Ara

Yaşadığımız Zamanlar ve Ana-Babalarımız

Yaşadığımız Zamanlar ve Ana-Babalarımız

Sevgili Peygamberimiz, İki Cihan Güneşi Hz. Muhammed (sav), hayatı boyunca dürüstlüğü ve güvenilirliği ile tanınmıştır. Henüz peygamberlik görevi kendisine verilmeden önce bile Mekke halkı ona “el-Emin” lakabını vermiştir. Bu unvan, onun güvenilirliği, dürüstlüğü ve doğruluğu ile kazandığı bir itibardır. Gençlik yıllarında ticaretle uğraşırken karşılaştığı herkes, onun dürüstlüğü ve güvenilirliği konusunda hemfikirdi. O, ticaret yaparken hiçbir zaman yalan söylememiş, hile yapmamış ve her zaman adil olmuştur. Ailesi, arkadaşları ve toplumdaki herkesle ilişkilerinde dürüst ve güvenilir olmuştur. Başkalarının arkasından konuşmamış, dedikodu, yalan gibi insan kalitesini düşüren davranışların hiçbiri onda görülmemiştir. Bu özellikleri, ona büyük bir saygı ve güven kazandırmıştır.

Bir anne-baba için de çocuklarına güven duygusunu verebilmesi, onların sağlıklı bir şekilde büyümeleri ve hayata karşı güçlü ve dirençli bireyler olmaları için hayati öneme sahiptir. Güven duyulan bir kişi, hayatımızda oldukça özel ve önemli bir yer tutar. Çünkü böyle bir kişi, verdiği sözleri tutar ve taahhütlerine sadık kalır. Onun sözleri ve eylemleri tutarlıdır; bu nedenle insanlar onun dediklerine inanır ve güven duyar. Güven duyulan biri, her zaman doğruları söyler ve açık sözlüdür. Hatalarını kabul eder ve dürüstlüğünden ödün vermez. İyi ve kötü zamanlarda yanımızda olur, destek verir. Onun varlığı, zor anlarda güven verir ve moralleri yükseltir. Başkalarının duygularını anlar ve onlara saygı gösterir. Bu, onunla duygusal bir bağ kurmamızı sağlar. Davranışlarında ve kararlarında tutarlıdır. Ne zaman nasıl tepki vereceği bilinir ki bu da güven duygusunu pekiştirir. Sır saklar, paylaşılan bilgileri başkalarıyla paylaşmaz. Bu nedenle onunla paylaşılan sırlar güvendedir. Yapıcı eleştirilerde bulunur ve gelişimi destekler. Bu, onunla olan ilişkimizi daha sağlam ve güvenilir kılar.

Eğer dinimizin rehberliği olmasa, sadece çevresel faktörleri öne çıkararak insanların sahip olduğu değerlerin, deneyimlerin ve kişilik özelliklerinin kişilerin davranışlarına ve etraflarındaki insanlarla olan ilişkilerine doğrudan yansıdığını söyleyebilirdik. Ya da doğum tarih ve saatine göre ait olduğumuz burcun özelliklerini dikkate alarak kişilik özelliklerini sayabilir, buna göre anne ve babaların çocuklarını terbiye ettiklerini iddia edebilirdik. Anne ve babaların kendi çocukluklarında yaşadıkları deneyimlerin, onların ebeveyn olarak davranışlarını büyük ölçüde etkilediğini ve bunları değiştirmenin imkânsız olduğunu söyler ve bunu kabullenirdik. Ama her Müslüman için bu deneyimlerin doğruluğunu ve yanlışlığını Sevgili Peygamberimizin yaşayışı ve ahlakıyla karşılaştırıp düzenlemesi ve düzeltilmesi imkânı varken, orada takılı kalmak, böyle üstün özelliklerle yaratılmış olan insanoğluna elbette yakışmaz.

Anne ve babaların kişilik özelliklerinin çocuklarına geçmesi de kaçınılmaz bir durum olduğu halde, bunların olduğu yerde kalmaması, kişilerin kendilerini er ya da geç Hz. Peygamber’in kişilik özelliklerine yakınlaştırması beklenir. Aynı şekilde çevresel faktörler, kişilerin davranışları üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Farklı kültürlerden olan insanların komşuluk, iş, evlilik gibi sebeplerle bir araya geldiklerinde bu durum daha da görünür olur. Söz gelimi, geçmiş hayatında yakın akrabalarıyla kırgınlık, dargınlık yaşayan ailelerin çocukları evlendiklerinde bu özellikleri kendi yuvasına da taşıyacaklardır. Ama geçimsizlik ve küskünlüğün İslam ahlakına ters olduğu bilincinde olan biri, bu davranışları düzeltmeye çalışacaktır.

Eğitim ve bilinç düzeyi farklılıkları da insanlar arasındaki ilişkilerde büyük öneme sahiptir. Özellikle eşlerin geçimsizliğinde bu unsurların etkisi görülmektedir. Kıskanç ve aile görgüsü zayıf olan biri, evlendiğinde eşinin ailesine karşı çeşitli olumsuz davranışlar sergileyebilecektir. Onlara karşı sürekli bir güvensizlik ve kıskançlık hissedecek, içten içe eşinin kendi ailesiyle olan ilişkilerini tehdit olarak görebilecek ve onları küçümsemeye veya değersizleştirmeye çalışabilecektir. Kıskançlık duyguları nedeniyle, bilerek ya da bilmeyerek eşini ailesinden uzaklaştırıcı manipülatif davranışlar sergileyebilecek, olayları çarpıtabilecektir. Eşinin ailesiyle sağlıklı bir iletişim kurmakta zorlanabilecek, yanlış anlamalar yüzünden aile içindeki ilişkilerin daha da kötüleşmesine neden olabilecektir.

Bu gibi olaylara mahal vermemek için vaaz ve irşad kitaplarında yaşanmış bazı hayatlardan örnekler verilir. İmam Beyhakî’nin (ö. 458/1066) “Şuabü’l-iman” adlı eserinde –rivayetin zayıf olduğu belirtilerek– “ana-babaya iyilik” başlığı altında Sevgili Peygamberimizin (sav) zamanında yaşanmış şöyle bir olay nakledilir:

Bir adam Peygamber Efendimiz’e (sav) geldi ve şöyle dedi: "Ya Rasulallah, burada can çekişmekte olan bir genç var ve ona ‘Lâ ilâhe illallah’ demesini söylüyoruz ama söyleyemiyor." Peygamberimiz (sav) "Normal hayatında bu kelimeyi söylüyor muydu?" diye sordu. "Evet, söylüyordu," dediler. Peygamberimiz (sav) "Peki ölüm anında onu söylemesine engel olan nedir ki?" diye sordu ve ardından kalktı ve hep birlikte o gencin yanına gittiler. Peygamberimiz (sav) ona: "Ey delikanlı! Lâ ilâhe illallah de!" dedi. Genç, "Söyleyemiyorum," dedi. Peygamberimiz (sav) ona: "Neden?" diye sordu. Genç, "Anneme olan asi davranışlarım nedeniyle," dedi. Peygamberimiz (sav) "Annen sağ mı?" diye sordu. Genç, "Evet," dedi. Peygamberimiz (sav) annenin çağırılmasını söyledi. Kadını getirdiler ve Peygamberimiz (sav) ona: "Bu senin oğlun mu?" diye sordu. Kadın, "Evet," dedi. Peygamberimiz (sav) ona: "Cehennem ateşi harlanmış olsa ve sana ‘Eğer oğluna hakkını helal etmezsen onu bu ateşe atacağız’ deseler hakkını helal eder miydin?" dedi. Kadın "Evet, ederdim," dedi. Peygamberimiz (sav) "O halde Allah’a şahit ol ve bizim de şahit olduğumuzu bil ki sen oğlundan razı oldun" deyince, kadın: "Allah’ım! Seni ve Peygamberini şahit tutuyorum ki oğlumdan razı oldum," dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz (sav) şöyle buyurdu: "Ey genç, ‘lâ ilâhe illallah’ de." Genç, "Lâ ilâhe illallah" dedi. Peygamberimiz (sav) "Allah’a hamdolsun ki beni onun cehennemden kurtuluşuna vesile kıldı." (C. 10, s. 291)

Terğib ve terhib kitaplarının bazılarında, gencin adının Alkame olduğunu, kelime-i şehadet getiremediğini gören Hz. Peygamber’in önce babasının, sonra da annesinin hayatta olup olmadığını sorduğunu, sonra annesine: "Oğlunun seninle geçimi nasıldır?" diye sorduğunu, annenin ise oğlunun çok iyi bir insan olduğunu, ibadetlerine de düşkün bir evlat olduğunu belirttikten sonra buna rağmen ona karşı kalbinin kırık olduğunu söylediğini naklederler. Hz. Peygamber ona bu kırgınlığının sebebini sorunca da "Hanımının memnuniyetini kazanmak için kendi hatırını çiğnediğini" söyler. Hatta oğlunun defalarca hakkını çiğnediğini ifade eder.

Hadisin rivayetinde zayıflık olsa da bu gibi haberlerin, uyarı veya teşvik mahiyetinde nakledilmesi konusunda ulemanın ittifakı vardır. Sonuç olarak bu dünya bir imtihan dünyasıdır. Hepimiz bir şekilde yakın veya uzak akrabalarımızla imtihan olacağız. Böyle önemli bir konuda eşlerin her birinin diğerine destek olması en uygun davranıştır. Meseleyi kayınvalide-gelin, kayın-görümce, elti çekişmelerine sürükleyecek davranışlara müsaade edilmemeli ve aile içindeki iletişimin açık, saygılı ve karşılıklı anlayış çerçevesinde sürdürülmesi sağlanmalıdır. Bu yaklaşım, ailede barış ve huzurun korunmasına, ilişkilerin güçlenmesine ve herkesin kendini değerli hissetmesine katkıda bulunur. Özellikle erkeklerin, eşlerinin meşru olmayan veya tamamen heves ve kapris dolu istekleri konusunda dikkatli olmaları, manipülasyona/güdümlemeye fırsat vermemeleri ve bu tür durumlar için tedbir almaları gereklidir. Bu, aile içinde sağlıklı ve dengeli bir ilişki kurmak için önemlidir. Tabiîn ulemasından olan Tavûs’tan (ö. 106/725) nakledildiğine göre o: "Şu dört kişiye hürmet göstermek sünnettendir: âlime, yaşlıya, sultana ve anne-babaya," demiştir. Yine kaynaklarımızda bir evladın babasını adıyla çağırmasının kabalık olduğu belirtilir. Rivayet edilir ki Ebû Hureyre (ra), babasının önünde yürüyen bir adam gördü ve ona şöyle söyledi: "Bu kim?" diye sordu. O şahıs: "Babam," diye cevap verdi. Ebû Hureyre (ra) ona: "O halde onun önünde yürüme, o oturmadan sen oturma, onu adıyla çağırma ve ona kötü söz söylenmesine izin verme!" dedi. Yine İmam Beyhakî’nin zikrettiği bu rivayetler, erkeklerin bu gibi konularda kadınlara ve eşlerine örnek olması gerektiğine işaret etmektedir.

 Aralık 2024, sayfa no: 8-9-10

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak