“Elif Allah mim Muhammed tiz selâmet”
Yûnus Emre
Elif, görünüşte Arap alfabesinin ve bizim Müslüman oluşumuzdan itibâren harf inkılâbına kadar kullanmış olduğumuz alfabenin ilk harfi ve bu harfin adıdır. Fakat kültürümüzde ve edebiyatta özellikle de tasavvufta hakkında kitaplar yazılabilecek kadar geniş mânâlı bir kelimedir. Elif, Tasavvuf’ta Cenâb-ı Hakk’ı simgeler. Vahdâniyeti işâret eder. Bu yüzden özellikle tasavvuf ve dîvân şiirinde sıkça kullanıldığı görülmektedir. Hattâ edebiyatımızda “Elifnâme” adıyla bir nazım şekli de bulunmaktadır. Buna göre bâzı manzûmeler, mısrâların ilk harfleri alt alta eski elif’ten ye’ye kadar tertip edilmiştir. Meselâ Yûnus Dîvânı böyle bir tertibin olduğu bir eserdir. Edebiyatın dışında mûsikîde ve ebruda bir terim olarak yer almaktadır. Bu yüzden Elif, sâdece bir harf değildir. Harften öte de mânâlar taşıyan önemli bir semboldür.
Yûnus Emre’nin “Elif’i”
Yûnus Emre de Elif’i şiirlerinde sıkça kullanan isimlerden biridir. Bunlardan en çok bilineni “İlim ilim bilmektir” mısrâı ile başlayan şiirinde “Dört kitâbın ma'nisi/Bellidir bir elifte/Sen elifi bilmezsin/ Bu nice okumaktır” şeklindeki söyleyiştir. Yine “Yiğirmi dokuz hece/Okursun uçtan uca/Sen elif dersin hoca/Ma'nisi ne demektir” söyleyişi de onun Elif’ten bahsettiği başka bir dörtlüğüdür.
Yûnus Emre ile ilgili menkîbelerin biri de Elif’ten söz eder. Buna göre Yûnus çocukken, temel dînî bilgileri öğrenmek için mahalle mektebine gider. Orada, Elif harfinden başka hiçbir şeyi telaffuz etmek istemez. Günler, aylar, hattâ yıllar böyle geçer, o bir türlü be'ye geçemez. Dilinden sâdece Elif harfi dökülür. Sonra bir gün dili çözülerek hocasına: “Elif okuduk ötürü/Pazar eyledik götürü/Yaradılmışı hoş gördük/Yaradanından ötürü” diyerek başının pek hoş olmadığı mektebi terk eder.
Alıntıladığımız bu Elif kullanımlarının Yûnus’un tefekkür dünyâsında ne mânâya geldiğini anlamak için Elif’e tasavvufta yüklenen mânâyı biraz daha açmak îcâb eder. Konu ile kavramlar lugatına baktığımızda Elif, tasavvufta ebced hesâbındaki değeri 1 (bir) olduğu için “Cenâb-ı Hakk’ın zâtına delâlet eder”. Ali Nihat Tarlan “Elif, her şeyin evveli olmak haysiyetiyle zât-ı ahadiyyete işârettir” diyerek konuyu özetlemiş olur. Böyle düşünülmesi bütün varlıkların Allah’tan (Bir’den) zuhûr ve sudûr etmesi, diğer harflerin eliften çıkması ve meydana gelmesiyle alâkalıdır. Yâni Schimmel’in de dediği gibi diğer harfler Elif’in bükülmesinden oluşmuş olup kesret âlemini temsil etmekle berâber hepsi Elif’in sûretindendir. Bu bizi şöyle bir anlayışa götürür: Bütün harfleri Elif’te görmek nasıl mümkünse bütün varlıkları da Bir’de görmek mümkündür. Kısacası her şey Elif’tedir. Süleyman Uludağ da bu durumu “Elif, harflerin evvelidir. Allah da evveldir.” şeklinde açıklar.
Yûnus Emre’nin Elif’i “Çün cân bedenden çekile/Şol elif kâmet büküle/Gözünden gevher döküle/Gel merteben gör diyeler” yâhud “Yûnus senün ma'şûkunı sevdi yaratdı ol Ganî/Boyı elif kaşları nûn gözlerini sâd eyledi” örneklerinde olduğu gibi boy’u ifâde eden bir sembol olarak da kullandığı görülür. Buna göre Yûnus Emre şiirlerinde Elif’in hemen her anlamına ve özelliğine temâs etmiş, ondan zengin muhtevâlı bir kavram olarak sıkça yararlanmıştır.
Bu kısa izahat, Yûnus’un Elif’i hangi niyet ve mânâda kullandığını da göstermeye yeter. Şimdi alıntıladığımız o Elif söyleyişlerine bir daha bakalım. Bütün kutsal kitaplar bizi Allah bilgisine götürecek bilgileri ihtivâ ederler. Ama işin özü, aslı Elif yâni Allah olduğu için dört kitâbın mânâsı da bir Elif’te toplanmış demektir. Bu yüzden okumak niyetiyle yola çıkanlar, Elif’ten başlamak sûretiyle bütün harfleri tâlim etseler bile bu çok anlamlı değildir. Asıl olan Elif’in mânâsının ne olduğunu bilmektir. Menkîbeyle birlikte söylenen dörtlük de bizi aynı anlam dünyâsına götürür. Buna göre Yûnus sâdece Elif’i bilip öğrenmekle bütün bilgileri “götürü” yâni “toptan” öğrenmiş olmaktadır.
Elif’ten Be’ye Geçmek
Yûnus’un Elif’li şiirlerinden birinde de şöyle bir beyit geçer: “Dört kitâbın ma'nisi bellidir bir elifte/ Bi (b) dedirmegil bana ben bu yoldan azaram”. Bu söyleyişte ise vahdet ve kesret kavramlarına işâret edilmektedir. Buna göre Yûnus, Elif ile temsîl edilen “vahdet”le birlikte kalmak istemekte, “kesret”, çokluk sembolü olan be'ye gitmek istememektedir. Çünkü kesret, vahdetten uzaklaştırır. Bu da hakîkatten kopmak mânâsına gelir.
Yûnus’un “Elif okuduk ötürü” söyleyişinde dil açısından da önemli bir özellik görülür. Zîrâ Elif harfini ötre (ötürü) ile kullanarak harfe (o) anlamı kazandırıyor. Türkçe o zamiri ise Arapça (huve)nin karşılığıdır. Bu kelime yâni hüve söyleyişi kullanıma göre Allah isminin yerini de tutar. Böylece Yûnus, Arapça Elif’i, mânâyı bozmadan, ustalıkla Türkçe o'ya çevirerek bir dil (söyleyiş) ustalığı da sergiler.
Elif, tasavvufta bir başka anlama daha işâret eder. Mâlûm, bu harf düz ve ince bir çizgi şeklindendir. Bu özelliğiyle dik durma, eğilmeme ve doğruluk kelimelerini sembolleştirir. Allah’tan başkasının önünde eğilmeme ve her zaman için doğru, dürüst, samîmî olma elifî duruşun temel özellikleri olmaktadır. Bu da dervişliğin olmazsa olmaz kâidelerindendir. Elif’in bu mânâsı günlük hayat içine de bir anlayış olarak girerek; ideal toplumsal yapının Elif gibi düzgün, ince, yalan ve yanlış olan karşısında eğilmeyen insanlarla kurulabileceği söylenmektedir. Bu anlam zamanla öylesine benimsenmiştir ki Elif, kız çocuklarına en çok verilen bir isim olarak da zarifliği ve inceliği ifâde etmektedir. Bu durumu elbette sâdece fizikî olarak düşünmemek, aynı zamanda ruh inceliği ve davranış güzelliği olarak görmek ve anlamak gerekir. Yine bu bağlamda Elif’in Türkçe’de “Eliften ya’ya kadar”, ”Elifi görse mertek sanır”, “Elifi elifine” gibi pek çok deyimde kullanılması da dilimizi zenginleştiren bir husus olmuştur.
Elif’ten Bugüne Dâir Mesajlar
Yûnus Emre’nin Elif’le ilgili kullanımları bağlısı olduğu tasavvufî anlayış çerçevesinde elbette daha geniş olarak da tahlil edilebilir. Fakat bugün için modern insana hayâta dâir bir mesaj da taşımaktadır. Bizim asıl onun üzerine de yoğunlaşmamız gerekiyor. O da şudur: Modern bilgi ve varlık anlayışının insana verdiği en büyük ziyan ve zarar, hayâtın da tefekkürün de inancın da en olması gereken özelliği olan tevhid (birlik) düşüncesini ve rûhunu ortadan kaldırmasıdır. Bu anlayış insanı yaratılmışlıktan koparıp âdetâ varlığın tek öznesi olarak görerek, onu paramparça etmiştir. Dünyâ ile âhireti, ilim ile irfânı, akıl ile gönlü birbirinden kopararak kesreti o kadar çoğaltmıştır ki, vahdete giden bütün yolları âdetâ tıkamıştır.
İşte Yûnus Emre, her şeyin bilgisini ve anlamını tek bir Elif’te (Allah bilgisi) toplayarak bizi bir olana ve onun etrâfında birliğe çağırmakta ve insanın asıl sorununun bu birden ve birlikten koparak kesret tuzaklarına düşmek olduğunu söylemektedir. Bu, insanlığın zevâli, felâketi, kıyâmetidir. Çâre ise yine onun şu söyleyişinde saklıdır: “Aşk etegin tutmak gerek âkıbet zevâl olmaya/Aşkdan bir elif okıyan kimseden su'âl olmaya”. Yâni aşkla, arzuyla, taleple, niyetle Elif’i bilmek, okumak, bilgi ve varlık anlayışını buna göre anlamak gerekmektedir. Çünkü “Bir elif tahsîl iden münezzehdür âlemden”. Böyle yapan “Endîşe iklîminde niçün durup gezerem” sorusundan uzakta kalır. Endişe de ham da üzüntü de umutsuzluk da Elif’ten uzak kalmakla ilgilidir. Elif’ten kopan yâni Allah’la bağını koparan önce kendinden sonra her şeyden, hayattan, tabiattan kısacası her şeyden kopar. Bu yüzden Elif’le olmak, Elif’i bilmek, Elif’te birlemek ve birleşmek gerekir.
Yenidünya Dergisi Ocak 2019, Sayfa No: 28-29-30-31
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak