Üzerinde yaşadığımız topraklar çok değerlidir. Her karışı şehit kanlarıyla sulanmıştır. İslâm’la şereflenen Türk Milleti “i’lâ-yı kelimetullah” yâni Allâh’ın adını yüceltmek ve uzaklara götürmek için adım adım ilerlemiş, Viyana’ya kadar uzanmıştır. Devran dönmüş, gerileyerek Anadolu’ya sıkışmışız. O gün bugündür Anadolu topraklarında gözü olan çoktur. İmkân bulsalar ilk fırsatta gene istilâya kalkışırlar. O bakımdan bu bağımsızlığın, hür bir ülkeye sâhip olmanın kıymeti iyi bilinmeli. Sâhipsiz olan memleketin batması haktır Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır 15 Temmuz kalkışmasında halkımız bu anlayışta, memleketine sâhip olduğunu bir kere daha gösterdi. Vatana sâhip olmanın bir başka yönü daha var; o da onun târihini ve kültürünü, dostunu ve düşmanını iyi bilmekle bu bilinci diri tutmaktır. Kurtuluş günleri bu duyguyu canlı tutmanın araçlarından biridir. Fakat kurtuluş günlerinde rutin törenler yapılır. Resmî erkân katılır ve hep aynı seremoni tekrarlanır. Bu yüzden bir kanıksamaya yol açar. O günlerin rûhunu ve heyecânını yaşamak için, üç veya beş senede bir daha görkemli ve geniş katılımlı etkinlikler yapılabilir. İyi ödüllü yarışmalar düzenlenerek, kaliteli filmler, müzikler yaptırılabilir. İzmir’in Kurtuluşu İstiklâl mücâdelemizde İzmir önemli yer tutar. Yunan ordusu 15 Mayıs 1919’da İzmir’i işgâl etti. Şehir üç buçuk yıla yakın acı çekti. Artık sona yaklaşılmıştı. 26 Ağustos 1922’de Büyük Taarruz’la düşman ordusu dağıtıldı. 2 Eylül’de askerlerimiz Uşak’a girdi. Türk birlikleri İzmir’e doğru ilerledi. İzmir Hükümet Konağı’na Türk bayrağını dikmekle görevlendirilenlerden biri Yüzbaşı Şerafettin’dir. 9 Eylül sabahı, emrindeki süvâri birliğiyle Bornova’ya girdi. Halkapınar’a doğru ilerledi. Mersinli’yi geçtiler, bir Ruma âit un fabrikasından ateş edilmeye başlandı. Dört erimiz şehîd oldu. Hemen oracıkta gömüldüler. Birlik yoluna devâm etti ve Konak’a ulaştı. Sonra oraya bir şehitlik yapıldı, şehit erlerimizin isimleri mermere yazıldı: Akşehirli Mehmet Çavuş, Antalyalı İbrahim Hakkı Çavuş, Nevşehirli Seyit Ahmet, İzmirli Veyis. Anıt ve Şiir Zaferler, acılar ve sevinçler edebiyatla, şiirle, anıtlarla hatırlanır. Halkapınar Şehitleri’nin hâtırasını Necmeddin Halil Onan (1902-1968) “Halkapınar” başlıklı şiirinde dile getirdi. Burada yatan şehitler güzel İzmir’i görmeye doyamadan hayâta gözlerini yumdular. Şâire göre o şehitlerin kanlarıyla işgâl yıllarının kirleri temizlenmiştir. Bu sebeple onların hürmetle anılmaları gerekir. Şiirin birkaç dörtlüğü şöyledir: “İzmir’e ilk önce kavuşmak için/ Ön safta koşanlar burda yatıyor/ Bu anda duyduğun gurûru, için/ Onların döktüğü kanla tadıyor. Hürmetle an burda güzel İzmir'i/ Görmeye doymadan göz yumanları/ Yıllarca yurdunu kaplayan kiri/ Kanıyla gideren kahramanları. Onların mübârek yüreklerinde/ Dinmeyen hasretin remzidir bu taş/ Kalbinin en aziz olan yerinde/ Bu ulvî tahassür yansın vatandaş. Çırpınan gönlünle bu kabr önünde/ Bir derin ibâdet huşûuyle sus/ Karşında duruyor işte o günde/ Kurtulan eserler: "Vatan ve Nâmus." Daha sonra buraya bir güzel anıt yapıldı. Adı: Şehitler Abidesi. Yeşildere’den gelip Halkapınar’a dönünce 1558. sokağın başında Halkapınar Şehitliği bulunur. Bakımlı bir yeşil alanın ortasında mermer bir anıt yükselir. Üzerinde nefis bir sülüs hatla “Vatan ve Namus” yazar. Bir Yolcuya Necmeddin Halil, Darülfünun Edebiyat Fakültesi’nde okuyordu. İstanbul'un işgâli üzerine okul geçici olarak kapatılınca millî mücâdeleye katılmak üzere Ankara'ya geçti. Anadolu Ajansı Siyasi Servisi’nde çalıştı. Muhtemelen Ordumuzun İzmir’e girişi sırasında veya hemen akabinde görevle oraya gitti. Henüz 20 yaşındaydı. Üzerleri yeni örtülmüş 4 şehidimiz için “Halkapınar” şiirini yazdı. O sıralarda veya daha sonra “Bir Yolcuya” şiirini yazacaktır. Halkapınar Şehitliği’nde, âbidenin önünde mermere kazınmış halde bu duygu yüklü şiir yer alır. Aynı şiir daha sonra Çanakkale Şehitliği’ndeki bir yamaca da yazılmıştır. Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın Bu toprak, bir devrin battığı yerdir Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın Bir vatan kalbinin attığı yerdir. Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda Gördüğün bir tümsek, Anadolu'nda İstiklâl uğrunda, nâmus yolunda Can veren Mehmed'in yattığı yerdir. Bu tümsek, koparken büyük zelzele Son vatan parçası geçerken ele Mehmed'in düşmanı boğduğu sele Mübârek kanını kattığı yerdir. Düşün ki, haşr olan kan, kemik, etin Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin Bir harbin sonunda bütün milletin Hürriyet zevkini tattığı yerdir. Kur’ân ve Kılıç Anadolu’nun işgâl teşebbüsü bütün Türk dünyâsını yaraladı. İşgâl İzmir’le başlamıştı ve İzmir’de son bulacaktı. Bu uğurda Anadolu halkı canla başla çalışırken, başka Müslüman ve Türkler’in de katkıları oldu. Yardım gönderenlerden biri, o sırada Rusya’ya bağlı Buhara Cumhuriyeti’dir. Onların sağladığı altınlardan bir kısmı Rusya kanalıyla Türkiye’ye geldi ve çok işe yaradı. Buhara Orta Asya Türklüğü’nün önemli bir merkezidir. Türkiye ile din ve milliyet bağları her zaman güçlüdür. Sakarya zaferinden sonra tebrik için Buhara’dan bir heyet geldi. Destek mesajlarıyla birlikte, bir Kur’ân-ı Kerîm, üç tâne de değerli kılıç getirdiler. Kılıçlar zaferin, Kur’ân ise aramızdaki dînî dayanışmanın simgesidir. Üç kılıçtan biri Mustafa Kemal, ikincisi Garp cephesi Kumandanı İsmet Paşa üçüncüsü ise Türk ordusuna armağan olarak getirilmişti. Gelen Kur’ân-ı Kerim BM Meclisi kütüphanesine özel bir törenle kondu. İlk iki kılıç sâhiplerine verildi. Üçüncüsü ise “Buhara’nın İzmir’i geri alacak kahramâna hediyesi” olacaktı. 9 Eylül günü Yüzbaşı Şerafettin (1889-1951) komutasındaki öncü süvâri birliği Halkapınar’dan İzmir’e girdi. Kordon’da nal sesleri yankılandı. Yüzbaşı, Pasaport İskelesi önünde atılan bomba ile yaralandıysa da Konak’a kadar gelip hükümet konağına Türk bayrağını çekti. Birkaç gün sonra Cuma namazını müteakip, vaat edilen değerli kılıç Yüzbaşı Şerafettin’e törenle teslim edildi.
Prof. Dr. Mehmet Demirci
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak