Sevgi sâdece içinde yaşadığımız bu toplumu değil içinde yaşadığımız evreni de ayakta tutan en önemli unsurlardan bir tânesidir. Zîrâ koca kâinât büyüğünden küçüğüne kadar bütün varlıklarıyla bir sevgi ekseninde hareket eder. Güneşin samanyolu galaksisi etrâfında, dünyânın güneşin etrâfında dönmesini sağlayan etken sevgi bağıdır. Aynı zamanda yağmurun toprakla, arının çiçeklerle, bülbülün gülle ilişkisi sevgiyle adlandırılır ve anlam kazanır.
Hele söz konusu kâinâtın gözbebeği olan insan ise onun yaşadığı toplumun sevgisiz bir toplum olması düşünülemez. Çünkü insan sevgiyle kaynaşır, sevgiyle yaşar. Onunla özlem duyar, tad alır. Kısaca sevgi insan hayâtının en önemli iksiridir. Onu insan hayâtından kaldırdığınız zaman ortaya ruhsuz bir toplum çıkar. Bu ruhsuzluğun berâberinde getirdiği -câhiliye toplumlarının özellikleri olan- kin, nefret, ihtiras, kıskançlık, intikam, kan dâvâsı, ırkçılık gibi hastalıklar da toplumu sarmış demektir. İşte Peygamberimiz’in (sav) kurduğu örnek toplum; sevgi, şefkat ve rahmet toplumu idi. O’nun mübârek sözleri ve örnek davranışlarıyla bu toplum şifâ bulmuş, topluma tâze bir kan verilmişti. O’nun sık sık yaptığı: “Allâh’ım, bizim kalplerimizi(n arasını) birleştir. Aramızdaki hâlleri düzelt ve bize kurtuluş yollarını göster. Bizi (küfrün) karanlıklarından (İslâm'ın) aydınlığı(ın)a çıkar ve büyük günahların görüneninden ve görünmeyeninden uzaklaştır.” (Ebu Davud, Salat, 177, 178) duâsı bunun en güzel örneğidir.
Sevgi, merhamet ve kardeşlik üzerine kurulan bu model topluma birbirlerini sevmelerini ve kardeşliği bizzat Rabbimiz nimet olarak verdiğini bize şu âyet-i kerîmeyle haber vermektedir: “Hepiniz toptan Allâh’ın ipine (dînine) sımsıkı sarılın, bölünüp ayrılmayın. Allâh’ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman idiniz de Allah kalplerinizi birbirine ısındırmış ve onun lütfu ile kardeş oluvermiştiniz. Siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oraya düşmekten de sizi O kurtarmıştı. Allah size âyetlerini böylece açıklıyor, tâ ki doğru yola eresiniz.” (Âl-i İmran, 103.)
Bu âyet-i kerîmeden anlamamız gereken şu ki, birbirimizi sevmek kardeşliğimizin gereğidir. Sevgisiz bir kardeşlik mümkün değildir. Hattâ sevgisiz bir îman tam ve kâmil bir îman değildir. Sevgili Peygamberimiz (sav): “Îmân etmedikçe Cennet’e giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de gerçek mü’min olamazsınız.” (Müslim, İman, 93) buyuruyor. Çünkü gerçek sevginin toplum hayâtında meydana getirdiği birtakım hasletler vardır. Gönlüne tam olarak sevgi yerleşmeyen fertlerden oluşan bir toplum kenetlenmiş, dayanışma ve yardımlaşma içinde olan bir toplum değildir. Sevgili Peygamberimiz’in (sav) sevgiye dayalı mü’min bir toplumu bir bedene benzetmesi bunun en güzel ifâdesidir: “Birbirlerini sevme, birbirlerine merhamet etme ve birbirlerine şefkat gösterme husûsunda mü’minler bir vücûdun organları gibidirler. Vücut organlarından biri rahatsızlık duysa diğer organlar uykusuzlukta ve ateşli hastalıkta onun acısını paylaşırlar.” (Buhârî, Edeb, 29)
Bu hadîs-i şerif bir yandan gerçek mü’minler arasındaki sevgi, merhamet ve şefkat irtibâtını haber vermekte, bir yandan da böyle bir ortam oluşturmayı bize bir görev olarak yüklemektedir. Bu nebevî tavsiyeye göre; vücut organları arasındaki âhenk, dayanışma ve işbirliği gibi İslâm toplumunun bireyleri arasında da âhenk, dayanışma ve işbirliği bulunmalıdır. Sevgimiz, evimizden başlayarak çevremize taşan, giderek bütün ülkeyi ve bütün İslâm âlemini kaplayan bir çağlayana dönüşmelidir. (KUTLAY H. İbrahim Dr, Nebevi Mesaj, 264)
Ve bu sevginin bize ve içinde yaşadığımız topluma fayda verebilmesi için sevgimiz Allah için olmalıdır. Başka maksat ve gâyelerle ortaya çıkan sevgiler, o illetler ortadan kalktıktan sonra onlarla berâber kaybolur giderler. Ama Allah için olan sevgi, içinde yaşadığımız toplumun sınırlarını aşıp bütün bir insanlığı kucakladığı gibi içinde yaşadığımız dünyânın da sınırlarını aşıp Âhirete ulaşmaktadır. Peygamber Efendimiz (sav) bu konuda bize müjdeler vermektedir. Allah için birbirlerini sevenler kıyâmet günü Arş’ın gölgesi altında gölgelenecek, nurdan minberler üzerinde insanlığa takdim edilecekler; ilâhî ikrâma lâyık olacaklar, özel olarak ağırlanacaklar, onların bu yüce makâmına peygamberler ve şehitler bile hayranlık duyacaklardır: “Allah için birbirlerini sevenler kıyâmet günü nurdan minberler üzerinde olacak, peygamberler ve şehitler onlara imreneceklerdir.” (Tirmizi, Zühd, 53; A.b. Hanbel, Müsned, 5/237)
Ayrıca bizim bu dünyâda yaşam gâyelerimizden bir tânesi de Allâh’a sevgili bir kul olmaktır. Bizi bu amacımıza ulaştıracak vâsıtalardan birisini de yine Sevgili Peygamberimiz (sav) bir Kudsî Hadîsinde bize şöyle haber vermektedir: Cenâb-ı Hakk şöyle buyuruyor: “Benim sevgim şu kimselere vâcip oldu (Ben şu kimseleri mutlaka severim):
- Allah için birbirlerini sevenler,
- Allah için biraraya gelip toplananlar,
- Allah için birbirlerini ziyâret edenler,
- Allah için birbirlerine cömertçe ikramda bulunanlar.” (Mâlik, Muvatta, şiir, 16)
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak