Ara

Yeryüzü Halîfesi İnsanın Vatan Tutkusu

Yeryüzü Halîfesi İnsanın Vatan Tutkusu

İnsan, yeryüzü toprağından yaratıldı, önce cennete kondu sonra tekrar yeryüzüne indi ve yeryüzünün halîfesi kılınarak yeryüzünde sınava tâbi tutuldu. Ona önce cennet vatan oldu, ardından kaybettiği cenneti kazanabilmek için dünyâ ona imtihan yurdu oldu. İnsan, yeryüzünü îmar göreviyle görevlendirildi.

Evet, insan yeryüzünde yaratılmıştır. Onun hammaddesi yeryüzü toprağıdır. O, ondan yaratılmış, ömrünü doldurduğunda yine yerin kucağına dönecek ve öteki hayâta başlamak için tekrar yerden çıkarılacaktır. O, yeryüzünde sınava tâbi tutulmuştur. Ona âhiret mutluluğunu kazandıracak olan, yeryüzündeki hayat mücâdelesidir. Bu yüzden, insan için yeryüzü değerlidir, önemlidir. Zâten tıpkı diğer yaratılan şeyler gibi yeryüzü de insanın emrine verilmiş, onun için yaratılmıştır. Konuyla ilgili âyetlerden birkaçı şöyledir: 

Yeryüzünü, size boyun eğdiren (zelûl kılan) O'dur; öyleyse yerin sırtlarında dolaşın, Allâh'ın verdiği rızıktan yiyin; sonunda dönüş O'nadır.1

Sizin için yeri durak (karâr), göğü binâ eden, size şekil verip de, şeklinizi güzel yapan, sizi temiz şeylerle rızıklandıran Allah'tır. İşte Rabbiniz olan Allah budur. Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir!2

Sizi yeryüzünde yerleştirdik ve orada size geçimlikler yarattık. Öyleyken pek az şükrediyorsunuz.3

Yûsuf'u böylece o memlekete yerleştirdik; istediği yerlerde oturabilirdi.4

Vatan Sevgisi Yeryüzünün Îmârına Vesîledir

Şu âyetler de insanlığın yeryüzüne yerleştirilme amacını net bir şekilde açıklamaktadır:

And olsun ki, Tevrat'tan sonra Zebur'da da yeryüzüne/arza ancak iyi kullarımın mîrasçı olduğunu yazmıştık.5 Mâtürîdî, âyetteki arzdan kastın cennet yurdu olabileceği gibi bu dünyânın da olabileceğini söyler. Nitekim şu hadis de buna işâret eder: Allah yeryüzünü benim için katladı/dürdü. Ben de böylece yeryüzünün doğu ve batı her tarafını gördüm. Ümmetimin hükümranlığı benim için katlanan yerlerine kadar ulaşacaktır.6 

Allâh'a kulluk edin; O'ndan başka tanrınız yoktur; sizi yeryüzünde yaratıp orayı îmâr etmenizi dileyen O'dur.7 Bu gerçeği Hz. Ömer şöyle dile getirir: Allah ülkeleri, vatan sevgisiyle mâmûr etti.8 Her insan doğup büyüdüğü yeri sever, orayla irtibâtını sürdürür. Kültürümüzde insanlar doğup büyüdüğü yerlere nisbet edilir ve o yerlerle bilinir, anılır. 

Onları Biz yeryüzüne yerleştirirsek namaz kılarlar, zekât verirler, uygun olanı emrederler, fenâlığı yasak ederler. İşlerin sonucu Allâh'a âittir.9 Mâtürîdî: Âyet, Ümmetin yeryüzünde iktidâra sâhip olduklarında yapması gerekenleri bildirmektedir, der. Buna göre bir yere sâhip olmanın, bir yeri yurt edinmenin amacı dîni bütün yönleriyle yaşamak olmalıdır. 

İnsan, genel olarak bir yerde yerleşik olarak yaşamayı kendisine ilke edinmiş bir varlıktır. Çünkü bu ona güvenli bir şekilde beslenme, barınma, tanışma başta olmak üzere pek çok alanda bir takım yaşama kolaylıkları sağlamıştır. İnsandaki bu tutku 'vatan/yurt' olgusunu doğurmuştur. Vatanından uzakta olmak, yolculuk, bir sıkıntı sebebi sayılmıştır. Târih boyunca yurdundan edilmek/sürgün insan için en büyük cezâ sayılmış, insanlar vatanlarından ayrı düşme yâhut vatanlarında özgürce yaşama haklarının ellerinden alınması endîşeleriyle yaşamışlar, yurtlarını kaybetmemek için her şeylerini ortaya koymuşlardır. 

Yer, yurt/vatan sevgisinin insan hayâtında ayrı bir yeri vardır. İnsanın doğduğu, doyduğu ve yaşadığı yerler, hayâtının unutulmaz mekânlarıdır. Nitekim şu âyette peygamberlerin yurtsever insanlar olduğu vurgulanmıştır: Güçlü ve anlayışlı olan kullarımız İbrâhîm, İshak ve Yâkûb'u da an. Biz onları dâimâ yurdu düşünen (zikra'd-dâr), içten bağlı kimseler kıldık. Doğrusu onlar katımızda seçkin, iyi kimselerdendirler.10 Âyette geçen 'zikra'd-dâr' ifâdesi, âhiret yurdu cenneti düşünenler olarak anlaşıldığı gibi, dünyâ yurdunu düşünen, dünyâ hayâtında güzel hâtıralar bırakan kimseler olarak da anlaşılmıştır. Bu yoruma göre âyet, vatanperverliğe beliğ bir biçimde işâret etmektedir.11

Peygamberimizin Mekke ve Medîne Sevdâsı

Peygamberimiz, elli üç yıllık yurdu Mekke'den çıkmak zorunda bırakıldığında, hicret ederken Mekke'ye dönüp şunları söylemiştir: Vallâhi! Ey Mekke, biliyorum ki sen, Allâh'ın yarattığı yerlerin en hayırlısı ve Allâh’a en sevgili olanısın! Eğer senin halkın beni, senden çıkarmamış olsaydı, senden çıkmazdım!12

Hicretle birlikte yerleşip yurt edindiği Medîne ile ilgili de şunları söyler: Allâhım! Mekke'yi bize sevdirdiğin gibi Medîne'yi de bize sevdir! Allâhım! Medîne'yi bize rızkı bol ve ferah bir yurt kıl!..13 Bu rivâyetler Peygamberimizin hem doğup yaşadığı Mekke yurduna sevdâsını anlatır, hem de inancını bütün yönleriyle yaşama fırsatı bulduğu Medîne’ye tutkusunu gösterir. Nitekim Mekke fethedildiğinde, Mekke’de çadırda kalmayı herhangi bir evde kalmaya tercîh eden Peygamberimiz, namazlarını seferî olarak kılmış, Medîneli Ensâr’ın, artık Peygamberimiz Mekke’ye yerleşir şeklindeki endîşelerini giderirken onları şu sözleriyle tesellî etmiştir: Ben, Allâh’a ve sizlere hicret ettim! (Benim için) hayat, sizin hayâtınızdır! (Benim için) ölüm de sizin ölümünüzdür!14 O, bu sözleriyle hem Ensâr’a olan vefâsını göstermiş hem de insan için asıl olan inandığı gibi yaşayabileceği yerin gerçek yurt olduğunu belirtmiştir.

Hz. Âişe de doğum yeri olan Mekke sevgisini şöyle dile getirir: Hicret olmasaydı Mekke'den dışarı çıkmazdım. Çünkü ben, gökyüzünü en iyi Mekke'de izlerim. Hilâlin Mekke'deki kadar güzel göründüğü başka bir yer bilmiyorum. Gönlüm, Mekke'de huzur bulduğu kadar başka hiçbir yerde huzur bulmamıştır.15 

Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz: İnsan, Rabbin rızâsını ve âhiret cennetini kazanabilmek için bu dünyâda sınava tâbi tutulmuş, yeryüzü onun emrine verilmiş ve o, yeryüzünün îmârıyla görevlendirilmiştir. Her insan, doğduğu, yaşadığı yerlere düşkün ve tutkuludur. Hal böyleyken îman adamının asıl yurdu, inandığı gibi yaşadığı yerdir. Onun için tevhîd târihinde hicret hep mürâcaat edilen bir yol olmuş, mü’minler inandıkları gibi yaşayacakları yerleri tercîh etmişlerdir. İnsan, güven ve huzur içerisinde yaşadığı yerleri cennet vatan olarak görmüş, sâhiplenmiş, uğruna her şeyinden geçmesini göze alabilmiştir. 

Âkif: Cânı, cânânı, bütün vârımı alsın da Hüdâ/ Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ, derken; Ârif Nihat Asya da vatan sevgisini şöyle dile getirir: Ezanımdan alışıp tekbîre/ Buldunuz mutluluk, îmânımla... Vatan ettim sizi ey topraklar/ Beş vakit damgalayıp alnımla.

Dipnotlar:

1 Mülk 67/15.

2 Ğâfir 40/64.

3 A’râf 7/10.

4 Yûsuf 12/56.

5 Enbiyâ 21/105.

6 Müslim, Ebû Dâvûd, İbn Mâce, Ahmed.

7 Hûd 11/61.

8 Çağrıcı, ‘Vatan’, DİA, 42, 563.

9 Hac 22/41.

10 Sâd 38/45-47.

11 İbn Atıyye, el-Muharrarü’l-Vecîz; Razî, Tefsîr; Çantay, Kur'ân-ı Hakim ve Meâl-i Kerîm, III, 817.

12 Ahmed, IV, 305; Tirmizî, Manakıb 68.

13 Hamevî, Mu'cemü'l-Büldân, V, 99.

14 Ahmed b. Hanbel, II, 538; Asım Köksal, İslam Tarihi, VI, 479.

15 Hamevî, Mu'cemü'l-Büldân, V, 212.

Mayıs 2024, sayfa no: 16-17-18

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak