Bir şeye bağlanmakla, bağımlı hale gelmek arasında ince bir nüans (ayrım) vardır. Bağlılık, nesne ile kurduğunuz ilişki neticesinde gelişir ve ağırlıklı olarak sevgiden beslenir. Bağımlılık ise vazgeçememek ve onsuz olamamaktır ki, bu bir patolojidir. Bağlılık insanları birbirlerine kenetleyerek bir arada yaşamalarına yardımcı olur. Fakat bağımlılık durumunda, kişi başkalarının kimliğinde erir ve bir varlık belirtisi gösteremez. Çağımızda bağımlılık yapan nesneler her geçen gün biraz daha artıyor. Sigara bağımlılığı, alkol bağımlılığı, internet bağımlılığı ve tv bağımlılığı artık sık sık işittiğimiz ve âşinâ olduğumuz bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Zîrâ bağımlılık yapan araçlar bir şekilde hayatımıza giriyor ve bizi kendi mahzenine doğru çekiyor. Bu nedenle son yıllarda bağımlılık nesneleri ve bağımlı kişilerin sorunlarının ciddî anlamda ele alındığını ve bu kişilerin rehabilite edilmeye çalışıldığını görmekteyiz. Bağımlılığın en tehlikeli olanı, kişinin bağımlı olduğunun farkına varamamasıdır. Özellikte TV bireyin hayâtına sinsice giriyor ve onu sosyal yaşamdan soyutlayarak izole ediyor. İnsanlar, “biraz kafa dağıtayım, belki faydalı bir şeyler bulurum, evde gürültü olsun” bahanesiyle televizyonu açıyor ve yavaş yavaş bağımlı hale geliyorlar. Televizyon bağımlısı bir kişi artık tamâmen bu kara kutunun denetimine giriyor ve bütün yaşamını ekrana göre düzenliyor. Bugün Müslüman toplumları değerlerinden uzaklaştırma ve başkalaştırma noktasında kullanılan en etkili silah televizyon ve diğer medya aygıtları olmuştur. Televizyon, izlediğimiz reklamlar, diziler ve yarışma programları ile çekici hâle getirilerek zihinlerimizi dönüştürüyor. İnsanlar bağımlı hâle geldikten sonra kapitalizmin karakterini programlar aracılığıyla yavaş yavaş emiyor ve bir süre sonra bu insanlar kendi kültürlerine yabancılaşıyorlar. Bizler çocuklarımızın sorunlarından, yoğun boşluk duygusu ile başa çıkamamaktan, mutsuzluk, umutsuzluk ve doyumsuzluğa yakalanmaktan şikayetlenirken bütün bunları bizlere enjekte eden televizyon programlarını pek dikkate almayız. Zîrâ ekran bağımlısı hâline gelmişizdir ve bunun getirdiği tahrifâtın farkında değilizdir. Oysa televizyon, bizlere âhiret hazırlığı için verilen o değerli vakitleri acımasızca tüketmekte, bununla da kalmayıp kapitalist bir bakış açısı empoze etmektedir. Bir süre sonra hayâtımızda büyük değişim ve dönüşümlerin olduğunu görüyor ve çocuklarımızın, eşlerimizin ve yakınlarımızın sorunlarını sıklıkla dile getiriyoruz. Ama beklediğimiz sonuca hiçbir zaman ulaşamıyoruz. Çünkü iç huzurumuzla aramızı açan o araç evimizin başköşesinde duruyor ve biz ona bağımlı kalmaktan kurtulamıyoruz. Öncelikle şunu ifâde edelim; bu kara kutuyu, evlerimizden ve hayâtımızdan uzaklaştırmadıkça ne boşluk duygusundan, ne yalnızlıktan ne de çocuklarımızla ilgili sorunlardan tam anlamıyla kurtulmamız mümkün olamayacaktır. Zîrâ bize nasıl yaşamamız, nasıl düşünmemiz, nasıl konuşmamız ve nasıl hareket etmemiz gerektiği ekranlar aracılığıyla yavaş yavaş aktarılıyor ve bir süre sonra izlediklerimizin birer versiyonu hâline geliyoruz. Âile içi ilişkiler konusunda yapılan araştırmalarda, âile bireylerinin ortak yaptığı şeyin televizyon seyretmek olduğu ortaya çıkmıştır. Yâni anne baba ve çocukların müşterekleri televizyon olmuştur. İnsanlara niçin televizyon seyrediyorsunuz diye sorduğunuzda aşağı yukarı alacağınız cevaplar şunlar olacaktır: Boş vakitlerimi değerlendirmek ve hoşça vakit geçirmek için tv seyrederim. Can sıkıntısından kurtulmak için tv seyrederim. Bilgi edinmek ya da eğlenmek için tv seyrederim. Televizyondaki yaşantılar ile kendi yaşantım arasında bir benzerlik görüyorum. Televizyon yorgunluğumu alıyor, bana sıkıntılarımı unutturuyor. İnsanlarımızın büyük bir çoğunluğu boş geçen zamanların verdiği kaygıdan ve can sıkıntısından kurtulmak için tv seyretmeyi tercih ettiklerini düşünüyorlar. Oysa ekranın başına geçtiğiniz anda siz ekranı değil ekran sizi yönetmeye başlıyor. Zaman bize verilmiş en büyük zenginliktir. Bizler doğumla ölüm arasındaki o kavşakta âhiret hazırlığımızı yapıp dünyâ göçümüzü gerçekleştirmeyi arzu ediyoruz. Bunun için bizi kendine bağımlı kılan ne varsa hepsini kontrol altında tutmalı ve hayatımızın direksiyonunu elimize almalıyız. Özellikle evlerimize girerek bizi ruh ve gönül dünyamızdan çökerten araçları ya doğru kullanmalı ya da hayatımızdan çıkarmalıyız.
Fatma TUNCER
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak