Ara

Tükenen Sermâyemize “Ah Keşke” Demeden

Servet Yalçın   Adamın birisi sıcak bir mevsimde pazar yerinde ekmek parası kazanmak için buz satarmış. Sıcakta eriyen buzu bir an önce tüketmek için de avazı çıktığı kadar bağırırmış: “Sermâyesi tükenen adama yardımcı olun.” Oradan geçen bir Allah dostu onun bu sözlerine bakarak: “Vallâhi dünyâ hayâtını bundan daha iyi hiç kimse tanımlayamazdı” demiş. Gerçekten bizim dünyâ hayâtımız tükenen bir sermâye. Eriyen bir mum, buz gibi sürekli yok olup gidiyor. Ve bu bizim irâdemizin dışında oluyor. Buna bizim hiçbir müdâhalemiz yok. Bu sermâye istesek de istemesek de tükenip gidiyor. Biz şu anda 2014 yılını tükettik, 2015 yılını da tüketmeye başladık. Yâni bize verilen ömür sermâyemizden bir sene daha eridi, târihe karıştı. Ama yok olmadı. Arşivlendi. Görevliler tarafından. Günü geldiği zaman açılmak üzere. Çünkü o gün herkese, istemediği hâlde kendisine verilen ve istemediği hâlde tükenen bu sermâyeyi nasıl harcadığının hesâbı sorulacak. Sevgili Peygamberimiz’in (sav) hayâtımızı aydınlatan hadislerinden birisinde bu konu dikkatlerimize şöyle sunuluyor: “Kıyamet günü insanoğluna dört şey sorulmadan yerinden kımıldamayacaktır. Ömrünü nerede geçirdiğinden, vücûdunu nerede yıprattığından, malını nereden kazanıp nereye harcadığından ve öğrendikleriyle amel edip etmediğinden.” (Et-Terğib vet-Terhib, Hadis no: 212) Bu Hadîs-i Şerîf’in ışığında sâdece birinci sorunun cevâbını aramaya çalışalım. Bu yazının sınırlarında bir ömrün hesâbını yapmak imkânsız, hattâ bir yılının bile. Eğer ince hesap yapacak olursak bir günün hesâbı bile çok zor olabilir. Ömür sermâyesini verimli bir şekilde tüketmek isteyen bir Müslüman bir gününü üçe böler. Saat olarak böldüğümüz zaman 3’te 1’i 8 (sekiz) saat eder. Sekiz saat dünyevî geçimi için çalışır. Sekiz saat bedenini dinlendirir (uyku vb.). Geriye kalan üçte birini de Rabbisine ibâdetle geçirir. Çalışma ve uyku konusunu dolu dolu geçirdiğimizde şüphe yok. Peki ya ibâdet? Bu bölümü ne kadar dolduruyoruz? Sanırım bu soruya nefsim olarak pek iç açıcı bir cevâbım yok. Çünkü sekiz saatimi ibâdetle dolduramıyorum. Uykudan çok dünyâ bu sekiz saatimi çalıyor. En kolay fedâkârlığı, en çok titizlik göstermem gereken ibâdetimden yapıyorum. Hattâ bâzen dünyâya öyle canhıraş gayret gösteriyorum ki, üzerime farz olan ibâdet için “zaman bulamadım” mâzeretini uyduruyorum. Bu bizim bir senemizin yâni üç yüz atmış beş günümüzün sâdece bir günü! Ve bize her günümüzün hesâbı sorulacak. İsterseniz bir senemize matematiksel olarak bir göz atalım. Bakalım bir senemiz nasıl geçmiş?!! Bir senemizin 1/3ü uykuyla geçti. Bu da: 4 ay/ 12 hafta/ 121,6 gün/ 2920 saat/ 175200 dakîka/ 10512000 sâniye eder. Geçen bir senemizde aynı miktarda çalışmış ve ibâdet etmiş olmamız gerekir. Bir Müslüman olarak günde beş vakit namazı baz alarak küçük bir hesap yapacak olursak karşımıza şöyle bir tablo çıkar: Eğer Namazlarını kılmışsa: Bir senede 1825 vakit eder. Eğer abdestle berâber en iyimser rakamlara göre her bir Namaz için yarım saat harcamışsa bu da: 54750 dakîka yâni 912,5 saat eder. Eğer Namazlardan sonra tesbîhat yapmışsa; 33 kere Sübhânellâh, 33 kere Elhamdulillâh, 33 kere AllâhuEkber demişse ve her bir lafız için 1 sevap kazanmışsa bu da bir günde 495, bir senede ise 180675 sevap yapar. Eğer Namazını kılmamışsa: 1825 vakit namaz kazâ borcu vardır. Namazlar için harcaması gereken bu 912,5 saati/ 54750 dakîkayı başka hangi ‘namazdan daha önemli’ işi ya da meşgalesi için kullanmışsa onun hesâbıyla başbaşa kalmış demektir. Meselâ eğer Namaz kılmadığı bir günde maç izlemişse; maç öncesi ve sonrası yorumlar ve kritikler hâriç, devre arasıyla berâber 115 dakîka harcamış demektir. Bu da 2 saat eder. Peki bu harcadığı iki saatin herhangi bir Müslümanın dünyâsına ya da âhiretine faydası var mıdır? Vicdanlarımıza soralım!!! Tabii biz burada sâdece zaman sermâyesi üzerinde duruyoruz. Konuştuğumuz kelimelerin ve yaptığımız fiillerin hesâbını da ayrıca yapmamız gerekir. Unutmayalım ki herkes kendi harcadığı ayların, haftaların, günlerin, saatlerin, dakîkaların, sâniyelerin ve hattâ sâdiselerinin hesâbını daha iyi bilir. Bunların hesâbını mutlaka verecektir. Ne dersiniz, hadîsimizdeki diğer üç sorunun cevâbına da hazır mıyız? Sorgu başladığı zaman hazırlığımıza değil elimizdekine bakılır. Acaba mâzeret geçerli olur mu? Ah keşke dememizin, pişmanlığımızın bize faydası olur mu?  

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak