Ara

Vefâyı Biz, Ondan Öğrendik

Vefâyı Biz, Ondan Öğrendik

Sözünde durma, va’dini yerine getirme, sadâkat gibi anlamlara gelen ‘vefâ’ kavramı; birey ve toplum olarak özlemini duyduğumuz, kulakları ve gönülleri okşayan son derece estetik ve etik bir kavramdır.

Kur’ân’da ve İslâm peygamberinin (sav) sözlerinde vefâ ve onunla eş anlamlı pek çok kavram geçmektedir. İnsan olarak Yüce Yaratıcıya, O’nun peygamberine, yakın ve dostlarımız başta olmak üzere insanlara verdiğimiz pek çok söz vardır, onlar yerine getirilmeyi bekliyor. Ahlâkī bir erdem olan vefâyı kendisine düstur edinen vefâlı insan, herkese karşı verdiği sözleri yerine getiren kimsedir.

 

Rabbimizin güzel isimlerinden biri de es-Sâdık’tır. Es-Sâdık, sözünde, işinde, va’dinde hep doğru olan. Allah doğru söyler…1 Allah'tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır!2 Allah doğrudur, doğruyu emreder, doğruları sever, bizlerin de dosdoğru olmasını ister. O halde doğrulardan olmaya ve doğrularla berâber olmaya gayret etmeliyiz. Yüce Allah, va’dinde, sözünde durur, sözünde duranları sever, bizlerin de vefâlı kimseler olmamızı ister. O halde, Yüce Rabbimizin ahlâkıyla ahlâklanıp sözünün eri, vefâkâr insanlar olmaya gayret etmeliyiz.

 

Peygamberimizin bir adı da El-Vâfî’dir. El-Vâfî, sözünde duran, sözünün eri olan, vefâkâr, mükemmel ahlâk sahibi demektir. Hayat örneğimiz olan Hz. Peygamber, sözünde durma konusunda en güzel örnekleri bizlere sunarak ümmeti olarak bizlerin de vefâlı kimseler olmamızı istemiştir. Güvenilir olan ve güven veren Peygambere yaraşır ümmet olabilmek, onun gibi emîn kimseler olmakla mümkündür. Vefâkâr peygambere lâyık ümmet olmak da vefâkâr insan olmakla mümkündür.

 

Ahde vefâ mü’minlerin şiārıdır: Bu konuda Rabbimiz şöyle buyurur: Ey îmân edenler! Akitlerin gereğini yerine getiriniz.3 Bu âyet, pek çok ilâhî hükmün yer aldığı Mâide sûresinin ilk âyetidir. Sûrenin ahde vefâ emri ile başlaması, ahde vefâya Kur’ân’ın ne kadar önem verdiğinin açık kanıtıdır.

Âyet, ey îmân edenler hitâbıyla başlayarak ahde vefânın bir mü’minlik göstergesi olduğuna dikkat çekmektedir. Allâh’ın bu âyette yerine getirmemizi emrettiği bu akidlerin içerisine Yüce Allâh’ın helâl ve haram sınırlarına riāyet etmek, Kur’ân’da O’nun belirlediği tüm farzları yerine getirmek girer.

Her mü’min, öncelikle Allah ve Peygamberine verdiği sözleri yerine getirmelidir. Elest Bezminde o, Allâh’ı Rab, yāni yaratıcı ve yönetici kabûl ettiğini taahhüt etmiştir. Daha sonra getirdiği her Tevhîd ve şehâdet kelimesi ile; her müslümanım elhamdülillah sözü ile Allâh’ın kulu olduğunu kabûl etmiştir. O halde îman adamı, bu sözlerinin gereğini yerine getirmeli, sözünde durmalı, vefâlı olmalıdır.

İkinci olarak mü’min, Peygambere îmân ettiğini söylemekle onun izinde gideceğini deklare etmiş olmaktadır. O halde bu sözün de gereğini yerine getirmek bir mü’minlik borcudur. Bunun için Peygamberi doğru anlamak ve tanımak, ona bağlı olmak ve onun yolunda olmak gerekir.

Daha sonra insanlar arası ilişkilerde insanlara bir kısım sözler verilmektedir. Tüm bu sözlerin de gereği yerine getirilmelidir. Sözgelimi anne-babalarımıza evlatlık görevimizi yerine getirerek, evlâdım dediğimiz insanlara anne-babalık vazîfelerini yerine getirerek, Allâh’ın adıyla ve Peygamberin kavliyle Allâh’ın emâneti olarak aldığımız eşlerimize karşı sorumluluklarımızı yerine getirerek, yakın akrabâlarımıza, konu komşularımıza ve diğer insanlarla yaptığımız alış-veriş ve diğer muamelelerimizde verdiğimiz sözleri yerine getirerek ahde vefâ göstermeliyiz.

Bilmeliyiz ki ahde vefâsızlık münâfıklık alâmetidir, kişiyi nifâka yaklaştırır, nifak ise dünyâda hayâtı cehenneme çevirir, âhirette de sahibini cehenneme götürür. Nitekim hadislerde, sözünde durmamak, ahde vefâsızlık göstermek münâfıklık alâmeti olarak sayılmıştır.

 

Allah ve Peygamberine Vefâ:

Mü’min, her şeyden önce, onu yoktan var eden, sayısız nimetlere gark eden Yüce Yaratıcısına karşı sorumludur. Bu sorumluluğunu O’nu doğru bir şekilde tanıyarak, O’nun üzerindeki haklarına riāyet ederek, O’na verdiği sözleri yerine getirerek îfâ edecektir. Bu yüzden Allâh’ın hakkı, ödenmesi gereken en büyük ve en saygın haktır. Allâh’a verilen söz de yerine getirilmeye en lâyık sözdür.

Bizlere Yüce Rabbimizi tanıtan, dünyâya geliş gāyemizi öğreten ve Rabbimizle sağlıklı bir iletişim kurmamızın yollarını gösteren Peygamberimiz (sav) de üzerimizde en fazla hakkı olan kimsedir. Zîrâ o, varlığını biz insanların hidâyeti bulmasına ve hidâyette kalmasına adayan kimsedir. Mü’min olarak O’na karşı sorumluluklarımızın farkında olmak ve ona verdiğimiz sözlerin adamı olmak da bir îman borcudur.

Bu konuda Kur’ân’da şu uyarılar yer alır:

Andlaşma yaptığınız zaman Allâh’ın ahdini tam yerine getirin/verdiğiniz sözü tutun, pekiştirdikten sonra yeminleri bozmayın. Çünkü Allâh’ı üzerinize kefil yaptınız. Allah yaptıklarınızı bilir.4 Ey îmân edenler! Allâh’a ve Peygamber'e hāinlik etmeyin; sonra bile bile kendi emânetlerinize hāinlik etmiş olursunuz.5 Kim ahdini bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah ile olan ahdine vefâ gösterirse Allah ona büyük bir mükâfat verecektir.6

 

İnsanlara Vefâ

Hemcinsleriyle bir arada yaşamak zorunda olan insanın konumu ne olursa olsun başkalarına ihtiyâcı vardır ve onlarla çeşitli ilişkiler içerisinde olur. Bu ilişkiler devâm ederken karşılıklı olarak verilen, taahhüt edilen birçok söz vardır. Gerçek mü’min verdiği bu sözleri yerine getirmenin bir mü’minlik ve insanlık borcu olduğunun bilincinde olan kimsedir.

 

Takvâ sahipleri, antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirirler.7 Yine o mü’minler, emânetlerine ve ahidlerine riāyet ederler.8 Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir.9

Evet, Ahde vefâ mü’minlerin en temel özelliğidir. Vefâkâr mü’min, her zaman ve her şartta sözünde duran, verdiği sözün gereğini yerine getiren kimsedir. Gerçek mü’min, başta Allah ve peygamberine karşı sorumluluklarını yerine getirir. Ardından insanlara verdiği sözleri yerine getirir. Söz verirken, bunun bir yükümlülük olduğunu bilir ve yerine getir(e)meyeceği sözleri vermez. Zîrâ sözünde durmanın, ahde vefâ göstermenin dünyâ ve âhiret kazanımları çok büyüktür. Aynı şekilde vefâsızlık ve sadâkatsizliğin kaybı da korkunçtur. Vefâsız insanların kol gezdiği şu dünyâda vefâkarlık her geçen gün daha da bir anlam ve değer kazanmaktadır.

Bu hatırlatmalardan sonra şimdi de vefâlı olmayı sözleriyle ve yaptıklarıyla en güzel şekilde bize öğreten Vefâ Peygamberinin vefâ örneklerinden birkaçını aktaralım.

 

Peygamberimizin Anne-Babasına Vefâsı

Onun en çok okuduğu Kur’ân duālarından biri de şuydu: Rabbimiz, hesâbın görüleceği günde beni, ana-babamı ve mü’minleri bağışla!

 

Peygamberimiz, Hudeybiye umresine giderken, Ebva köyüne uğramış, Annesi Hz. Âmine'nin kabrini ziyâret için Yüce Allah'tan izin istemiş, izin verilince de gidip kabrin üzerini eliyle düzlemiş, ağlamış, yanındakileri de ağlatmıştı. Ne için ağladığı sorulunca: “Rahmet duygusu beni rikkate getirdi de ağladım!” buyurmuştur.10

 

Peygamberimizin Dadısına Vefâsı 

Dadısı Ümmü Eymen'i sık sık ziyâret eder ve kendisine “Ey anne!” diye hitâb eder; onun için “Annemden sonra annem!”, “Bu, benim ev halkımdan sağ kalanıdır!” diyerek sevgi ve saygı gösterirdi.

 

Peygamberimizin amcasına Vefâsı

Sekiz yaşında dedesinin vefât etmesi üzerine bakımını üzerine alan amcası Ebû Tālib’e karşı da son derece saygılı ve vefâlıydı. Kureyş’in şiddetli bir kıtlıkla sınandığı bir dönemde, aile efrâdı kalabalık olan Ebû Tālib ailesinden oğlu Ali’yi yanına alarak onu büyütmüştü. Böylece Hz. Ali, onun peygamber oluşuna kadar yanında kalmış ve ona ilk îmân edenlerden olmuştu.11 Nübüvvet görevi gelince de amcasının Müslüman olması için, onun son anlarına kadar çırpındı.

 

Peygamberimizin Süt Annesine Vefâ

Peygamberimiz sallallâhü aleyhi vesellem, süt annesi Halime Hātun’a olan vefâsını söz ve davranışıyla gösterirdi: Ona “Benim annem, annem! Benim annem!” der, kendisine candan sevgi ve saygı gösterir, omuz atkısını yere serip onu oturtur, bir dileği varsa hemen yerine getirirdi. Halime Hātun bir gün, Peygamberimizi görmek için Mekke'ye gelmişti. Peygamberimiz (as) o zaman Hz. Hatice ile evli bulunuyordu. Halime Hātun’u konuklayıp ağırladılar.

Halime Hātun, yurtlarında hüküm süren kuraklık ve kıtlıktan, hayvanlarının kırıldığından dert yanınca Peygamberimiz Hz. Hatice ile konuştu. Hz. Hatice, ona kırk koyun ile bir de deve verdi.12

Huneyn savaşından sonra Süt kardeşi Şeymâ esirler arasında getirilince ridâsını yere serip Şeymâ'yı onun üzerine oturttu ve ona: “Hoş geldin!” dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselâm’ın gözleri yaşla doldu. Ona annesini ve babasını sordu. Şeymâ, onların daha önce ölmüş olduklarını haber verdi. Peygamberimiz, Şeymâ'ya:

 

“İstersen, sevgi ve saygı görerek yanımda otur! İstersen, yararlanacağın mallar verip, seni kavim ve kabîlenin yanına döndüreyim” buyurdu.

Şeymâ: “Olur! Sen bana mal ver ve kavmimin yanına çevir” dedi. Müslüman oldu.13

Hevâzin temsilcileri: “Yâ Rasûlallah! Şu gölgeliklerde bulunanlar senin süt halaların, teyzelerin ve sana süt emzirip bak­mış olan kadınlardır! deyince Peygamberimiz, “Benim hisseme ve Abdulmuttalib oğullarının hisselerine düşenleri size bağışladım” buyurmuş, bunun üzerine Muhacir ve Ensar da sehimlerine düşen esirleri bağışlamışlardı.14

 

Peygamberimizin Ensâr’a Vefâsı

Huneyn ganîmetlerinin paylaşımı hakkında Ensardan bāzılarının ileri geri konuşmaları üzerine onları toplamış ve şöyle diyerek onlarla dertleşmişti:

“Ey Ensar cemaati! Birtakım insanlar aldıkları dünyâlıklar, davarlar ve develerle çıkıp giderlerken, sizler Resûlullah ile birlikte yurdunuza dönüp gitmeye râzı değil misiniz? Sizler seçkin ve olgun kişilersiniz!”15

Mekke Fethinden sonra Medîneli Ensar, “artık Mekke fethedildi, Peygamberimiz Mekke’ye yerleşir” diye endîşe edince onları topladı ve “Ben, Muhammed'im! Allâh’ın kulu ve Resûlüyüm! Ben, Allâh’a ve sizlere hicret ettim! Benim için hayat, sizin hayâtınızdır! Benim için ölüm de sizin ölümünüzdür!” buyurdu. “Ben, sizinle birlikte olma sözümden dönmekten Allâh’a sığınırım!” diyerek16 onlara vefâsını bir kez daha gösterdi. Sonuçta Mekke doğumlu olan Peygamberimiz, Medîne’de vefât etti ve kabri de Medîne’de oldu.

Özetle O, herkese karşı vefâlıydı, her zaman vefâlıydı ve vefâ konusunda da en güzel örnekti. Sallallâhü Aleyhi Vesellem.

Dipnotlar:

1 3 Âlu Imran 95; 33 Ahzab 22.

2 9 Tevbe 111.

3 5 Mâide 1.

4 16 Nahl 91.

5 8 Enfâl 27.

6 48 Fetih 10.

7 2 Bakara 177.

8 23 Mü’minûn 8, 70 Meâric 32.

9 17 İsrâ 34.

10 Asım Köksal, İslâm Tarihi, I, 53.

11 Asım Köksal, İslâm Tarihi, I, 126.

12 Asım Köksal, İslâm Tarihi, I, 47-48.

13 Asım Köksal, İslâm Tarihi, VII, 54-56.

14 Asım Köksal, İslâm Tarihi, VII, 123-130.

15 Asım Köksal, İslâm Tarihi, VII, 110-114.

16 Asım Köksal, İslâm Tarihi, VI, 397-398.

 Haziran 2022, sayfa no: 6-9

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak