Türkçe’de öngörü olarak da tanımlanan vizyon, İngilizce sözlüklerde “olabilecekleri önceden bilme gücü” veya “henüz gerçekleşmemiş konu ve olayları akılda canlandırma deneyimi” olarak açıklanmaktadır. Bu durumda Türkiye’nin enerji vizyonunu, tanım olarak, yakın ve uzak gelecekte enerji konusunda Türkiye’de olabilecekleri ve Türkiye’nin ulaşacağı yeri önceden bilme ve basitçe tahmin etme şeklinde algılamak mümkündür. Ancak bunun hiç de kolay olmadığı yani Türkiye’nin enerji vizyonu konusunda fikir yürütmenin zor ve riskli olduğu, Türkiye’de yakın tarih incelendiğinde rahatlıkla görülmektedir. Bunun sebepleri arasında hızlı gelişme ve şehirleşme, kırılgan/hassas ekonomisiyle Türkiye’nin dış olaylardan kolay etkileniyor olması, enerji üreten bölgelere yakınlığı ve enerji tüketen ülkelere enerji iletiminde Türkiye’nin enerji koridoru/köprüsü/terminali rolü, hükümetlerin kısa süreli planlamaları ve dolayısıyla hükümetten hükümete değişen stratejiler, günübirlik politikalar, alınan karar ve programlara (üniversiteler de dahil olmak üzere) toplumun yeterince entegre olmaması ve katkıda bulunamamasını da kapsayan ve toplumun hızla kalkınması sürecinde enerji arzı öncelikli planlamalarda yasal, teknik ve toplum bilinçlenmesi gibi altyapı unsurlarının ihmal edilmeleri sayılabilir.
Türkiye’nin enerji konusunda yapması gereken çok işi ve alması gereken uzun yolu olduğu açıktır. Öncelikle sürdürülebilir ve toplum çıkarlarını gözeten, çevreye saygılı, temini güvenli olan enerji kaynaklarına dayanan, stratejik yapısı güçlendirilmiş ve sağlam bir enerji sistemi herhalde Türkiye’nin enerji vizyonunda yer almak durumundadır.
Günümüze oranla 2030 yılında enerji tüketiminin dünyada %60 ve Türkiye’de ise %100’den daha yüksek oranda artması dile getirilmektedir. Dünyada ve Türkiye’de nüfusun benzer olarak %1 oranında artması beklenmektedir. Artan nüfusun yanısıra, dünyada gelişen ve büyüyen ekonomilerden gelen talep ve ülkemizde ise esas olarak şehirleşme ve sanayileşmeden kaynaklanan talep, söz konusu artışların önemli sebepleri arasındadır. Gelişen ekonomilerde artan gelirler sonucunda araba sahipliğindeki ve elektrik tüketimindeki artış, enerji talebindeki artışın diğer nedenleridir.
Talep artışını sağlamak için boğuşulurken, mevcut enerji durumundaki bazı gerçekleri gözden geçirmekte fayda vardır. Bunlar:
- Sektör genelde hidrokarbon ağırlıklıdır.
- Fosil yakıtlar genelde coğrafik olarak ulaşılması sorunlu ve jeolojik olarak geliştirilmesi zor bölgelerdedir.
- Talebi karşılayacak ve teknoloji üretip geliştirecek teknik eleman, donanım ve nitelikli mühendis kadrolarının oluşturulmasında güçlükler vardır.
- Petrol ve doğalgaz rezervlerine sahip ülkelerde ve bölgelerde politik kararsızlıklar vardır veya oluşturulmaktadır.
- Türkiye enerjisinin %73’ünü ithal etmektedir ve dışa bağımlılık veya politikacıların hoşlandığı tanımla karşılıklı bağımlılık sözkonusudur.
- Dünyada enerji kaynaklarının ticaretindeki güvensizlik ekonomiler için risk taşımaktadır;
- Fosil enerji kaynaklarının sebep olduğu çevre sorunlarıyla savaşmak gerekmektedir,
- Enerji güvenliğini arttırmak için enerji ticareti ve yatırımına yönelik liberal, şeffaf ve rekabetçi pazarlar oluşturulmalıdır;
- Enerji sorunlarının çözümü için araştırma/geliştirme önem taşımaktadır;
- Enerjinin uluslararası doğasından dolayı küresel ölçekte koordineli hareket gereklidir.
- Mevcut enerji kaynaklarımızın çeşitlendirilmesi ve üretimlerinin arttırılması gerekmektedir. Kaynakların çeşitlendirilmesi herhangi bir kaynağa olan bağımlılığın oluşturduğu risklerin azaltılması için gereklidir. Örneğin elektrik arzında doğalgaza olan bağımlılığın azaltılması için nükleer enerjiye girilmesi gibi.
- Türkiye’nin varolan yenilenebilir enerji kaynaklarının başında gelen hidrolik, rüzgar, jeotermal ve biyokütle enerji devletin bazı teşvikleri ve yasal düzenlemeleriyle rahatlıkla daha yüksek oranda kullanılabilirler. Elektrik üretiminde hidrolikten, rüzgardan ve jeotermalden faydalanmak kaçınılmaz bir enerji politikası unsurudur.
- Enerjinin verimli kullanımı ve tasarrufu teşvik edilmelidir.
- Akademisyenler ve sorun yaşanan bölgelerdeki yerel halk dışında Türkiye’de toplumun pek önemsemediği çevre ve hava kirliliği sorunları önemsenmek durumundadır.
- Küresel enerji arz sistemindeki oynamalardan ve olumsuzluklardan daha az etkilenen bir altyapının ülkemizde oluşturulması yine bir başka önemli hedef olmalıdır. Örneğin doğalgazın ve petrolün yeraltında depolanması stratejik önem taşımaktadır.
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak