Ara

Yeşil Kimya’nın Kalbi: On İki İlke

Yeşil Kimya’nın Kalbi: On İki İlke

Sürdürülebilir kimyâ olarak da bilinen Yeşil Kimya, tehlikeli maddelerin üretimini en aza indiren veya tamâmen ortadan kaldıran kimyâsal süreçlerin ve ürünlerin tasarımı ve uygulanmasına odaklanan yenilikçi ve ileri görüşlü bir yaklaşımdır. Sürdürülebilirlik ilkelerine dayanan yeşil kimya, hammaddenin üretiminden bertarâfına kadar kimyâsalların tüm yaşam döngüsünü ele alır. Yeşil kimya, yalnızca verimli ve etkili değil aynı zamanda çevre dostu ürünler yaratmayı amaçlar.

Çevresel boyutta endîşelerin artmasıyla ve daha katı çerçeve programların varlığı daha temiz ve daha sürdürülebilir kimyâsal süreçlere ihtiyaç olduğunu 1990’lı yılların başında göstermiştir. Bu târihten sonra yeşil kimya adından söz edilmeye başlanmıştır. Geleneksel kimya yöntemleri genellikle önemli çevre kirliliği, toksik atık üretimi ve hem işçiler hem de toplumlar için sağlık tehlikeleriyle ilişkilendirilmiştir. Bu durum da önceliklerin söz konusu endîşelerin olduğu yeni paradigma arayışlarına sebep olmuş olup çevresel güvenliği, insan sağlığını ve kaynak verimliliğini ilk sıraya koyan yöntem arayışlarına yönlendirmiştir.

Yeşil kimyânın temel amacı, tehlikeli atıkların oluşumundan sonraki sonuçlarıyla uğraşmak yerine, kirliliği kaynağında yâni ilk basamakta önlemektir. Daha güvenilir çözücülerin, yenilenebilir hammaddelerin, enerji açısından verimli süreçlerin ve daha az toksik kimyâsal ürünlerin geliştirilmesinin dikkatli bir şekilde seçilmesiyle birlikte yeşil kimyâya geçiş mümkündür. Üretimden sonra zararlı maddelerin salınımını kontrol etmeye odaklanan geleneksel çevre düzenlemelerinin aksine, çevre dostu uygulamaları kimyâsal tasarımın temeline entegre etmek de yeşil kimyânın ana hedefleri arasındadır. 

Günümüzde kimya alanında çalışma yapan tüm araştırmacılar ve kimya sanâyiindeki işletmeler için rehber niteliğinde olan, Paul Anastas ve John Warner tarafından oluşturulan On İki İlke yeşil kimya için oldukça önemlidir. Bu ilkeler, atık önleme, atom ekonomisi (işlemde kullanılan tüm malzemelerin nihâî ürüne dâhil edilmesinin en üst düzeye çıkarılması), yenilenebilir kaynakların kullanımı, daha güvenli kimyâsallar ve ürünlerin tasarımı gibi çeşitli yönleri kapsar. İlkeler, kimyâsal süreçlerin verimli, ekonomik ve çevresel olarak sürdürülebilir olması gerekliliğini vurgular.

Dünyâ çapındaki endüstriler sürdürülebilir kalkınmaya duyulan ihtiyâcı fark ettikçe yeşil kimyânın önemi hızla artmaktadır. Şirketler ekolojik ayak izlerini azaltmak, sıkı çevre düzenlemelerine ve kurallarına uymak ve küresel pazardaki rekābet güçlerini artırmak için giderek daha fazla yeşil kimya uygulamasını benimsemekte ve bunlara ihtiyaç duymaktadır. Bununla birlikte tüketiciler daha çevreci hâle gelmekte ve daha düşük çevresel etkiye sâhip daha güvenli ürünler talep etmektedir. 

Özetle, yeşil kimya, kimyâsalların nasıl tasarlandığını, üretildiğini ve kullanıldığını dönüştürücü bir yaklaşımla temsîl eder. Geleneksel kimyâsal süreçlerle ilişkili çevresel ve sağlık risklerini azaltarak, daha sürdürülebilir ve sorumlu bir kimya endüstrisine giden bir yol sunar. Küresel toplum iklim değişikliği, kirlilik ve kaynak tükenmesi gibi zorluklarla karşılaşmaya devâm ederken, yeşil kimya, çevre yönetimini ekonomik büyümeyle uyumlu hâle getiren önemli bir çözüm sunar.

Yeşil kimya konusu günümüzde oldukça popüler bir konu olup, başta genç araştırmacılarımız olmak üzere tüm araştırmacıların üstüne odaklanması gereken bir konudur. Geleceğin Türkiye’sinde ve Türkiye Yüzyılı vizyonu kapsamında özellikle kimyagerlerin bunun üzerine iki kez düşünmesi gerekir. Bu sebeple Yeşil Kimya konusunu bir seri olarak ele almak ve bu alanda yapılan bilimsel çalışmaları dikkatli ve detaylı bir şekilde sizlere ulaştırmak isterim. Fakat Yeşil Kimya konusunda temel oluşturmak adına On İki İlke’nin çok güzel anlaşılması gerektiğini düşünüyorum. Bu nedenle bu yazımda ilk olarak bu kurallar dikkate alınacak olup, her bir ilke kendi içerisinde aşağıda ifâde edilmiştir.

Önleme İlkesi, atıkları oluştuktan sonra işlemek veya temizlemektense atıkları önlemenin çok daha iyi olduğunu vurgular. Bu kavram "kirliliğin kaynağında önlenmesi" olarak özetlenebilir. Genellikle ek kaynaklar, enerji ve mâliyet gerektiren üretim sonrası atık ve kirleticilerle uğraşmak yerine, amaç tamâmen atık üretmekten kaçınmaktır. Önleme daha verimli, mâliyet etkin ve çevre açısından daha faydalıdır.

Birçok kimyâsal süreçte yan ürünler ve tehlikeli atık maddeler, reaksiyonların kaçınılmaz bir sonucudur. Bunlara çözücüler, tepkimeye girmeyen başlangıç malzemeleri, katalizörler, çevreye veya insan sağlığına zararlı yan ürünler dâhil olabilir. Önleme ilkesi, bu atıkların oluşturulmasını önleyen süreçler tasarlamayı amaçlar. Atık sâdece çevreye zarar vermekle kalmaz, aynı zamanda kaynakların kullanımında verimsizliği de temsîl eder. Her yan ürün veya atık malzeme, nihâî ürünün yapımında tam olarak kullanılmayan bir hammaddeyi temsîl eder. Yeşil kimyâda araştırmacılar başlangıç malzemelerinden gelen maksimum sayıda atomun atık olarak kaybolmak yerine nihâî ürüne dâhil edildiği daha yüksek bir atom ekonomisi derecesi için çabalarlar. Bu, atık yönetimi ve bertaraf sistemlerine olan ihtiyâcı azaltır.

Atom Ekonomisi, Yeşil Kimya'nın ikinci ilkesidir ve kimyâsal reaksiyonları daha sürdürülebilir ve verimli hâle getirmede hayâtî bir rol oynar. Başlangıç malzemelerinden gelen atomların nihâî ürüne ne kadar iyi dâhil edildiği açısından bir kimyâsal sürecin verimliliğini ifâde eder. Amaç, reaksiyondaki tüm atomların kullanımını en üst düzeye çıkarmak, atıkları ve yan ürünleri en aza indirmektir. 

Basitçe ifâde etmek gerekirse, atom ekonomisi, tepkime maddelerindeki atomların kaçının atık olarak kaybolmak yerine istenen üründe son bulduğunu ölçer. Yüksek atom ekonomisine sâhip bir süreç daha çevre dostudur çünkü daha az hammadde kullanır ve daha az atık üretir. Bu, özellikle büyük ölçekli süreçlerin verimli olmadıklarında önemli atık üretebildiği endüstriyel kimyâsal üretimde önemlidir. Sonuç olarak atom ekonomisi, kimyâsal süreçlerde atıkları azaltır, kaynakları korur, mâliyet etkin üretimlerin gerçekleşmesini ve sürdürülebilirliği sağlar. 

Daha Az Tehlikeli Kimyâsal Sentezler, Yeşil Kimya'nın üçüncü ilkesidir ve tehlikeli maddelerin kullanımını ve üretimini azaltan veya ortadan kaldıran kimyâsal prosesler tasarlamaya odaklanır. Bu ilke kimyâgerleri, daha güvenli reaktifler, reaksiyon koşulları ve ürünler seçerek insan sağlığı ve çevre için riskleri en aza indirmeye teşvîk eder. Geleneksel kimyâsal süreçlerde birçok reaksiyon toksik reaktifler içerir, zararlı yan ürünler üretir veya tehlikeli maddelerin oluşumuna yol açabilecek sert koşullar (yüksek sıcaklıklar veya basınçlar gibi) gerektirir. Daha az tehlikeli kimyâsal sentezler, bu süreçleri hem kimyâsallarla çalışan kişiler hem de çevre için daha güvenli olacak şekilde yeniden tasarlamayı amaçlar. 

Bu ilke daha az tehlikeli kimyâsal sentezler ile insan sağlığına, güvenliğine ve çevre korumasına öncelik verildiği için Yeşil Kimya’nın kritik bir bileşenidir. Kimyâsalların nasıl üretildiğini yeniden düşünerek -daha güvenli reaktifler seçerek, toksik yan ürünleri en aza indirerek ve daha az zararlı ürünler yaratarak- kimyagerler kimyâsal üretiminin toplum ve gezegen üzerindeki olumsuz etkisini azaltabilirler. Bu ilke yalnızca sürdürülebilirliği teşvîk etmekle kalmaz, aynı zamanda daha güvenli çalışma koşullarına, daha sağlıklı ekosistemlere ve daha çevre dostu ürünlere de katkıda bulunur. 

Daha Güvenli Kimyâsallar Tasarlamak, Yeşil Kimya'nın dördüncü ilkesidir ve özellikle etkili olan ancak insan sağlığı ve çevre için minimum toksisiteye sâhip kimyâsal ürünlerin yaratılmasını vurgular. Bu ilke kimyagerleri yeni kimyâsalların tasarım aşamasından itibâren güvenliği dikkate almaya teşvîk eder ve oluşturdukları maddelerin tüm yaşam döngüsü boyunca (üretimden kullanım ve bertarâfa kadar) mümkün olduğunca az risk oluşturmasını sağlar. 

Buradaki odak noktası yalnızca kimyâsalların yapım süreci değil, kimyâsalların kendisidir. Amaç şu ürünleri geliştirmektir:

  • İnsanlar ve ekosistemler için daha az toksiktir.
  • Çevrede daha az kalıcıdırlar (yâni zararsız maddelere dönüşürler).
  • Hedef dışı organizmalara (yaban hayâtı gibi) minimum düzeyde zarar verirler.

Daha Güvenli Çözücüler ve Yardımcılar, beşinci ilkedir ve kimyâsal proseslerde zararlı çözücülerin ve yardımcı kimyâsalların kullanımını azaltmaya veya ortadan kaldırmaya odaklanır. Çözücüler genellikle kimyâsal reaksiyonlarda tepkime maddelerini çözmek, sıcaklığı kontrol etmek ve reaksiyonu kolaylaştırmak için gereklidir. Yardımcılar ise üretim sürecinde (örneğin ürünleri ayırma veya saflaştırmada) yardımcı olan, reaktif olmayan maddelerdir. Ancak, birçok geleneksel çözücü toksik, uçucu, yanıcıdır ve hem insan sağlığı hem de çevre için zararlıdır. 

Bu ilke, daha güvenli alternatiflerin kullanılmasını, ihtiyaç duyulan çözücü miktârının en aza indirilmesini veya bunların kullanımından tamâmen kaçınılmasını savunur. Amaç, bu maddelerin oluşturduğu riskleri azaltarak kimyâsal süreçleri daha çevre dostu hâle getirmektir. 

Enerji Verimliliği Tasarımı, Yeşil Kimya’nın altıncı ilkesidir ve kimyâsal süreçleri yürütmek için gereken enerjiyi en aza indirmeye odaklanır. Bu ilke kimyagerleri daha az enerji tüketen, mümkünse yenilenebilir enerji kaynakları kullanan ve ortam sıcaklığı ve basıncı gibi daha ılımlı koşullar altında gerçekleşen reaksiyonlar ve üretim yöntemleri tasarlamaya teşvîk eder. Enerji tüketimi azaltılarak, kimyâsal süreçlerin daha sürdürülebilir ve çevreye daha az zarar veren hâle getirilmesi hedeflenmektedir. 

Enerji isteyen kimyâsal reaksiyonlar genellikle kirliliğe, sera gazı emisyonlarına ve iklim değişikliğine katkıda bulunan fosil yakıtlar gibi yenilenemeyen enerji kaynaklarına dayanır. Enerji verimliliği için tasarım yapmak sâdece kaynakları korumayacak, aynı zamanda kimyâsal üretiminde ortaya çıkacak olan karbon ayak izini de azaltacaktır. 

Yenilenebilir Hammaddelerin Kullanımı, yenilenebilir kaynaklardan elde edilen hammaddelerin kullanımının ya da bu hammaddelerin yenilenemez kaynaklardan elde edilenlerden daha fazla kullanılmasının önemini vurgular. Hammaddeler, yakıtlardan plastiklere ve ilaçlara kadar çeşitli kimyâsalları ve/veya ürünleri üretmek için kimyâsal süreçlerde kullanılan temel başlangıç malzemeleridir. Bu ilke, petrol, kömür ve doğal gaz gibi sınırlı kaynaklara bağımlılıktan bitkiler, tarımsal atıklar, biyoçözünebilir, çevre dostu ve diğer biyolojik malzemeler gibi yenilenebilir kaynaklara geçişi teşvîk eder. 

Yenilenebilir hammaddeler kullanılarak kimyâsal üretimin çevresel etkisi azaltılabilir, yenilenemeyen kaynaklar korunabilir ve üretimde sürdürülebilirlik teşvîk edilebilir. Yenilenebilir hammaddelerin kullanımının neden önemli olduğu aşağıda maddeler hâlinde anlatılmaya çalışılmıştır.

  1. Yenilenemeyen Kaynakların Korunması:
  • Petrol gibi yenilenemeyen kaynaklar hızla tükenmekte ve bunların çıkarılması genellikle önemli çevresel zararlara yol açmaktadır. Yenilenebilir hammaddelere geçiş, gelecek nesiller için bu sınırlı kaynakları korurken daha sürdürülebilir üretim yöntemlerini teşvîk edecektir.
  • Bu ilke aynı zamanda fosil yakıtlara olan bağımlılığın azalmasını ve döngüsel ekonomiye geçişi de hızlandıracaktır.
  1. Sera Gazı Emisyonlarının Azaltılması:
  • Yenilenebilir hammaddelerin kullanımının, geleneksel fosil yakıt temelli süreçlere kıyasla sera gazı emisyonlarını önemli ölçüde azalttığı bilinmektedir. Örneğin bitkilerden elde edilen biyoyakıtlar büyüme sırasında CO₂ emer, bu da yakıldıklarında üretilen emisyonları telâfî edebilir ve bu da onları bazı durumlarda karbon nötr veya hattâ karbon negatif hâle getirebilir. Genel olarak sonuca bakıldığında, kimyâsal üretimin toplam karbon ayak izini azaltarak iklim değişikliğinin hafifletilmesine yardımcı olur. 
  1. Sürdürülebilir Tarımın Desteklenmesi:
  • Yenilenebilir hammaddelere geçiş, ürün rotasyonu, tarımsal ormancılık ve tarımsal kalıntıların hammadde olarak kullanımı gibi daha sürdürülebilir tarımsal uygulamaları teşvîk edecektir. Yenilenebilir tarımı destekleyecek şekilde hammaddelerin çeşitlendirilmesinin daha sağlıklı ekosistemlere ve dayanıklı gıda sistemlerine katkıda bulunabileceği rapor edilmektedir. Bu konuya yosun bazlı biyoyakıtlar (Şekil 1) örnek verilebilir. Bu yakıt, daha az kaynak gerektirmekte, hızlı büyüyen, tarıma elverişli olmayan arâzilerde yetiştirilebilmektedir.

Şekil 1. Yosun bazlı yakıt üretim örneği.

  1. Ekonomik Faydalar:
  • Yenilenebilir hammaddelerin geliştirilmesi, özellikle tarım veya ormancılık kaynakları bakımından zengin bölgelerde endüstriler için yeni fırsatlar yaratır. Biyo-bazlı ekonomi, kırsal kalkınmayı teşvîk edebilir, çiftçilik, işleme ve biyorafinasyonda iş yaratabilir ve fosil yakıt ithâlâtına olan ihtiyâcı azaltabilir.
  • Ayrıca, daha yeşil ürünlere doğru küresel yönelim, ambalajdan ilaçlara kadar çeşitli sektörlerde inovasyonu ve ekonomik büyümeyi teşvîk edebilecek biyolojik bazlı ve sürdürülebilir malzemelere yönelik tüketici talebinin artmasına yol açmıştır. Aşağıda yenilenebilir hammaddeler listelenmiş olup konular hakkında da bilgilendirmeler yapılmıştır.
  • Biyoyakıtlar İçin Mısır ve Şeker Kamışı:

Benzine alternatif olarak kullanılan bir biyoyakıt olan etanol, ABD'de öncelikli olarak mısırdan ve Brezilya'da şeker kamışından üretilmektedir. Her iki ürün de fermente edilerek etanol üretilebilir ve daha sonra araçlardan kaynaklanan emisyonları azaltmak için benzinle karıştırılabilir. Ancak bu hammaddelerin sürdürülebilirliği arâzi kullanımı, su tüketimi ve tarımsal uygulamalar gibi faktörlere bağlıdır. Tarımsal atık ve otlar gibi gıda dışı hammaddelerden elde edilen ikinci nesil biyoyakıtlara geçiş için çabalar sarf edilmektedir. 

  • Biyobazlı Plastikler İçin Soya Fasulyesi ve Palmiye Yağı:

Soya fasulyesi ve palmiye yağı, petrol türevi ürünlerin yerini alabilecek biyobazlı kimyâsallar üretmek için kullanılmaktadır. Soya bazlı polioller, biyolojik olarak parçalanabilen ve geleneksel plastiklere göre çevreye daha az zararlı olan biyobazlı plastiklerin üretiminde kullanılır. Ayrıca söz konusu hammaddelerin sürdürülebilirliği, ormansızlaşma ve diğer olumsuz çevresel etkilerin önlenmesi açısından da hayâtî önem taşımaktadır. 

  • Biyobazlı Ürünler için Lignoselülozik Biyokütle:

Mısır sapı, odun yongaları ve otlar gibi tarımsal artıkları içeren lignoselülozik biyokütle, biyoyakıt, kimyâsal ve biyoplastik üretmek için uygun ve bol miktarda bulunabilen hammaddedir. Bu malzemeler, daha sonra fermente edilen veya kimyâsal olarak değerli ürünlere dönüştürülen bileşen şekerlerine parçalanabilir. Lignoselülozik biyokütle, gıda üretimiyle rekābet etmemesi ve atık malzemelerden elde edilebilmesi nedeniyle daha sürdürülebilir hammadde olarak kabûl edilmektedir. 

Türevleri Azaltma ilkesi, kimyâsal sentezler sırasında gereksiz kimyâsal modifikasyonların veya türevlerin kullanımını en aza indirmenin önemini vurgular. Türevler genellikle bir moleküle yapılan geçici değişiklikleri içerir. Örneğin koruyucu grupların eklenmesi veya işlevsel grupların dönüştürülmesi, tepkime yolunu daha karmaşık hâle getirebilir, ilâveten tepkime sonrası kirlilikleri artırır ve ek hammadde tüketimine sebep olur.

Bu ilkenin yegâne amacı, bu tür değişikliklere olan ihtiyâcı ortadan kaldırmak veya azaltmak, böylece süreçleri kolaylaştırmak, verimliliği artırmak ve çevresel etkiyi en aza indirmektir. Bu ilke için daha anlaşılabilir olması adına verilebilecek örnek aşağıdaki gibidir.

Birden fazla adım ve ara madde içeren karmaşık sentezler, genellikle reaktiviteyi yönetmek için türevler gerektirir. Her ek adım, atığı arttırırken aynı zamanda hammadde kullanımını da arttırır. Sentez kimyacıların, sentez yollarını basitleştirerek ve doğrudan reaksiyonlar tasarlayarak, istenen ürünleri daha verimli bir şekilde üretme yollarını sürekli aramaları gerekmektedir. Bu arayışlar sonunda bulunacak çözümler yalnızca verimliliği artırmakla kalmayacak, aynı zamanda nihâî ürüne tüm malzemelerin dâhil edilmesini en üst düzeye çıkarmaya odaklanan atom ekonomisi ilkesine de katkıda bulunacaktır. 

Kataliz, kimyada katalizör adı verilen, bir madde tarafından bir kimyâsal reaksiyonun hızlandırılmasını içeren temel bir kavramdır. Katalizörler, endüstriyel üretim, çevresel uygulamalar ve biyolojik sistemler dâhil olmak üzere çeşitli kimyâsal süreçlerde hayâtî öneme sâhiptir. Reaktiflerin aksine, katalizörler reaksiyonda tüketilmez ve tekrar tekrar kullanılabilir. Katalizörler, kimyâsal reaksiyonların verimliliğini ve sürdürülebilirliğini iyileştirmede önemli rol oynarlar.

Bozunma Tasarımı, Yeşil Kimya'nın on iki ilkesinden birisidir ve temel olarak güvenli ve etkili bir şekilde parçalanabilen kimyâsal ürünler tasarlamanın önemine odaklanır. Bu ilke, özellikle kirleticiler ve plastik atıklar gibi çevrede kalıcı olan kimyâsalların çevresel etkisini en aza indirmek için önemlidir. Kimyâsal ürünlerin toksik olmayan veya zararsız bileşenlere parçalanmasını sağlayarak kimyâgerler sürdürülebilirliğe katkıda bulunabilir ve ekosistemler üzerindeki yükü azaltabilir. Şekil 2’de 80 günde çözünebilen plastik gösterilmiştir. 

Şekil 2. Biyoçözünebilir plastik 

Kirlilik Önleme için Gerçek Zamanlı Analiz, kirliliğin meydana geldiği anda tepki vermek yerine, kirliliği izlemek, değerlendirmek ve azaltmak için gelişmiş analitik teknikler ve teknolojilerin kullanılması anlamına gelir. Bu proaktif yaklaşım, endüstrilerin, hükûmetlerin ve çevre kuruluşlarının kirlilik kaynaklarını belirlemesini, emisyonları ölçmesini ve düzeltici eylemleri hemen uygulamasını sağlar. Gerçek zamanlı verileri çevre yönetimi uygulamalarına entegre ederek, paydaşlar kirlilik önleme stratejilerini önemli ölçüde geliştirebilir. Teknoloji gelişmeye devâm ettikçe, gerçek zamanlı analizi kirlilik yönetimi stratejilerine entegre etmek, daha temiz ve daha sürdürülebilir bir çevre yaratmak için giderek daha önemli hâle gelecektir. 

Kazâ Önleme İçin Doğal Olarak Daha Güvenli Kimya, kimyâsal prosesleri ve ürünleri kazâ, dökülme ve diğer tehlikeli olayların olasılığını en aza indirecek şekilde tasarlamayı amaçlayan temel bir ilkedir. Toksik maddeleri ikāme ederek, süreçleri basitleştirerek ve güvenlik önlemlerini iyileştirerek, kuruluşlar kazâ olasılığını ve bunlarla ilişkili sonuçları önemli ölçüde azaltabilir. Bu ilke, insan sağlığını ve çevreyi koruyan sürdürülebilir uygulamaları teşvîk eden Yeşil Kimya’nın daha geniş hedefleriyle uyumludur. Endüstriler gelişmeye devâm ettikçe, doğal olarak daha güvenli uygulamaların benimsenmesi daha güvenli ve daha sürdürülebilir bir geleceği garantilemede hayâtî bir rol oynayacaktır. 

Yeşil Kimya’nın On İki İlkesi, kimya alanını sürdürülebilir ve sorumlu bir şekilde ilerletmek için temel bir çerçeve sunar. Güvenlik, verimlilik ve çevre yönetimini vurgulayarak bu ilkeler araştırmacıları, üreticileri ve politika yapıcıları, kimyâsal süreçlerin insan sağlığı ve çevre üzerindeki olumsuz etkilerini en aza indiren uygulamalara yönlendirir. Bu ilkeleri günlük uygulamalara entegre ederek kimyagerler daha sağlıklı bir çevreye ve daha sürdürülebilir bir geleceğe katkıda bulunabilirler. Yeşil kimyâyı benimsemek, kirlilik, kaynak tükenmesi ve iklim değişikliği gibi ācil zorlukların ele alınması için elzemdir ve nihâyetinde gelecek nesiller için daha güvenli ve daha sürdürülebilir bir dünyânın yolunu açar. Türkiye yüzyılı vizyonu kapsamında kimya alanında araştırma yapan kişilere, sanâyi firmalarına, laboratuvarlara ve özellikle dernek ve vakıflara önemli görevler düşmektedir. Özellikle Yeşil Kimya konusunun daha kapsamlı ve detaylı bir şekilde herkese ifâde edilmesi ve mevcut yürüyen sistemlere Yeşil Kimya ile uyumlu sistemlerin entegre edilmesinin Türkiye Yüzyılı vizyonu için oldukça önemli olduğunu düşünüyorum. Rabbimizin bizlere bu yolda lütuf göstermesini diliyorum.

Kaynaklar

Anastas, P. T. (1999). Green chemistry and the role of analytical methodology development. Critical reviews in analytical chemistry29(3), 167-175.

Tundo, P., Anastas, P., Black, D. S., Breen, J., Collins, T. J., Memoli, S., ... & Tumas, W. (2000). Synthetic pathways and processes in green chemistry. Introductory overview. Pure and Applied Chemistry72(7), 1207-1228.

Anastas, P., & Eghbali, N. (2010). Green chemistry: principles and practice. Chemical Society Reviews39(1), 301-312.

Clark, J. H. (1999). Green chemistry: challenges and opportunities. Green chemistry1(1), 1-8.

Sheldon, R. A. (2017). The E factor 25 years on: the rise of green chemistry and sustainability. Green Chemistry19(1), 18-43.

Poliakoff, M., Fitzpatrick, J. M., Farren, T. R., & Anastas, P. T. (2002). Green chemistry: science and politics of change. Science297(5582), 807-810.

Lancaster, M. (2020). Green chemistry: an introductory text. Royal society of chemistry.

Jessop, P. G. (2011). Searching for green solvents. Green Chemistry13(6), 1391-1398.

Kasım 2024, sayfa no: 74-75-76-77-78-79-80

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak