“Ne Eskişehir’dir ne Konya ne Bolu
Onun vatanıdır tüm Anadolu
İşte ona sâhip hep sağı solu
Sâdece bir köyü ili yok onun”
Halil Karabulut
Yûnus Emre, tasavvuf anlayışı, Hak ve halk sevgisini dile getiren şiirleriyle milletimiz tarafından çok müstesnâ bir sevgiye konu olmuş bir isimdir. Bu sevginin bir tezāhürü de onun adına Anadolu’nun dört bir yanında makamlar inşâ edilmesidir. Aslında Yûnus Emre bu konuda tek değildir. Mesela Abdülvahap Gāzî’nin İznik’te, Muş’ta Alanya’da, Harput’ta ve Divriği’de mezarları vardır. Kezâ, menkıbevî bir destan kahramânına dönüştürülen Saltık Gāzî’nin de (Sarı Saltık) Rumeli ve Anadolu’da çok sayıda mezar/makāmı vardır. Şeyh Edebali’nın ise Bilecik’te mezarı, Eskişehir’de makāmı vardır.
Bu neden böyledir önce ondan bahsedelim: Yûnus Emre, târihsel kişiliğinin yanında bir menkıbe kahramânına dönüştürülmüş bir isimdir. Bu durum, onu belli bir şahıs (şâir-mutasavvıf) olmaktan çıkarıp bütün bir Anadolu’nun mânevî portresinin oluşmasına katkı sunmuş ve “Bizim Yûnus” hâline getirmiştir. Bunun sonucu olarak da bütün bir Anadolu onu kendi topraklarında görmek istemiş, bir makam/mezarla Yûnus Emre’nin hâtırasını yaşatmak, ona olan sevgiyi müşahhas olarak göstermek istemiştir.
Bir başka sebep ise Yûnus adını taşıyan başka şâirlerin de olmasıdır. Meselâ Bursa’daki Yûnus Emre makāmının durumu böyle açıklanabilir. Burada Âşık Yûnus’un kabrinin yanına Yûnus Emre için bir makam/mezar yapılmıştır. Burada rüyâ olayını da ekleyelim. Bir yerde Yûnus’a āit hiç mezar yokken Erzurum örneğinde olduğu gibi sırf görülen bir rüyâ üzerine orada bir türbe inşâsı söz konusu olabilmektedir. İşte halk, bahsettiğimiz sebeplerden dolayı ne zamâna ve kime āit olursa olsun kendi bölgesindeki Yûnus olarak bildiği ismin türbesine/makāmına sâhip çıkmış, sevdiği Yûnus’un orada olduğunu düşünmüştür.
Yûnus Emre’nin Şehirleri
Şimdi de bu makamların nerelerde olduğuna bakalım. Bugüne kadar yapılan araştırmalara göre Yûnus Emre’nin Eskişehir (Mihalıççık, Sarıköy), Karaman, Kırşehir/Aksaray, Bursa, Ordu (Ünye), Manisa (Kula, Emre Sultan Köyü), Erzurum, Isparta (Keçiborlu, Uluborlu, Güneykent, Gönen, Eğirdir), Afyonkarahisar (Sandıklı ilçesi ve Döğer Kasabası), Sivas (Hafik Emre köyü), Konya (Doğanhisar Koçaş köyü), İzmir (Tire), Bolu (Mengen Hayranlar köyü Yûnuslar mahallesi) Yûnus Emre kabir/makamlarının bulundukları yerlerdir. Bunlara Azerbaycan’ın Gah ilinin Oncallı köyünü de eklediğimizde karşımıza ondan fazla yer çıkmaktadır. Bir kişinin bir yerde mezarı olması gerektiğinden bunların birini gerçek, diğerlerini az önce söylediğimiz sebeplerden dolayı yapılmış makamlar olarak görmek gerekir.
Peki bu gerçek mezar hangisidir ve nerededir? Bu sorunun bir değil birden fazla cevabı vardır. Her şehir Yûnus Emre’yle şereflenmek için onun kendi topraklarında medfun olduğunu söyleyerek görüşlerini destekleyecek bilgi ve belgeler paylaşmaktadır. İlim adamları da bu konuda müşterek bir fikre sâhip değildir. Fuat Köprülü, Abdülbaki Gölpınarlı, F. Kadri Timurtaş, Nezihe Araz gibi uzmanlar Eskişehir ihtimâlinden söz ederlerken İ. Hakkı Konyalı ve Cahit Öztelli Karaman, Z. Fahri Fındıkoğlu Erzurum, M. Çağatay Uluçay Manisa, Refik Hilmi Soykut Aksaray’da olduğunu söyler. Diğer yerler için de görüş bildirenler vardır. Ne var ki ağırlık kazanan ihtimaller de yok değildir. Bunlar Eskişehir, Karaman, Aksaray’dır. Zîrâ dönemin olaylarına bakıldığında Yûnus Emre’nin bu üç yerle de münâsebeti diğer yerlere göre daha güçlü görünmektedir. Buna göre Karaman’da doğduğu, Hacı Bektaş’la görüştüğü şeklindeki menkıbe bilgisini doğru kabûl edersek Aksaray/Kırşehir’de eğitim gördüğü ve daha sonra Osmanlı beyliğinin güçlenmesi üzerine ona mânevî destek amacıyla Eskişehir’e göç ettiği ve kabrinin de burada olduğu söylenebilir.
Şunu da ekleyelim. Yûnus Emre nerelidir? Nerede doğmuş, nerede vefât etmiştir? Kabri nerededir? Bunlar ve benzeri sorular, Anadolu’da neredeyse asırlar boyunca çok fazla bir mesele teşkîl etmemiştir. Kendi topraklarında bir Yûnus makāmı/mezarı olduğunu düşünen her yer, kendi Yûnus’unu bilmiş ve anmıştır. Zâten önemli görülen konu onun şiirleri ve menkıbeleri olduğu için o, biyografisi ile değil bunlarla anılmış, yaşatılmıştır. Konuyla ilgili tartışma daha çok ilim ve kültür insanları tarafından yapılmaktadır. Bunlara son zamanlarda turistik kaygılarla, kendi topraklarının Yûnus’un gerçek mezarının bulunduğu yer olduğu iddiasında bulunanları da ekleyelim.
Yûnus Emre’yi Nerede Nasıl Arayacağız?
Yûnus Emre ile ilgili kabir tartışmalarının zaman zaman da olsa devâm edeceği muhakkaktır. Ama bizim için esas olan konu bu tartışmaların bir tarafı olmadan bu konuda ne yapmamız, Yûnus’u nerede aramamız gerektiğidir. Biz, bu sorunun cevâbını vermeden önce Nezihe Araz’ın Yûnus Emre’yi anlattığı “Dertli Dolap” romanının son bölümünde yer alan “Dokuz Yolcu, Bir Hancı” başlıklı bölümden söz edelim öncelikle. Buna göre; Yûnus, yakınlarıyla helâlleştikten sonra vefât eder. Aradan bir hayli zaman geçer. Sekiz yolcu, karlı bir kış gününde bir hana sığınırlar. Bunların her biri Anadolu’nun farklı bir yerindendir. Sohbet esnâsında konu, konuyu açar. Derken Hancı’nın şöyle dediği duyulur: “Hava izin vereydi, sizinle Larende'ye (Karaman) iner, Yûnus Emre'nin kutlu türbesini ziyâret ederdik.” Bu söz üzerine önce bir şaşkınlık yaşanır. Sonra her bir yolcu “Yûnus Emre'nin kutlu türbesi mi? Onun türbesi benim köyümdedir.” diyerek köylerinin adlarını saymaya ve orada bulunan Yûnus türbesini anlatmaya başlarlar. Birisi Sarıköy'de olduğunu söyler. Diğeri Bursa der. Öteki Kula, bir diğeri Sandıklı derken tam sekiz yerin, hancınınkiyle birlikte dokuz yerin adı söylenir.
Hattâ bu esnâda gerekçelerini de sıralamaktan geri kalmazlar. Sandıklılı olan “İşte şu gözlerimle Yûnus Emre'nin Sandıklı'daki türbesini görmüştüm. Ninem, bebeyken elimden tutar götürür, ne hastalığım varsa ondan şifâ diler, toprağını yüzüme, gözüme sürerdi.” Aksaraylı olan “Bilir misiniz, zaman zaman Aksaray’daki Yûnus türbesinde gümbür gümbür top sesleri duyulur. Biz buna ‘Yûnus'un bâtın topu’ deriz, ne zaman bu top sesi duyulsa memlekette önemli şeyler olur.” Keçiborlulu olan “Keçiborlu’nun birkaç menzil ötesinden Yûnus türbesinin gül kokularını duyarsınız. Gelinler orada baş bağlar, kızlar orada kısmet keser. Bizim bütün şenliğimiz, bütün hâcetimiz o kapıda görülür.” Sarıköylü olan “Dünyâ bilir ki o, Sarıköylü çiftçi Yûnus'tur. Kendi dergâhının bahçesinde yatar. Mezarın üzerinde bir çardak vardır. Üzerini yediveren gülleri sarmıştır. Derler ki o güller Emre dergâhından getirilmiş, kökünü Tapduk Sultân’ın kızı Gülmisal Hanım'ın ürettiği güllermiş.” der.
Diğerleri de benzer şeyler söylerler. Yāni her birinin Yûnus’un kendi topraklarında olduğunu kanıtlayacak örnekleri vardır. Fakat bir türlü işin içinden çıkılamaz. Sohbet, sohbet olmaktan çıkıp “oralı, buralı” şeklinde bir tartışmaya dönüşmeye başlamıştır ki bu esnâda birden kapı eşiğinde bir yolcu belirir. Konuya vâkıf olunca da şöyle der: “Yoldaşlarım, boşuna dövüşüp çekişmeyin. Bu işin sonunu bulamazsınız. Onun her gönülde bir türbesi vardır. O ebedî yolcu, her gittiği yerde bir çerağ uyandırmakla görevlidir. Tâ ‘ebedden ezele varınca’ dokuz kollu bir şamdan gibi onun ışığını dokuz türbeye bağlamak revâ mı?”
Şüphesiz bu metin bir romandan alındığı için kurgusal bir metindir. Târihsel olarak bir kıymet ifâde etmeyebilir. Tamâmen sübjektif bulunabilir. Ama Yûnus’u nerede bulabileceğimiz sorusunun en doğru cevâbını bize vermektedir. Çünkü Yûnus gibi “çerağ uyandırmak” misyonuna sâhip kişiler, sûfîliğin seyahat şartına uyarak pek çok yere gitmişlerdir. Gittikleri yerde ise gönüllere girmeyi başardıkları için derin izler bırakmışlardır. Bunun sonucu olarak da o yerden ayrıldıktan yâhut vefatlarından sonra da halk, o kişilerin hâtırasını somut olarak da yaşatabilmek için makamlar inşâ etmiştir. Bu yüzden bu yolcuların hepsi haklıdır aslında. Yûnus Emre hem Sarıköylü’dür hem Karamanlı Hem Erzurumlu hem Bursalı… Zîrâ buralara ruh katmış, o bölge halkının mânevî hemşehrisi, dolayısıyla onlardan biri ve oralı olmuştur.
Tekrar Nezihe Araz’a dönecek olursak şunu söylememiz doğru olacaktır. Yûnus’u şu veya bu yerde aramayacağız. Onu sevenlerin gönüllerinde arayacağız. Ama mâdem ki bu gönüller Sarıköylü’dür, Karamanlı’dır, Kulalı’dır ya da şu veya bu yerdendir; öyleyse Yûnus’un gönüllere girmeyi başardığı bu yerler de köy, kasaba, şehir olarak önemlidir. Bunlara “Yûnus’un şehirleri” yâhut “Yûnus’un ruh kattığı şehirler” olarak bakmak, Yûnus’un ayak izlerini, tesir alanını buralarda da somut olarak görmek, makāmından söz etmek, ona āit oralarda oluşan menkıbelerden bahsetmek, Yûnus inanışı etrâfında oluşan ritüellerden haberdâr olmak gerekmektedir. Hattâ Bahtiyar Vahapzâde’nin ifâdesiyle Yûnus’un izi o yerlerin otlarında, çiçeklerinde, havasında, suyunda da sürülmelidir. Zîrâ, Yûnus, onlarda da vardır. Çünkü; menkıbenin söylediğine bakacak olursak şiirlerinin bir kısmını insanlar biliyorsa bir kısmını da balıklar ve kuşlar bilmektedir. Çünkü; Molla Kasım, bir ırmak kıyısında bu şiirleri yerde insanlara, suda balıklara, havada kuşlara taksîm etmiştir.
Durum, mâdem ki böyledir; öyleyse Yûnus’un kabri ile ilgili tartışmaların Yûnus’u anlama konusunda bize bir kazanç sağlamayacağı ortadadır. Bu yüzden bunları tekrarlamak yâhut yenilerini eklemek Yûnus’u anlama konusunda bize bir şey kazandırmayacaktır. Bu da bunlara ne kadar bakarsak bakalım onların bizi kesin bilgilerle karşılaştırmayacakları anlamına gelmektedir. Bu yüzden dikkatimizi asıl çevireceğimiz yön, Yûnus Emre rûhunun dile, din anlayışına, kültüre, yaşama tarzına, mâniye, türküye, şiire ne kattığıdır. Çünkü ortada başlı başına her şeyiyle incelenmesi gereken bir “Yûnus kültürü” var. Bugün de öyle değil midir, okul adlarından çocuk adlarına; mahalle, cadde, sokak adlarından dernek, vakıf adlarına kadar her yerde Yûnus adı yok mudur? Bütün bunları görmek, bilmek Yûnus’un rûhunun izlerini keşifte bize imkân sağlayabilir. (Bu konuda geniş bilgi için Muhit yayınlarından çıkan “Yûnus Emre’nin Şehirleri” kitabımıza bakılabilir.)
Şubat 2025, sayfa no: 62-63-64-65
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak