Ara

Uğur Işılak

Uğur Işılak

Röportaj: Hasan HAFİF 1-      İlk olarak, yakın zamanda Elif Efendi Dergâhında, Muhterem Üztâdımızı ziyâret ettiniz. Ziyâretiniz nasıl geçti, neler söylemek istersiniz? Her görüştüğümde kendisinden hayâl edemediğim kadar istifâde ediyorum. Hak yoluna gönül veren büyüklerimizin gayretini ve derinliğini gördükçe, bütün entrikalara rağmen milletimizin ve devletimizin ayakta kalma sebebini öğrenmiş oluyorum. Allah onları başımızdan eksik etmesin. 2-      Bazı eserlerinizde tasavvufî bir dil kullanıyorsunuz. Sizce dinleyen kitleniz eserlerinizin derinliğinin farkına varabiliyor mu? Türk toplumu televizyonların gösterdiği bar, meyhâne, club kitlesinden oluşmuyor. Her ne kadar bir algı operasyonuyla Türk gençliğini modernist, pozitivist, hedonist bir yapı içinde sunmaya gayret etseler de Türkiye’yi karış karış dolaşmış biri olarak bunun böyle olmadığının bilincindeyim. Şuna inanın ki, söylenen her irfânî sözün onbinlerce muhatabı var bu ülkede. Bu sözlerin muhatabı olmasaydı, bu söyleşi için ben de sizin muhatabınız olmayacaktım. 3-      Allâh’a ulaşmada şiir bir yol mudur? Şiir ve mûsikî ile tebliğ olur mu? Her mesele algıya göre değişir. Basîretiniz ve ferâsetiniz açıksa bir çakıl taşı dahi insanı Allâh’a ve Resûlü’ne götürebilir. 4-      İdealist bir sanatçısınız. Bir şiirinizde “Partiler üstüdür dâvâmız bizim/Kula kul olanlar anlamaz bizi/Derdin içindedir devâmız bizim/Gaflete dalanlar anlamaz bizi...” diyorsunuz. Biraz açabilir misiniz? Işılak’ın asıl dâvâsı nedir? Partiler gelip geçicidir, aslında herşey gelip geçicidir, bâkî olan Allah’tır. Maalesef toplum olarak çoğu zaman amacı araca kurban ediyoruz. Araçlara kutsiyet atfetmek satıhta kalan, derinleşemeyen insanlara mahsustur. Aşırılık, putçuluk gibidir. Bir bakarsınız ki amblemler, logolar, semboller çağdaş putlarınız oluverir. Onun için bu gibi hususlarda mûtedil olmak, muhteris olmamak gerekir. Son olarak, bir dâvânın neferi olmaya evet, dâvânın sembollerini putlaştırmaya hayır diyorum. 5-      Ortaya koyduğunuz eserlerle toplumumuzun moral değerlerini artırıyor olmanızı neye bağlıyorsunuz? Hakîkat bir ışıktır, girdiği yeri aydınlatır. Ortaya koyduğum eserlerin tek ilham kaynağı vardır, o da hak ve hakîkattir. Ben bugüne kadar acaba halk ne der kaygısıyla eser üretmiş bir adam değilim. Halk ne der sorusundan ziyâde “Hakk” ne der sorusuna muhatap olmayı yeğledim. 6-      Günümüz mâneviyatsızlığını neye bağlıyorsunuz, neleri gözden kaçırıyoruz? Mâneviyatsızlaşmanın önemli bir sebebi de bireycilik anlayışıdır. Maalesef günümüz şartlarında birey kendini herşeyin merkezine oturtuyor. Bundan dolayı da insan her geçen gün biraz daha yalnızlaşıyor, yalnızlaştıkça bunalımı artıyor, bunalımı arttıkça da mâneviyattan uzaklaşmış oluyor. Biz kendimize tapmak için gönderilmedik, kapitalist düzen insanın kendisine tapması için her türlü aracı seferber etmiş durumda. Güzellik salonları, estetik merkezleri, moda evleri, bakım ürünleri neredeyse gıdâ malzemesi satan yerlerle yarışıyor yâni bunlar temel ihtiyâcın yerini aldı diyebiliriz. İnsanın fiziksel bakıma tabii ki ihtiyâcı var ama bunu abartırsanız kendinize tapmaya başlarsınız; işte bu yüzden fiziğe ve maddeye dayalı olmayan şeyler insanlara câzip gelmiyor. Bu hastalığın tek bir panzehiri var o da ölümlü olduğumuzu unutmamak. 7-      Osmanlı Pâdişahlarının eserlerini bir albümde topladınız. Bu çalışmada sizi şaşırtan bir durumla karşılaştınız mı ve sizi en çok ne şaşırttı? Şaşırmak yerine ecdâdımızla bir kez daha iftihâr ettiğimi, gurur duyduğumu söyleyebilirim. Sâdece muharebelerdeki kahramanlıklarıyla tanıdığımız o ulu sultanların söz söylemede, sanatta, ilimde, bilimde yüceliklerini farketmiş oldum. Onların ortaya koymuş olduğu beyitlerin icrâsı özel bir ruh hâli gerektiriyor gerçekten. Şiirler karşısında ezilmek nasıl bir şeymiş ben bu projede gördüm. Bu proje onların ruhaniyetiyle irtibat kurmamı sağladı. Bir insanla irtibatta olmak için ille de onunla aynı devirde yaşamak gerekmiyor. 8-      Solist, besteci, saz sanatçısı, aranjörlük yönlerinizin yanısıra iyi bir şâir ve iyi bir hatipsiniz, gençlerimiz sizi örnek alıyor. Biraz sanatınızdan biraz da özel yaşamınızdan bahseder misiniz? Örnek olmak için bir çaba içinde değilim. Örnek alınmamın sebebi -ki öyle bir meziyete sâhip olduğumu düşünmüyorum- yüzyıllardan beri Anadolu topraklarında mayasıyla, ilmi ve irfânıyla bu topluma örnek olanları örnek almamdır. İnsanın hayâtı ikiye ayrılır diyebiliriz, biri dışa açılan kısmı diğeri ise içteki yolculuk. Hayâtın dışa açılan kısmında; paylaşmak istedikleriniz, hünerleriniz, kâbiliyetiniz, sosyalliğiniz ve buna benzer husûsiyetlerinizle dikkat çekersiniz. Fakat içinizdeki yolculuktan en yakınınızdaki insanın bile haberi yoktur. Özel hayat diye nitelendirdiğimiz kısım duygu, düşünce ve fikir mahremiyetidir. Sır verip ser vermeme deyimi de bu gibi husûsî dâireler için geçerli olsa gerek. Özetle şunu söyleyebilirim, örnek olmanın yolu doğruları örnek almaktan geçer. İnşâallâh biz de bir gün doğru yolun yolcusu olarak anılma şerefine nâil oluruz. 9-      Sizi “halk ozanı” olarak tanımlıyorlar. Günümüzde halk ozanı olmak nasıl bir duygu yoğunluğunu berâberinde getiriyor? Zaman ilerledikçe, sona gelindikçe, keyfiyetin yerini kemmiyet, mânânın yerini madde, bâtının yerini zâhir almaya başladı maalesef. Gelişmeler yataylaştıkça derinliğimiz kaybolmaya yüz tutuyor. Müzik bir matematiktir, bir orkestra şefi olabilmek için iyi bir matematik, nota ve kompozisyon bilginizin olması kâfîdir. İyi bir enstrümanist olmanın yolu, az bir kâbiliyetiniz varsa yoğun bir egzersiz programına uymaktan geçer. Yine iyi bir solist olmanın yolu ciddî bir şan egzersizinden ve solfej eğitiminden geçer. Örnekleri çoğaltmak mümkün, fakat bütün bu saydığım örneklerle ve özel becerilerle ozan olmanın mümkünâtı yoktur. Ozanlık hem ilim, hem irfan, hem de duygu boyutunda yeni bir var oluş ve ictimâî boyutta da mücâdele, mücâhede ve müşâhede hassâsiyeti gerektirmektedir. 10-   “Yalan Sayılmaz” eserinizde ‘Yaman imiş bu sevdânın ateşi yanıyorum desem, Yalan sayılmaz Mecnûn’un dünyâda var mıdır eşi tanıyorum desem” eserinizde tanıdığımız o Mecnûn siz misiniz? Mecnûn, uğrunda bir şeyler yazılandır, yazdığıma göre ben değilim. Anadolu insanı Mecnûn’u çok sever. Aşka, sevgiye ve fedâkârlığa dâir olan meselelerde kendi Mecnûn olmasa da Mecnûn'a benzemeye çalışır. Bu da az bir şey değildir. 11-   Tezgâhta neler var? Hâlihazırda TRT Müzik kanalında perşembe günleri “Bin Yıllık Yankılar“ isimli programım devâm etmektedir. 12-  Son seçim kampanyasında bir siyâsî partiye destek verdiğiniz ve yaptığınız Dombra uyarlaması ile oylarını 2-3 puan artırdığınız söylendi. Bu başarınızın sırrı nedir? En önemlisi bâtılın karşısında ve hakkın yanında durmamdır. 30 yıllık sanat hayâtım boyunca, tepeden inme, jakoben, dayatmacı ve kendini elit addeden zümrelerin karşısında oldum, bugün de aynı yerdeyim. Desteklediğiniz kişinin iktidar veya muhalefette olması hiçbir şey değiştirmez, asıl olarak hakkın ve mazlumun yanında mı, ona bakarsınız. Bu husûsiyetleri hâiz olanlarla elele vermek bir şereftir. Etki dediğimiz şey doğruya inanmak, inandığınız doğrulardan tâviz vermemek ve o uğurda kâbiliyetiniz nisbetinde varlık göstermektir. Bu yüzden şunu söyleyebilirim, mesele sâdece bir parça meselesi değil parçalardan bütüne gitme meselesidir. 13-   Son olarak, İstanbul şehri hakkındaki düşüncelerinizi alabilir miyiz? Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar diyor Üstad Necip Fazıl. Şâir burada İstanbul’u, rûhunun bir resmi olarak görüyor. Bir diğer ifâdeyle de şöyle açıklayabiliriz: İstanbul maddeden ibâret bir şehir değil daha ziyâde bir ruhtur. Vaktiyle İstanbul ile ilgili şöyle bir ifâdede bulunmuştum; ‘Fetih savaş değil ruhtur, İstanbul fetihle rûhuna kavuşmuştur.’ İstanbul, İslâm âleminin medâr-ı iftihârı olan bir şehirdir. Kıymetini bildiğimiz takdirde misyonunu yeniden îfâ ederek târih sahnesinde varlığını gösterecektir.

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak