Doğunca şems-i Hak, burc-i dilde eski hülyâlar
Tasavvurlar tefekkürler kuru dâvâda kalmıştır
Hakâyıkdan dem vurmak herkese âsân değil Mecdî
O kudret şimdi birkaç muhterem sîmâda kalmıştır.
İstanbul 1939
İlim, irfan, siyâset ve ticâret gibi hayâtın farklı alanlarında faaliyet gösteren şahsiyetlerden biri de Abdülaziz Mecdi Tolun’dur.
1865 yılında Balıkesir’de doğan, ilk tahsîlini babası Hafız Hasan Efendi ve dayısı şâir, müderris Nefî Efendi’nin yanında tamamlayan Mecdî Efendi, doğduğu şehrin Rüşdiye ve İdâdî okullarında öğretmenlik yaparak mesleğe başlar. Gençlerle olan sohbetlerinin çok semereli ve bereketli olduğu rivâyet edilir. Şam ve Girit’te eğitim öğretim faaliyetlerini sürdürür. Tâyini İstanbul’a çıktığı halde halkın ısrârı üzerine bir müddet daha Hanya’da kalır.
15 Mart 1894 târihli Hanya Temâşâgâhı başlıklı 34 beyitlik manzûmenin son mısrâları şöyle:
Hengâm-ı firâkı eylerim yâd
Dil gamla olur harab-âbâd
Parlar yine serde nâr-ı sevda
Ateş kesilir gözümde sahra
Avdet ederim hazîn u giryân
Heyhât söner mi nâr-ı hicrân
1897’de İstanbul’a döner ve ticârete atılır. 1902 târihinde mânevî hayâtında büyük bir değişim meydana gelir, inzivâya çekilir. Bu esnâda Kâdiriyye tarîkatına mensup Ali Âşir Efendi’den istifâde eder.
O günlerde kaleme aldığı bir manzûmede şöyle diyor:1
Gavs-i a’zamdan alan ihlâs ile destûr-i Hû
Kalbi zikr-i Hakk ile elbet eder pür nûr-i Hû
Şem’-i bezm-i evliyâ Sultan Abdülkâdir’in
Halka-i zikrinde zâkir hû okur mezkûr-i Hû
Balıkesir 1903
1905’te Konya Ticâret Borsası komiserliğine atanır. Sıvaslı Ali Kemâlî Efendi ve Ayaşlı Şakir’in sohbetlerinden istifâde eder.
Konya’da kaleme aldığı bâzı manzûmelerin son beyitlerini aktaralım:
Habîb-i kibriyâ’nın nûr-i aşkı şeb-çerağımdır
Cihân-ı dil benim Mecdî cihân-ı şûledârımdır
*
Mest-i aşk olmuş gönül Mecdî demâdem âh eyler
Âşık-ı bezm-i elestim âdetim mestânedir
*
Mecdî kuluna katre yeter bahr-i keremden
Şâd et onu bir katre ile ey ulu Yezdân
Fakat onun tasavvuf anlayışını derinden etkileyen zât Kuşadalı İbrahim Efendi geleneğine bağlı olan, 1920’de İstanbul’da vefât eden Tırnovalı Ahmet Amiş Efendi’dir.2 Fatih Türbedârı diye tanınan ve Şabânî-Melâmî neşveyi temsîl eden bu zâtın sohbet halkasında Bursalı Mehmet Tâhir, İsmail Fennî Ertuğrul, Ahmet Naim Efendi, Evrenoszâde Sami Bey, Süheyl Ünver3 gibi mühim şahsiyetler de vardır.
II. Meşrutiyet’le birlikte siyâsete atılır. Bir müddet sonra İttihat ve Terakkî’nin merkez kadrosuna muhalif grupta yer alınca bir daha seçilme şansını kaybeder. Dönemin meşhur tüccarlarından Tantavîzâde Halit Efendi ile ticârî hayâta devâm eder. Bu arada altı yıl Mısır’a gider gelir.
Mısır/İskenderiye’de kaleme aldığı bâzı şiirlerde Osmanlı devletinin içinde bulunduğu sıkıntılı durumu ve Avrupa devletlerinin olumsuz tavrını ele alır, değerlendirmeler yapar:
Asr-ı âsâr-ı temeddün denilirdi asra
Ne için sözlerini Avrupa nisyân eyler
Medeniyyet denilen dilber-i fettân bir gün
Bütün Osmanlıları keyfine kurbân eyler
Müntebih olmadı hâlâ yine millet acırım
Her ne eylerse bize, bizdeki udvân eyler
Dâhilî böyle adâvet olacaksa dâim
Hâlimiz dostu değil düşmeni giryân eder
Acı Allâh’ım acı hâline Osmanlıların
Bu gidiş yoksa bizi hâk ile yeksân eyler
1920’de oluşan Son Osmanlı Meclisi’nde yine vardır.
1922’de “düşündüm” redifli 114 tâne dörtlük kaleme alır. Fikrî-siyâsî-dînî hayâtın çok değişik konularına dokunan, bâzan tenkîd eden bâzan açık-kapalı tekliflerde bulunan Mecdî Efendi’nin bir dörtlüğü de eğitimin en aktüel konularından biri olan Mektep-medrese çatışması/zıtlaşması ile ilgilidir. Tekkenin irfan köşesi nerededir acaba?
Mekteple olup medrese bir zıdd-ı müsâvî
Yekdiğere her dem ediyor atf-ı mesâvî
Bir yer aradım her ikinin sırrını hâvî
Peygûle-i irfân-ı tekâyâyı düşündüm.
Cumhuriyet döneminde ise Ankara’da Şer’iyye ve Evkaf Vekâleti müsteşarıdır. Sözkonusu Vekillik kaldırılıp yerine 3 Mart 1924’te Diyanet İşleri Reisliği kurulunca kendisine bu kurumun reisliği teklîf edilirse de kabûl etmez, tekrar İstanbul’a döner.
27 Ağustos 1941 târihinde vefât edinceye kadar başka bir görev almaz. Telif ve tercüme eserlerle meşgûl olur. Evinde, gönül kozasını örerken kurduğu sohbet halkası ile de okuduklarını, duyduklarını, düşündüklerini tâlib olanlara aktarır.
İbnülemin Mahmud Kemâl’in değerlendirmesi şöyle:
“Üstad, fuzelânın ezkiyâsından, edib, nükteşinas, kābil-i hitâb, letâife ve mehâsin u bedâyia mâil, melihulvecih bir zâttır. Şiirleri güzel ve emsâline fâiktir”.4
Son Şiir
Abdülaziz Mecdi Efendi’nin sohbet pınarından gönül dünyâsını besleyen insanlardan biri de Osman Nuri Ergin’dir. Türkiye Maarif Târihi, Mecelle-i Umûr-ı Belediyye gibi birçok mühim eserlerin sâhibi olan Ergin, mürşidinin vefâtından bir sene sonra mühim bir kitap yayınladı: Balıkesirli Abdülaziz Mecdi Tolun Hayatı ve Şahsiyeti, İstanbul 1942
1945 yılında da Balıkesirli Abdülaziz Mecdî Dîvânı’ nı neşretti. Bu eserin son şiiri 8 Mayıs 1941 târihini taşımaktadır. Son mısrâında hicran ve vuslat kelimelerini barındıran o şiir şöyle:
Gir gönlüme de dinle nasıl nâle-güzînim
Feryâdını sessiz çıkaran merd-i metînim
Ezhâr-ı elemle bezenen yârelerimle
Gül bahçesine döndü benim beyt-i hazinim
Envâr-ı surûra dalarım gamlar içinde
Rûhumdaki gülşende elemlerden emînim
Bâlâ-rev eder fikrimi esrâr-ı bedîa
En doğrusu gamdan da ferahtan da berîyim
Bâis buna safiyet-i menkûş-i cebînim
Sûretteki kisvemle fakat ben hak-nişinim
Durmaz gezerim sahâ-yı eflâk-i cihânı
Eflâk-i cihan sakfı benim sath-ı zemînim
Mâdemeki sensin sebebi nevha-yı kalbin
En tatlı tegannî demedir âh u enînim
Mecdî gibi sermest-i safâ yâr ile gönlüm
Hicranla değil vuslat ile nâle-güzînim
Vefâtına Târih
Vefâtına manzûme ile târih düşenlerden biri de Üsküdar Mevlevîhânesi son postnişini Ahmet Remzi Dede’dir. Bu insanlar bir taraftan 677 sayılı kânunun getirdiği tecellîlerle hemhâl olurken bir taraftan da hâlden anlayan insanları, yakın dostlarını âlem-i cemâle uğurlamanın derin hüznünü yaşamışlardır.
Mecdî Efendi, 18 Mart 1938 târihinde
O âdemler ki âdem, külli adem olduğun bilmez
Muhakkak âlem u âlemde bir dem olduğun bilmez
diye başlayan on yedi beyitlik bir gazeli tahmîs etmişti. Bu gazel, Remzî mahlaslı bir dervişe âitti. Kaderin cilvesi: Üç sene sonra bu derviş aşağıdaki beytleri kaleme aldı:5
Bir taraftan gitmede ehl-i hakîkat ehl-i hâl
Eyledi Abdülaziz Mecdî de işte irtihâl
Vâkıf-ı sırr-ı enelhak ârif-i vahdet-şinâs
Muktedây-ı sâlikân-ı asr idi bî kîl u kâl
Nutk-ı ehlullâhı keşf u şerh ederdi bit-temâm
Al oku İnsân-ı Kâmil6, gösterir neyse kemâl
Âfitâb-ı feyz-i Hak’dan kalbini pür-nûr eden
Başka âlemde tulu’ eyler ebed bulmaz zevâl
Gevher-i eşk ile yârân yazdılar târihini
Etdi âh üstâd-ı kâmil merd-i ekmel intikâl 1360
Dipnotlar
1 Balıkesirli Abdülaziz Mecdî Divanı, Nşr. Osman Ergin, İstanbul, 1945
2 Geniş bilgi için bk. Fatih Türbedârı Ahmed Amiş Efendi Nşr. Adalet Çakır Çağın, İstanbul 2021 (Kocaeli Üniversitesi Vakfı yayını)
3 Abdülaziz Mecdi Tolun A. Süheyl Ünver Mektuplaşmaları, Nşr. Adalet Çakır Çağlı Oğuz Polatel Şefaattin Deniz, İstanbul 2021 (Kocaeli Üniversitesi Vakfı Yayını)
4 Son Asır Türk Şairleri, II/911
5 Ahmet Remzi Akyürek ve Şiirleri, Hzn. Hasibe Mazıoğlu, Ankara 1987
6 İnsan-ı Kâmil isimli eserine işâret.
Ağustos 2021, sayfa no: 38-39-40-41
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak