Ara

Toplantı ve Meclis Adabı

Mehmet Nezir Gül

 Allah Resûlü (sav) her yerde, her zaman Allâh’ı zikrederdi.

Bir mecliste, toplantıda muhakkak Allâh’ı zikretmek gerektiğini emrederdi. Allâh’ı anmadan kalkanların, eşek leşi bulunan bir meclisten kalkmış gibi olacaklarını hatırlatırdı. (Ebu Davud-9199)

Sadece Allah için bir araya gelenlerin, bu amaçla toplananların, Allah tarafından meleklere övgüyle bahsedilen kişiler olduğunu bildirmiştir. (Müslim, Tirmizi, Nesei-9200) Bu amaçla bir araya gelen topluluğa rahmet melekleri iner, etraflarını sarar, rahmetiyle bürür. (Müslim, Tirmizi, K.s.-1943)

Efendimiz (sav), kendisiyle beraber sohbet ederken mânevî olarak yüceldiklerini, ayrılınca da dünyâya daldıklarından şikâyetle bahseden sahabeye şöyle cevap vermiştir: “Eğer siz ayrıldıktan sonra da yanımdaki bu hâli devam ettirseydiniz, melekler sizi evlerinizde ziyaret eder, yollarda sizinle musâfaha ederdi.” (Tirmizi, İbn-i Mâce, K.S.-5370)

O’nun meclisi; bir hilim, sabır, emanet ve hayâ meclisiydi. O’nun meclisinde sesler yükselmez, namus ve ırzlar çiğnenmez, kimseye sataşılmazdı. (Taberânî-8425)

GELENLERE İLGİ

Allah Resûlü (sav) gelen kişiye “Merhaba.” derdi. (Tirmizi-7702) Duruma göre hal hatır sorar, sıhhati için duâ eder, Allâh’a hamd ederdi. (İbn-i Mâce-7705)

Efendimiz (sav), dışarıdan gelen yabancılarla tanışır, nereden geldiklerini sorar, güzel karşılıklarda bulunurdu. (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Nesei-K.S.2/227)

Kendisine gelen bazı yabancıların, bedevilerin aşırı ve mantık dışı davranışlarını sabırla karşılar, azarlamazdı. Ashap bazen bu durumlarda kızarlardı ama O, hep teskin eder ve şöyle derdi: “Böyle kimseleri gördüğünüzde, onları irşad edin.” (Teberânî-8425)

Bir topluluğun, cemaatin önderi geldiği zaman ona daha hissedilir derecede hürmet ederdi. Cerir b. Abdullah (ra) geldiği zaman, oturacak yer bulamamış, bunun üzerine Efendimiz (as), ridasını yere sermiş ve onun oturmasını istemiştir. Cerir (ra) de, cüppeyi kaldırıp öpmüştür. “Size bir kavmin büyüğü geldiği zaman ona ikram edin (değer verin).” (Teberânî-7848, K.S.-c.13s.10)

Toplantılarda, bazılarına ismen seslenir, bazılarının kabilesini zikrederek konuşmaya başlar, diyalog kurardı. (Müslim-712)

OTURMA KALKMA DÜZENİ

Allah Resûlü (sav), insanların sıkıntı çekmemesi için geniş mekânlarda oturulmasını, meclisin geniş tutulmasını isterdi. (Ebu Davud-7785)

Resûlullah (sav), kendisi bir meclise geldiği zaman, insanların ayağa kalkmasından hoşlanmazdı. Bu yüzden Ashab-ı Kiram da genellikle kalkmazdı. (Tirmizi-7731,K.S.-3320) “Birbirlerine tazim etmek için acemlerin yaptığı gibi ayağa kalkmayın.” (Ebu Davud-7732)

Gelen bir kimsenin, oturan birini kaldırarak yerine oturmasını asla tasvip etmez, ona yer açılmasını isterdi. (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi-7781,K.S.-3321) Ancak çok özel durumlarda farklı uygulaması olmuştur. Kabilesinin lideri Sa’d b. Muaz geldiği zaman onun için ayağa kalkıp yer vermelerini istemiştir. O zaman Sa’d rahatsızdı. (K.S.-c.10 s.117)

Allah Resûlü (sav), arkadaşlarıyla otururken, kalkıp tekrar gelmesi gereken durumlarda, ya cübbesini, ya sarığını ya da ayakkabısını bırakır, böylece ashap da geleceğini anlayarak onu beklerdi. (Ebu Davud-7775, K.S.-3329)

Bir kimse oturduğu yerden bir ihtiyacı için kalkmışsa, tekrar geldiğinde ona yerini vermek gerekir. (Müslim, Ebu Davud-7783, K.S.-3322) Başkaları hemen oturmamalıdır.

Bir meclise gelen kişi uygun ve boş bir yere, halkanın sonuna oturmalıdır. (Ebu Davud-7784) Halkanın ortasına, başına geçeni kınardı. (Ebu Davud, Tirmizi- 7787, K.S.-3326,3323)

Bir meclise gelen kişi, kendisine minder ve benzeri bir şey ikramda bulunulduğunda onu geri çevirmemelidir. (Tirmizi-5844)

İki kişinin arasına izinsiz oturmayı yasaklardı.(Ebu Davud, Tirmizi-7786, K.S.-3324)

Babayla oğlun arasına oturulmasını doğru bulmazdı. (Teberânî-7791)

Bir mecliste bulunduğu zaman, onların dağınık vaziyette olmasını istemez, halka yaparak oturturdu. (Ebu Davud, Tirmizî, K.S. -2074, Müslim, Ebu Davud -7788, K.S, -3377)

Efendimiz (sav) sırtını kıbleye vermemeye dikkat ederdi.

Arkadaşlarının güldüğü şeylere O’da güler, hayret ettiklerine de hayret ederdi.

Mecliste kıbleye dönük oturmaktan hoşlanırdı. (Teberânî – 7790)

Resûlullah (sav), mecliste özel bir yer edinmezdi. İnsanların sürekli bir yerde oturarak, orayı adeta kendisine tahsis etmesini de hoş görmezdi. Neresi boş ve uygunsa oraya oturur, bunu tavsiye ederdi. Ashâb-ı Kiram da en sevimli insan Efendimiz (sav) olduğu hâlde, geldiği zaman ayağa kalkmazlardı. (Tirmizî, K.s.-3318) “Yabancıların birbirlerini büyüklemek için ayağa kalkmaları gibi ayağa kalkmayın.” (Ebu Davud, K.S.-3319)

Bir meclise giren kişi selâm vermelidir. Kalkıp gideceği zaman da yine selâm vererek ayrılmalıdır. İlk selâmı vermiş olması, ikincisine engel değildir. (Ebu Davud, Tirmizî – 7679)

Bir kişi veya gurubun yanına giden kişi önce selâm vermeli sonra da konuşmak veya oturmak için izin istemelidir. Rasûlullah’ın (sav) yanına geldiğinde selâm vermeyen ve izin isteyen kişiye, dönüp selâm vermesini ve izin istemesini emretmiştir. (Tirmizî – 7681)

Bir cemaat toplu hâlde bir yere uğradığında, içlerinden bir (kaç)ının selâm vermesi, diğer gruptan da bir veya birkaç kişinin selâmı alması yeterlidir. (Ebu Davud – 7689)

Toplum içinde yapılmaması gereken hareketlere gülen kimseleri bundan men ederdi. Sesli olarak yellenenlere bazıları gülünce, Resûlullah (sav); “Onun yaptığına niçin gülüyorsunuz?” diyerek ikaz etmişti. (Buhârî, Müslim, Tirmizî, K.S. -864) Böylece her iki tarafa da mesaj veriyordu.

MECLİSİN MAREMİYETİ

Bazı adab kurallarını bilmeyen ve uygulamayan mü’minlere, nasıl davranılması gerektiğini kendisi veya bir bilen vasıtasıyla öğretirdi. Yanına gelip de selâm vermeyen ve oturmak için izin istemeyen birini bu anlamda eğitmiştir. (Ebu Davud – 7734)

Allah Resûlü (sav) bir mecliste konuşulan özel şeyleri başka bir yerde anlatmazdı. Haksızlık hâli dışında herhangi bir muamele yapmazdı. (Ebu Davud – 7839)

Üç kişi iken, iki kişinin kendi arasında gizli konuşmasını yasaklamıştı. (Buhârî, Müslim, Muvatta – 7780)

 TOPLULUKTA İKRAM

Allah Rasûlü (sav) bir mecliste, yiyecek veya içeceği ikram edeceği zaman sağdan başlardı.

İkramda bulunulacağı zaman, orada bulunan en değerli, muhterem zattan, özel misafirden başlanarak sağdan devam edilmelidir.

Efendimiz (sav), solunda Hz. Ebubekir (ra), sağında bir bedevinin bulunduğu mecliste sağdan, bedeviden başlamıştır. Hz. Ömer’in (ra), Hz. Ebubekir’e (ra) vermesini istemesi üzerine, üç defa “Sağdakiler.” diye cevap vermiştir. (Buhârî, Müslim, Ebu Davud, Tirmizî, İbn-i Mâce – 5587)

Yine bir defasında solunda bir çocuk olan Fadl b. Abbas, sağında bazı yaşlılar vardı. Kendisine su ikam edildi, içti. Sonra sağındaki çocuğa, “Önce bunlara vermeme izin verir misin?” diye sordu. Çocuk da; “Ya Resûlullah (sav)! Vallahi sizden sonra kimseyi kendime tercih etmem.” deyince ona verdi. (Buhârî, Müslim – 5588, K.S. -2255) Bir mecliste bir şey ikram edileceği zaman önce orada bulunan en büyük, âlim, yaşlı, yönetici kimseden ve onun sağından başlanır.

Allah Resûlü (sav) meclisten, bir toplantıdan kalkarken şu duâyı okurdu: “Subhânekallâhumme ve bihamdik. Eşhedü enla ilâhe illa ente, estağfiruke ve etûbu ileyke: Allah’ım! Hamdınla beraber Seni (tüm noksanlıklardan) tenzih ederim. Senden başka ilâh olmadığına şehadet ederim. Senden mağfiret diler ve Sana tevbe ederim.” “Kim bu duâyı yaparsa, o mecliste olan günahlarını Allah bağışlar.” (Tirmizî – 9388, Ebu Davud – 9389, K.S. – 1831)

Efendimiz’den (sav)

“Bir grup, Allâh’ın kitabını okumak ve aralarında tedris etmek üzere Allâh’ın evlerinden birinde toplanırsa, üzerine sekine (mânevî feyz) iner. Onları rahmet kaplar, melekler onları sarar. Allah da onları, yanında bulunan mukarrep meleklere anar. Bir kimseyi ameli yavaşlatırsa, nesebi hızlandıramaz. (Müslim, Ebu Davud, Tirmizî, K.S. – 3351) Yanihiç kimse, mânevî mertebeleri kat etmede, nesebinin şerefine, ecdadının faziletine umut bağlamamalı, yakınlarına güvenip amelde ihmale yer vermemelidir. 

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak