Ara

Yûnus’un Aşk Sultânı Tapduk Emre

Yûnus’un Aşk Sultânı Tapduk Emre

“Rûm'da (Anadolu’da) meşhurlardan biri de Yûnus Emre olup kendisi Tapduk Emre'nin mürîdidir.”

Lâmiî Çelebi

Yûnus Emre’nin sûfî çevresindeki en önemli isim, hiç kuşkusuz Tapduk Emre’dir. Zîrâ Tapduk Emre, Yûnus’u Yûnus yapan mürşiddir. Peki kimdir Tapduk Emre? O da aslında en seçkin dervişi Yûnus Emre gibi hayâtı büyük ölçüde meçhul bir şahsiyettir. Hakkında bilinenler ise şu şekilde özetlenebilir: Tapduk Emre, 13. yüzyılda yaşamış bir sûfîdir. Doğum târihinin mîlâdî 1200 yılı olduğu sanılmaktadır. Selçuklular devrinde Horasan tarafından gelerek, Nallıhan’ın güneyinde, Sakarya Nehri yakınlarında ve ilçe merkezine 15 km. uzaklıkta bulunan Emrem Sultan köyünün bulunduğu yere yerleşmiş ve burada bir tekke kurmuştur. 

Tapduk Emre’nin tarîkatı

Tapduk Emre’nin hangi sûfî geleneğe mensup olduğuna gelince; bâzı kaynaklara göre Tapduk Emre bir Kādirî şeyhidir. İsmâil Hakkı Bursevî ise onun Moğol istilâsı öncesinde Buhara’dan Anadolu’ya göç eden ve Sinan Efendi yâhud Sinan Ata adıyla bilinen Orta Asyalı Nakşibendiyye tarîkatı mensûbu bir Türkmen şeyhinin mürîd ve halîfesi olduğunu söyler. 

Kimi araştırmacılar ise onu Anadolu Selçukluları devrinin en önemli mutasavvıflarından olan Türkmen asıllı Şeyh Evhadüddîn Hamid el-Kirmanî’nin başlattığı Evhadiyye tarîkatına mensup bir sûfî olarak görürler. Buna göre Yûnus Emre de bir Evhadî dervişidir ve hem Tapduk Emre hem de Yûnus Emre’yi birer ahî mensûbu olarak Moğollara karşı mücâdele içinde olan iki büyük sûfî olarak görmek gerekir. 

Necdet Tosun ise bir makâlesinde onu Rifâî tarîkatı mensûbu olarak görür. Buna göre geriye doğru gidecek olursak Ahmed er-Rifâ’î (Üveysî yolla)-Şemseddin Ahmed el-Müsta’cil Mahmûd Hayrânî-Sarı Saltuk-Barak Baba-Tapduk Emre-Yûnus Emre şeklinde bir silsile ortaya çıkar. 

Bektâşîlik ise Tapduk Emre’yi kendi geleneği içine alır. Hattâ önceden adı sâdece Emre iken, Hacı Bektaş’la aralarında geçen bir olaydan sonra Tapduk adını almış, o günden sonra Emre Şeyh “Taptuk Emre” diye anılmaya başlamıştır. Kabûl bu şekilde olduğu için de Bektâşîlik silsilesinde adı geçen Sarı Saltuk ve Barak Baba ile birlikte Hacı Bektaş Velî’nin mürîdleri arasında gösterilir. Bu durum, Yûnus’un bir beytinde de bu şekilde açıklanır: “Yûnus’a Tapdug u Saltug u Barak’tandur nasîb/Çün gönülden cûş kıldı ben nice pinhân olam”

Modernist bakış açısı ise onu heterodoks Türkmen şeyhleri arasında anar ve Babaîlikle ilgili olduğunu söyleyerek Barak Baba ile münâsebeti dolayısıyla Barakiyyun zümresi içinde ele alır. Kalenderiye/Haydariye şeyhi olarak görür. Abdülbaki Gölpınarlı da onu Babaîler zümresi içinde düşünür. Tapduk Emre, Halvetî ve Mevlevî geleneği içinde de adı anılan, bilinen bir isimdir.

Durum aslında o asrın hemen bütün sûfîleri için böyledir. Her ekol, bu büyük şahsiyetleri kendi gelenekleri içinde kabûl ederler. Bu durum bugün için bir kafa karışıklığı meydana getirse de o dönem için gâyet normaldir. Zîrâ o dönemde bu ekoller arasında keskin ayrımlar yoktur. Hepsi Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslâmlaşması için mücâdele eden topluluklardır ve aralarında münâsebet ve yakınlıklar da söz konusudur. Fakat kesin olan bir şey vardır ki Tapduk Emre, Yûnus Emre’nin şiirlerinden ve tasavvuf telakkîsinden anladığımıza göre bir tarîkat mürşidi olmaktan öte bir “gönül mürşidi” özelliği taşımaktadır. Çünkü herkesi ve her kesimi içine alan kuşatıcı bir tasavvuf anlayışına sâhiptir. 

Yûnus Emre-Tapduk Emre Münâsebeti

Menkıbevî bilgilere göre Yûnus Emre, Tapduk Emre’nin ismini ilk defa buğday istemek için dergâhına gittiği Hacı Bektaş’tan duyar. Daha sonra da nasîbini alabilmesi için ona gönderilir. Yûnus söylenileni yapar ve gidip onu bularak intisâb eder. Tapduk Emre bundan böyle Yûnus’un mürşidi olarak bilinecek ve Yûnus’un hikâyesi içinde en önemli yer ona âit olacaktır.

Osmanlı dönemi kaynakları da onu bu şekilde ele alırlar. Meselâ Nefahât tercümesinde Yûnus Emre’den söz edilirken “Kendisi Tapduk Emre'nin mürîdidir” şeklinde bir ifâde geçer. Şakâik’te ise “Tapduk Emre’nin ashab ve ahbâbındandır.” denir. Sonuç olarak, İbrahim Has’ın da söylediği gibi Yûnus Emre, Tapduk Emre’nin halîfesidir. 

Tekrar Vilâyetnâme’deki bilgilere dönecek olursak, hikâyenin kalan kısmında da iki isim birlikte yer alır. Yûnus Emre Tapduk Emre tarafından, nasip alabilmesi için “Hizmet et, emek yetir, nasîbini al.” denilerek dergâhın odunculuğuna tâyin edilir. Sonrasında dağdan düzgün odun getirmesi, papatya toplama, Yûnus’a aşk şerbeti içirmesi, şeyhin abdest suyunu göğsünde ısıtması, kazanda kaynatması, ardından kendisine şiir söyleme izni verilmesi, kızıyla evlendirmesi, Yûnus’un bir ara dergâhtan ayrılıp geri döndüğünde onun Bizim Yûnus diye karşılanması, ardından irşâd için Anadolu’ya gönderilmesi, daha sonra Yûnus’a şeyhlik icâzeti verilerek Sarıköy’de görevlendirilmesi gibi olaylar yaşanır.

Bütün bunlardan çıkan sonuç ise Yûnus’un “Taptuğun tapusunda kul olduk kapusunda/Yûnus miskin çiğ idik piştik elhamdülillah” beytinde söylediği gibi ömrünün büyük bir kısmını Tapduk dergâhında geçirdiği gerçeğidir. Yûnus’un bu beyti, aynı zamanda onun Tapduk dergâhında gerçekleşen olgunlaşma hikâyesinin de bir özeti gibidir. Yûnus bu dergâha kendi ifâdesiyle “çiğ” olarak gelmiş ve burada aldığı tasavvufî eğitimle “pişip olgunlaşmıştır”. 

Yûnus’un şiirlerinde Tapduk Emre

Yûnus, şiirlerinde meselâ hikâyesinin başında adı anılan Hacı Bektaş’tan hiç söz etmez ama 15 yerde Tapduk adından söz eder. Bunlar arasında yer alan “Şeyh ü dânişmend ü velî cümlesi birdür er yolı/Yûnus'dur dervîşler kulı Tapduk gibi serveri var” beyti Yûnus’un onu “server” yâni yol önderi olarak gördüğünü gösterir. “Yûnus bir doğan idi kondu Tapduk koluna” ifâdesi ise kendini gönül avcısı yapanın da yine Tapduk olduğunu ortaya koyar. “Yûnus Hakk'a bilişeli cân u gönül virişeli/Şol Tapdug'a irişeli gizlü râzum açar oldum” ifâdesinde ise Yûnus Emre’ye gönül sırlarını açıp öğretenin de Tapduk Emre olduğu gerçeğini anlamış oluruz. Yûnus kendini ayrıca Tapduk kapısında yoksul, miskin bir derviş olarak tanıtır. “Işk sultânı Tapduk durur Yûnus gedâ bu kapuda/Gedâlara lutf eylemek hem kâ'idedür sultâna”. Buna göre Tapduk “aşk sultânı”dır. Yûnus onun eğitimiyle, verdiği bilgilerle aşk dersini tâlîm ederek Yûnus Emre olmuştur.

Yûnus Emre, Tapduk dergâhındaki eğitimini tamamladıktan sonra Tapduk tarafından Anadolu’da irşâda görevlendirilmiş; Yûnus da “Vardığımız iller/Şol safâ gönüller/Halka Tapduk mânisin/Saçtık elhamdülillâh” dediğine göre bu görevi hakkıyla yerine getirmiştir. Bu durum, Yûnus’un gerek derviş gerekse vefâtına yakın yıllarda mürşid olarak görev yaptığını ama bunu yaparken Tapduk Emre öğretisine bağlı kaldığını da ortaya koyar. O da şeyhi gibi bir gönül mürşididir. Yetmiş iki millete ayrım yapmadan bir göz ile bakmıştır. Zâten hem Tapduk Emre’nin hem de kendisinin bütün irfan mekteplerinde kabûl görmesi onların bu geniş, kuşatıcı, birleştirici tasavvuf anlayışlarından dolayı olmalıdır.

Vefatlarından sonra da ayrılmadılar

Bu iki büyük şahsiyet için söylenilmesi gereken ilginç bir durum da şudur. Nasıl Yûnus Emre, bütün Anadolu’da benimsendiği için vefâtından sonra pek çok yerde kendisine makam inşâ edilmişse bu durum Tapduk Emre için de öyle olmuş, onun için de pek çok yerde makam yapılmış, böylece halk ikisini aynı ya da yakın yerlerde görmek istemiştir.

Tapduk’un vesîkalara göre gerçek mezarı ise Nallıhan Emre köyündedir. Burası Yûnus’un kabrinin bulunduğu havza içerisinde olup aralarında 70-75 km.lik bir uzaklık vardır. Sandıklı ve Aksaray’daki makamları da birbirine yakındır. Karaman, Kula (Emre köyü), Erzurum ve Isparta Gönen’de ise aynı yerdedir.

Burada son söz olarak şunu da söylemek gerekir. Niğdeli Kadı Ahmed adlı bir müellif, eserinde Tapduk Emre bağlılarının Tapduklular adını taşıyan bir topluluk olduğunu belirttikten sonra bunların dînî kurallara riâyet etmedikleri şeklinde bir iddiada bulunmaktadır. Bu durum, dönemin siyâsî şartlarında bu topluluğun mevcut Selçuklu yönetimine karşı olmaları ve Moğol işgâline karşı verdikleri mücâdele dolayısıyla böyle bir îtibarsızlaştırma propagandasına mâruz kaldıkları anlamına gelmektedir. Yazılı bir eseri olmadığı için Tapduk Emre’nin din-tasavvuf anlayışı konusunda bir söz söyleme imkânımız olmasa da, onun yetiştirdiği Yûnus Emre ortadadır. Onun tasavvuf anlayışı ise İslâm akîdesine aykırı bir özellik taşımamaktadır.

Kaynakça

Abdülbaki Gölpınarlı, Vilayetnâme, İstanbul 1995

Ahmet Yaşar Ocak, Babaîler İsyanı, İstanbul 1996

Haşim Şahin, DİA, C. 40, İstanbul 2011Lütfi Bergen, http://www.dibace.net/lutfi-bergen/osmanli-kurulus-yikilis-donemi-dervis-ve-sûfîler

Nisan 2021, sayfa no: 50-51-52-53

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak