Ara

Yaşadığı Gibi Yazan Bir Şair; Abdurrahim Karakoç

Yaşadığı Gibi Yazan Bir Şair; Abdurrahim Karakoç

7 Haziran 2012’de aramızdan ayrılmıştı Abdurrahim Karakoç. Ardında bu toprakların sesi olan şiiri ve yazdıkları gibi dupduru bir yaşam bırakmış, adının hayırla yâd edilmesini sağlayan güzel işlere imzā atmıştı.

Aynı çağda yaşamaktan mutluluk duyulacak isimlerden biridir Karakoç. Yaşadığı çağı yorumlayan ve yaşananlara şâir duyarlılığı ile bakan bir ozanın tavrı ve tepkileri de aynı şekilde şâircedir. Karakoç özellikle hiciv şiirlerinde bu duruşu pekiştirmiş, halkın yaşantısını dizelerinde gerçekçi bir ifâde ile yansıtmıştır.

Birçok kez aynı ortamda bulunma şansımız oldu Abdurrahim Karakoç ile. Anadolu gibi bir yüreği vardı onun. Sâkin, duyarlı, her hâliyle samîmî idi. Onunla birkaç saat sohbet edince şiirlerindeki içtenliği çok daha iyi anlamıştım. “İncinmesin” şiirindeki naif yüreğin her hâliyle karşımda olduğuna şâhit olmuştum.

“Gölgesinde otur amma
Yaprak senden incinmesin
Temizlen de gir mezara
Toprak senden incinmesin” 

Karakoç, Türk edebiyatında halk şiiri geleneğini modern bir anlayışla sürdüren, mücâdeleci rûhu, millî ve mânevî değerlere bağlılığı ile öne çıkan önemli bir şâir ve yazardı. Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesine bağlı Ekinözü köyünde doğan Karakoç, hem ailesinden gelen şiir geleneği hem de yaşadığı dönemin sosyal ve siyâsî çalkantılarıyla şekillenmiş bir edebî kişiliğe sahipti. Şiirleri aşk, vatan sevgisi, toplumsal yozlaşma, hiciv ve dînî duyarlılık gibi temaları işlerken, sâde ve akıcı dili, halkın gönlünde taht kurmasını sağlamıştır.

Abdurrahim Karakoç, Türk edebiyatında âşık tarzı şiir geleneğinin en önemli temsilcilerinden biridir. Ancak geleneksel âşıkların aksine saz çalmamış ve sâdece yazıya dayalı bir şiir üretimi gerçekleştirmiştir. Karakoç; şiirini halkın diline, kültürüne ve değerlerine yaslayarak, millî ve mânevî bir duruş sergilemiştir. Ona göre şiir, “bir gāyeye varmak için araç”tır; bu gāye, halka hizmet etmek, hakîkati söylemek ve toplumsal sorunlara ayna tutmaktır. Şiirlerinin temelinde Türk-İslâm ülküsü yatarken, bu ülküyü modernist bir üslupla ifâde etmesi, onu çağdaşlarından ayıran önemli bir özelliktir.

Karakoç’un şiir anlayışı, “millîlik, saflık, hakka bağlılık ve halka saygı” ilkelerine dayanır. Ona göre, şiir ağacın kökünden uzaklaşmamalı, yāni kültürel ve mânevî özünden kopmamalıdır. Bu sebeple, şiirlerinde Kahramanmaraş’ın halk kültüründen beslenen yerel kelimeler, deyimler ve ağız özellikleri sıkça yer alır. Bu unsurlar, şiirlerine türkü lezzeti katarak, geniş kitleler tarafından sevilmesini sağlamıştır. Karakoç, hece ölçüsünü ustalıkla kullanmış, az sayıda serbest vezinli şiir denemesine rağmen, şiirlerinin büyük çoğunluğunda geleneksel hece vezniyle yazmıştır.

Bazen yazar ve şâirlerin yazdıkları eserler isimlerinin önüne geçebilir. Bugün rastgele birine “Mihriban” türküsünü sorsanız türküden mutlaka haberdardır fakat bu şiirin şâirini bilen çok az kişi olur. Eseriyle anılmak demek tam da böyle bir şeydir. Bu şiir, ilâhî ve beşerî aşkı birleştiren derin bir lirizm taşır. Aşk, Karakoç’un şiirlerinde sâdece bireysel bir duygu olarak değil, aynı zamanda insanın Yaratıcı’yla, vatanla ve ideallerle olan bağını ifâde eden bir motif olarak yer alır. “Mihriban” şiirinde, aşkın kâğıda yazılamayacak kadar derin ve kutsal bir duygu olduğu vurgulanır:

“Yâr deyince kalem elden düşüyor
Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor
Lambada titreyen alev üşüyor
Aşk kâğıda yazılmıyor Mihriban”

Aynı şekilde, Karakoç’un bir naat inceliğiyle kaleme aldığı “Ben Hep Seni Düşünürüm” şiiri de mistik özellikler barındıran derinlikli bir şiirdir. Dizelerin arasında gizlenmiş ulviyeti yakalamak için şiirin derinliğine vâkıf olmak gerekir.

“Rüzgâr eser ilden ile
Sağlıkta bitmez bu çile.
Vardan öte, Yokta bile
Ben hep seni düşünürüm.” 

Karakoç’un şiirlerinde vatan sevgisi, Türk-İslâm ülküsünün bir yansıması olarak öne çıkar. O, Türk milletinin târihine, kültürüne ve bağımsızlığına derin bir bağlılık duyar. “Hak Yol İslâm Yazacağız” gibi şiirleri, bu ülküyü marş hâline getirerek, özellikle gençler arasında büyük yankı uyandırmıştır. Karakoç, vatan sevgisini romantik bir söylemle değil, mücâdeleci ve realist bir bakış açısıyla işler. Türk-İslâm âleminin geri kalmışlığına ve esâretine dikkat çeken şiirlerinde, bu sorunlara çözüm arayışı da görülür.

Sâdece Anadolu coğrafyası için geçerli değildir bu duyarlılık. O, dünyânın hangi noktasında zulüm varsa ona ses olmayı seçen bir mü’min hassâsiyetine sâhipti. “Sıcak Afrika’nın Siyah Ağıtı” şiiri batının sömürdüğü, dînini, milliyetini yok ettiği Afrika halkları için yakılmış bir ağıttır.

“Önce ellerinde İncil,
Sonra omuzlarında tüfekle geldiler.

Evleri, ekinleri bizim olan topraklara
Uzak ülkelerin uğursuz insanları... 

Ne hakla geldiler anam,
Ne hakla geldiler?” 

Şiirlerinde Allâh’a bağlılık, kul olma bilinci ve mânevî değerler sıkça işlenir. “Zikrullah” gibi eserleri, bu temanın örneklerindendir. Karakoç, dînî motifleri didaktik bir üslupla değil, samîmî ve içten bir şekilde şiirlerine yedirir.

Doğayla iç içe büyüyen Karakoç, şiirlerinde tabiatı sıkça bir fon olarak kullanır. Dağlar, su, ağaçlar ve köy hayâtı, onun şiirlerinde hem bir dekor hem de insanın iç dünyâsının yansımasıdır. Gurbet teması da, özellikle Ankara’ya taşındıktan sonra yazdığı şiirlerde belirginleşir. Bu şiirlerde, memleket özlemi ve şehir hayâtının yabancılaşması duygusu öne çıkar.

Hiciv şiirlerinde keskin ve iğneleyici bir üslup benimseyen Karakoç, aşk ve vatan temalı şiirlerinde ise daha yumuşak ve lirik bir dil kullanır. Şiirlerinde kullandığı imgeler, genellikle halk kültüründen ve doğadan beslenir. Örneğin, “Mihriban” şiirindeki “lambada titreyen alev” veya “bülbülün gülüne bağlanması” gibi imgeler, hem sâde hem de derin anlamlar taşır. Bu kullanımlar Dîvân edebiyatındaki sehl-i mümteni sanatına örnek olacak ustalıktadır.

Aramızdan ayrılalı 13 yıl olmuş Abdurrahim Karakoç’un. Türk halk şiirinin 20. yüzyıldaki en güçlü seslerinden biri olarak, hem edebî hem de toplumsal anlamda derin izler bırakmıştır. Şiirlerinde halkın dilini, kültürünü ve duyarlılıklarını ustalıkla yansıtan Karakoç; aşk, vatan, din ve toplumsal eleştiri gibi temaları işleyerek geniş kitlelere ulaşmayı başarmıştır. Sâde ama etkileyici dili, hece ölçüsüne olan hâkimiyeti ve hicivdeki keskin üslûbu, onu çağdaşlarından ayıran özelliklerdir. Türkü olarak bestelenmiş birçok eserleriyle Türk edebiyatında kalıcı bir yer edinen Karakoç, aynı zamanda mücâdeleci rûhu ve bağımsız duruşuyla, edebiyatın ötesinde bir halk ozanı olarak da anılmaktadır. Onun eserleri bugün hâlâ okunmakta, bestelenmekte ve Türk kültürünün bir parçası olarak yaşamaya devâm etmektedir.

 Haziran 2025, sayfa no: 48-49-50

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Mustafa Uçurum Tokat doğumlu. İlkokulu, ortaokulu ve liseyi Adapazarı’nda; üniversiteyi Cumhuriyet Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde okudu. Arkadaşlarıyla Martı dergisini ve Yitik Düşler Edebiyat dergisini, daha sonra Tokat merkezli Polemik dergisini çıkarttı. Şiir ve yazıları; Dergâh, Yediiklim, Hece, Hece Öykü, Yolcu, Türk Dili, Karabatak, Türk Edebiyatı, Aşkar, Sabit Fikir, Ayasofya, Cins, Nihayet, Muhit, Yitiksöz gibi dergilerde yayımlandı. Şairin Aynası kitabı ile TYB 2018 deneme ödülünü aldı. TÜRDEB tarafından 2020 yılı Dergi Dostu Yazar Ödülü’nü aldı. TYB Tokat Şube Temsilcisi. www.mustafaucurum.com adresinde dergiler ve kitaplar hakkında yazılar yazıyor. Evli ve iki çocuk babası olan Uçurum, Tokat’ta öğretmenlik yapıyor. Kitapları: Tenhalayın Kalbimi (Şiir), Esmerliğime Bakma (Öykü), Fedakâr Dost (Hikâye), Çocuklar Çocukluğunu Bilsin (Şiir), Irmaklarla Büyüyen Çocuk (Hikâye), Konuştukça Memleket (Şiir), Deneme Çekimi (Deneme), Kalbime Takılan Uçurtma (Hikâye), Şairin Aynası (Deneme), Şehirde Yeni Bir Rüzgâr (Deneme), Dünya Telaşı (Şiir) Uçurumda Bir Gömü ( Öykü), Boyumu Aşan Ömür – (Şiir), Eve Dönen Masallar ( Masal) - Yüzümün Haritası ( Deneme)
Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak