Ara

Vekalet

Vekalet

Vekalet; lügatte hıfz, kifayet, zaman, itimad, teslim, tefviz manalarına gelir. "Sen benim malımın vekilisin." demek, muhafızımsın demektir. "Hakka tevekkül et!" demek, Cenâb-ı Hakk'a itimad ve tefviz et, demektir. Istılahta vekalet, "Bir kimsenin kendisinin de yapabileceği muamelattan bir işini başkasına tefviz etmesi, onu kendisine ikame eylemesi" demektir. Vekil ise kendisine başkası tarafından iş tefviz edilen kimsedir. Bu işi kendisine tefviz edene "Müvekkil", o işe de "müvekkelün fih" denir. "Tekvil" de vekil tayin etmektir. Vekil tabiri erkeğe de kadına da, müfrede de cemi'a da kullanılır. Cem'i vükelâ'dır. (Hukuk-u İslamiyye ve İstilahat-ı Fıkhiyye Kamusu) Şer'an vekalet, Hanefilere göre caiz ve ma'lum olan bir tasarruf hususunda insanın kendisinin yerine bir başka kimseyi ikam etmesinden ibarettir veya tasarruf ve hıfzın (korumanın) vekile havale edilmesidir. Kitap, sünnet, icma ile vekalet caizdir. Kitaba göre caiz oluşunun delili şanı yüce Allah'ın, Ashab-ı Kehf'in kendi aralarında söylediklerini naklettiği şu ayete dayanır:"Şimdi siz birinizi şu gümüş paranız ile şehre gönderin de baksın, hangi yemeği daha temiz bulursa ondan size bir rızık alıp getirsin."(Kehf 18). Bu Âyet-i Kerime alışveriş konusunda bir vekalettir. Yüce Allah'ın:"Kocanın ehlinden bir hakan, kadının ehlinden bir hakem gönderiniz." (Nisa 35) buyrulduğunda da vekaletten söz edilmektedir. Diğer taraftan, "Benim bu gömleğimi alıp götürünüz." (Yusuf, 93) ayeti ile yüce Allah'ın bize naklettiği Hz. Yusuf'un, "Beni yeryüzünün hazinelerinin başına getir."(Yusuf, 55) ayetinde de vekaletten söz edildiği gibi "Sadakalar Allah'tan bir farz olarak fakirlerin, miskinlerin ve onun üzerinde çalışanların (amillerin)'dir." (Tevbe, 60), buyurduğunda kendilerinden söz edilen kimseler, imamın (İslam devlet başkanının) zekatı tahsil etmek üzere gönderdiği zekat toplayıcılarıdır. Burada şanı yüce Allah zekatların toplanması için çalıştırılması sureti ile birtakım kimselerin görevlendirilmesini caiz kılmıştır. Bu da hak sahipleri namına bir vekalet hükmündedir. Sünnetin meşruluğuna delalet eden birçok Hadis-i Şerif vardır. Buhari ve Müslim'in şu rivayeti bunlardandır:"Peygamber (as), zekatı toplamak için toplayıcılar göndermiştir." Yine Hz. Peygamber (as), Amr. b. Ümeyye ed-Damri'yi Ebu Süfyan'ın kızı Ümmü Habibe'yi kendine nikahlaması için vekil tayin etmiştir. Bir başka hadiste Hz. Peygamber (as), Haris kızı Maymûne'nin nikahını kabul etmek konusunda Ebu Rafi'i vekil tayin etmiştir. Hâkim b. Hizam'ı kurbanlık almak üzere tayin ettiği gibi Urve el-Bâriki'yi de bir koyun almak üzere vekil tayin etmiştir. Bir adamın borcunu ödemek üzere bir devenin verilmesi için tayin etmiş ve "Sizin en hayırlılarınız, borçlarını en güzel şekilde ödeyenlerinizdir." demiştir. Vekalete dair Buhari tarafından kaydedilen rivayet de bunlar arasındadır. Ümmet vekaletin cevazı üzerinde icma etmiştir. Diğer taraftan vekalet bir ihtiyaçtır. Bu bakımdan vekalet caizdir. Çünkü birr ve takva üzere yardımlaşma türlerinden birisidir. İcâzet; İcâzetname-hilâfetnâme sülukunu tamamlayan ve irşad ehliyetini kazanan müride şeyh tarafından verilen şehâdetnâme, diploma, ehliyetnâme, silsilenâme manalarına gelir. Hacı Hasan Efendimizin icazet ve vekaleti, üstadları Mahmud Sami Ramazanoğlu (ks) Efendimizden almaları şeri esasa tam manasıyla uymaktadır. Sami Ramazanoğlu (ks)'nun Kayseri'nin ilçesi Yeşilhisar ve şifalı suyun bulunduğu İçmece'ye teşriflerinde babaları Şeyh Mustafa Hulusi (ks), kayın pederleri Ali Koca Hoca Efendi ve Kılavuz Hafızla kendilerini ziyaretine giderler. Yolda babaları vazifelerini sorar, hepsi tek tek derslerini anlatırlar. Hacı Hasan Efendimiz ise:"Ben halimi üstadımıza arz ederim." buyurur. Ziyaret esnasında yolda geçen bu hadise Sami Ramazanoğlu (ks)'na anlatılınca, Hacı Hasan Efendimizle hususi görüşür. Şeyh Mustafa'ya şöyle buyururlar:"Mustafa Efendi, Hacı Hasan Efendi'ye icazet veriyorum, bundan sonra ihvanın derslerini sormaya, vazife vermeye kendilerini tayin ediyorum." Bu icazetin ardından Hacı Hasan Efendimiz çok ağlarlar. Babaları sebebini sorunca:"Baba, bana sizin irtihaliniz ilham oluyor." buyururlar. Hakikaten de öyle olur. Bu hadiseden on üç gün sonra bir cumartesi günü Fecr suresinin 27-30 ayeti celilerini okuyarak Rabbimize kavuşurlar. Hacı Hasan Efendimiz (ks)'in icazet aldığı tarih 1939'dur. Kadiri icazetnâmelerini de yine aynı mevkide Yeşilhisar'ın şifalı sularını bulunduğu İçmece'de (1965 yılında) alırlar. Bununla alakalı bir hadiseyi üstadımız şöyle anlatırlardı:"Efendimiz bizi çadırlarına aldılar. Hasan Efendi, Abdülkadir Geylani (ks)'nin emriyle yazılan Kadiri icazetnamemiz budur, sizi de bu hususta vekil tayin ediyorum. Kadınlar (500) Tevhid, erkekler (1000) Tevhid okusunlar. Her yüz bitiminde bir defa da "Muhammedur Rasulullah" desinler." buyurdular. Üstadımız bize, "Efendimize inanmıyor muyduk da Kadiri icazetlerini gösterdiler? Böyle bir emir geldi deseler biz yine inanırdık." buyurdular. Hacı Hasan Efendimiz bu hadiseyi hatırladıkça "Acaba teslimiyetimizde mi bir eksiklik var?" diye üzülürlerdi. Halkı irşad için de Sami Ramazanoğlu (ks), "Üç İhlâs, bir Fatiha oku, ruhlara gönder Hasan Efendi!" buyururlar. Cami, vesair yerlerde yapmış oldukları vaaz ve sohbetlerde binlerce kişi hakikati görür. 1955 yılında Adana Şeyhoğlu Camii'nde, Ramazan-ı Şerif'teki vaazlarında cemaatin on bin kişi olduğunu, felahların imana geldiğini, af buyurun zina mahaline giden kadınların tesadüfen üstadımızın vaazlarını işitip oldukları yere ağlayarak yıkıldıklarını, "Allah'ım bizi affetmez mi?" diye Adana müftüsü Abdullah Develioğlu'na müracaat ettiklerini anlatırlar. Abdullah Develioğlu da şöyle nakleder:"Ben Hasan Efendi'yi okutmayacak mısın Mustafa Efendi diye pederlerine sorduğumda; "Biz onu mânen okutuyoruz." demişlerdi. Binlerce insanın irşadını görünce hakikati anladım." Adana'daki vaazlarında üstadımız mütevazi bir şekilde sağ taraflarından Peygamberimiz (sav)'in tuttuğunu, sol taraflarından da Sami Efendi'nin tuttuğunu düşünerek giderler, daha yürürken gözyaşlarını tutamayanlar çok olur. Kürsüye çıktıklarında kendileri de cemaat de on dakika ağlardı. Üstadımızın  gördükleri başkalarının ise göremedikleri bir zât da, "İftihar etme Hasan Efendi, aman!" der ve kaybolur. Sami Ramazanoğlu (ks), o günlerde "Adana'da çok feyiz var." buyururlar. Babaları Şeyh Mustafa (ks), hanımları Aişe validemize durumun müsait olmayışından dolayı evladımı tam manasıyla okutamadım deyince, Valide Sultan:"Üstadım! Oğlumuz Hasan Efendi için endişe etme, mana aleminde Peygamberimiz (sav)'in mübarek dizlerine koymuş ben onu kitap okurken gördüm." der. Son anlarında üstadımız yakınlarından birine, "Her hoca bizi dinliyor, sebebi nedir bilir misiniz?" dediklerinde, "Hayır efendim, bilmiyoruz." deyince, üstadımız, "Bize harflerin talimini Peygamberimiz (sav) öğretti!" buyururlar. Emir Buhari hazretlerinin buyurduğu gibi kendini hesaba çekmeye çalışan sonunda da mahcup olan hocalara, "Babam! Bir kimsenin medresesi Arş-ı Azam, Hocası Fahr-i Alem olursa, O'na kimin gücü yeter?" der. Hacı Hasan Efendimiz de aynı sırlara mazhar olunca bizim gibi acizler onun hakkında neyi anlatabilirler? Ancak deryadan bir damlayı sunabiliyoruz. Zahirde gördüklerimiz bu batında olanlar Hakk ile kendi aralarında. Nakşî ve Kadiri icazetleri olan üstadımız bu vesikaların yanında iki lütfa daha mazhardırlar. O da mahviyyet ve mahfiyyet. Mahviyyet, gönülden Allah'tan başka şeylerin silinmesidir. Mahfiyyet ise gizliliktir. Enbiyadan biri vahyi rüya yoluyla alır. Mevlamız bu altın tası gizlemesini emreder. Ne kadar gizlese de ortaya çıkar. Sebebini sorunca, Allah'ımız, "Bu güzel amellerdir, kişi ne kadar gizlese de yine zahir olur." buyurur. Üstadımız da aynen öyle kendini gizler, zahiri iltifatlardan hoşlanmazlardı. Biz çocuktuk, Medine-i Münevvere'den Mersinli Yusuf Amcadan hediye geldi. Üzerinde Yahyalılı Nakşî halifesi Hasan Efendi'ye verilecek yazılıydı. Efendimiz, "Ne halifesi! Biz Cenâb-ı Hakk'ın en aciz kuluyuz." diye ifade etmişlerdi. (1976) Sami Efendimiz, "Medine-i Münevvere'de Nakşî halifelerinden Hasan Efendi dua buyuracak" dediklerinde üstadımız, "Nakşî halifesi dediklerinde haya ve utancımdan sanki bel kemiğim sızladı." buyurmuşlardı. Sami Ramazanoğlu (ks) 1978 yılında mümtaz bir topluluğun huzurunda üç defa "vekilimsin" buyururlar. Medine-i Münevvere'ye hicretlerinde de yakınlarına, "Hasan Efendi'yi bir beldeden grup grup ziyaret etsinler. O bir beldeye gelirse sohbetine iştirak etsinler." buyurur. İslam tarihinde de Peygamberimiz (sav) son hastalıklarında, "Herkesin kapısı kapansın Ebu Bekir'in açık kalsın." hadisesini hatırlatabiliriz. 1980 yılında üstadımız umreye gittiklerinde Sami Ramazanoğlu (ks)'nu ziyaret etmek için pek çok kişi müracaat eder izin alınamaz. Hacı Hasan Efendimize pek çok ikramlar yapılır. Ayrılacakları zaman üç defa muhasafa ederler. Her defasında üstadımız geri geri çekilirken Hasan Efendi tekrar muhasafa edelim buyurur. Her bir defasında "vekilimsin" derler. Damatları Ömer Kirazoğlu, "Bu iltifat hiçbir kimseye yapılmadı, siz sevinmiyor musunuz?" deyince, "Ömer Bey, kusurlarım gözlerimin önüne geliyor." buyururlar. Her halde noter tasdikine gerek yok,  Sami Ramazanoğlu (ks)'nun "Vekilimsin" ifadeleri işin hakikatini ortaya koyuyor. Allah şefaatine mazhar kılsın.

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak