Ara

Yûnus Emre’nin “Dertli Dolap”ı

Yûnus Emre’nin “Dertli Dolap”ı

Benim adım dertli dolap
Suyum akar yalap yalap
Böyle emreylemiş Çalap
Derdim vardır inilerim
Yûnus Emre

Yûnus Emre şiirinin en önemli özelliklerinden biri de soyut kavramları ve durumları anlatırken halkın hayâtında yer alan nesne ve varlıkları ifâde eden kelimeleri de bir benzetme unsuru olarak kullanmasıdır. Bu durum onun şiirini okuyan ve dinleyen nezdinde daha anlaşılır duruma getirmektedir. Buna bir örnek olması ve bir şiirin anlam dünyâsına girebilmek açısından onun çok meşhur olmuş şiirindeki bir kelimeden yola çıkalım.

Bu kelime, toprakla suyla uğraşan kimselerin çok iyi bildikleri “dolap” kelimesidir. Dolap, “kuyudan su çıkarıp bahçeleri sulamaya yarayan döner makine, her türlü dönen çark, çıkrık” anlamlarına gelmektedir. Dolap aynı zamanda bir nehirden alınan suyu kanallara/arklara vermek için de kullanılır. Bir mihver etrâfında suyun itme gücü ile dönen, tahtadan yapılmış bir çarktan ibaret olan dolap suya daldığında eteklerdeki pabuçlar su ile dolmakta ve tam tepe noktasına çıktıktan ve öbür tarafa eğim kazandıktan sonra pabuçlardaki su dökülmeye başlamakta ve toplanan sular, su kemerleriyle uzak arâzilere götürülmekte, kurumuş topraklara hayat vermektedir.

Dolabın Yûnus dilinde nasıl bir metafora dönüştüğünü anlamak için de şu özelliklerine değinelim: Dolabın aslı ağaçtır. Ağaç, kesildikten sonra marangozlar eliyle yontulup istenilen şekle sokulur ve kendisinden beklenilen hizmetleri yapacak hâle getirilir. Yûnus’a ve onun gibi dolabı metafor olarak kullanan şâirlere göre dolabın en etkileyici özelliği ise suyun zoruyla dönerken, yukarı taşımakta olduğu suların da baskısı ile iyice ağırlaşması, dönüş sırasında zorlanması ve bu zorlanmayla iniltiye benzer kesintisiz bir ses çıkarmasıdır. Dolap bu yüzden sûfî edebiyatta o kadar zengin bir metafordur ki pek çok şâir bu konuyu ele almış ve ortaya “dolapnâme” adlı bir tür bile çıkmıştır. Bu türün en meşhur eserlerinden biri de Kaygusuz Abdal’ın dolabnâmesidir. Ahmed Hayâlî’nin de böyle bir eseri vardır. Yine dîvân şiirinde de dolap önemli bir metafor olarak hep kullanılmıştır.

Şiirin Hikâyesi

Rivâyet bu ya, şâir dolabın iniltilerinden çok etkilenerek yanına gider ve ona neden bu kadar ağlayıp inlediğini sorar. Ağaç da şöyle cevap verir: “Ben, yemyeşil ve suyu bol olan yayladaydım. Benim gölgemde güzeller eğlenmekte, dallarımda bülbül ve kumrular şarkı söylemekteydi. Endâmım ise çok güzeldi. Bu hal bana gurur verdi. Hiçbir ağacın benimle güzellikte kıyaslanamayacağını düşündüm. Bu halim, gayretullâha dokundu. O anda karşıma bir adam çıktı. Bana aşağıdan yukarıya doğru şöyle bir baktı ve aradığı ağacı nihâyet bulduğunu düşünerek baltasını eline aldı.”

İşte o andan îtibâren ağacın hayâtında yeni bir süreç başlar. Onu da biz anlatalım. Adam, elindeki baltayla ağacı keser. Dallarını budar ve kuruması için güneşe bırakır. Bir müddet beklettikten sonra biçerek tahtalar haline getirir. Sonra devreye marangozlar girer ve bu tahtalardan dolap yapmaya başlarlar. Nihayetinde dolap haline gelen ağaç, artık rahat yüzü görmez. İşte Yûnus Emre bu hadiseden hareketle dolabın yapıldığı ağacın hikâyesi ile ilâhi aşk arasında bağlantı kurarak onu şiirine konu edinir. Anlatmak istedi ise insanın ıstırap çekerek olgunlaşacağıdır.

Şiirin Dünyâsı

Şimdi şiire bakalım: Şiirde sözü edilen dolap insandır. Onun hikâyesi ise ayrılıkla başlar. Yaratılışın hemen ardından ayrılık gelir ve insan ezel âleminden dünyâya gönderilir. Böylece öz, asıl olan, gerçek varlıktan uzağa düşer. İnleme, feryat işte ayrılık derdinden dolayıdır. Onu aşkı inletmektedir diğer yandan. Zîrâ onun âşık olduğu Mevlâ, onun varlık kaynağıdır. Şimdi ise ondan ayrı düşmüştür.

Dolabın yâhud insanın asıl hikâyesi bu girişten sonra başlar. Yalap yalap akan sular, onun ayrılık sebebiyle döktüğü gözyaşlarıdır. Ama kadere râzı olmak gerekmektedir. Zîrâ Çalap böyle istemiştir. Diğer yandan “yalap yalap” kelimesi; “ışıl ışıl”, “parıl parıl” anlamına geldiği için ilâhî kaynağı olan hakîkati suya benzeterek bize varoluşumuzu hatırlatmaktadır.

Üçüncü dörtlükte tekrar bu serüvenin başına dönülür. Buna göre doğadan kesilen ağacın dalları ve budakları yontulmuş ve o artık ağaç olmaktan çıkıp dolap hâline dönmüştür. Fakat başa gelen trajik haller ne olursa olsun, ağaç yâhud insan devamlı duâ hâlinde olmalıdır. Acı çekmekte, ayrılık üzüntüsü yaşamaktadır ama bunun sebebi başına gelen bu hâllerden şikâyet değil asıldan uzak kalmadır. Dağdan kesilince yâni asıl varlık âleminden ayrı düşünce içinde bulunduğu düzen bozulmuş, şartlar değişmiş, bunun netîcesinde de ağlayıp inleyerek şiirler söyleyen bir ozana benzemiştir.

Dolabı ağaçken bu hâle getiren ise dülgerlerdir. Onlar ağaca biçim vererek onu dolap olacak şekilde yeniden dizayn etmişlerdir. O artık yeni bir görevin sâhibidir. Suyunu alçaktan çekip eğimi yüksek olan yerlere dökecektir. Bu hayli zor bir iştir. Bu yüzden neler çektiğini ancak kendi bilebilir.

Hikâye kısaca böyledir. Fakat nasıl dertli dolap, her dönüşünde gıcırdıyorsa şâir de her dörtlüğün sonunda yer alan “Derdim var inilerim” mısrâı ile ona eşlik etmektedir. Bu yüzden dolap metaforunda asıl söylenmek istenen, dert ve bundan dolayı meydana gelen inlemedir. Dolabın iniltisi de şiirdir. Yâni karşımızda metafor olarak düşündüğümüzde ağaçken aslı bozulup dolaba dönüşme, insan olarak düşündüğümüzde ise asıldan ayrı kalma ve bunun verdiği acı ve onu ifâdelendiren inileme anlatılmaktadır.

Yûnus Emre, son dörtlükte ise diğer bölümlerde anlatılanlardan kopmadan olayı başka bir açıdan ele alır. “Yûnus bunda gelen gülmez/Kişi murâdına ermez/Bu fânîde kimse kalmaz/Derdim var inilerim” derken bu ifâdeler asıl mutluluğun ayrıldığımız yere geri dönmekle sağlanacağını, dünyâda asıl varlıktan uzak düştüğümüz için mutlu olmanın mümkün olmadığını ve herkesin vakti geldiğinde geldiği yere geri döneceğini belirtir.

Poetik Bir Metin

“Dertli dolap” şiiri Sezai Karakoç’un da Yûnus Emre kitabında söylediği gibi onun hem insan yâni varoluş hikâyesi hem de bir nevi poetikası gibidir. “Suyum alçaktan çekerim/Dönüp yükseğe dökerim” beytinde insanın toprakla, gökle, süflî ve ulvî âlemle, nefs ve ruh dünyâsıyla en güzel bir örnek ve benzetiş içinde canlandırıldığı “Ben bir usanmaz ozanım/ Derdim vardır inilerim” beytiyle de, insanın bu dünyâya uymazlığı ve yabancı oluşu ve sanat ve şiir için çilenin şart olduğu, ayrıca dolabın biçim (şekil), suyunsa (öz) sembolü olduğu anlatılır. Yine yontmayı kelime seçimi, mısrâ düzenlemesi olarak da anlamak mümkündür.

Bütün bunlar bir arada düşünüldüğünde “Dertli Dolap” şiirinin Yûnus Emre’nin hem şiir hem de yaratılış ve dünyâya gönderiliş konusundaki zihniyetini çok zengin bir şekilde dile getiren bir şiir olduğu görülür. Ayrıca bu şiirin Mevlânâ’nın Mesnevî’de “Ney”i anlattığı beyitlerle de bir anlam akrabalığı içinde olduğunu da söylemek gerekir. Zîrâ ney de aynı sebepten yâni ayrılıktan dolayı inlemektedir. Kısacası Mevlânâ için “ney” ne ise Yûnus Emre için de “dolap” odur.

BENİM ADIM DERTLİ DOLAP

Benim adım dertli dolap
Suyum akar yalap yalap
Böyle emreylemiş Çalap
Derdim vardır inilerim

Ben bir dağın ağacıyım
Ne tatlıyam ne acıyım
Ben Mevlâ'ya duâcıyım
Derdim vardır inilerim

Dolap niçin inilersin
Derdim vardır inilerim
Ben Mevlâ'ya âşık oldum
Anın için inilerim

Beni bir dağda buldular
Kolum kanadım kırdılar
Dolaba lâyık gördüler
Derdim vardır inilerim

Dülgerler her yanım yondu
Her âzâm yerine kondu
Bu imkân Hakk'tan geldi
Derdim vardır inilerim

Suyum alçaktan çekerim
Dönüp yükseğe dökerim
Görün beni neler çekerim
Derdim vardır inilerim

Yûnus bunda gelen gülmez
Kişi murâdına ermez
Bu fânîde kimse kalmaz
Derdim vardır inilerim

Yûnus Emre (ks)

Ocak 2020, sayfa no: 40-41-42-43

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak