Yaşamda doğal ve düzenleyici sistemler vardır. Doğal sistemler içinde bulunduğumuz çevreyi anlatır. Örnek olarak doğa, âilemiz, iş yaşamımız, sosyal yaşamımız birer doğal sistemdir.
Düzenleyici sistemse biyolojik anlamda bedenimiz ve onu oluşturan kimliklerimizdir. Düzenleyici sistem ya kendini doğal sisteme uygun hâle getirmeye çalışır ya da doğal sistemi kendine göre düzenler. Yâni ya hayâtın akışına kendimizi bırakıp uyum sağlarız ya da kendi isteklerimize göre çevremizi değiştirmeye çalışır onu bize uyum sağlamaya zorlarız.
Eldeki bu veriler ışığında tüm hayâtı gösteren bir harita oluşturmak istiyorsak görünenin altına bakmamız gerekir. Hayattaki olayları meydana getiren sebep sonuç ilişkisini doğru bir zeminde, doğru bir zamanda ve doğru şartlarda değerlendirmemiz gerekir. Buna en güzel örnek târihî olayları, savaşları, antlaşmaları verebiliriz. Târihte yaşanılan bu siyâsî mücâdeleler kendi dönemi ve kendi şartları içerisinde gelişmiş olaylardır. Bugünün şartları, zemîni ve zamânını geçmişteki târihî olaylar için almaya çalışırsak doğru bir değerlendirmeye ve yargıya ulaşamayız.
Yaşamımızdaki sebep sonuç ilişkisini anlamak ve sistemsel bir koordinasyon yakalayabilmek için gerçekle aramızdaki tüm katmanları aralamamız şarttır. Yâni her şeyin temeline inmeliyiz. Bu sistemsel koordinasyon ister bireysel, ister toplumsal, ister kamu sektörü, ister özel sektörde faaliyet gösteren holdingler olsun her alanda uygulanabilir. Burada önemli olan; her kişinin, toplumun ya da kurumların ayrı bir özel değerlendirmeye tâbî tutulması, kendine has şartlarda izlenmesi gerekir. Sebep ve sonuç ilişkisinin bu bağlamda oluşturulması gerekir.
Hayâtımızdaki sistemsel koordinasyonu anlayabilmek ve uygulayabilmek için ilk önce sistemin ne olduğunu anlamak gerekir.
Sistemler uzmanlaşmış belli parçaların belli bir amaca yönelik olarak işbirliği yapmasıdır. Sistemler modüler ve entegre yapılardır. Yâni sistemlerin bir amacı vardır. Uzmanlaşmış alt bileşenleri vardır (MODÜLER). Ve bunlar birlikte hareket ederler. Bu sistemsel koordinasyon uyumu ya da uyumsuzluğu oluşturur.
Dolayısıyla bir sistem çalışmıyorsa ya da eksik çalışıyorsa bu üç unsurdan bir ya da birkaçı problemli demektir. Ya hedef sorunludur ya alt bileşenler tam çalışmıyordur ya da bunların birlikte çalışmasına engel olan bir iletişim veya koordinasyon sorunu vardır.
Vücûdumuz bir sistemdir. Bilgisayar bir sistemdir. Toplumlar bir sistemdir. Dünyâ ve evren bir sistemdir.
Ve tüm sistemlerin ortak özellikleri, benzer hareket biçimleri vardır. Sistemlerin hareket biçimlerini doğru anlarsanız atomdan evrene kadar her şeyin benzer kurallarla çalıştığını görürsünüz. Dolayısıyla bir şeyi anladığımızda her şeyi anlamış oluruz.
Her sistemin 3 temel bileşeni vardır: Yapı, süreç ve içerik.
- YAPI: Yapı dediğimiz şey az önce sistem tanımında bahsettiğimiz üçlüdür. Bunlar amaç, modüler bileşenler, entegrasyondur (Modüler bileşenlerin birlikte hareket etmesi).
- SÜREÇ: İkinci olarak her sistemin bir süreci vardır. Her sistem sürekli varolmak için sürekli bir eylem hâlinde olmak zorundadır. Yâni her sistem değişim ve denge içerir. Bu sebeple sistemlerde faaliyet vardır. Bu faaliyet sistemlerdeki süreci oluşturur.
- İÇERİK: Üçüncü olarak da içerik vardır. İçerik bir sistem eyleme geçtiğinde dışarıdan görünen kısımdır. Örneğin bir kişi hırçın görünebilir. Bu kişiyi hırçın biri diye tanımlayabiliriz. Ama davranışın altında yatan yapıyı anlamadan ve sebebi doğru okumadan bu tanımlama bir işe yaramayacaktır. İçerik halk arasında şekil ve görünüş olarak tanımlanır. Bilinçaltı içeriğe, bilinç ise yapıya bakar.
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak