canlı bir sembolü ve âbidesi olarak çıkmaktadır. Onun hayâtı ve başından geçenler, teferruatlı bir şekilde bütün insanlığın ibret nazarlarına sunulmuştur. Sûrede verilen bilgilerde, tefsir ve açıklamayı gerektiren, anlaşılması zor bir kapalılık yok gibidir. Ne var ki, bütün bu açıklığa rağmen kısas-ı enbiyâ, târih ve tefsir kitaplarında bu kıssayla ilgili olarak, Kur’ân-ı Kerîm ve hadîs-i şeriflerde bulunmayan, büyük bölümü asılsız pek çok rivâyet yer almaktadır. Hattâ önemli kısmıyla peygamberlere nisbet edilmesi aslâ mümkün olmayan bu rivâyetler, Tevrat ve Ehl-i Kitab’ın elindeki diğer dînî metinlerden alınmıştır.[1]

YÛsuf’UN (AS) Rüyâsı

Hz. Yûsuf, çocukluk yaşlarında[2] gördüğü bir rüyâsında on bir yıldız ile güneş ve ayın kendisine secde ettiklerini görmüş, bunu babasına anlatmıştı. Ya'kûb (as) bu rüyâyı, Allâh’ın onu seçkin kullarının arasına alacağı, ona rüya yorumunu öğreteceği ve sonunda onu peygamber olarak görevlendireceği, ataları İbrâhîm (as), İshâk (as) ve kendisine olduğu gibi ona ve soyuna da büyük nimetler vereceği şeklinde yorumladı. Kendisini kıskanıp, şeytânın tahrik ve kışkırtmasıyla bir kötülük yapmalarından korktuğu için, Yûsuf’a (as) rüyasını kardeşlerine anlatmamasını tembihledi (Yûsuf sûresi, 12/4-6).[3]   Hz. Ya'kûb’un 12 oğlundan yaşça en küçükleri olan Yûsuf ve Bünyamin aynı anneden doğmuşlar; anneleri Rahel, Bünyamin’i doğururken ölmüştü. Ya'kûb (as), diğer on oğlunun karakterlerine pek güvenemiyor, kıskandıklarını hissettiği küçük kardeşleri Yûsuf ve Bünyamin’e bir kötülük yapmalarından korkuyordu. Gerçekten de, o ikisinin babaları tarafından daha fazla sevildiğine inanan ve bunu bir türlü içlerine sindiremeyen kardeşleri, özellikle üstün ahlâkı, güzel sîmâsı ve olgun davranışlarıyla dikkat çeken Yûsuf’u aşırı şekilde kıskanıyorlardı. Ya'kûb’un (a.s) korktuğu başına geldi. Onların kıskançlıkları giderek şiddetlendi, nihâyet şeytânın iğvâsına kapılarak babalarının sevgisini kazanmak için Yûsuf’dan (as) kurtulmak gerektiğine karar verdiler.   Kuyuya Atılması - Köle Olarak Satılması Şeytânın iğvâsına kapılan büyük kardeşleri, Yûsuf’dan (as) kurtulmak için bir komplo hazırlamak maksadıyla bir toplantı yaptılar. Burada babalarının Yûsuf’u daha fazla sevmekle yanlışlık yaptığını dile getirerek onun sevgisini kazanabilmek için Hz. Yûsuf’u (as) devreden çıkarmanın şart olduğun görüşünde birleştiler. Hattâ bazıları onu öldürmeyi teklif ettiler. Ancak içlerinden birinin, onu bir kuyuya atmalarının daha doğru olacağı, kuyuya uğrayan bir kervanın onu alıp götürebileceği ve böylece kardeş kâtili olmadan da ondan kurtulabilecekleri şeklindeki teklifi daha uygun bulundu. Bu korkunç plana rağmen onlar, Yûsuf’tan kurtulduktan sonra babalarının sevgisini kazanacaklarını söyleyip, bu korkunç günâhı işledikten sonra iyi birer insan olmaya çalışacaklarına da söz verdiler!   Bunun ardından babalarına giderek ondan Yûsuf’u kendileriyle birlikte koyun otlatmaya göndermesini istediler. Babalarını iknâ edebilmek için Yûsuf’a iyi bakacaklarına söz verdiler. Ya'kûb (as) bu sırada onlara, onunla yakından ilgilenmelerine rağmen başına bir kötülük gelmesinden ve onu kurtlara kaptırmalarından korktuğunu söyledi. Ancak oğullarının kardeşlerine dikkat edeceklerine yemin etmeleri üzerine götürmelerine izin verdi. Neticede ağabeyleri, Yûsuf’u (as) yanlarında koyun otlatmaya kıra götürdüler. Onu orada önceden plânladıkları şekilde bir kuyuya attılar. Ancak Yüce Allah, o sıkıntılı anda Hz. Yûsuf’un yardımına yetişti ve kalbine bir kuvvet vererek gönlünü hoş tutup üzülmemesini ve bu durumdan rahat bir şekilde kurtulacağını müjdeledi. Ayrıca ona, daha sonraları kardeşlerine karşı kendisinin derecesini yükselteceğini ve bir gün gelip kardeşlerinin yaptığı bu kötülüğü onların yüzüne söyleme imkânını bahşedeceğini haber verdi.   Hz. Yûsuf’u kuyuya atan kardeşleri, babalarını kandırabilmek için akşamleyin feryatlar içinde eve geldiler ve bir yalan uydurup aralarında düzenledikleri bir yarış sırasında eşyâlarının başında bıraktıkları Yûsuf’u kurtların yediğini söylediler. Kestikleri bir hayvanın kanına batırmış oldukları kanlı gömleğini yalanlarına şâhit olarak babalarının önüne attılar. Ancak Yûsuf’un (as) rüyâsının bir gün gerçekleşeceğinden emîn olan ve onun kan içindeki gömleğinin de yırtılmamış olduğunu görerek oğullarının “onu kurt kaptı” şeklindeki yalanlarına inanmayan Ya'kûb (as), “Hayır! Herhalde nefisleriniz sizi aldatıp yanlış bir işe sürükledi.” dedi ve kendisine düşenin güzelce sabretmek ve bu acıya dayanmak için Allah’tan yardım dilemek olduğunu söyledi (Yûsuf sûresi, 12/7-18).[4]   Diğer tarafta ise, kuyuya atılmış olmakla birlikte Allah’tan gelen müjde ile gönlü rahat olan Yûsuf (as), bir veya iki gün sonra Mısır’a gitmekte olan bir kervanın sucusu tarafından farkedildi ve onun yardımıyla kuyudan çıktı. Bu arada, kardeşlerinden biri, Yûsuf’un başına gelecekleri gözetlemek için kuyunun yakınına gitmişti. Onun kuyudan çıkarıldığını görünce diğerlerine bildirdi. Bu haber üzerine hemen oraya giden kardeşler, bir yalan uydurup kervancılara kuyudan çıkardıkları çocuğun kendilerine âit bir köle olduğunu ve birkaç gün önce kaçtığını, bu yüzden de onu satmak istediklerini söylediler. Kendisini öldürmelerinden korktuğu için, onların kardeşi olduğunu söyleyemeyen Yûsuf’u (as) ucuz bir fiyata kervancılara sattılar. Daha sonra Mısır’a götüren kervancıların köle pazarına çıkardığı Yûsuf, önemli bir devlet adamı tarafından satın alındı (Yûsuf sûresi, 12/19-20).   Hz. Yûsuf’u satın alan ve Kur’ân-ı Kerîm’de sadece “el-Aziz” diye zikredilen, bazı kaynaklarda Aziz Potifar adıyla geçen şahıs, kralın veziri, muhafız birliklerinin komutanı veya kraliyet hazinelerinin başkanı olarak tanıtılmıştır. Keskin ferâsetiyle ünlenen bu Aziz, köle pazarında karşılaştığı Hz. Yûsuf’un iyi bir insan olduğunu anlamış ve ondaki kâbiliyeti farketmişti. Nitekim ilk günlerde hanımına,“Ona iyi davran, ona ikrâm et ki bizimle oturmaktan hoşlansın. Belki bize faydası dokunur, ya da onu evlât ediniriz.” demesi bunu açıkça göstermektedir.   Allah Teâlâ, onun evinde Yûsuf’a (as) iyi bir mevki vermiş, bununla birlikte onun önemli bir devlet adamının eğitiminden geçmesini sağlamıştı. Zamânın en medenî ülkesinde, hem de vezir veya mâliye vekîlinin gözetiminde iyi bir şekilde yetişti. Ülke yönetimi ve devlet işleri hakkında yeterli bilgi ve tecrübe sâhibi oldu. Hattâ efendisi, ona mallarında tam tasarruf yetkisi dahi vermişti. Allah Teâlâ, ona ülke yönetimi hususundaki bu kâbiliyeti yanında rüyâ tâbiri ilmini de öğretti. Sonunda onu peygamber olarak görevlendirdi. Yûsuf’un (as) yetiştirilmesi ve ona Allah tarafından lütfedilen kâbiliyetler ve peygamberlik görevi hakkında şöyle denilmektedir:   “Mısır’da onu satın alan adam karısına dedi ki: 'Ona değer ver ve güzel bak! Umulur ki, bize faydası olur. Ya da onu evlât ediniriz.' İşte böylece olayların yorumunu öğretmemiz için Yûsuf’u o yere yerleştirdik. Allah, emrini yerine getirmeye kâdirdir. Fakat insanların çoğu bilmezler. Yûsuf kemâl çağına ulaştığında, ona hüküm ve ilim verdik.  İşte, güzel davrananları biz böyle mükâfatlandırırız.” (Yûsuf sûresi, 12/ 21-22).   Aziz’in Karısı Yüzünden Çektiği Sıkıntı Ne var ki Yûsuf (as) bu nimetler içindeyken, kendisine büyük değer veren efendisinin karısı yüzünden büyük bir imtihan ile karşı karşıya kaldı. Ahlâk ve karakteri gibi bedenen de mükemmel oluşu, kendisi için bir imtihan vesilesi oldu. Aziz’in hanımı, şiddetli bir şekilde ona tutulmuştu. Genç ve güzel olan ve bazı kaynaklarda adı Züleyha olarak geçen kadının kara sevdâsı gün geçtikçe şiddetleniyordu.   Nihâyet kadın, köşkte köleleri olan Yûsuf (as) ile başbaşa kaldığı bir gün, kapıyı üstüne kilitledikten sonra duygularını ona açtı. Onu tahrik için elinden geleni yaparak onu kendisiyle birlikte olmaya çağırdı. Ancak Yüce Allah tarafından seçilmiş ve güzel ahlâk ile donatılmış Yûsuf (as), beşer tabiatını zorlayan bu şiddetli fitne karşısında, Allâh’ın yardım ve inâyetiyle, durumunda olanlar için başarılması en zor olan bu imtihanı başarıyla geçti. Allah Teâlâ’nın kendisine lütfettiği peygamberlik nûru ve selîm akıl sâyesinde iffetini korudu ve efendisinin hanımını bu çirkin teklifinden dolayı öfkeyle azarladı. Yaptığı işin son derece kötü olduğunu ve kendisinin böyle bir günâhı işlemekten Allâh’a sığındığını söyledi. Onu iknâ edebilmek için güzel bir üslûp ile, kocasının kendisine büyük itinâ gösterdiğini ve önemli ikramlarda bulunduğunu hatırlattı. İyiliğe karşı kötülük yaparak onun haremine göz koymanın ancak zâlimlerin işi olduğunu, zâlimlerin ise aslâ felâh bulmayacağını söyledi.   Bütün bu îkâzlara rağmen kadın üzerine gelmeye devâm edince, Yûsuf (as), ondan kurtulmak için dışarıya kaçmak istedi ve kapıya doğru koştu. Peşinden gelen kadın kapının önünde kendisine yetişip gömleğinden yakalayınca, gömleği arka tarafından yırtılmıştı. İşte tam o anda kadının kocasıyla karşılaştılar. Zor durumda kalan kadın, kocasının kıskançlık ve intikâmından kurtulmak için yalan ve iftirâya başvurdu. Gerçeği gizleyip, Hz. Yûsuf’un kendisine tecavüz etmek istediğini, kendisinin ise ona engel olmaya çalıştığını söyledi. Onun hapse atılmasını ve ayrıca ona işkence yapılmasını istedi.   Bu korkunç iftirâ karşısında Yûsuf (as), onun söylediklerinin yalan ve iftirâ olduğunu belirterek, kadının kendisiyle birlikte olmak için yaptığı teklifi reddettiğini, bunun için ondan kaçtığını söyledi. Bu yüzleşme esnâsında kadının akrabâlarından biri de oraya gelmiş, konuşulanları duymuştu. Söze giren bu şahıs, ikisinden hangisinin doğru söylediğinin, Yûsuf’un gömleğinin yırtılma şeklinden anlaşılacağını söyledi. Ona göre eğer gömlek ön tarafından yırtılmışsa kadının, arka tarafından yırtılmış ise Yûsuf’un (as) doğru söylediği ortaya çıkacaktı. Aziz Potifar, bu teklifi yerinde bulunca gömlek kontrol edildi ve arka taraftan yırtılmış olduğu, yâni teklifini reddedip kaçan Yûsuf’u yakalamaya çalışan kadın tarafından yırtıldığı anlaşıldı. Gerçeği anlayan Potifar, karısını azarlayarak büyük bir günah işlediğini söylemek ve bunun için Allah’tan af dilemesini tavsiye etmekle yetindi. Bu rezâleti örtmek için de, Yûsuf’a (as) bu olayı gizli tutmasını ve kimseye anlatmamasını emretti (Yûsuf sûresi, 12/23-29).   İbn Kesir, Yûsuf’un (as) bu davranışının, Rasûlullâh’ın (sav) müjdelediği, Allâh’ın gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı bir günde bu gölgede barındırılacak yedi sınıftan biriolanşeref ve makam sâhibi bir kadın kendisine birlikte olmak teklifinde bulunduğu hâlde, ‘Allah’tan korkarım’ diyerek bu teklifi reddedenlerin” durumuna örnek olduğunu söylemiştir.[5]   (Devam Edecek)   [1]Bu rivâyetler ve değerlendirilmeleri hakkında bkz. Aydemir, Peygamberler, 75-96 [2]Tarih kaynaklarında onun bu rüyayı 12 veya 17 yaşında iken gördüğü zikredilir. [3] Daha sonra geleceği gibi, rüyasında kendisine secde ederken gördüğü on bir yıldız kardeşleri, güneş ve ay ise babasıyla annesi olarak tezâhür etmiş ve onlar Mısır’a yanına geldiklerinde Hz. Yusuf’un önünde saygılarını sunmak için şükür secdesine kapanmışlardır.   [4]. Hz. Yusuf'un atıldığı bu kuyunun, Kudüs veya Ürdün'de Taberiyye civarında olduğu söylenir (Şevkânî, Tefsir, III, 8 vd.). [5] Tefsîr, Beyrut 1970; IV, 266. Bu hadis için bk. Buhârî, Ezan, 36, Zekât, 16; Müslim, Zekat, 91; Tirmizî, Zühd, 53.

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak