Ara

Ümmet Şuuru

Ümmet Şuuru

Peygamberimiz (sav) şöyle buyurdu: “Ümmetimin tamâmı Cennet’e girecektir. Ancak Cennet’e girmemek için ayak diretenler müstesnâ.” Biri O’na (sav) şöyle bir soru yöneltti: -Ey Allah’ın Rasûlü! Kim Cennet’e girmemek için ayak diretir ki? Allah Rasûlü (sav) şöyle cevap verdi: -“Bana itâat eden Cennet’e girecektir. Bana isyân eden, (Benim emrime karşı çıkan kimse) Cennet’e girmemek için ayak diretiyor demektir.”1 ÜMMET: ALLAH RASÛLÜ’NÜN LİDERLİĞİNDEKİ ÎMAN TOPLULUĞU “Ümmet”; Rabbi bir, Peygamberi bir, Kitâbı bir, kıblesi bir, gâye ve ideali bir, sevinç ve üzüntüleri bir olan şuurlu mü’minlerin meydana getirdiği îman topluluğudur. Birbirlerine sarsılmaz mânevî ve ahlâkî bağlarla bağlanan, kalbleri aynı duygu ve düşünce ile çarpan, aynı hedefe koşan insanların oluşturduğu ümmet; yapıcı, birleştirici, kaynaştırıcı ve kucaklayıcı toplumdur. Ümmet: İnanç, ibâdet, ahlâk, târih, kültür, ideal ve gâye birliğidir. Dil, ırk, renk, bölge, kabîle, ülke ve millet ayrımı gözetilmeksizin fertleri arasında îman, sevgi, barış, kardeşlik ve hoşgörüyü tesis eden bilinçli toplumdur. Ümmet; kalabalık ve şuursuz yığın olmaktan kurtulan, toplumda “ben” yerine “biz” duygusunu ön plana alan, sâhip oldukları îman ve takvâ bayrağını bir adım daha ileriye götürme azmini taşıyan, yeni ve yepyeni bir medeniyetin, Sevgi ve Takvâ Medeniyetinin kurucusu ve temsilcisi olma şerefine erişmiş toplumdur. Ümmetler içerisinde en hayırlı en mübârek ve en değerli ümmet, Muhammed Mustafâ (sav) ümmetidir. Bu ümmet “Ümmet-i merhûme”dir. Bu ümmet rahmet ümmetidir, ilâhî rahmete tâlip ümmettir, rahmete nâil olan ümmettir. Kitâbımız bu gerçeği şöyle ifâde etmektedir: “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz.”2 Bu ümmet; önceki ümmetleri kardeş ümmet kabûl eden, bütün insanlığı kucaklayıcı bir anlayışa, birleştirici bir zihniyete sâhip olan; tek hak dînin İslâm dîni olduğuna, bozulmamış Mûsevîlik ve tahrif edilmemiş Îsevîliğin İslâm’ın önceki versiyonları olduğuna, Hz. Muhammed Mustafâ’nın (sav) gelişiyle Tevrat ve İncil’in mensuh (hükümleri kaldırılmış, geçersiz) olduklarına, bugün varolan Hristiyanlık ve Yahudiliğin bâtıl olduğuna, temel îman esaslarının Hz. Âdem (as)’dan bu yana hiç değişmediğine inanan İslâm ümmetidir. Bu ümmet, ilk insandan bu yana aynı îmânı taşıyan İslâm Ümmetidir: “Bu sizin ümmetiniz, tek bir ümmettir. Ben sizin Rabbinizim. Sâdece Bana kulluk edin.”3 Her vesîle ile ümmetine duyduğu derin sevgisini ifâde eden, ümmeti için yaşlı gözlerle “Allâh’ım! Ümmetimi bağışla!”4 diye Cenâb-ı Hakk’a içtenlikle yalvarıp yakaran Efendimiz (sav) bu ümmetin kaliteli, seviyeli, aşırılıklardan uzak, her açıdan ölçülü ve mûtedil (vasat) bir ümmet olabilmesi için 23 yıllık dâvet ve irşad süresince ciddi ve yoğun bir çaba harcamış, netîcede önceki ümmetlerden çok farklı olan en hayırlı ümmeti yetiştirmiştir. Bedir Savaşı’nda ashâbıyla istişâre eden Peygamberimiz (sav)’e: -“Yâ Rasûlullâh! Allâh’ın Sana gösterdiği şekilde yoluna devâm et. Biz Sana İsrâiloğulları’nın Hz. Mûsâ (as)’a dedikleri gibi demeyiz. Sen yürü ya Rasûlullâh. Biz de Seninle berâberiz.” diyen Mikdad b. Amr el-Kindi (ra) bu ümmetin diğer ümmetlerden farklı olduğuna işâret ediyordu.5 Gerçekten bu ümmet, önceki ümmetlerden farklı olarak önderi olan Hz. Muhammed Mustafâ (sav)’in mesajını iyi anlamış, ifrat ve tefritten uzak durmuş, muhteşem İslâm medeniyetini kurmuş, sevgi, rahmet, şefkat, hoşgörü, adâlet, hürriyet, eşitlik, ilim, hizmet gibi evrensel değerleri insanlığa aşılamış, müstesnâ bir ümmet olarak târihe geçmiştir. Peygamberimiz Efendimiz (sav) yüzlerce hadîs-i şerîfinde “Ümmetî” (Benim Ümmetim) ifâdesiyle ümmetine sâhip çıkmış, ümmetini içtenlikle uyarmış, nâzik ve nezih nebevî üslûbu ile sevgili ümmetini mânevî eğitime tâbî tutmuştur. Allâh’ın Sevgilisi şöyle diyordu: “Her Peygamberin kendi ümmeti için yaptığı makbûl bir duâsı vardır. Ben bu makbûl duâmı inşâallah kıyâmette “ümmetime şefâat” olarak kullanmak istiyorum.”6 Peygamberimiz (sav) bir gün Hz. İbrâhîm ve Hz. Îsâ (aleyhimusselâm)’ın kendi ümmetleri için yaptıkları duâları okudu ve ellerini kaldırarak: -“Allâhümme! Ümmetî, Ümmetî” dedi ve ağladı. Cenâb-ı Hakk: -“Ey Cibrîl Muhammed’e git. Ona: ‘Seni ağlatan sebep nedir?’ diye sor.” buyurdu. Cebrâil, Peygamberimize gelerek bunu sordu. Allâh’ın Rasûlü (sav): -“Allah (cc) her şeyi en iyi bilendir” dedi ve söylediklerini Cebrâil’e bildirdi. Bunun üzerine Cenâb-ı Hakk şöyle buyurdu: -Ey Cibrîl! Muhammed’e git ve şöyle de: “Biz ümmetin hakkında Seni memnun edeceğiz. Seni üzmeyeceğiz.”7 Ümmetini sonsuz bir sevgi ve derin bir şefkatle kucaklayan Sevgili Peygamberimiz (sav)’in bu sevgisine sevgi ile karşılık vermek, ümmet olarak hepimizin O’na bağlılık ve vefâkârlık görevidir. Görevimiz, Hz. Muhammed Mustafâ’ya karşı candan ve gönülden duyduğumuz sevgiyi hayâtımıza yansıtabilmek ve hayâtımız boyunca bu sevginin gereğini yaşayabilmektir. Gâyemiz; hayâtında canlı cansız hiçbir varlığa yan gözle bakmayan, aslâ gönül incitmeyen , kesinlikle kalp kırmayan, baştanbaşa edeb, nezâhet, letâfet, zarâfet ve nezâket timsâli olan o Şanlı Peygamberin (sav) “Benim Ümmetim” ifâdesine lâyık olabilmektir. ÜMMET-İ MUHAMMED’İN BÜTÜN NESİLLERİ DEĞERLİDİR Bu ümmetin öncüleri olan ilk altın nesil sahâbe-i kirâmın tartışılmaz îmânî, amelî, ahlâkî, mânevî üstünlükleri vardır. Allâh’ın Kitâbı’nda övgü ile söz edilen, her açıdan insanlığa örnek ve önder olan Ensar ve Muhacirler elbette en değerli ve en üstün şahsiyetlerdir. Ancak Efendimiz (sav) Ümmet-i Muhammed içerisindeki sonraki nesillerin de farklı güzelliklerinin bulunduğuna işâret buyurmuş, verdiği nebeviîmüjdelerle bizleri de farklı açıdan mânevî derecelerle hissedar kılmıştır. “Ümmetim içerisinde Beni en çok sevenler, Benden sonra gelecek olan (Bana erişemeyen) ama Beni görme karşılığında bütün malını ve evlâdını fedâ etmeye hazır olan kişilerdir.”8 Peygamberimiz (sav), bu ümmetin ilk nesilleri gibi sonraki nesillerinin de hayırlı olduğunu güzel bir benzetme ile şöyle vurgulamıştır: “Ümmetim yağmura benzer. İlk damlaları mı hayırlı olur son damlaları mı, bilinmez.”9 ÜMMET BİRLİK VE BERÂBERLİĞİN SEMBOLÜDÜR Ümmet anlayışı; sevgi ve kardeşlik, birlik ve berâberlik içinde yaşama anlayışıdır. Bu düşünce, “Lâ ilâhe illallâh” dâvâsına gönül veren insanlar arasında hiçbir renk, ırk, cinsiyet, kavmiyet, fizik ve maddî ayrım gözetilmeksizin sevgi ve kardeşliğin, birlik ve berâberliğin, âhenk ve insicâmın, yardımlaşma ve dayanışmanın kurulmasını gerektirir. Muhammed Ümmeti’nden olmak bir şereftir. Bu şerefe hakkıyla nâil olabilmek ve gerçekten O’nun ümmeti olabilmek, sevgi ve kardeşliğe aykırı her çeşit anlayış ve menfî uygulamanın ortadan kaldırılması ile mümkündür. Medîne’ye ayak bastığı ilk günlerde Mekkeliler’le Medîneliler’i birer kardeş îlân eden, Medîneli Evs ve Hazrec kabîlelerini birbirlerine kardeş kılan O Sevgili Peygamber (sav)’in gerçek anlamda ümmeti olmak, çevremizdeki sosyal ve kültürel etkinliklere, siyâsî ve iktisâdî icraata “önce kardeşlik” diyerek başlamakla mümkündür. Medîne’de imzaladığı ilk İslâm Anayasası’na ilk olarak “Müslümanlar başkalarına karşı tek el, tek yumruk olmalıdırlar.” maddesini koyan O Yüce Rasûl’ün hakîkî mânâda ümmeti olabilmek, Dünyâ İslâm Birliği’nin kurmakla mümkündür. Allah yolunda akıtılan kan ile Allah için dökülen gözyaşını Allâh’ın sevdiği iki damla olarak niteleyen Allah Rasûlü’nün gerçekten ümmeti olabilmek; yaşlı bir göze, duyarlı bir gönle, kanâatkar bir nefse sâhip olmakla mümkündür. O’nun ümmeti olabilmek, Allâh’ın Kitâbı’na ve Rasûlünün Sünneti’ne sımsıkı sarılmakla mümkündür. O’nun ümmeti olabilmek dünyâ çapında barışı, mânevî huzûru, sosyal adâleti, ilim ve irfan medeniyetini kurmakla mümkündür. O’nun ümmeti olabilmek; içki, kumar, fuhuş, uyuşturucu madde, rüşvet, fâiz, haksız kazanç, hırsızlık, cinâyet gibi her türlü olumsuzluklara, çirkinliklere ve iğrençliklere engel olmakla mümkündür. İslâm düşmanlarının çizmeleri altında ya da emperyalizmin sosyal, kültürel, siyâsî veya ekonomik işgâli altında inim inim inleyen İslâm dünyâsına tam anlamıyla sâhip çıkmadığımız müddetçe; Filistin’de, Keşmir’de, Çeçenistan’da, Eritre’de, Moro’da, Irak’ta, Afganistan’da, Doğu Türkistan’da ve diğer İslâm ülkelerinde akan kanı ve mâsum halkın gözyaşlarını dindirmediğimiz müddetçe arzulanan “Ümmet Şuuru”na henüz erişemedik demektir. Müslümanların bu şuuru yakalamaları için sarılmaları gereken ve İslâm düşmanlarının en çok karşı oldukları kavram “Ümmet” kavramıdır. Bu birleştirici ve kaynaştırıcı, rahmet ve şefkat dolu ümmet kavramı İslâm birliğini temin etmeye vesîle olacağı için, İslâm düşmanlarının yıkıcı ve bölücü emellerini yok edeceği için onlar açısından ürkütücü ve tehlikeli sayılmaktadır. Ancak İslâm toplumunda yaşayıp da İslâmî değerlere yabancı olanların hattâ İslâm ülkesinde doğup büyüdüğü halde bu çeşit İslâmî kavramlara karşı olanların durumu çok daha acıdır! İslâmî kaynaklara güvenmeyen böylelerine “fetih, cihad, ümmet” kavramlarının anlamlarını tarafsız, objektif Batı kaynaklarında okumalarını tavsiye ederiz. Biz, Rabbimizin Kitâbı’nda onlarca defa geçen, Allah Rasûlü (sav)’in duâlarında muhabbet kavramı olarak yüzlerce defa kullanılan bu sevgi şefkat dolu birleştirici mânevî değere, ümmet şuuruna sâhip çıkmak zorundayız. Hattâ İslâmî anlayışımıza göre sâdece ümmet-i icâbet olan inananlar değil, Peygamberimiz (sav)’den sonra yaşayan mü’min olsun-olmasın herkes ümmet-i dâvet olarak bu ümmet kavramına dâhildir. O’ndan sonra gelen ve O’nun getirdiği dâvete muhâtab olan herkes hidâyeti nisbetinde O’nun rahmet mesajından Allâh’ın izniyle istifâde edecektir. O, bütün âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. Sürekli ve gönülden niyâzımız şu duâ olmalıdır: “Allâh’ım! Muhammed Ümmetine rahmetinle muâmele eyle.” Yrd. Doç. Dr. Halil İbrahim Kutlay (Eylül 2016) Dipnotlar: Buahri, İ’tisam 2. 2 Al-i İmrân, 110. 3 Enbiya, 92. 4 Müslim, Müsafirin 273. 5 İbn Hişanm, es-Siretü’n-Nebeviyye: 2/266; İbn Kesir, Tefsir: Maide 24; İbn Esir: Üsdü’l-Gabe: 4/476 6 Müslim, İman 340 7 Müslim, İman 346. 8 Ahmed b. Hanbel, Müsned: 5/156.170 9 Tirmizi, Edeb 91.

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak