Ara

Vefânın ve Asâletin Temsilcisi Hz. Hatîce / Tuğba Çakır

Vefânın ve Asâletin Temsilcisi Hz. Hatîce / Tuğba Çakır

Peygamber Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem’in ilk zevcesi, İslâm’a ilk inananlardan Hz. Hatice annemiz, mîlâdî 556 yılında Mekke’de doğdu. Babası Huveylid, annesi Fatıma’dır. Asil bir soya mensup olup soyu dedelerinden Kusay’da Peygamber Efendimizin şerefli soyu ile birleşir. Üstün karakteri ve iffetli oluşu sebebiyle İslâmiyet’ten önce “Tâhire” lakabı ile anılmıştır. Resûlü Ekrem Efendimizin en büyük hanımı olduğu için sonraki zamanlarda kendisine “Haticetü’l-Kübra” denilmiştir.

İlk kocası Ebû Hâle’den Hind ve Hâle isminde iki erkek çocuğu; ikinci kocası Atik b. Âiz ile olan evliliğinden de Hind isminde bir kızı dünyâya gelmiştir. İkinci kocasının ölümünden sonra Kureyş’in ileri gelenlerinden bazıları, soylu, güzel ve zengin olması sebebiyle kendisiyle evlenmek istedilerse de Hz. Hatice (r.anha) hiç birisini kabûl etmemiştir.

Babası Huveylid ticâretle uğraşan zengin biriydi. Bu sâyede Hz. Hatice (r.anha) küçüklüğünden itibâren ticâretin içinde bulundu. Zamanla kendisi de ticâretle meşgûl olmaya başlayan Hz. Hatice, Kureyş kervanları ile Şam’a mal göndermeye başladı. Bu kervanlarda ücretle adamlar tutuyor, onlarla ticârî işlerini sürdürmeye çalışıyordu. O, kendi zamânındaki en büyük ticâret kervanlarından birine sâhipti. 

Tavsiye üzerine, çevresinde üstün ahlâk sâhibi ve güvenilir bir genç olarak bilinen Peygamberimiz (sav) ile ortaklık yapmış ve netîcesinde yapılan ticâretten memnun kalmıştı. Memnûniyetinin bir göstergesi olarak Peygamberimize anlaştıklarından daha fazla ücret vermişti. Hz. Hatice, Peygamberimizin yanında Şam’a gitmiş bulunan kendi adamlarından Meysere’ye Efendimiz hakkında sorular sormuş, Meysere’nin verdiği bilgiler karşısında Hz. Hatice’nin Peygamberimize olan ilgisi artmıştı. Efendimizin dürüst ve güvenilir olması, işini hakkıyla yapma gayreti ve bu yolculukta yaşadığı bazı ilginç hâdiseler Hz. Hatice’yi etkilemişti. Bu hâdiselerden biri Busra’da yaşanmıştı:

Kervan Busra’ya varınca râhip Nastura’nın manastırı yakınlarında konakladı. Efendimizin (sav) daha önce amcası Ebû Tâlib ile çıktığı Şam seyahati sırasında manastırda bulunan Râhip Bahîra ölmüş, yerini Nastura adındaki râhip almıştı. Efendimizin, zeytin ağacının altına inmesi, pencereden gelen kāfileyi seyreden Râhibin dikkatinden kaçmadı. Önceden tanıştığı Meysere’yi yanına çağırdı ve ağacın altında konaklayanın kim olduğunu sordu. Meysere “O Kureyş ve Mekke halkından biridir” dedi. Nastura bir anlık düşünceye daldı. Sonra da Meysere’yi de şaşırtan şu cümleleri söyledi: “O ağacın altına şimdiye kadar peygamberden başka kimse inmemiştir.” Daha sonra Meysere’ye “Onun gözünde biraz kırmızılık var mıdır?” diye sorunca Meysere “Evet” dedi. Nastura kesin bir dille: “O, peygamberdir. Hem de peygamberlerin sonuncusudur” dedi. 

Meysere’nin anlattıklarını uzun uzadıya düşünen Hz. Hatice (r.anha) nihâyetinde Peygamberimizle evlenmeye karar verdi. Bunu da yakın dostu Nefise bint. Münye vâsıtası ile Efendimize iletmek istedi. Nefise, Hz. Hatice’nin evlenme teklîfini Peygamberimize ulaştırdı. Peygamberimiz (sav) bu teklîfi amcaları Ebu Talip ve Hamza’ya açtı. Onlarla istişâreleri sonucunda o da evliliğe karar verdi. Bu evlilik sırasında Peygamberimiz (sav) 25; Hz. Hatice (r.anha) 40 yaş civârındaydı. Nikâh kıyıldıktan sonra develer kesildi, yemekler verildi. Gelenler arasında Peygamberimizin süt annesi Halime de vardı. Halime (r.anha) ertesi gün Hz. Hatice’nin bağışladığı kırk koyunla kabîlesine dönecek, bir vefâ örneği gösteren Hz. Hatice’nin bu tavrı Peygamberimizi oldukça duygulandıracaktı.

Hz. Hatice (r.anha) bütün servetini Peygamberimize (sav) teslîm etti. Ticârete devâm ederek bol kazançlar elde ettiler. Yaşça büyük olmasına rağmen O, bir eş olarak Peygamberimize son derece hürmetkâr davrandı. Nübüvvetin öncesi ve sonrasında Hz. Hatice, Peygamberimizin sıkıntılarını hafifleten bir sükûnet kaynağı oldu. Misâfirperverliği, güler yüzlü oluşu, cömertliği ve merhametiyle örnek oldu. Ferâset sâhibi, nâzik ve düşünceliydi. Bir defasında yeğeni Hakîm b. Hizâm henüz küçük bir çocuk olan Zeyd b. Hârise’yi köle olarak satın alıp halası Hz. Hatice’ye hediye etmişti. Peygamberimiz (sav) Zeyd’i görünce “eğer bu köle benim olsaydı, onu âzâd ederdim” dedi. Hz. Hatice de onu Efendimize hediye etti. Peygamberimiz de Zeyd’i âzâd etti.

Hz. Hatice annemizin bu evlilikten altı evlâdı dünyâya geldi. İlk çocukları Kāsım iki yaşında vefât etti. Peygamberimiz (sav) bu evlâdından dolayı “Ebu’l-Kāsım” künyesini aldı. Sonra Zeynep, Rukiye, Ümmü Gülsüm, Fâtıma ve Abdullah doğdu. Efendimizin Mâriye’den olan oğlu İbrâhim hâriç geriye kalan altı çocuğu da Hz. Hatice’den olup soyu onun çocuklarından devâm etmiştir. 

Peygamberimiz (sav) 40 yaşlarına yaklaştığında yalnız kalmak ve putlara tapılan câhiliye ortamından uzaklaşmak istiyordu. Sık sık Hira mağarasına gidiyor, bazen günlerce orada kaldığı oluyordu. Hz. Hatice (r.anha) ise bu durumu anlayışla karşılıyor, ona karşı çıkmak bir tarafa yiyip içmesi için Hira’ya hazırladığı erzağı bizzat kendisi götürüyordu.

Tarihler 610 yılının Ramazan ayını gösterdiğinde Hira’da bulunan Efendimize, Cebrâil (as) gelip ilk âyetleri indirmişti. Bu durum karşısında hızlıca mağaradan ayrılan Peygamber Efendimiz (sav) korku ve heyecanla titrer bir halde evine dönmüş ve “beni örtünüz, beni örtünüz” demişti. Hz. Hatice, Efendimizin üzerini örtmüş ve teskîn olmasını sağlamıştı. Başından geçenleri tedirgin bir halde Hz. Hatice’ye anlatan Peygamberimiz “Bana ne oluyor? Ben bir kâhin olmaktan korkuyorum” deyince Hz. Hatice, büyük bir basîret ve anlayışla: “Yemîn ederim ki Allah hiçbir zaman seni utandırıp üzmez. Çünkü sen akrabâlarını gözetirsin, doğru konuşursun, işini görmekten âciz kimselerin elini tutarsın, yoksulları kollarsın, misâfirleri ağırlarsın, haksızlığa uğrayan kimselere yardım edersin” diye büyük bir tesellî vermişti. 

Bununla yetinmeyen Hz. Hatice, Peygamberimizi iyi bir Hristiyan olan amcasının oğlu Varaka b. Nevfel’e götürmüş, Efendimizi dinleyen Varaka da: “Gördüğün, bütün peygamberlere vahiy getiren melektir. Sen beklenen peygambersin”demişti.

Peygamberimiz (sav) ilk vahiyden sonra hep düşünceliydi. Üzerinde bir tedirginlik hâli vardı. Çok büyük bir görev yüklenmişti. Hz. Hatice (r.anha), O’nun bu hâlini görüyor ve sıkıntısını hafifletmek istiyordu. Efendimiz bir gün bu sıkıntı ile otururlarken: “Bana kim inanır yâ Hatice?” diye sordu. Anlayış ve olgunluğu ile fazîlet timsâli mü'minlerin annesi: “Sana kim inanmaz ki! Kimse inanmasa da ben inandım” dedi.

Vefâkâr Hz. Hatice, Peygamberimizi hiçbir zaman yalnız bırakmadı. Mekke’nin sayılı zenginleri arasında yer alırken tüm mal varlığını sonuna kadar Müslümanlara destek olmak ve onları koruyup kollamak için kullandı. Bu maddî desteği ve mânevî olarak dâimâ Peygamberimizin yanında olması Allâh’ı ve Resûlünü çok memnûn etmişti. Cebrâil (as) vahiy getirdiğinde bir defasında Peygamberimize: “Hatice’ye benden ve Rabbinden selâm söyle. Onu cennette inciden yapılmış bir sarayla müjdele. Orada ne gürültü vardır ne de yorulmak” buyurdu. 

25 yıl süren mutlu bir evliliğin ardından Hz. Hatice (r.anha) hicretten 3 yıl önce, 10 Ramazan/19 Nisan 620’de vefât etti. Mekke’de, bugün cennetü’l-mualla diye bilinen, hacun kabristanına bizzat Efendimiz (sav) tarafından defnedildi. Hz. Hatice’nin vefâtı bütün Müslümanları çok üzmüştü. Çünkü o mü'minlerin annesiydi, maddî ve mânevî olarak mü'minlere her zaman yardımcı olmuştu. İslâm Târihinde, Hz. Hatice’nin vefât ettiği seneye “hüzün yılı” denmiştir.

Peygamberimiz (sav) ömrü buyunca Hz. Hatice’nin fedâkârlığını ve dostluğunu her fırsatta andı. Daha sonraki zamanlarda evde bir koyun kesilecek olsa Resûl-i Ekrem Efendimiz Hz. Hatice’nin yakınlarına birer parça gönderir ve “Ben Hatice’nin sevdiklerini severim” buyururdu.

Bir defasında “Hz. Hatice’nin kız kardeşi Hâle, Peygamberimizi ziyârete gelmişti. Onun sesini duyan Efendimiz büyük bir sevinç ve heyecanla “Allâh’ım bu Hâle’dir” buyurdu. Hz. Âişe (r.anha), Efendimizin Hz. Hatice’ye olan vefâsı karşısında bir gün “Allah sana ondan daha hayırlısını vermişken Kureyş’in yaşlı ve dişleri dökülmüş bir kadınını mı anıyorsun?”deyince Efendimiz: “Vallâhi Allah bana ondan daha hayırlısını vermedi; insanlar beni inkâr ettiğinde O bana inandı, insanlar beni yalanladığında O beni tasdîk etti, insanlar beni mahrum bıraktığında malıyla O destek oldu” buyurdu.

Bir başka sefer Peygamberimiz ashâbı ile otururken yere dört satır yazı yazdı. Efendimiz (sav) “Bunun ne olduğunu biliyor musunuz?” diye sorunca Ashab “Allah ve Resûlü daha iyi bilir” dediler. Peygamberimiz (sav) şöyle buyurdu: “Cennet kadınlarının en fazîletlileri dört kişidir. Bunlar: Huveylid’in kızı Hatice, kızım Fâtıma, İmran’ın kızı Meryem ve Firavun’un hanımı Asiye’dir.” Bir başka hadislerinde de Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur: “Zamânının en hayırlı kadını Meryem idi. Bu zamânın en hayırlı kadını da Hatice’dir.” 

Cenâb-ı Allah ondan râzı olsun. Bizlere de onun muazzez ahlâkından hissedâr olmayı lütfeylesin.

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak