Yahyalılı Hacı Hasan Efendi, anne ve baba tarafından soyu Peygamberimiz’in (sav) nur nesline dayanan bir âilede 1914 yılında Yahyalı’da hayâta gözlerini açmıştır. Es’ad Erbilî’nin (ks) (ö.1349/1931) halîfesi olan babası Mustafa Hulûsî Efendi (ks) (ö.1355/1936), onu çok küçük yaşlardan îtibâren özel gözetiminde yetiştirmeye başlamıştır. O daha yirmili yaşlarında şeyhi Mahmûd Sâmî Ramazanoğlu Efendi’nin (ö.1404/1984) takdîrini kazanmış ve Sâmî Efendi’den Nakşî-Hâlidî ile Kâdiriyye geleneğini devâm ettirebileceğine dâir icâzetlerini almıştır. Hacı Hasan Efendi yetmiş iki yıllık ömründe yâni vefat târîhi olan 26 Ocak 1987’ye kadar tasavvufu özde yaşamaya ve bu uğurda şuurlu nesiller yetiştirmeye kendini adamış bir sûfî olarak yüreklerdeki yerini almıştır. Sûfîlerin de tıpkı peygamberlerde olduğu gibi arkalarında mîrâs olarak bıraktıkları en önemli şeyler ilim ve ma’rifettir. Bu bağlamda vefâtının üzerinden 33 yıl geçmiş olsa da Hacı Hasan Efendi’nin mîrâsı hâlâ taptâze ve capcanlıdır. Onun ilim ve irfâna yönelik tavır ve davranışlarının bütünü, engin bir tecrübe olarak yolları aydınlatmaya devâm etmektedir. Biz bu makâleyle Hacı Hasan Efendi’nin (ks) gerek mürîdânına gerekse de tasavvuf târîhine geçebilecek mîrâsı niteliğindeki tasavvuf anlayışını ele almanın önemli olduğunu düşünmekteyiz.1
Hacı Hasan Efendi’nin (ks) Tasavvuf Anlayışı
Hacı Hasan Efendi’nin (ks) tasavvuf anlayışında geleneğe bağlı tutumlara sıklıkla rastlamak mümkündür. Yâni kendisinden önce -başta Sâmî Efendi (ks) olmak üzere- gelmiş geçmiş pek çok sûfiden ona tevârüs eden birikime sâdık kalarak, yaşadığı dönemin zorlu süreçlerine rağmen îman, İslâm ve ihsan üçlemesini barındıran bir ekole sâhip olmuştur. Taraftar toplama heveslisi olmadan, onun sâdece tasavvuf eğitiminin önemi kavrayabilecek kişilere virdler vermiş olması da, tasavvuf yolunda kalitenin ne denli önemli olduğu hakîkatine bir vurgu olarak değerlendirilebilir.
Hacı Hasan Efendi, tasavvufun kişiye fayda sağlayabilmesinin yolunu, İslâm’ın şer’î hükümlerine hassâsiyetle uymak olarak gördüğü için kendi hayâtında şer’î hükümlere titizlik göstermiştir. Şerîatın inceliklerini her fırsatta dile getirerek, tarîkatın şerîattan ayrılmasının mümkün olamayacağını ifâde etmiş ve şöyle demiştir: “Şerîata uymayan tarîkat bâtıldır. Tarîkat ve hakîkat şerîatın hizmetçileridir. Allâh’ımızın (cc) emirlerini daha güzel yaşamamıza ve îmanda kemâle ermemize vesîledir.”2 Tarîkatın Hak olabilmesi için şerîata uygunluk göstermesi ve şer’î ahkâma muhâlefette bulunmaması gerekmektedir. Tarîkatın; îmânı îmân-ı kâmil’e, insanı da insân-ı kâmil’e ulaştırabilmesi için zâhirî hükümlere aykırı bir tutum içerisinde olmaması elzemdir. Hacı Hasan Efendi’nin bu görüşünden, Ebu Said Harrâz (ks) (ö. 277/890) ile aynı düşünceyi paylaştığını anlamaktayız. Çünkü Harrâz (ks): “Zâhirî ilme ters düşen bütün bâtınî haller bâtıldır.”3 demektedir.
Hacı Hasan Efendi (ks) tasavvuf sisteminde güzel ahlâkın gerçekleşmesini hedeflemiş ve kötü ahlâkı “barut çuvalı”na benzetmiştir. Ona göre; barut çuvalı üzerine binâ edilecek herhangi bir yapı, bir kıvılcım sebebiyle barut patladığında nasıl yerle bir olabilecekse, işte kötü ahlâk üzerine biriktirilmeye çalışılan sâlih amellerin durumu da böyledir. Bunun için sâlih amellerin faydalarını yok edecek olan kötü ahlâktan arınmak gerekmektedir.4 Sohbetlerine baktığımız zaman onu, tasavvufun kâmil mânâda gerçekleşmesinin yolunun güzel ahlâktan geçtiğini ifâde ederken görürüz.5 Sâlikin gönül dünyâsını temizleyecek olan füyûzât-ı ilâhiyyenin meydana gelebilmesine vesîle olacak olan da yine güzel ahlâktır.6
Tasavvufu şahsiyetinde yansıtabilmeyi başaran Hacı Hasan Efendi, üstlenmiş olduğu misyonu yerine getirebilme ve tasavvufun engin birikimini tâbîlerine aktarabilmenin çabası içerisinde olmuştur. “Kâl” ilminden ziyâde “hâl” ilmi olan tasavvufu, sözden öte özde yaşayıp yaşatabilme çabasını ortaya koymuştur. Tasavvufun hedeflemiş olduğu insân-ı kâmil olabilme yolunda Kur’ân ve sünnet çerçevesinde kötü ahlâktan arınıp üsve-i hasene olan Hz. Peygamberin (sav) örnekliğini kendi hayâtında sergileme çabasıyla mürîdânına önderlik yapmıştır.
Bir Edep Timsâli ve Muallimi Olarak Hacı Hasan Efendi
Bilindiği üzere tasavvufta edep konusu önemli yekûn tutar. Başta Yaradan’a karşı edeplenmeyi hedefleyen tasavvuf, yaratılmışlara karşı da belli âdap ölçüleri çerçevesinde davranmayı salık verir. Hacı Hasan Efendi’nin tasavvuf anlayışında âdâb ve erkân konusunun özel bir yeri hâiz olduğu âşikârdır. O, mürîdânına her zaman âdâb ve erkân ölçüleri çerçevesinde hareket etmelerini telkîn etmiştir. Tasavvufta feyz almanın yolunun edepli olmaktan geçtiğini savunmaktadır.7 Edepsiz bir kimsenin zararının sâdece kendisiyle sınırlı kalmayacağını, kendisiyle berâber toplumun da zarar göreceğini ifâde etmektedir.8 Diğer tarîkat ve cemâatlerin kendilerine has alâmetlerinin olduğunu örnekler vererek açıklayan Hacı Hasan Efendi; “Sâmî Efendimin evlatlarının alâmeti de edeptir.” tesbîtinde bulunmuştur.9 Tarîkata girmenin sebeplerinden birisini edebin öğrenilmesi olarak görmüş ve şunları söylemiştir: “Tarîkat-ı âliyye, edebi tahsil yoludur. Bu yolda çocuğa muamelede bile edep terk edilmez. Aksi takdirde bu yola intisâbın hiç bir faydası olmaz. Edebi muhafaza edebilmek içinse mürşid-i kâmille râbıtalı olmak şarttır.”10Bu ifâdelerle aynı zamanda edeple râbıtanın bağlantısını ortaya koymuştur.
Sohbetleriyle Yürekleri İhyâ Eden Hacı Hasan Efendi
Hacı Hasan Efendi tasavvuf anlayışını, bıkmadan usanmadan her şart ve ortamda yapmaya çalıştığı sohbet ve vaazları aracılığıyla yaymıştır. O, Bahaeddin Nakşibendî’nin (ks) (ö.791/1389): “Yolumuz sohbet yoludur”11 sözüve Sâmî Efendi’nin; “Hasan Efendi ders verir, sohbet eder, yetiştirir.”12 sözünden aldığı ilhamla, ömrü boyunca birçok yerde sohbet ve vaazlarıyla insanları irşâd etmeye gayret etmiştir. Kendi evinde her gün saat 09.00-10.00 arası hattâ öğle vaktine kadar süren düzenli ve husûsî sohbetler yapmaya çalışmış,13 Cuma günleri ise mümkün mertebe Cuma vaazlarıyla câmilerde umûma açık irşad faaliyetleri yürütmüştür. Câmilerdeki vaazlarında herhangi bir bürokratik engelle karşılaşmamak için fahrî vâizlik belgesi almıştır.14 Sohbetlerde düzen ve tertîbe çok önem vermiştir. Öyle ki özellikle ev sohbetlerinde, sohbete başladıktan sonra kimsenin içeri alınmaması tâlîmâtını vermiştir. Geç kalanları ise tatlı sert îkâz etmiş, sohbet bitmeden çay ve diğer ikramların dağıtılmamasını tembihlemiştir. Onun bu titiz davranışını, sohbet dinleyenlerin dikkatlerinin dağılmaması ve konudan kopmaması için alınmış tedbîr olarak görmemiz mümkündür. Hacı Hasan Efendi sohbetlerinde yerel halk dili kullanmış, sıcak sunumlarıyla konunun iyice anlaşılmasına özen göstermiştir. Konuşmalarında sâdelik ön planda olmak kaydıyla, yeri geldiğinde duygusal anlatımlarla dinleyenlerini gözyaşlarına boğmuş, yeri geldiğinde ise nüktelerle yüzlerde tebessümler bırakabilmeyi başarmıştır. Bu vesîle ile çevresindekilere Kur’ân ve sünnet bağlamında tasavvufun nasıl yaşanabileceğini göstermeye çalışmış, tek bir insanın hidâyetine vesîle olabilmeyi her şeyden daha hayırlı olarak görmüştür.15
Sonuç olarak; dünyâ pek çok insanın gelip geçtiği bir han gibidir. Ancak çok az insan dünyâda silinmeyecek izler bırakabilmektedir. Hâliyle, yaşantısıyla, güler yüzü ve tatlı celâliyle yüreklerden kolayca silinemeyecek latîf izler bırakan ender şahsiyetlerden birisi olan Hacı Hasan Efendi’yi anlamak, onun tasavvufî şahsiyetini idrâke çalışmaya bağlıdır. Onun biri Hakk’a diğeri halka bakan iki cihetinden bahsedebiliriz. Halkla iştigâl ederken Hakk ile irtibâtını koparmayan yönünden çok istifâde etmeliyiz. Örnek insan Yahyalılı Hacı Hasan Efendi’yi vefâtının 33. yıldönümünde rahmetle ve minnetle yâd ederiz. Şefâatleri ümîdiyle…
Dipnotlar:
1 Yahyalılı Hacı Hasan Efendi hakkında kapsamlı bilgi için bkz: İdris Kocabaş, “Nur Meşalesi Yahyalılı Hacı Hasan Efendi” Mavi Yay. İstanbul 2018.
2 Hacı Hasan Efendi, Sohbetler I, Mavi Yay. İstanbul 2010, s. 78.
3 Abdulkerim Kuşeyri, er-Risale, çev. Dilaver Selvi, Kuşeyri Risalesi, Semerkand Yay. İstanbul 2013, s. 131.
4 Hacı Hasan Efendi, Sohbetler I, s. 51.
5 Hacı Hasan Efendi, Sohbetler II, Mavi Yay., İstanbul 2013, s. 49.
6 Hacı Hasan Efendi, Sohbetler II, s. 49.
7 Hacı Hasan Efendi, Sohbetler I, s. 151.
8 Hacı Hasan Efendi, Sohbetle III, s. 67.
9 Kocabaş, Dr. Mehmet Sürmeli ile mülakat, 5 Nisan 2016.
10 Hacı Hasan Efendi, Sohbetler IV, s. 25.
11 Molla Cami, Nefahatü’l-Üns Min Hazarat’il-Kudüs, Sad: Abdulkadir Akçiçek, Evliya Menkıbeleri, Huzur Yay., İstanbul 2014, s. 720; Eraydın, Tasavvuf ve Tarîkatlar, s.372.
12 Hacı Hasan Efendi, Sohbetler I, s.13.
13 Ayşe Dinç, Hacı Hasan Efendi, Yenidünya Aylık İlmî, Fikrî, Aktüel Dergi, Yıl: 14, S. 159, Ocak 2007, s. 47.
14 Mehmet Sürmeli, Hacı Hasan Efendi ve Tasavvuf Anlayışı, Mavi Yay. İstanbul 2015. s. 135.
15 Mehmet Emin Ay, “Yâd-ı Cemîl”, Yenidünya Aylık İlmî, Fikrî, Aktüel Dergi, Yıl: 15, S. 171, Ocak 2008, s. 8.
Ocak 2020, sayfa no: 20-21-22-23
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak