Ara

Uzay Araştırmaları Dünyâ Sorunlarını Çözebilir mi?

Uzay Araştırmaları Dünyâ Sorunlarını Çözebilir mi?

Tek evimiz olan Dünyâ, kritik zorluklarla karşı karşıyadır: İklim değişikliği, kaynak kıtlığı, kirlilik ve nüfus artışı. Bu sorunlarla boğuşurken, cevap atmosferimizin ötesinde olabilir mi?

Dünya, yaklaşık 4,54 milyar yıl önce erken güneş sisteminde toz ve gaz birikmesiyle oluşan olağanüstü bir gezegendir. Yüz milyonlarca yıl boyunca, yoğun volkanik aktivite, asteroit çarpmaları ve karbondioksit açısından zengin kalın bir atmosferin hâkim olduğu değişken bir dünyâydı. Yaşamın ilk belirtileri, yaklaşık 3,7 ila 4 milyar yıl önce arkeler ve bakteriler gibi basit, tek hücreli organizmalar şeklinde ortaya çıktı. O zamandan beri Dünya, tahmînî olarak 50 milyar türe ev sâhipliği yaptı ve bunların büyük çoğunluğunun (%99'dan fazlası) artık nesli tükendi. Dünyâ'daki yaşam, her biri biyolojik çeşitliliğinin önemli bir bölümünü yok eden en az beş kitlesel yok oluş olayıyla şekillendi. En felâket olanı, genellikle "Büyük Yok Oluş" olarak adlandırılan ve deniz türlerinin %90'ından fazlasını ve karasal türlerin %70'ini ortadan kaldıran yaklaşık 252 milyon yıl önceki Permiyen-Triyas yok oluşudur. İnsan varoluşu açısından Homo sapiens nisbeten yakın bir zamanda, yaklaşık 300.000 yıl önce ortaya çıktı. O zamandan beri Dünyâ yaklaşık 117 milyar insanın hayâtına tanıklık etti ve bunların neredeyse 8 milyarı bugün hayattadır. İnsan medeniyeti yaklaşık 10.000 yıl önce Neolitik Devrim sırasında tarımın ortaya çıkmasıyla şekillenmeye başladı ve sonunda şehirlere, imparatorluklara ve küresel ağlara yol açtı. 

Buzul çağları, asteroit çarpmaları ve süpervolkanik patlamalar gibi Dünya'nın karşılaştığı zorlu koşullara ve felâket olaylarına rağmen, yaşam dikkate değer derecede dayanıklı olduğunu kanıtladı. Gezegen şu anda tahmînen 8,7 milyon türe ev sâhipliği yapıyor, ancak bilim insanları %80'inden fazlasının keşfedilmemiş olduğuna inanıyor. Milyarlarca yıl boyunca jeolojik, iklimsel ve biyolojik güçlerin etkileşimi, Dünya'yı yaşam için dinamik ve sürekli değişen bir yuva hâline getirdi. Bu zengin ve karmaşık târih, gezegenin dayanıklılığının bir kanıtı olarak hizmet ediyor ancak aynı zamanda ekosistemlerinin kırılganlığını da vurguluyor. İklim değişikliği ve biyolojik çeşitliliğin kaybı gibi modern zorluklar, bize Dünya'yı gelecek nesiller için koruma konusundaki derin sorumluluğumuzu hatırlatıyor. 

Ocak 2025 itibârıyla, küresel nüfus yaklaşık 8,2 milyar kişidir ve son on yıllarda istikrarlı bir artış göstermektedir. Tahminler, nüfûsun büyümeye devâm edeceğini, 2030'da yaklaşık 8,6 milyara, 2050'de 9,8 milyara ulaşacağını ve potansiyel olarak 2080'lerde yaklaşık 10,3 milyara ulaşacağını ve ardından 2100'de hafifçe düşerek 10,2 milyara ineceğini göstermektedir. Nüfus artışındaki bu beklenen yavaşlama büyük ölçüde doğurganlık oranlarının düşmesinden kaynaklanmaktadır; bu oran 1950'de kadın başına ortalama 5 doğumdan 2019'da 2,5'e düşmüş ve yüzyılın sonuna doğru kadın başına 1,9 doğuma kadar düşeceği tahmîn edilmektedir. Ancak bölgesel farklılıklar önemli olmaya devâm etmektedir; örneğin, Sahra altı Afrika'nın daha yüksek doğurganlık oranları ve daha genç nüfûsu sebebiyle hızlı bir büyüme yaşaması beklenirken, Avrupa ve Doğu Asya gibi bölgeler nüfus azalması ve yaşlanan demografiyle karşı karşıya kalabilir. Nüfus eğilimlerindeki bu değişimlerin kaynak dağılımı, ekonomik kalkınma ve çevresel sürdürülebilirlik üzerinde derin etkileri olacak ve proaktif küresel planlama ve politika girişimlerine olan ihtiyâcı vurgulayacaktır. 

Birçok bilim adamına göre canlıların 6. kez kitlesel yok oluşa hazırlandığı ifâde edilmektedir. Bununla birlikte tek evimiz olan Dünya’nın kritik bir kavşakta olduğu da bilinmektedir. Bu bağlamda Dünya’da karşılaşılan birçok sorun dikkat çekmektedir. İklim değişikliği hızlanıyor, kaynaklar azalıyor ve nüfus artışı gezegenimizin kapasitesini zorluyor. Bu birbirine bağlı zorluklar yalnızca ekosistemleri değil aynı zamanda insanlığın hayatta kalmasını da tehdit ediyor. Bu tehditlere istinâden çözüm arayışları olmaktadır ve tahmin edilebileceği gibi bu çözüm arayışlarının artılarıyla eksileriyle uçsuz bucaksız da olabileceği beklenmektedir. Her bir çözüm sürecinde çok farklı ve ilginç sorular akıllara gelmekte ve bu sorulara cevap arama süreçleri başlamaktadır. En çok merak edilen konu ise Dünyâ dışında yaşamın olup olmadığıdır. 

Antik Yunan filozofları olan ve kimyâ alanında da atom kavramını ilk defa ortaya atan bilim adamları Demokritos ve Epikuros, evrenin sonsuz sayıda dünyâ içerdiğini ve bāzılarının muhtemelen yaşanabilir olduğunu öne sürmüştür. Aynı şekilde Ortaçağ İslâm bilginleri olan El-Biruni (Şekil 2) ve İbn Rüşd de dâhil olmak üzere birçok bilim adamı dünyâların çoğulluğu fikrini benimsemiş ve dünyâ dışı yaşam potansiyelinin olup olamayacağını araştırmışlardır. Târihsel boyutta biraz daha ilerlediğimiz zaman ilk kez 1584 yılında Giordano Bruno, yıldızların kendi gezegenlerine sâhip güneşler olduğunu ve bāzılarının yaşama ev sâhipliği yapabileceğini öne sürmüştür. 1600’lü yıllarda Galileo Galilei teleskopu îcâd ederek doğrudan yaşamı tesbît etmeyi amaçlamasa da, gök cisimlerinin incelenmesi tahmîn edilebileceği gibi o zamanlarda mümkün olmamıştır. Fakat 19.yy’da bāzı spekülasyonlar tekrardan uzayda yaşam olabileceğine dâir araştırmalara ivme kazandırdı. Günümüzde bu konuda en büyük araştırmaları yapan kurum olan NASA Ay ve Mars üzerinde ciddî araştırmalar yapmış olup, söz konusu araştırmalara hâlen devâm etmektedir. NASA'nın gerçekleştirdiği Ay ve Mars'taki deneyler ortamlarına dâir değerli bilgileri sunarken doğrudan yaşama dâir kanıt sunmamıştır. NASA ilk defa Apollo misyonlarıyla Ay’ı inceleme fırsatı bulurken, bu araştırmaların doğrudan yaşamı aramak yerine Ay’ın jeolojisinin ve çevresinin incelenmesine yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Bu sonuca da Ay yüzeyinden getirtilen kayaçların analizi sonucunda karar verilmiştir. Lâkin Mars’ta yapılan deneyler daha çok, yaşam olup olmadığının araştırılmasına yöneliktir. Dünya’da karşılaşılan sorunlara çözüm arayışı olarak Dünya dışındaki yaşamın her zaman uzay araştırmaları için popüler bir konu olacağı açıktır. Teknolojiyi ilerletmek, yeni kaynaklara erişmek ve benzersiz bakış açıları sunmak sûretiyle uzay araştırmaları sürdürülebilir bir geleceğe giden yolu açarken, Dünya'nın en âcil sorunlarını da ele alma potansiyeline sâhiptir.

Dünya'nın ekosistemleri muazzam bir baskı altındadır. İklim değişikliği doğal âfetleri yoğunlaştırıp, kutuplardaki buzulları eritip hava şartlarını değiştirmektedir. Hava ve su kirliliği insan sağlığına ve biyolojik çeşitliliğe zarar verirken ormansızlaşma ve yaşam alanı kaybı sayısız türü yok olmaya sürüklemektedir. Ayrıca doğal kaynaklara olan talep, Dünya'nın sürdürülebilir bir şekilde sağlayabileceğinden çok daha fazladır. Fosil yakıtlar tükeniyor, teknoloji için kritik olan nâdir mineralleri bulmak zorlaşıyor ve tatlı su kıtlığı milyonlarca hayâtı tehdit ediyor. Aşırı nüfus ve sürdürülemez çiftçilik uygulamaları sebebiyle gıdâ güvensizliği de oluşmaktadır. Nüfus Artışı ve Kentleşme, yetersiz altyapıya ve artan atık üretimine yol açmaktadır. Bu durum sağlık, eğitim ve konut sistemlerine yük bindirerek küresel eşitsizliği artırmaktadır. Doğal âfetler, pandemiler ve olası asteroit etkileri varoluşsal tehditler oluşturmaktadır. Tüm canlıların Dünya’da karşılaşacağı sorunlar bu kadar net bir şekilde ifâde edilirken Uzay Araştırmaları gerçekten bu sorunlara çözüm olabilir mi?

Belki bu konunun en can alıcı ve herkesin evet cevabını almak istediği sorusu da bu olsa gerek diye düşünüyorum. İlk elde edilen bilgilere göre gezegenlerde su olmadığına dâir izler var. Peki suyun olmadığı yerde canlılık nasıl olacak sorusu akıllara takılmaktadır.

Günümüz koşullarında teknolojinin gelişmesi ve uzay araştırmalarının popülerizm kazanmasıyla birlikte Dünya’daki yaşamı etkileyecek gelişmeler yaşanmış olup hâlen yaşanmaya devâm etmektedir. Uzaya gönderilen uydular sâyesinde yaşamımız çok ciddî şekilde kolaylaşmıştır. Buna verilebilecek en güzel örnek ise mahalle veya cadde ismini dahi bilmediğimiz bir konuma sâdece bir GPS yardımıyla gidebiliyor olmamızdır. Ayrıca uzaya gönderilmiş olan uydular; doğru hava tahminleri, iklim izleme ve âfet yönetimi sağlıyor. Güneş panelleri, su filtrasyon sistemleri ve gelişmiş tıbbî görüntüleme gibi uzay görevleri için geliştirilen teknolojiler artık günlük hayâtımızın bir parçasıdır. Dünyâmızda var olan nâdir metallerin kıtlığı ve bu sebeple gelecek teknolojisinin gelişmesinde yaşanabilecek aksaklıklara istinâden Uzayda asteroit madenciliği kavramı oluşmuştur. Böylece platin, altın ve elektronik ve yenilenebilir enerji teknolojileri için gereken diğer kritik elementler gibi nâdir minerallere erişimin kilidi açılabilir. Enerji konusunda da uzay tabanlı güneş çiftlikleri güneşten sınırsız enerji toplayabilir ve bunu Dünya'ya geri göndererek temiz ve sürdürülebilir bir enerji kaynağı sağlayabilir.

Günümüz teknolojisiyle birlikte artık Ay ve Mars’ta suyun var olduğu bilimektedir. Ay'da su, öncelikle ay kutuplarına yakın kraterlerde sıkışmış su buzu formunda tespit edilmiştir. Bu soğuk bölgelerde bulunan bu buz, gelecekteki insan keşifleri için değerli bir kaynak olabilir ve yaşamı desteklemek veya roketlere yakıt sağlamak için kullanılabilecek suyu ve potansiyel olarak oksijeni sağlayabilir. Mars ise özellikle kutup bölgelerinde yüzeyinin altında su buzu içerir. Mars Odyssey ve Mars Reconnaissance Orbiter (MRO) gibi yörünge araçlarından gelen verilerle, bāzıları yüzeyin sâdece birkaç santimetre altında bulunan, gelecekteki insan misyonları için bir kaynak olabilecek kapsamlı su buzu birikintileri haritalanmıştır. Uzay araştırmalarında epey yol almış gibi gözüksek de aslında alabildiğimiz yol oldukça kısıtlıdır. Uzay araştırmaları konusunda eleştirmenler ve/veya toplum ikiye bölünmüş durumdadır. Bāzı eleştirmenler uzay keşfinin, kaynağı Dünya'daki âcil sorunları çözmekten uzaklaştırdığını savunuyor. Ancak târih, uzay programlarının faydalarının ilk hedeflerinin çok ötesine uzandığını gösteriyor. Uzay keşfinden elde edilen teknolojiler ve bilgi, genellikle Dünya'daki yaşamı iyileştiren beklenmedik atılımlara yol açmıştır. Uzay keşfi sâdece diğer gezegenlere ulaşmakla ilgili değil, aynı zamanda insanlığın uzun vâdeli hayatta kalmasını sağlamakla ilgilidir. Bize Dünya'nın sorunlarını ele alma araçlarını sağlarken inovasyon ve iş birliğine de ilham vermektedir. Uzaya yatırım yaparak aslında Dünya'ya ve yaşama yatırım yapmaktayız.

Ülkemizde yaşayan her çocuğun ve gencin Alper abisi olarak bilinen Uzaya giden ilk Türk astronotu olan Alper GEZERAVCI (Şekil 3), Türkiye'nin uzay çalışmalarında önemli bir dönüm noktasını temsîl eden birisidir. Kendisi Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nda uzun yıllar görev yapmış, F-16 pilotluğu ve test pilotluğu gibi kritik görevlerde bulunmuş bir askerî yetkili olarak, hem fiziksel dayanıklılığı hem de teknik bilgisiyle bu önemli görev için seçilmiştir. Alper Gezeravcı’nın katılmış olduğu uzay misyonu, Türkiye’nin uzaydaki bilimsel ve teknolojik hedeflerini uluslararası bir boyuta taşımıştır. Bu görev, Türkiye’nin uzay araştırmalarına yönelik kararlılığını hem ulusal hem de uluslararası düzeyde somutlaştırırken, bilimsel deneylerin mikro yerçekimi ortamında gerçekleştirilmesiyle önemli veriler elde edilmiştir. Gezeravcı’nın uzayda gerçekleştirdiği deneyler arasında, biyoloji ve tıp alanında hücre davranışlarının ve insan fizyolojisinin uzay ortamındaki değişimlerinin incelenmesi yer almıştır. Bu çalışmalar, yeni ilaç geliştirme süreçlerine ışık tutma potansiyeli taşımaktadır. Ayrıca, malzeme bilimi alanında, uzay koşullarında yeni malzemelerin davranışlarının test edilmesi ve Türkiye’nin geliştirdiği teknolojilerin dayanıklılık ve performans ölçümlerinin yapılması da planlanmıştır. Bu deneylerin sonuçları, hem bilim dünyâsına hem de Türkiye’nin sanâyi ve teknoloji altyapısına önemli katkılar sunacaktır.

Esâsen Türkiye’nin uzay vizyonu, 2023 yılında açıklanan Milli Uzay Programı ile büyük bir ivme kazanmıştır. Bu program, 10 yıllık bir süreçte Türkiye’nin Ay’a insansız araç göndermesi, yerli uydu teknolojilerinin geliştirilmesi ve uzay bilimi alanında yeni atılımlar yapılması gibi iddialı hedefleri içermektedir. Alper GEZERAVCI’nın uzayda gerçekleştirmiş olduğu bāzı deneyler ile ilgili bilgi aşağıda sunulmuştur: 

  • UYNA (Uzay İçin Yeni Nesil Alaşımlar): Bu deney, yerçekimsiz ortamda metal alaşımlarının ergitme ve katılaşma süreçlerini inceleyerek, yüksek sıcaklıklara ve ekstrem koşullara dayanıklı yeni nesil uzay alaşımlarının geliştirilmesini hedeflemektedir.
  • METABOLOM: Astronotlardan alınan kan, idrar ve tükürük örnekleri üzerinde yapılacak analizler sâyesinde, uzay koşullarının insan sağlığı üzerindeki etkilerinin ortaya çıkarılması amaçlanmaktadır.
  • MİYELOİD: Hacettepe Üniversitesi tarafından geliştirilen bu deneyle, uzay misyonu katılımcılarının mâruz kalacağı yolculuk ve uzay koşullarının, insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri araştırılmaktadır.
  • ALGALSPACE: Yıldız Teknik Üniversitesi tarafından geliştirilen bu deneyle, uzayda Antarktik ve ılıman bölge mikroalglerinin büyüme verileri karşılaştırılarak, uzay koşullarında alglerin davranışı incelenmektedir.
  • EXTRAMOPHYTE: Bu deney, bitkilerin uzay ortamında nasıl büyüdüğünü ve geliştiğini inceleyerek, gelecekteki uzay tarımı çalışmalarına ışık tutmayı amaçlamaktadır.
  • BİYO: Bu deney, uzay koşullarının biyolojik organizmalar üzerindeki etkilerini araştırarak, mikroorganizmaların uzay ortamında nasıl davrandığını ve adaptasyon süreçlerini incelemektedir.
  • SUBÜ: Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi tarafından hazırlanan bu deney, uzayda malzeme bilimi alanında araştırmalar yaparak, farklı malzemelerin uzay ortamındaki davranışlarını incelemeyi hedeflemektedir.

Sonuç olarak Dünya'nın zorlukları göz korkutucudur, ancak uzay keşfi bir umut ışığı sunar. Teknolojik gelişmelerden alternatif kaynaklara ve gezegenimiz hakkında daha derin bir anlayışa kadar, kozmosu keşfetmenin faydaları bilimsel keşfin çok ötesine uzanır. Tek başına Dünya'nın tüm sorunlarını çözemese de, uzay keşfi bunları ele almak için temel araçlar ve bakış açıları sağlar. Mümkün olanın sınırlarını zorlamaya devâm ederken, nihâî hedefin yalnızca yıldızları keşfetmek değil, aynı zamanda Dünya'daki yaşam için sürdürülebilir ve gelişen bir gelecek sağlamak olduğunu unutmamalıyız. Yıldızlara yolculuk, nihâyetinde evimizi kurtarma yolculuğudur. Uzay’a daha fazla astronot göndermek, uydu göndermek ve keşifler yapmak için ihtiyâcımız olan tek şeyin kendimiz olduğunu bilmemiz gerekmektedir. Sözlerimi Necip Fazıl KISAKÜREK’in Gençliğe Hitabesinde de söylediği şu sözle bitirmek istiyorum: "Zaman bendedir ve mekân bana emânettir!" şuurunda bir gençlik...

KAYNAKLAR:

https://www.tua.gov.tr

https://bilimgenc.tubitak.gov.tr

https://www.bilimup.com

Jia, Y., Zhang, Z., Qin, L., Ma, T., Lv, B., Fu, Z., ... & Zou, Y. (2023). Research of lunar water-ice and exploration for china’s future lunar water-ice exploration. Space: Science & Technology, 3, 0026.

Litvak, M., & Sanin, A. (2022). Water Ice Permafrost on Mars and on the Moon. In Oxford Research Encyclopedia of Planetary Science.

Zheng, N., Ding, C., Su, Y., & Orosei, R. (2024). Water Ice Resources on the Shallow Subsurface of Mars: Indications to Rover-Mounted Radar Observation. Remote Sensing, 16(5), 824.

National Aeronautics and Space Administration (NASA). "Benefits of Space Exploration." Available at: https://www.nasa.gov/topics/benefits/index.html. DOI: 10.1007/s11667-020-00412-5

Jones, H. M. (2020). "Environmental Monitoring Using Space-Based Technologies." Journal of Space Science & Engineering, 45(2), 123-134. DOI: 10.1016/j.spaceeng.2020.12345

Smith, R. L. & Patel, J. K. (2022). "Asteroid Mining: Economic and Ethical Considerations." Space Policy and Technology Review, 38(1), 45-60. DOI: 10.1023/a:1020250923456

Clark, G. & Evans, D. (2019). "The Role of Satellites in Climate Change Research." Earth and Space Science Advances, 12(5), 789-804. DOI: 10.1002/essv.201905078

International Space Station (ISS). "Global Collaboration in Space Exploration." ISS Annual Review, 2023, 67-89. DOI: 10.1016/j.issar.2023.00201

Mart 2025, sayfa no: 68-69-70-71-72-73

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak