Îman, gayba inanma ile başlar. Gerçek müminler gözleriyle görmedikleri halde Yüce Allâh’a, âhiret başta olmak üzere O’nun haber verdiklerine îmân ederler. Allah, vahiy ve âhiret gibi konular, gaybî bilgilerdir. Bu konularda doğru ve gerçek bilgi sâhibi olmak ve üzerine konuşabilmek için Allâh’ın Kitâbında, Rasûlün Sünnetindeki açıklamalara mürâcaat etmek kaçınılmazdır. Zîrâ bu konularda tek başına akıl yeterli değildir. İnsan aklı, Yüce Allâh’ın varlığını kabûl eder ama O’nun nasıllığını tam olarak tâyin ve takdîr edemez. Onun için hadiste: “Her şey üzerinde düşününüz fakat Allâh’ın zâtını düşünmeyiniz, çünkü buna güç yetiremezsiniz. Allâh’ın zâtı hakkında düşünmeye kalkarsanız, bir sonuç elde edemezsiniz. Allâh’ın yaratıkları ve nîmetleri üzerinde düşünün, fakat O'nun zâtı hakkında düşünmeyin.”1buyrulmuştur.
Bu hakīkate rağmen târih boyunca insanlar vahiyden koparak yalnızca akıllarıyla Yüce Allâh’ı tanımlamaya çalışmışlar ve çoğu zaman da bunda başarılı olamamışlardır. Her akıl kendine göre, kendi arzu ve çıkarları doğrultusunda bir tanrı anlayışı içerisine düşmüştür. Bunların da önemli bir kısmı yanlış bir Allah inancıyla şirkten kendilerini kurtaramazlar: Sen ne kadar hırs göstersen yine de insanların çoğu îmân ediciler değildir.2 Onların çoğu Allâh’a ancak şirk koşarak îmân ederler.3 Onun için önemli olan inanmış sayılmak değil Yüce Allah katında geçerli olan bir Allah inancına sâhip olmaktır. Nitekim müşrikler de Yüce Allâh’a inandıklarını söyleyip durmuşlar, ancak onların bu îmân iddiası kendilerinden kabûl edilmemiştir. Andolsun ki onlara: Gökleri ve yeri yaratan, güneşi, ayı buyruğu altında tutan kimdir? diye sorarsan, şüphesiz ‘Allah'tır’ derler. Buna rağmen nasıl da döndürülüyorlar./Onların çoğu bunu akletmezler./Çoğu da bunun ne anlama geldiği bilmiyor ve gereğini yapmıyorlar.4
Dikkat Edin! Yaratan da Allah, Yöneten de!
Onun için Hayat Kitâbımızda hem müşriklerin, hem de Yahudi ve Hristiyanların Yüce Allâh’ı gereği gibi tanıyamadıkları, O’nu lâyığıyla takdîr edemedikleri anlatılırken bize uyarıda bulunulur.
Allah hiçbir insana bir şey indirmemiştir demekle onlar, Allâh’ı gereği gibi takdîr edemediler.5 Bu âyet Yahudi ve Hristiyanlardan bahsetmektedir. Yâni onlar, Allâh’ı hakkıyla takdîr etmediler, Celâl ve Cemâl sıfatlarını lâyıkıyla tanımadılar. Her şeye gücünün yettiğine, Rahmân ve Rahîm olduğuna îmân etmediler, nîmet ve rahmetinin kadrini bilmediler, hukūkuna riâyet, ilâhlık şânına hürmet etmediler, hâsılı takdirsizlik ve nankörlük yaptılar… Onlar bāzı felsefecilerin ‘Allah, biz insanların işine karışmaz’ dedikleri gibi, Allâh’ın beşere indirdiği hiçbir şey yokmuş veya beşerde her ne varsa Allah'tan başkası tarafından veya beşerin kendisinden imiş gibi söz ettiler…6 Bu eksik ve yanlış anlamalara meydan vermemek için Kur’ân şöyle seslenir: Dikkat edin, yaratma da O’nun, buyurma da O'nun hakkıdır. Âlemlerin Rabbi olan Allah Yüce'dir.7 Bunun için Yüce Rabbimiz, ilk insanı Peygamber kılmış, ona ilk kitâbını indirmiş; ondan sonra da hep peygamber göndermiş ve kitaplar indirmiştir. O’nun elçiler göndermesi, onlarla kullarına mesajını/buyruklarını bildirmesi, onların hayâtına müdâhil olduğunun göstergesidir. Evet, İslâm inancına göre Yüce Allah, hayâta müdâhildir. O’nun bu müdâhalesi insanlığın hayrına ve yararınadır. Zîrâ O, kullarının dünyâda izzetli, âhirette de cennetlik olmasını istemektedir.
Allâh’ı gereği gibi takdîr edemediler. Doğrusu Allah kuvvetlidir, güçlüdür.8 Onlar Allâh’ı gereği gibi takdîr edemediler. Bütün yeryüzü, kıyâmet günü O'nun avucundadır; gökler O'nun kudretiyle dürülmüş olacaktır. O, putperestlerin ortak koşmalarından yüce ve münezzehtir.9 Âyet-i kerîme, yüce Allâh’ın son derece büyüklüğüne, kudretinin kemâline ve zihinlerin hayret ettiği büyük fiillerin, O'nun kudretine nisbet edilince çok küçük ve değersiz kalacağına bir tenbîh ve kâinâtı yıkıvermenin O'na göre pek kolay bir şey olduğunun, temsîl ve tahyîl (hayal ettirme) yoluyla bir ifâdesidir…10
Gerçek Anlamda Allâh’a (cc) Îman Nasıl Gerçekleşir?
1. Allâh’a îman, îmânın şu üç ruknü ile kendisini göstermelidir: Kalbimize yerleşen Allah inancı, hiçbir engel tanımadan, dilimizle cihâna îlân edilmeli ve davranışlarımıza yön vermelidir. Nitekim Rabbine andolsun ki hepsini, yaptıklarından sorumlu tutacağız11 âyetini Peygamberimiz Lâilâhe illallâh sözünden sorgulayacağız12 şeklinde açıklamıştır. Buna göre inanan inanmayan herkes, tevhîd sözünü söyleyip söylemediklerinden ve bu sözün gereklerini yerine getirip getirmediklerinden hesâba çekilecektir.
2. Allâh’a îmân eden kimse, Allâh’ın istediği gibi yaşamak ve O'nun ölçülerine göre hareket etmek zorundadır. Unutulmamalıdır ki şeytan, Allâh’ı tanıdığı halde, O'nun erişilmez gücünü bildiği halde, sırf O'nun emrini dinlemediği ve bu konuda O'na kafa tuttuğu için kovulmuş ve kâfirlerden olmuştur. Şeytan, hiçbir zaman Yüce Allâh’ı inkâr etmemiş, hattâ O’ndan korktuğunu söyleyip durmuştur. Tüm bunlara rağmen onun bu iddiaları, geçerli bir îmân olarak kabûl edilmemiştir.
3. Allâh’a îmânın kökleşip hayâtımıza yön verebilmesi için, Yüce Allâh’ı isim ve sıfatlarıyla, onların anlamlarıyla birlikte tanımalıyız. Bu konuda öncelikli dayanağımız, Kur'ân ve Sünnet olmalıdır. Nitekim İmam Buhârî, ölümsüz eseri Sahîh’in başlarına koyduğu İlim ünitesinde şu başlığa yer verir: İlim, söz ve amelden öncedir. Nitekim Yüce Rabbimiz âyetinde Bil ki, Allah’tan başka ilâh yoktur13 buyurarak söze ilimle başlamıştır. Elbette âlimler, Peygamberlerin vârisleridir, onlar ilim mîrâsından pay almışlardır. İlimden pay alan büyük pay almış demektir. İlim yoluna girene Allah cennet yolunu kolaylaştırır.14
Hal böyleyken, Allâh’ın her şeyi gördüğüne inanan bir kimse, nasıl olur da hiç kimse beni görmüyor diye günah işleyebilir, Allâh’a karşı gelebilir?! Bir büyüğünün yâhud bir arkadaşının yanında bir densizlik yapmaktan çekinen kimse, nasıl olur da en büyük olan Yüce Allâh’ın huzûrunda, O'ndan utanıp çekinmeden günah işleyebilir, densizlik yapabilir? Nasıl olur da hayâta dâir Yüce Allâh’ın buyruklarına rağmen kendi arzu ve hevesine göre hareket edebilir? Oysa Yüce Allah bize şah damarımızdan daha yakındır. O, tüm yaptıklarımızı ve söylediklerimizi bütün ayrıntılarıyla bilen, gören ve işitendir. O, gizliyi de bilir açık olanı da; hiçbir şey O'ndan saklı kalmaz, hiçbir şey O'nun bilgisinden kaçmaz. Dolayısıyla Allâh’a îman, bizi günahlardan alıkoymalıdır. Allâh’ı görüyormuşçasına O'na kulluk ettirmelidir.
Bir hadislerinde Peygamberimiz şöyle buyurur: Ben sizin Allâh’ı en iyi tanıyanınızım ve ben sizin en iyi Allah'tan sakınanınızım.15 Hadîse göre takvâlı olabilmek için Yüce Allâh’ı iyi tanımak gerekir. Kişi Rabbini ne kadar tanırsa, o kadar O’na karşı sorumluluklarını yerine getirecek, O’ndan sakınacak, takvâlı olacak ve O’na yakın olacaktır. Yine kişi Rabbini lâyığıyla tanımazsa yâhud yanlış tanırsa o ölçüde O’na karşı sorumluluklarını yerine getirmeyecek, O’ndan sakınıp korkmayacaktır.
4. Yüce Allâh’ı her şeyimizden daha fazla sevip her şeyimizi hiç çekinmeden O'nun uğruna seferber edebilmeliyiz. Allah sevgimizi de O'nun istekleri doğrultusunda hareket ederek isbât etmeliyiz. Yoksa Allah sevgisi, sâdece dille söylenen kuru ve pasif bir sevgi olarak kalmamalıdır.
5. O'nun tüm isteklerini yerine getirmeliyiz. Hayâtımızın her döneminde ve her alanında Yüce Rabbimizi tüm isim ve sıfatlarıyla kabûl etmeliyiz. Özümüzü O’na çevirirken, sözümüzü O’nun ölçüleri doğrultusunda söylemeli, davranışlarımızı O’ndan onay alarak yapmalıyız.
6. Her işimizi O'nun için yapmalıyız. Allah için sevmeli, Allah için buğzetmeliyiz. O'nun hoşnutluğunu kazanmak için yaşamalı ve yeri geldiğinde O'nun uğruna ölümü bile göze almalıyız. De ki: Namazım, ibâdetlerim, hayâtım ve ölümüm, âlemlerin Rabbi Allah içindir. O'nun hiçbir ortağı yoktur; böyle emrolundum ve ben Müslümanların ilkiyim. De ki: Allah her şeyin Rabbi iken O'ndan başka bir rab mi arayayım?16 Hayâtı Allah için olmayan bir kimsenin ölümü nasıl O'nun için olabilir ki? Allâh’ın ölçülerine uygun olan hayâtı yaşamamış bir kimsenin Müslüman olarak ölmesi ne mümkün! Öyleyse câmide Rab olarak kabûl ettiğimiz Yüce Allâh’ı, evde, çarşıda, iş hayâtında da Rab olarak kabûl etmek ve O'nun istekleri doğrultusunda hareket etmek borcundayız. Kâinâtın değişmez ve kaçınılmaz yasalarına zorunlu olarak teslîm olduğumuz, öldükten sonra cenâze merâsimlerinde teslîm olduğumuz Rabbimizin emirlerine, hayâtımızın tüm alanlarında boyun eğmeliyiz. Gençliğimizde de ihtiyarlığımızda da. Sağlıklı olduğumuzda da hastalandığımızda da. Vâriyet içerisinde iken de sıkıntıya düştüğümüzde de hep O'nun isteklerine boyun eğmeliyiz. Ömrümüzün tüm devrelerinde, hayâtın bütün alanlarında bize yön veren, bizi yöneten, çekip çeviren hep Yüce Allah olmalıdır. Allâh’a rağmen değil, Allâh’a göre yaşamalıyız. Biz O'na işimiz düştüğünde değil her zaman bağlı olmalı, duâ ve ibâdet etmeli, O'ndan yardım dilemeliyiz. Yüce Rabbimiz şu âyetlerinde kendisine tam olarak bağlanmayanları yermekte ve bu konuda bizleri uyarmaktadır: Allah, geçimsiz efendileri olan bir adamla, yalnız bir kişiye bağlı olan bir adamı misâl olarak verir. Bu ikisi eşit midir? Övgü Allah içindir, fakat çoğu bilmezler.17İnsanlar içinde Allâh’a, bir uçurumun kenarındaymış gibi kulluk eden vardır. Ona bir iyilik gelirse yatışır, başına bir belâ gelirse yüz üstü döner. Dünyâyı da âhireti de kaybeder. İşte apaçık kayıp budur. Allâh’ı bırakıp, kendisine fayda da zarar da veremeyen şeylere yalvarır. İşte derin sapıklık budur. Kendisine zararı faydasından daha yakın olana yalvarır. Yalvardığı şey ne kötü yardımcı ve ne kötü yoldaştır!18
7. Yüce Rabbimizi çokça hatırlamalı, zikretmeliyiz. O’nu unutmamak için zikir. Yanlış tanımaları sonlandırmak için zikir, Allah inancının kuvvetlenmesi ve zinde olması için zikir. Tekrar tekrar, sabah akşam, çokça, kesintisiz, hâl ve kāl ile zikir. Ey inananlar! Allâh’ı çok anın. O'nu sabah akşam tesbîh edin.19 Elbette zikir yalnızca dilin O’nun isim ve sıfatlarını tekrarlamasından ibâret değildir. Gerçek anlamda zikir kalbin O’nu tanıması, gönlün O’nun sevgisiyle dolu olması, beynin O’nun azametini düşünmesi, dilin O’nun isim ve sıfatlarını söylemesi, diğer organların da O’nun istekleri doğrultusunda hareket etmesidir. Kur’ân’ın bir adı da zikirdir, buna göre Kur’ân okumak da en büyük zikirdir. Benim Zikrimden/Kitâbımdan yüz çeviren bilsin ki onun dar bir geçimi olur ve kıyâmet günü de onu kör olarak haşrederiz.20 Namaz da zikir olarak nitelenmiştir, namaz kılmak da en büyük zikirdir. Zikir bunların hepsidir. Şüphesiz Ben Allâh’ım, Benden başka tanrı yoktur; Bana kulluk et; Beni anmak için namaz kıl.21 Kitap'tan sana vahyolunanı oku; namaz kıl; muhakkak ki namaz ahlâksızlık ve fenâlıktan alıkoyar; Allâh’ı anmak en büyük şeydir! Allah yaptıklarınızı bilir.22
O halde ey îmân edenler, îmân ediniz! Îmânınızı gözden geçiriniz. Lâilâhe illallâh sözüyle îmanlarınızı yenileyin. Bu sözü bilinçli bir şekilde söyleyerek ve gereklerini yerine getirerek paslanan kalplerinizi cilâlayın. Îmânınızı bileyin ki hayâta îman gözlüğüyle bakabilesiniz ve hayâtı îmanla anlamlı hâle getirebilesiniz.
Dipnotlar:
1 Münâvî, Feyzu'l-Kadîr, III, 262-263.
2 12 Yûsuf 103.
3 12 Yûsuf 106.
4 29 Ankebût 61. 63; 31 Lokmân 25; 39 Zümer 38; 43 Zuhruf 9, 87.
5 6 En’âm 91.
6 Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili.
7 7 A’râf 54.
8 22 Hacc 74.
9 39 Zümer 67.
10 Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili.
11 15 Hıcr 92-93.
12 Tirmizî. Tefsîr 15/5; Buharî, İman 18.
13 35 Fâtır 28.
14 Buhârî, İman 10.
15 Buhârî, İman 13; Müslim, Sıyam 74; Ahmed, III, 317.
16 6 En’âm 162-164.
17 39 Zümer 29.
18 22 Hac 11-13.
19 33 Ahzâb 41-42.
20 20 Tâhâ 124.
21 20 Tâhâ 14.
22 29 Ankebût 45.
Ekim 2021, sayfa no: 10-11-12-13-14
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak