Ara

Velâyet

Velâyet

Eğer Allâh’ı bulmak istiyorsak bir velînin kalbine bakmalıyız; çünkü o kalpte Allah aşkından gayrısı yoktur.

Kur’ân-ı Kerîm'de velî şöyle târif edilmiştir: “… ölü (hükmünde) iken, bunun ardından kendisini (îmanla) dirilttiğimiz ve kendisine insanlar içinde, sâyesinde yürüye(bile)ceği bir nûr verdiğimiz kimse…” (En’âm, 122.)

Kur’ân-ı Kerîm velîleri övmektedir: “O hâlde kim Allâh’a ve Resûl'e itâat ederse, işte onlar; Allâh’ın kendilerine ni'met verdiği peygamberler, sıddîklar, şehîdler ve sālih kimselerle berâberdirler. Hem işte onlar, ne güzel arkadaştırlar!” (Nisâ, 69.)  

Efendimiz aleyh-is-salât-ü-vesselâm bir hadîs-i-şerîflerinde: “Hikmet sāhipleri, peygamberlerin vârisleridir. Gök ehli onları sever ve yeryüzünde denizlerdeki balıklar bile onları kıyâmete kadar överler.”

Hz. Mevlânâ’nın velî târifi de şu şekildedir: “Ebediyet deryâsı, sonsuz iksir, Allâh’ın dili, hakîkatlerin gözü, kalp bahşeden, kalpleri hoşnûd eden, eşi, benzeri olmayan bir sultan, bizzat ezel ummanı, eşi, benzeri olmayan bir dürr-i yetîm, nefis kātili, zamânın kutbu, müşâhede sāhibi, sancak sāhibi.”  

Velîler, Allâh’ın özel muhâfazası ve ilgisi altındadırlar, onlar Allâh’ın gözdeleridirler. Allah, kudretini ve tasarrufâtını velîleri vâsıtasıyla gösterir. Velîler Hakk ile konuşur, Hakk onlardan konuşur. Gayb ilimleri velîlerin gönlüne akar durur. 

Velîler Allâh’a dost olmuşlardır. Onlar, mevhum varlıklarını Allâh’ın varlığında yok ederek hakîkî varlığı bulmuşlardır.  

Velîler, Allâh’ın huzûrundaki gerçek konumlarını bilip bulmuş, O’nun sonsuz Kudret, Azamet ve İzzet’i karşısındaki hakîkî kıymetlerini kemâl ile tahakkuk ettirmişlerdir. 

Velîler, sülûklarında aradıkları hakîkat olmuşlardır. 

Velîler Allâh’a sülûk etmenin kahramanlarıdır. Hakîkate dirilmişler, onlara kendilerinden daha yakın olan Sultān’ı bulmuşlar, bilmişlerdir. 

Velîler, zāhiren bir kelimeden ibâret olan İsm-i Celâl’i (Allah lafzâ-i Celâli’ni) insanların nazarındaki yegâne hakîkate dönüştürürler. 

Allâh’ın velîleri, en büyük hazzı, Habîbullah aleyh-is-salât-ü-vesselâm’in yolunun tozunun zerresi olmakta bulurlar. Tozun şiddetli aşkıyla varılan secdede sevgilinin misk kokusu hissedilir. O’nun sonsuz cemâlinde nefsi eritip yok eden kişi, Muhammedî aşk deryâsına gark olur. O’nun, Fahr-i Kâinat Efendimiz aleyhis-salât ü ves-selâm’ın yolunda toz olmak, yegâne gāyedir. Tozun aşkı, aşkın sırrını taşıyor, o sır ise, “Canım sana fedâ Yâ Resûlallâh”ın tohumunu taşıyor. 

Bir velînin ana vasfı atomik kuvveyi toz toprakla birleştirmesidir. O, kendisinde, ilâhî nûrun kuvvesini, toz toprakla anlatılan mahviyetli bir varlıkla birleştirmiş, merhamet hazînesiyle herc ü merc olmuş destansı bir nefsânî infâka ermiştir. Atomik kuvve mahviyetle birleşmiştir. Velînin mücâdeleci bir rûhu vardır. O; hâlini gizlemede, nefsini fedâda, cesâret, şecâat ve tahammülde bir kahramandır. Fakat mahviyeti, alçakgönüllülüğü, fakr ve hiçlik hâliyle zāhirden bakılınca başkalarından ayırt edilemez. 

Velîler için Hakk Teâlâ Hazretleri dâimâ aşklarının biricik odak noktasıdır. Velîler, Allah tarafından aşk-ı ilâhî ile taltîf edilmiş varlıklardır. Velâyetin sırrı aslında aşkın sırrıdır. Aşkın sırrı velâyetle zāhir olmuş, velâyetin sırrı da aşk hazîneleriyle zāhir olmuştur.

Âşıkın aşkı bir velîyi velî yapan unsurdur. Velâyeti tetkîk etmek aynı zamanda aşkı tetkîk demektir. Aşk, ancak bir velînin şahsiyetinde hakîkî ifâdesini bulur. Velâyetin sırrı aşkın hakîki târifidir ve aşkın sırrı velâyetin târifidir.

Dinden bahsettiğimizde aslında aşktan bahsetmiş oluruz. Aşktan bahsettiğimizde Allâh’ın velîlerinden bahsetmiş oluruz. Velîlerden bahsettiğimizde de yine dinden bahsetmiş oluruz.

Velîler, kalp sāhipleridir, o yüzden bâtında dünyânın hâkimleridir. 

Velîlik saflık demektir. Onlar hakîkatin mükemmel birer aynasıdırlar. Gizli hazîneyi olduğu gibi yansıtırlar. Bozulmamış insan fıtratını bütün kuşatıcı potansiyeli ile yaşamaktadırlar. 

Velîler, dünyâyı ve içindeki her şeyi terketmiş, kalplerini Allah aşkı hâriç her şeyden tahliye ve tathîr etmişlerdir.  

Velîler fiillerini, mazhar oldukları ihsanları, kendilerinden zuhûr eden başarıları veyâhut kıymetlerini zinhar kendi nefislerine atfetmezler.

Onlar, Allâh’a yakınlığın temsilcileridirler. Onlar birer katışıksız niyaz hâlindedirler. Onlar Allâh’a birer dâvetiyedirler. Onlar saf merhamettirler. Onlar birer mîraç tecellîsidirler. Onlar âb-ı hayattırlar. Onlar, “Biz ona şah damarından daha yakınız” ve “Her nerede olursanız olun, O sizinle berâberdir” âyetlerine mazhar-ı tamm olmuşlardır. 

Velîler, gönüllerine doğrudan Huzûrullah’tan akan bir ilme sāhiptirler. Onlar, doğrudan kaynaktan aldıkları “birinci el” bilgi ve ilimle donanmışlardır. Bu ilim ancak Allâh’ın nûruyla gelir. Bu ilim, insanın nefsinin susuzluğuna devâ olur. Bu ilim insanın karanlık iç dünyâsına güneş olur. Bu ilim insan tabiatının beşerî, nefsânî galatlarını tashîh eder, iyileştirir, dönüştürür. Bu ilim, mahviyet ilmidir. 

Velîler, bast hâlinin kemâlini, idrâkin ilâhî güzelliğini, Kur’ânî vahyin mânâsındaki derinlikleri ve yükseklikleri ifşâ ederler.

Velîler yüce bir teslîmiyet neşesi, kâmil bir cihâd-ı ekber sevdâsı, ibâdette nice rûhânî zevk ve kullukta saâdet sāhipleridir. Allâh’ın Celâl nûrundan çağlayan irfan pınarlarını kana kana içmektedirler.  

Velîler, dînin yüksek bir gayret ve himmetle berâber zuhûr eden ilâhî lezzetlerini açığa çıkarırlar. 

Velî, her an dâimî bir hayranlık, azamet ve hayret hâlindedir. Zünnûn el-Mısrî, “Allâh’ı en iyi tanıyan O’nun hakkında en fazla hayret edendir.”; Cüneyd-i Bağdâdî, “Düşüncenin ulaşabildiği son nokta hayrettir.”; Sehl et-Tüsterî, “Mârifetin nihâî noktası hayrettir.” derken bu husûsa işâret etmişlerdir. Hayranlığı en ulvî seviyede olan, Efendimiz aleyh-is-salât-ü-vesselâm idi. O, kalp eriten duāsı ile şöyle niyâz etti: “Yâ Rabbi, Sana olan hayretimi, hayranlığımı artır!” 

İlâhî zevk Cenâb-ı Hakk’ın sevdiklerinin yüce hâlidir. Peygamberler, evliyâlar, âşıklar ibâdetleri esnâsında, hizmetleri esnâsında sürekli ilâhî zevki, en yüksek muhabbeti, saf coşkuyu, huşûyu hissetmektedirler. Erham-ür-Râhimîn olan Rabbimizle ilâhî kurbiyetin zevkini yaşarlar. Teslîmiyetten zevk alırlar. İrâde-i İlâhiyye’ye ve mahlûkāta hizmet etmekten, ibâdet etmekten, tefekkür ve zikretmekten zevk alırlar. Allah âşıkları Rablerine yalvardıklarında kendilerini unuturlar, duā esnâsında benlikleri ölür, sadaka verdiklerinde iflâs edecek derecede her şeylerini verirler, secdeye vardıklarında fenâ’yı yaşar, kendi varlıklarından geçerler. Hacca gittiklerinde ölmeden evvel ölürler. Namazda kendilerini Allâh’a kurbân ederler.

Rivâyet olunduğuna göre Hz. Mevlânâ soğuk bir kış gecesi medresede teheccüd namazıyla meşgûl olmuş. Secdesini o kadar uzatmış ki gözyaşları sakallarına karışıp donarak döşemeye yapışmış, çevresindekiler onu sıcak su getirerek kurtarmışlardır. Hz. Mevlânâ ise kuvvetli bir şekilde “Âh! Keşke beni bıraksaydınız” diye haykırmıştır. 

Velîler, insanın tabiatında potansiyel olarak bulunan Allah aşkını uyandırırlar.

Bir velînin şahsiyeti, gayb âleminden ilâhî bir dâveti temsîl etmektedir. Bütün sohbetleri, yazılı eserleri ve fiilleri hakîkate bir dâvettir. Hz. Mevlânâ, “Velîler insanları, onları kendilerine yansıtarak dâvet ederler. Velîler hayırlı, güzel işleri yansıtırlar, düşmanlar ise şehvânî arzular yansıtırlar.” buyurmaktadır. 

Velîler, hayâtın kendisi için ilham verirler.

Bir velînin temel vazîfesi bu kudsî öze, insandaki bu potansiyel ilâhî esrâra işâret etmesi ve sonra da ona ulaşılması için rehberlik yapmasıdır.

Velîler, kalp bahşederler ve kalpleri tatmîn ederler.

Velîler, kafa-gönül darlığından kafa-gönül genişliğine, cömertliğe götürürler.

Velîler gaflet, cehâlet ve şuursuzluk uykusundan uyandırırlar.

Velîler dâimâ ilhâmât-ı Rabbânî’ye mazhardırlar, böylece insanlara da Allah için ilham verirler.

Velîler, karşı konulamaz bir cezbe yayarlar etraflarına, bu sâyede de insanları Allâh’a çekerler.

Velîler, insanların İslâm dîninin özünü idrâk edip kendilerinde tahakkuk ettirmelerine himmet ederler.

Velîler, insanların ilâhî köklerini bulmalarına, rûh-ı sırr’ı, gizli hazîneyi ve gönül kâ’besini açığa çıkarmalarına yardımcı olurlar.

Velîler, insanın egosuna ışık tutarlar.

Velîler, insanların kendi kusurlarını görebilmelerini sağlarlar.

Velîler, insanların bencillik, sabırsızlık, güzel ahlâktan uzaklık, kıskançlık, cehâlet, kibir ve doymazlıktan şifâ bulmalarına vesîle olurlar.

Velîler, insanı, varlığını içselleştirmeye teşvîk ederler. İnsanları “kendiliklerinden” uzaklaştırır, sûretler dünyâsından kurtarır ve yaratılmış âlemlere teveccühlerini kestirerek ilâhî tevhîd idrâkine yükseltir, aşk hazînesinin anahtarını verirler. 

Velîlerin sözleri onların boğazlarından değil, Allah’tan gelir. Velîler nûr ile irşâd eder, kelimelerle değil. Bir velînin dudaklarından vahy-i ilâhî, bir aşk çağlayanı hâlinde dökülür. Velîlerin sohbetleriyle susuzluğumuzu gidermek insana inanılmaz bir tatmin duygusu, lezzet ve ilâhî bir haz verir. Mevlânâ Celâleddîn Rûmî bizi şu nurlu sözleri dinlemeye dâvet ediyor:

“Velîlerin sözleri; âb-ı hayatla dolu, saf, dupduru bir ırmak gibidir. Fırsat elde iken ondan kana kana iç de gönlünde mânevî çiçekler, güller açılsın.” “Sen aklını başına al da, velîlerin öğütlerini canla başla dinle! Dinle de, üzüntüden, korkudan kurtul, mânevî rahata kavuş, selâmete eriş!” 

Velîler, Allâh’a giden gizli yolu bilirler ve insanları Yol’a girmek için teşvîk ederler. Velîler, hakîkat yolunda nasıl yürüneceğini, peygamber ve velîlerin ayak izlerinin nasıl tâkip edileceğini, yoldaki işâretlerin nasıl okunup anlaşılacağını, hakîkat yolunda nasıl cihâd edileceğini, rahmet sarayının nasıl bulunacağını, kapısının nasıl açılacağını ve ona nasıl daha çok pencere açılacağını gösterirler. 

Evliyâlar bize Allah için gözyaşı dökmenin sanatını öğretirler. Onlar bize kalbimizdeki putları nasıl yıkabileceğimizi öğretirler. Onlar bize adâleti kazanmak için zulme, özgürlüğü kazanmak için esârete, medeniyete varmak için vahşîliğe, mâneviyatçılığı kazanmak için maddiyatçılığa, ehl-i sünnet’ten olabilmek için bâtıl mezheplere karşı savaşmayı öğretirler. Onlar bize Şeytānın şerrinden Allâh’a sığınmanın yolunu gösterirler. Bize varlık hapishānesinden nasıl kurtulacağımızı ve ızdırap çekme sanatını öğretirler. Kayıtsız şartsız sevmeyi öğretirler. Ölmeden önce nasıl ölüneceğini öğretirler. Kalp aynamızı nasıl temizleyebileceğimizi öğretirler.

Velîler gibi münevver şahsiyetlerin irşad nûru, husûsiyle gözlerinden, mübârek nazarlarından parlar. Kitaplardan okumak, din âlimlerinden ders almak yetmez. Bize velîlerin sohbeti lâzımdır. Görebilmek ve hayâtın gerçek anlamını fehmedebilmek için bize onların nurlu nazarları lâzımdır. Resmî, târihî, eğitici bilgilerin üstüne muhakkak onların irşad nûru gerekir. Zîrâ irşad nûru olmadan mânevî hastalıklarımıza şifâ bulamayız. İrşad nûru olmadan Kur’ân âyetleri gönlümüze inzâl olmaz.

Velîlerin ilmi Allâh’a olan kurbiyetlerinden gelir: “Biz ona katımızdan bir ilim verdik.” Ancak onların nezâreti, beslemesi, ilâhî lezzetleri tattırmaları, şifâyâb kuvve-i kudsiyeleri, kulluklarının çarpıcı tabiîliği ve irşad nurları ile mânevî hastalıklarımız devâ bulabilir. Diğer bir deyişle, bize kendi aslımızı, özümüzü bildirecek bir velî bulup ona “belî” demeliyiz, yāni, bize aslımızı buldurmak yoluyla Allâh’ı bildirip, bulduracak bir velî… Hz. Mevlânâ, “Senin efendin, sana Gerçek Efendi’ni bulduracaktır.” buyurmaktadır.

Kasım 2024, sayfa no: 14-15-16-17

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak