Türkiye’de Şirketlerin Kurumsallaşması ve Stratejik Planları: Şirketlerimiz 2023 Hedefine Ne Kadar Hazır? Türkiye, 2023 yılı vizyonu çerçevesinde İstanbul’un uluslararası finans merkezi olması yönünde hedefler belirledi. Bu hedefin gerçekleşmesi durumunda uluslararası veya ulusal ölçekte faaliyet gösteren çok sayıda yerli ve yabancı firmanın merkezini ya da şubesini İstanbul’da konumlandırması bekleniyor. Bu firmaların, Türkiye’nin birçok iline doğrudan yatırım yapmaları da beklentiler arasında. Bu konuda geliştirilmiş olan teşvik sistemleri ve altyapı yatırımları artarak devâm ederken, Türkiye menşeine sâhip firmalar yönetsel olarak bu hedefe ne kadar yaklaştılar bu tartışılmalıdır. Şirketlerin 2023 yılı hedeflerine yaklaşma başarısı, “şirketlerin kurumsallaşma dereceleri” ve buna bağlı olarak “orta ve uzun vâdeli stratejik plan yapabilme becerileri” ile karşılaştırılarak ele alınabilir. Ancak bu karşılaştırma için Türkiye şirketlerinin geçmişi ve mevcut durumu ele alındıktan sonra geleceğe dâir yorumlamalar yapılmalıdır. TÜRKİYE İKTİSAT TÂRİHİNDE ŞİRKETLERİN KURUMSALLAŞMA GEÇMİŞİ Türkiye son 12 yılda Cumhuriyet târihinin en önemli gelişmelerini gerçekleştirdi. Siyâsîirâdenin yıllar itibârıyla ortaya koyduğu hedefleri gerçekleştirdiğinin görülmesi, bu hedeflerinin toplumun tüm kesimleri tarafından inandırıcı bulunmasına hattâ benimsenmesine yol açtı. Ancak şirketleşme deneyimi çok kısa geçmişesâhip olan Türkiye şirketlerinin henüz 2023 yılı vizyonuna hitâb edebilecek kurumsallaşmaseviyesinde olmadığı, dolayısıyla 2023 vizyonuna zamanında varamama endişesinde oldukları görülüyor. Osmanlı Devleti Dönemi’nden Türkiye Cumhuriyeti Dönemi’ne geçiş sürecinde birkaç gıdâ, vapur ve mâden şirketi dışında ciddî bir şirketleşme mirâsı edinilememiş olması, şirketlerin Türkiye’de ekseriyetle henüz ikinci ve üçüncü nesil şirketler olmasını doğurmuştur. Ayrıca Türkiye ekonomisinin acıklı bir geçmişesâhip olması da Türkiye’de şirketlerin sürdürülebilir olma özelliğini olumsuz etkilemiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında belirlenen tarım ve sanâyi hedeflerinin sürdürülememesi, tek partili siyâset yapısının olumsuz etkileri, askerî darbeler, çok partili siyâsetteki istikrarsızlıklar, yüksek reel fâizler, yüksek vergi oranları ve âdeta Türkiye ayağa kalkamasın dercesine birbiri ardına gelen ekonomik krizler Türkiye târihi boyunca şirketlerin sürdürülebilirliğine ve kurumsallaşmalarına oldukça olumsuz etkilerde bulunmuştur. Türkiye şirketlerinin yönetsel yapılarında düzensizliklerin olduğu, henüz sınırlı sayıda şirket dışında kurumsal bir organizasyon yapısına sâhip olamadıkları görülmektedir. Özellikle sürdürülebilir olma konusunda radikal yönetsel yapılandırmalara gidemeyen şirketlerin birinci ya da ikinci nesil sonunda faaliyetlerinin sona erdiği görülmektedir. İşletmelerin kurumsallaşmama konusunda âdeta bir direnç göstermelerininse “kayıt dışı çalışma arzularından” ve “şeffaflaşmanın fayda-mâliyet analizini yapamamalarından” kaynaklandığı görülmektedir. Öyle ki son yıllarda devletin bâzı sektörlerde vergi oranlarında düşüşe gitmiş olması dahi bu firmaları kayıt dışılıktan etkili bir şekilde uzaklaştıramamıştır. Buna karşın siyâsîirâdeye bağlı organların, şirketlerin kurumsallaşması ve sürdürülebilir bir nitelik kazanabilmesi için son dönemde önemli adımlar attığı görülmektedir. Bu adımlardan bâzılarına örnek olarak “Yeni Yatırım Teşvik Sistemi”, “Yeni Türk Ticâret Kânûnu” ve “Yeni Sermâye Piyasası Kânûnu” verilebilir. Ayrıca Bilim Sanâyi ve Teknoloji Bakanlığı ile Kalkınma Bakanlığı’na bağlı kuruluşlarca verilen hibe, destek ve teşviklerin de son yıllarda hatırı sayılır oranda artış gösterdiği görülmektedir. Türkiye’nin son 12 yılda bir kriz dönemini de atlatmış olduğu hâlde göstermiş olduğu olumlu iktisâdî ilerlemeyi şirketlerin kurumsallaşma sürecinde aynı etkide gerçekleştiremediği görülmektedir. Örneğin, finansal piyasalar açısından ilgili dönemde devlet irâdesinin de katkısıyla bankacılık sektörünün güçlenerek geliştiği ulusal ve uluslararası otoriteler tarafından kabûl edildiği hâlde, şirketlerin kurumsallaşmasıyla daha fazla ilişkili olan sermâye piyasalarının aynı ölçüde gelişmediği görülmektedir. Sermâye piyasalarının, bankacılık sektöründe yaşanan gelişmelerin gerisinde kalmış olması birçok sebebe bağlanabilir ancak konu kurumsallaşma temelinde ele alındığında, sistemin devlet eliyle ne kadar kurumsal hâle getirildiğini öncelikli olarak incelemek gereklidir. Dünya borsalarına kıyasla 1986 yılı gibi oldukça genç bir doğum yılına sâhip borsamızın Osmanlı Dönemi’ndeki Galata Borsası gibi bir geçmişle bağlantısının kopmuş olması ve bağımsız bir yapıya ancak 2012 yılsonu itibârıyla kavuşabilmiş olması Türkiye iktisattârihindeki olumsuz gelişmelerle ilişkilendirildiğinde sermâye piyasalarının gelişmesi önündeki engellerin de açıklayıcısı olmaktadır. Gerek Türkiye’nin ekonomik istikrarsızlıklar yaşadığı dönemlerinin olması gerekse şirketlerin borsalarda işlem görmesi önündeki ağır bürokratik engeller, yıllar yılı şirketlerin kayıtlı bir sistem içerisinde yer almalarının dolayısıyla kurumsallaşmalarının önünde engeller oluşturmuştur. Nitekim 2012 yılsonu itibârıyla yürürlüğe giren “Yeni Sermâye Piyasası Kânûnu” ile devlet, sermâye piyasalarını kurumsal bir niteliğe ancak kavuşturabilmiştir. TÜRKİYE’DE ŞİRKETLERİN KURUMSALLAŞMASINDA MEVCUT DURUM Türkiye’nin iktisâdî târihi, ekonominin son yıllarda kurumsallaşmaya başladığının ve sürdürülebilir bir nitelik kazandığının başlıca göstergelerindendir. Dolayısıyla kurumsallaşmasını henüz gerçekleştirmiş bir ekonomide, ekonominin alt unsurlarından olan şirketlerin bu sürece bir anda dâhil olabilmeleri beklenmemeli, gelecek yıllarda ortaya konulacak performans değerlendirilmelidir. Gümrük ve Ticâret Bakanlığı’nın açıkladığı verilere göre 2013 yılında Türkiye’de tüm türlerde yaklaşık 109 bin yeni şirket kurulurken yaklaşık 83 bin şirket ise kapanmış olup toplam 973 bin civârında şirket bulunmaktadır. Bu veriler önceki yıllara kıyasla olumlu gelişmelere işâret etmektedir. Ayrıca henüz istenilen seviyede olmasa da SPK denetimine tâbi olmaları bakımından şirketler için önemli bir kurumsallaşma ölçütü olan “halka arzsayısı”nda artış gözlenmekte, “halka açık sayılma koşulları”nda yapılan iyileştirmeler ise şirketleri hem halka arza zorlamakta hem de halka arzı kolaylaştırmaktadır. Son yıllarda şirketlerin halka arz işlemlerinde beklenenin altında da olsa bir artış gözlenmektedir. Meselâ; 2003-2010 yılları arasındaki 8 yıllık dönemde 76 şirket halka arz olmuşken, son dört yıllık dönemde bu sayıya erişilmesi beklenmektedir. 2003 yılında borsada işlem gören şirket sayısı 285 iken, 2014 yılı Ağustos ayı sonunda bu sayının gelişmekte olan KOBİ’lerin de halka arzında yaşanan gelişmelerle 411’e ulaştığı görülmüştür. Bu istatistikler sermâye piyasalarında olumlu gelişmeler olduğunu göstermekle birlikte, Türkiye’deki toplam şirket sayısı ile kıyâs edildiğinde şirketlerin sermâye piyasaları yoluyla kurumsallaşmalarının henüz istenilen seviyede olmadığınıda göstermektedir. Dünya Borsalar Federasyonu’nun 2013 yılı itibârıylaborsada işlem gören şirket sayılarına göre Hindistan’da 5294 şirket borsada işlem görmektedir. Bu sayıABD’de 5008, Japonya’da 4582, Kanada’da 3886, İspanya’da 3245, Londra’da 2902, Çin’de 2489, Hong Kong’da 1643, Malezya’da 910, Tayvan’da 866, Singapur’da 776, Almanya’da 720, Brezilya’da ise 466’dır. Sâdece birinci ulusal pazarda işlem gören şirketlere göre yapılan bu değerlendirmede Borsa İstanbul ise 236 şirket ile temsil edilmektedir. Bu istatistikler, Türkiye’de şirketlerin kurumsallaşmasında hızlı ve yerinde adımlar atılmasının gerekliliğini ortaya koymaktadır. Türkiye’de şirketlerin kurumsallaşma derecesini gösteren bir başka ölçüt ise Borsa İstanbul Kurumsal Yönetim Endeksi’dir. Bu endekse, SPK Kurumsal Yönetim İlkeleri’ne uyum sağlama taahhüdünde bulunmuş şirketler dâhil edilmekte olup, bu şirketlerin sayısı 2014 yılı Ekim ayı itibârıyla 47’dir. Şirketlerin kurumsallaşma derecelerini kurumsal sürdürülebilirlik açısından değerlendiren endeks ise Borsa İstanbul Sürdürülebilirlik Endeksi olup bu endekste 15 şirket yer almaktadır. Dolayısıyla, Türkiye’de tam anlamıyla kurumsallaşmasını tamamlamış şirket sayısının az olduğu anlaşılmaktadır. Türkiye’de birçok şirketin kurumsallaşma yönünde faaliyetlerde bulundukları, bu konuda üniversitelerden, danışmanlık ve eğitim firmalarından yararlandıkları bilinmektedir. Ancak tam anlamıyla kurumsallaşmanın “şeffaf olma” ile eşdeğer olduğunu kabûl eden anlayışa göre Türkiye’deki birçok şirketin henüz kurumsallaşmadığı ortadadır. TÜRKİYE’DE ŞİRKETLERİN KURUMSALLAŞMADAKİ GELECEĞİ Türkiye’de şirketlerin gerek geçmişi gerekse bugünü, Yeni Türkiye kavramı ile henüz örtüşmemiş olup bu durumun sebepleri bu makâlenin önceki bölümlerinde açıklanmaya çalışılmıştır. Peki gelecekte Yeni Türkiye’nin kurumsal şirketleri nasıl oluşacaktır? Bu şirketler Türkiye’nin 2023 yılı vizyonunanasıl yetişecek ve İstanbul’un uluslararası finans merkezi olmasına nasıl katkıda bulunacaktır? Bu konuda atılması gerekli adımlar birkaç başlık altında değerlendirilebilir. Öncelikle, devlet kurumsallaşmaya devâm etmelidir ki şirketler de bu gelişmeyi tâkip edebilsin. Dolayısıyla devletin kurumsallaşması, sürdürülebilir ve şeffaf bir devlet politikası hâline getirilmelidir. Unutulmamalıdır ki kurumsallaşmasını orta ve uzun vâdeye yayamayan istikrarsız bir ekonomide, şirketlerin de orta ve uzun vâdeli stratejik planlamalar yapabilme becerileri olmayacaktır. Dolayısıyla devlet, oğluna yol gösteren “devlet baba” olmanın yanısıra ona neyi/nasıl yapması gerektiğini öğreten “devlet ağabey” de olmalıdır. Kurumsallaşma tamamlandığında şirketler de birer üniversite gibi devletin birimlerine öğretebilen ve katma değer üretebilen ekonomik birimler hâline gelmelidir. Burada bahsedilen, klasik bir devlet olmaktan öte liberal bir devlet politikası ile şirketleri kendi ayakları üzerinde durabilen kurumsal ekonomik birimler hâline getirmektir. Devletin yapısındaki bu dönüşüm devletin tüm birimlerinde nisbeten eşzamanlı olarak gerçekleştirilebilmelidir. Devlet, özelikle Vergi-Teşvik-Denetim sistemini kapsamlı olarak gözden geçirerek şirketler için gerekli kolaylaştırmaları yapmalı, hem özendirici tedbirler hem de sıkı ve tavizsiz denetim uygulamaları gibi zorlayıcı tedbirler alarak şirketlerin kayıt dışılıktan zihniyet olarak uzaklaşmalarını sağlamalıdır. Şirketler için kurumsallaşmaya giriş kapısı niteliğindeki Borsa İstanbul’a girişler hızlı ve doğru adımlarla devâm ettirilmeli, şirketlerin bu yolla daha fazla fayda elde edebilecekleri konusunda bilgilendirilmeleri sağlanmalıdır. Özellikle 2011 yılı TÜİK verilerine göre, Türkiye’deki şirketlerin %99,9’unu oluşturan KOBİ’lerin Borsa İstanbul’a girişleri hızlandırılmalıdır. Şirketlerin kurumsallaşma sürecine katkıda bulunmada yüksek potansiyele sâhip üniversitelerin sürece daha fazla dâhil edilebilmeleri için öğretim elemanlarının sayıca ve nitelik olarak artırılması, şirketlerle işbirliği yapmalarındaki engellerin ortadan kaldırılmasına yönelik daha somut ve radikal adımlar atılması gerekmektedir. Ayrıca üniversite ve teknik liselerdeki eğitim ve öğretim süreçlerine şirketlerin daha fazla dâhil edilmeleri sağlanarak, şirketler için gelecekte birer girdi olacak mezunlara olan katkıları artırılarak daha uzun vâdeli bir bakışa sâhip olmaları sağlanmalıdır. Görüldüğü üzere Türkiye’nin 2023 yılı vizyonuna tüm unsurlarıyla ve topyekün olarak erişebilmesinde anahtar, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde yaşanan zihniyet değişiminin yaygınlaştırılmasının sağlanmasıdır. Dolayısıyla Yeni Türkiye’de 2023 yılı hedeflerine şirketlerin de eşzamanlı olarak erişebilmeleri, bu zihniyet değişiminin ivedilikle sağlanması yoluyla olacaktır. [1]Yrd.Doç.Dr, Bülent Ecevit Üniversitesi İİBF İşletme Bölümü, [email protected]
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak