“Yardım eden, koruyan, yardım edilen, korunan, dost, yâr, eren” anlamlarına gelen velî kavramı tasavvufta, Allâh’ın dostu ve sevgili kulu anlamına gelmektedir. “Velî” kelimesini çoğulu “evliyâ” olup halk arasında daha yaygın kullanıma sâhiptir.1
Îman, İslâm ve ihsandan bahsedilen Cibrîl hadîsine göre2 “Allâh’ı görüyormuş gibi O’na ibâdet eden” mânâsındaki ihsan, evliyânın hâli olarak kabûl edilmiştir.3 Kur’ân-ı Kerim’de Allah Teâlâ’nın; “Bilesiniz ki, Allâh’ın dostlarına (velîlerine) hiçbir korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de.”4 buyurduğu kimseler, İslâm’ı ihsan mertebesinde yaşayan özel kullardır. Velîliği iki çeşit olarak değerlendiren Kelâbâzî (ks) (v. 380/990) şunları söylemektedir: “Velîlik iki türlüdür: Birincisi, insanı (Allâh’a ve İslâm’a) düşman olma hâlinden çıkarır. Bu mânâda îmânı olan herkes velîdir (velâyet-i âmme). Buna Kur’ân’da; “Allah îmân edenlerin velîsidir, onları zulümattan nûra çıkarır”5 âyeti ile işâret edilir. İkinci tür velîliğe ise “velâyet-i hâssa” denir. Böyle bir derecede bulunan velî, nefsine bakmaktan ve kendini görmekten mahfuzdur. Onun için “kendini beğenmişlik hâli” ona yol bulamaz. Halktan nasip alma vaziyetinden kendini sıyırmıştır. Yâni haz ve nasip almak için halka bakmaz. Bu sebeple halk onu fitneye (riyâ hâline) düşüremez. Her ne kadar nefsânî tabiat kendisinde mevcut ve bâki ise de O, nefsânî âfetlerden de mahfuzdur. Bu sebeple tabii ve beşeri şeylerden hoşlanma hâli kendisinde mevcut olduğu halde dînî konularda fitneye düşecek derecede nefsânî zevklerden haz almaz. Allah’tan kula yönelen özel velîlik ve dostluk işte budur.”6
Velî, Vuslatını Tamamlayan Sûfîdir
Velîlerin en önemli özelliği hayatlarını Kur’ân ve sünnete endekslemiş olmalarıdır. Yâni yaşamları boyunca haram ve mekruhların tamâmından kaçındıkları gibi en küçük âdabsızlık diyebileceğimiz ne varsa bunların tümünden de kaçınmaya çalışmaktadırlar. Allah Teâlâ’nın emirlerine (farz, vâcib) harfiyyen uymak velîlerin en büyük zevk kaynağı olduğu gibi nâfile ibâdetleri yerine getirmeyi de bir yaşam tarzı olarak benimsemişlerdir. Böylece velîler, şu hadîs-i kudsîdeki müjdeye de mazhar olmuşlardır: “Kim benim velî kuluma düşmanlık ederse ben de ona harp îlân ederim. Kulumu bana yaklaştıran şeyler arasında en çok hoşuma gideni, ona farz kıldığım şeyleri edâ etmesidir. Kulum bana nâfile ibâdetlerle yaklaşmaya devâm eder, sonunda sevgime erer. Onu bir sevdim mi artık ben onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı (aklettiği kalbi, konuştuğu dili) olurum. Benden bir şey isteyince onu veririm, benden sığınma talep etti mi onu himâyeme alır, korurum. Ben yapacağım bir şeyde, mü’min kulumun rûhunu kabzetmedeki tereddütüm kadar hiç tereddüte düşmedim: O ölümü sevmez, ben de onun sevmediği şeyi sevmem.”7
Velîler, Peygamberimizin (sav) sünnetine gösterdikleri hassâsiyetle de sünnetin yaşamsal boyuta aktarılmasının örnekliğini sergilemektedirler. Bu ve buna benzer haller aynı zamanda velîliğin başlıca alâmetlerinden de sayılmaktadır. Kendisine bakıldığı zaman Allah hatıra gelir.8 Yukarıda bahsedilen pek çok güzel hal ve davranışları ve bununla berâber velâyet-i hâssa ile velâyet nurlarını üzerinde toplamış, son devrin önde gelen velîlerinden/sûfîlerinden birisi de hiç şüphesiz Yahyalılı Hacı Hasan Efendi’dir.
Nur Meşalesi Hacı Hasan Efendi
Yaşadığı dönemde dînin hayattan soyutlanmaya çalışıldığı, Anadolu’yu İslâmsız ve Kur’ânsız bir coğrafya hâline getirmeye çalışarak âdetâ açık hava zindanına çevirmeye çalışanların hüküm sürdüğü bir dönemde, velâyet nûruyla bir meşale gibi etrafını aydınlatan velîler ordusunun bir neferidir Hacı Hasan Efendi. Zindânın soğuk ve karanlık dehlizlerini aydınlatan bir “meşale” ne kadar önemliyse, o dönemin zorlu şartlarında ilim, irfan ve mârifet nûruyla yolları ve gönülleri ışıtan/ısıtan Hacı Hasan Efendi’nin ortaya koyduğu çalışmalar da o kadar önemlidir. Tek derdi ve gâyesi Allâh’ın rızâsını kazanmak ve bu şuura sâhip mü’minler yetiştirmek olan Hacı Hasan Efendi’nin velîliğinin doğuştan olduğunu bizzat Üstâdı Mahmud Sâmî Efendi (ks) bildirmiştir.9
Hacı Hasan Efendi (ks), Allâh’a (cc) dost yetiştirme ekolü olan tasavvufu aynı zamanda zâhirî hükümlere hassâsiyetle uymak olarak gördüğü için şer’î hükümlere titizlik göstermiştir. Şerîatın inceliklerini her fırsatta dile getirerek, tarîkatın şerîattan ayrılmasının mümkün olamayacağını ifâde etmiş ve şöyle demiştir: “Şerîata uymayan tarîkat bâtıldır. Tarîkat ve hakîkat şerîatın hizmetçileridir. Allâh’ımızın (cc) emirlerini daha güzel yaşamamıza ve îmanda kemâle ermemize vesîledir.”10 Tarîkatın Hak olabilmesi için şerîata uygunluk göstermesi ve şer’î ahkâma muhâlefette bulunmaması gerekmektedir. Tarîkatın, îmânı îmân-ı kâmil’e, insanı da insan-ı kâmil’e ulaştırabilmesi için zâhirî hükümlere aykırı bir tutum içerisinde olmaması elzemdir. Hacı Hasan Efendi’nin bu görüşünden Ebu Sâid Harrâz’la (ks.) (ö. 277/890) aynı düşünceyi paylaştığını anlamaktayız. Çünkü Harrâz (ks.): “Zâhirî ilme ters düşen bütün bâtinî hâller bâtıldır.”11demektedir.12 Görülüyor ki İslâm’ın zâhir ve bâtın hükümlerinin doğru anlaşılıp, doğru yaşanabilmesi için velîler âzamî ölçüde gayret göstermişlerdir.
Sünnete İttiba Velilerin Hayat Damarlarındandır
Sünnete ittibâ tüm mü’minlerin ortak çabasıdır. Ancak bu çaba, mü’minlerden velâyet mertebesine ulaşmış olanlarda daha kesif bir haldedir. Tüm velîlerde olduğu gibi Hacı Hasan Efendi’nin de Hz. Peygamber’e (sav) olan sevgisi ve sünnetine olan ittibâı çok belirgin bir şekildedir. Öyle ki O’nun (sav) sünnetine ayrıntılarda bile uymayı şiâr edinmiştir. Sünnete ittibâ noktasındaki samîmiyeti hayâtını çepeçevre sarmış, yaşamının bir parçası hâline gelmiştir.13 Müekked sünnetlere âzamî derecede dikkat ettiği gibi bâzı hadîs-i şeriflerde nakledilen müstehapları bile yerine getirmekte titizlik göstermiştir. Elbise ve ayakkabı giyerken sağdan başlaması, hasta bile olsa yemekten önce ve sonra ellerini yıkaması, yemeğe tuz ile başlayıp tuz ile bitirmesi, sofra duâsı yapması gibi birtakım davranışları örnek olarak gösterebiliriz.14 Bir defasında Hacı Hasan Efendi, hânelerinde huzûrun temini için hâne halkına; “Eve sol ayakla girilmiş herhalde. Evde bulunan herkes dışarı çıksın da eûzu-besmele çekip sağ ayakla tekrar içeri girelim.” demiştir.15Sünnet-i seniyyeye riâyetsizliği birtakım olumsuzlukların temelinde yatan sebep olarak görmüştür. Hastahanede yatağından kalkarken refâkatçisinin aceleyle terliğini önce sol ayağına giydirmeye çalışmasına karşı çıkarak, sağ ayağından başlayarak giydirmesi için ikazda bulunmuş, “Bunca yıldır riâyet ettiğimiz sünnet-i seniyyeyi şimdi mi terk ettireceksiniz?” demiştir.16 Hacı Hasan Efendi sünnete olan bu hassas duruşunu tâbilerine de vasiyet etmiş, sünnete uyulmamasının netîcesi seyr u sülûk yapan sâlik için bir hastalık olacağından dem vurarak şöyle demiştir:
Sünnete temessük edin,
Câmi, cemâate gidin,
Emir tutman ‘ihvan’ adın
Sâliklere muzırdır bu.17
Velîliğin Ayrılmaz Parçası Güzel Ahlâk
Velîliğin en bâriz göstergelerinden birisi de güzel ahlâkla mücehhez olmaktır. Hz. Peygamberin (sav) ortaya koyduğu güzel ahlâk numûnelerini Hacı Hasan Efendi’de de görmemiz mümkündür. Çünkü O’nda, Hz. Peygamberle (sav) bir aynîleşme çabası bâriz bir şekilde fark edilmektedir. Kimseye karşı düşmanlık beslememesi, kin gütmemesi, gelmeyene gitmesi, dargın olanları barıştırması, nefsi için kimseye kızmaması, aleyhinde olanlara “Yâ Rabbi! Bize muhâlif olanları velâyet mertebesine eriştirerek katına al”18 şeklinde hayır duâlarda bulunması ahlâk-ı nebî ile ne kadar donanmış olduğuna birer işârettir. Kardeşi Abdullah Dinç’e (ö.1407/1986) “Hacı Abdullah! Bize kim kırgınsa, gel onu ziyâret edelim”19 demesi nefsi için kimseyle küs durmadığının göstergesidir. Hz. Peygamber (sav) gibi ev işlerinde eşine yardım etmeyi ihmâl etmemiş, “Evlâdım! Zaman zaman annenizin salatasını ben yaparım.”20 diyerek eşlerine karşı şefkatli ve yardımsever olmalarını müntesiplerine salık vermiştir. Bağında ve bahçesinde ücretle çalıştırdığı işçiler kendisini görüp utanıp yorulmasınlar diye yol güzergâhını değiştirmiştir. Kimsenin hatâsını yüzüne vurmamış, illâ îkâz etmesi gerekiyorsa toplum içerisinde değil, özel olarak görüştüğü zaman îkâz etmiştir.21 Kişilere mevki, makam ve zenginliklerinden dolayı itibâr etmemiş, insanlara İslâmî kimlikleri çerçevesinde değer vermiştir. Nice iltifat etmediği zenginler, nice de bağrına bastığı fakirler olmuştur.22 Yine de insanlarla “incinmeme ve incitmeme” felsefesi üzerinden ilişkilerini sürdürmüştür. Bu ilişkiden bahsederken de sık sık “İncitmemek eldedir, fakat incinmemek elde değildir. Kalbe gönle sâhip olmak çok zordur” ifâdelerini kullanmıştır.23
Sonuç olarak; Allah dostları ömürlerini insan-ı kâmil olabilme peşinde harcamışlardır. Kendileriyle birlikte çevresindeki insanların da kurtuluşlarına vesîle olmayı özel dert edinmişlerdir. “Kişi sevdiğiyle berâberdir”24 hadîs-i şerîfi mûcibince, bize düşen velîlere yakın olmaya çalışmaktır. Kişiden kişiye müsbet ve menfi anlamda bir “hal” transferi bilinen bir gerçektir. Velîlerde var olan güzel hallerden istifâde edebilmek için onları sevmek, onlara saygı göstermek hele hele onları incitmemek çok önemlidir. Allâh’a (cc) dost olabilmenin en kestirme yollarından birisi de O’nun (cc) dostlarına dost olmaktır. Velîler bahçesinin bir gülü olan Hacı Hasan Efendi’ye (ks) bu gözle bakmanın kişiye kazandıracağı pek çok şeyin olacağı kanâatindeyiz.
Dipnotlar:
[1] Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimler Sözlüğü, Kabalcı Yay. İst. 2012, s. 379.
2 Buhârî, Îmân, 37.
3 Uludağ, “Velî”, D.İ.A., T.D.V. Yay. İst. 2013, c. 43, s. 25.
4 Yûnus, 10/62.
5 Bakara, 2/257.
6 Kelâbâzî, et-Ta’arruf, Haz. Süleyman Uludağ, Doğuş Devrinde Tasavvuf, Dergâh Yay., İstanbul 2013, s. 113-114.
7 Buhârî, Rikak, 38.
8 İbn Mâce, Zuhd, 4, Hadis no: 4119.
9 İdris Kocabaş, Nur Meşalesi Yahyalılı Hacı Hasan Efendi, Mavi Yayıncılık, İstanbul 2018, s. 63.
10 Hacı Hasan Efendi, Sohbetler I, Mavi Yay. İst. 2010, s. 78.
11 Abdulkerim Kuşeyri, er-Risale, çev. Dilaver Selvi, Kuşeyri Risalesi, Semerkand Yay. İstanbul 2013, s. 131.
12 Kocabaş, a.g.e., s. 75.
13 Mehmet Sürmeli, Hacı Hasan Efendi ve Tasavvuf Anlayışı, Mavi Yay. İst 2016, s. 90.
14 Alemdar, “Allâh’ın Kubbeleri Altında Saklı Bir Veli” Yenidünya Aylık İlmî, Fikrî, Aktüel Dergi, Yıl: 10, S. 111, Ocak 2003, s. 15.
15 Kocabaş, a.g.e., s. 171.
16 Ali Ramazan Dinç, Manevî Yolculuğun Esasları, Mavi Yay., İstanbul 2002, s. 125; Abdulmelik Hakseven, “Ateş-i Hasretin Gönülleri Yaktıkça Yakıyor Efendim” Yenidünya Aylık İlmî, Fikrî, Aktüel Dergi, Yıl: 10, S. 99, Ocak 2002, s. 11.
17 Hacı Hasan Efendi, Gönül Âleminden, s. Mavi Yay. İst. 2005, s. 46.
18 Ali Ramazan Dinç, Manevî Yolculuğun Esasları, Mavi Yay. İst. 2002, s. 62.
19 Alemdar, “Hakk’ın Âyinesi”, Yenidünya Aylık İlmî, Fikrî, Aktüel Dergi, Yıl: 13, S. 147, Ocak 2006, s. 34.
20 Sürmeli, a.g.e., s. 74.
21 Dinç, a.g.e., s.125
22 Komisyon, Hakîkat Önderi, Mavi Yay., İst 2015, s. 173.
23 Komisyon, Hakîkat Önderi s. 175.
24 Buhârî, Edeb, 96; Müslîm, Birr, 165.
Ekim 2018, sayfa no: 12-13-14-15
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak