Ara

Vatan ve Tarih Şuuru

Vatan ve Tarih Şuuru

Vatan, fertleri bir gâye doğrultusunda bir arada tutar ve kendilerini bu varlığın bir parçası olarak görmelerini temin eder. 

Vatan anlayışına bir delîl olarak gösterilir şu vak’a. Şâir Hassan’ın Mekke’nin güzelliklerini anlatan bir şiirinde Sevgili Peygamberimizin gözlerinin yaşardığı anlatılır. 

Vatan, her canlı için bir sığınaktır. Denizde balıkların uzun bir seferden sonra yine aynı yere gelmesi, karıncanın yuvasına dönmesi, ormanda yavrularına yiyecek götüren mahlûkların hiç hatâ etmeden aynı yerlerine ulaşması vatanın fıtrî bir duygu olduğunu gösterir. Arı kovanına, karınca yuvasına yabancıyı girdirmez. 

Sevgili Peygamberimiz (sav), savaş meydanından kaçmayı, helâk edici yedi günahtan biri saymıştır.1 Vatanın savunması için nöbet bekleyenlerin gözlerini cehennem ateşinin yakmayacağı müjdesini vermiştir. 

“Elhamdulillâhi rabbi'l-âlemîn” Âlemlerin Rabbi olan Allâh'a hamdolsun deriz namazın her rekâtında. Tevbe sûresinin 116. âyetinde, “Göklerin ve yerin mülk ü saltanatı hakıykaten Allâh'ındır, O'nundur. O, hem diriltir, hem öldürür. Sizin Allah'dan başka ne bir yâriniz, ne de bir yardımcınız vardır. Şübhesiz ki göklerin ve yerin mülkü (hükümranlığı) ancak Allâh'ındır!” Gâye, kuru toprağa sâhip olmak değil, Îlâ-yı Kelimetullah’dır; Allâh'ın dînini yüceltmektir. Bakara 193. âyette, “Fitne kalmayıncaya, din otorite de yalnız Allâh'ın oluncaya kadar, onlarla savaşın.” 

Osmanlı Sadrâzamı Said Halîm Paşa, “Muselman nazarında vatan, inancının hayâta hâkim olduğu topraktır.” der.

Vatan, içinde yaşanan ülkedir.

Abdülkâdir Cezâirî (rh.a.), insanın dört vatanı vardır, der:
- Dünya,
- Berzah, kabir ile ba’s dirilme arası,
- Cennet,
- Cehennem.

Muhyiddîn Arabî (ks): "Vatan, kişinin Rab Teâlâ ile olmasıdır." sözüyle, ülkenin huzûrunu ifâde eder.

Vatanın güvenliği de önemlidir. Bu sebeble Kur'ân-ı Kerîm’de Tîn sûresinin 3. âyetinde geçen Mekke ve çevresindeki harem bölgesi Beledü'l-Emîn Mekke, aynı zamanda âlemlere rahmet olarak gönderilen son Peygamber Hz. Muhammed (as)’ın doğduğu ve son ilâhî kitap Kur’ân’ın inmeye başladığı yerdir. Belâ, âfet ve fitnelerden korunmuş olması sebebiyle güvenli bölge denmiştir. Vatan olarak ilk binânın yapıldığı yer Mekke’dir. “Şüphesiz, âlemlere bereket ve hidâyet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev (mâbed), Mekke'deki (Kâbe)dir.”2 Kâbe’nin “âlemler için bir hidâyet kaynağı” olması, Allâh'ın birliği (tevhîd) inancına dayanan ilâhî dînin ilkelerini yansıtmasından, beş vakit namazda dünyânın her tarafından müslümanların buraya yönelmeleri ve İslâm’ın beş şartından biri olan Hac ibâdetinin burada olmasındandır. 

Sevgili Peygamberimiz (sav) El-Emîn sıfatıyla anılır. Mü'minin târifinde de eminlik, güven ve emniyet vardır. “Müslüman, diğer Müslümanların onun elinden ve dilinden güvende olduğu kimsedir.”3 Devletin fertleri emîn, inanılacak kimseler olduğu gibi, idârecilerin de itikâdî yönünün itâat sebebi olduğu açıkça bildirilir. Ebu Bekir (ra) “Ben Hz. Allâh'a ve Peygambere itâat ettikçe, siz de bana itâat ediniz. Ben Allâh'a ve Peygambere isyân edersem bana itâatiniz lâzım gelmez.” buyurur.

Aleyhi's-salâtu ve's-selâm Efendimizin mübârek hadîs-i şerîfi, beldelerin huzûrunu iki esâsa bağlar: “Ümmetimden iki sınıf vardır ki, onların düzelmeleriyle ümmetim de düzelir ve onların bozulmaları ile ümmet de bozulur: Yöneticiler ve âlimler.”4 

Beden ülkesinden bahis, ciltler dolusu eserler ortaya kor.

“Îmandır o cevher ki İlâhî ne büyüktür...
Îmansız olan paslı yürek, sînede yüktür!”

Mehmet Akif Ersoy

İç âlemine yapılan yolculukta, Hâcegân silsilesi, sâlikin beşerî sıfatlardan uzaklaşıp kendini melekî ve ilâhî sıfatlara ulaştıracak olan mânevî yolculuğuna îmânı ihsân, Rabbimizi görür gibi ibâdet etmesine, muazzam bir ufka taşımasına, “Sefer der vatan” der. 

Târihsel bakış bizi vahye götürür. İlk vatanımız vücudda, Rabbimizin mârifetine yolculuk yaptırır.

“Nefsini bilen Rabbini bilir.” 

Hak Teâlâ’nın âfâkta ve enfüste, yâni dış ve iç âlemde tecellîsidir. Güzel huyların kaynağını bilmek insanı, Allâh'ı tanımaya götürür. (Gazzâlî) 

“Sana gelen iyi şey Allah’tan, kötü şey nefsindendir.”5 âyet-i kerîmesi buna işârettir. Kendi ülkemize seyahat, dünyâyı defalarca dolaşmaktan çok üstündür. 

Yûnus Emre: “İlim ilim bilmektir. İlim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsin. Ya nice okumaktır?”

Hacı Bayrâm-ı Velî: “Bayram özünü bildi. Bileni anda buldu. Bulan ol kendi oldu. Sen seni bil sen seni.”

“Âlemler sende saklıdır. Cihanlar sende toplanmıştır.” (Âkif)

Mithat Cemal Kuntay:
"Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır.
Toprak eğer uğrunda ölen varsa Vatandır."

Mehmet Emin Yurdakul:
Hadi yavrum ben seni bugün için doğurdum
Hamurunu yiğitlik duygusuyla yoğurdum
Türk evlâdı odur ki yurdu olan toprağı
Ana ırzı bilerek yâd ayağı bastırtmaz
Bir yabancı bayrağı ezan sesi duyulan
Hiçbir yere astırtmaz

"Vatan sevgisi îmandandır.”6

Peygamber Efendimiz (sav) Mekke'den çıkarken Kâbe'nin yanına gelmiş ve ona bakarak şöyle demişti:

"Allâh'ın yarattığı şeyler içinde en çok sevdiğim yer sensin. Eğer buranın halkı beni (zor­la) çıkarmasaydı, ben kendiliğimden çıkmazdım."7

“Bu (Kur'ân), Ümmü'l-kurâ (Mekke) ve çevresindekileri uyarman için sana indirdiğimiz ve kendinden öncekileri doğrulayıcı mübârek bir kitaptır. Âhirete inananlar buna da inanırlar ve onlar namazlarını hakkıyla kılmaya devâm ederler.”8

“Mekke, şehirlerin anası (Ümmü'l-Kurâ)'dır.”9

Mekke şehri İslâm dünyâsının mânevî merkezidir. Onun çevresi de bütün dünyâdır. Resûlullah (sav) bütün insanlığa gönderilmiş bir peygamber olup, O’na gönderilen Kur’ân da bütün insanlığa hitâp etmektedir. İşte bunun için âyette Mekke şehrine şehirlerin anası mânâsına “Ümmü’l-kurâ” denilmiştir.

Ârifler hayâtın geçiciliğini vurgulayan, dünyâyı bir garip veya yolcu gibi yaşamaya teşvîk eden hadislere dayanarak rûhun bu dünyâda gurbette bulunduğunu, asıl vatanının kopup geldiği ruhlar âlemi olduğunu anlatır.

İbni Ömer -radıyallâhu anhümâ- şöyle dedi:

Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem benim iki omuzumu tuttu ve:

“Dünyâda sanki bir garip veya bir yolcu gibi ol”10 buyurdu.

 Bir garib gibi veya bir yolcu gibi olan kimsenin, hasedi, kîni, kavgası olmaz.

Şahsımla ilgili bir duygu. Hangi Nebî, sahabe ve evliyâ kabrini ziyâret etsem, onlara hemcivâr olan ev sâhiplerine imrenirim. Bu bize Hz. Ömer’in (ra) şu duâsını hatırlattı:

“Allâh’ım, Sen’den Sen’in yolunda şehâdet ve Peygamberinin (sav) köyünde ölmek istiyorum.” 

Bir kısım âşıklar, gönül bağının bulunduğu üstâdının memleketini kendilerinin memleketi olarak kabûl etmiştir. Defninin bile Cennetü'l-Baki olmasını istemiştir ârifân-ı İlâhî. Sâmi Efendi'ye (ks) kabirleri sorulduğunda, şöyle cevap verir: “Herkesin arzusu verilse, bizim arzumuz Cennetü'l-Baki’yi ister.” 

Hübût ve urûc kavsi vardır. Buna İniş ve çıkış derler. Hangi ülkeden gelip hangi ülkeye göçer kişi? İlk vatanımız “elest” bezmi. “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” hitâbının yapıldığı ve ruhların da “evet” diye cevap verdikleri meclis. 

O âlemden dünyâya iniş.

“Cennetten çıktı Âdem
Dünyâya bastı kadem
Bunu der idi her dem
Lâ ilâhe illallâh.”

“Sizi ve diğer varlıkları, birbiriyle uyumlu, birbirini tamamlayan çiftler hâlinde yarattık.” âyetiyle, anne ve babadan nesil meydana geldi. Ana karnı hayâtından dünyâya doğdu insan.11 

“Düştük ana rahminden pazara. Bir kefen aldık döndük mezara…”

Necib Fâzıl’ın dediği gibi son yurdumuza er geç göçeriz.
Gideriz nur yolu izde gideriz
Taş bağırda sular dizde gideriz
Bir gün akşam olur biz de gideriz
Kalır dudaklarda şarkımız bizim...

Dipnotlar:
1 Buhârî, Vasâyâ 23, Tıb 38, Hudûd 44.
2 Âl-i İmrân, 3/96.
3 Nesai, İman, 8/4998.
4 Kenzu’l-ummal, 6/30.
5 Nisâ, 4/79.
6 Aclunî, Keşfu'l-hafa, I. 138.
7 Heysemî, Mecmau‘z-Zevâid, 3/283.
8 En’am, 6/165.
9 En'am, 6/92.
10 Buhârî, Rikak 3.
11 Nebe, 78/8.

Mayıs 2024, sayfa no: 4-5-6-7

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak